16.06.2023 © Novelius Edebiyat
Yayına Hazırlayan: Mehmet BAHÇECİ
SELDA UYGUR RÖPORTAJI – BÖLÜM 2
Bilgi Yayınevi‘nin kıymetli yazarlarından Doç. Dr. Selda Uygur’la yaptığımız özel söyleşinin ikinci bölümüyle sizlerleyiz.
Not: Röportaj, ses kaydediciden metne çevrilmiş, sözlü iletişimin doğal formunu bozmamak adına (zorunlu editeler haricinde) edite işlemine gidilmemiştir. Keyifli okumalar.
Selda Uygur Röportajı Birinci Bölümü İçin Lütfen Tıklayınız…
Mehmet Bahçeci: Yeni projelerinizi sormak istiyorum hocam. Heybede neler var? Yeni dosyalarınızın içerikleri hakkında neler söylersiniz?
Selda Uygur: Elbette yeni projeler var. İçerikleri belli ve yazım anını bekliyorlar. Biliyorsunuz, zor bir süreçten geçtik. Deprem sonrasındaki süreçle odak noktamız altı aydır tümüyle gündem oldu.
Mehmet Bahçeci: Ve depremin peşi sıra siyaset ve seçim süreci devreye girdi.
Selda Uygur: Aynen. Seçimler girdi devreye ve sürekli gündemi takip ettik. Dolayısıyla da hep büyük gelişmeler, büyük felaketler yaşanıyorken, ya da zor şeyler sizi zorluyorken diyelim, bir şeye odaklanmak çok zor oluyor. Yani bırakın yazmayı, ben kitap dahi okuyamadım. Bu kadar uzun süre kitap okuyamadığım, odaklanamadığım bir başka dönem daha hatırlamıyorum. 1999 depreminde bile daha çok kitap okumuştum. Bu defa çok zorlandım. O yüzden bekliyorum. Zamanı geldiğinde zaten sürçe yazmaya başlayabilirsin diye söylüyor.
Babalar ve Kızları Eser İncelememiz İçin Lütfen Tıklayınız…
Mehmet Bahçeci: En azından bir taslak var mı zihninizde?
Selda Uygur: Konu ve şablon zihnimde belli. Sadece yazması var.
Mehmet Bahçeci: Yine roman türünde mi?
Selda Uygur: Roman. Her şeyi belli de oturup yazmaya başlayınca kafamdaki plan başka bir şeye evrilebiliyor.
Mehmet Bahçeci: Yazma hususunda belli kriterlerimiz var mı hocam? Mesela bazı yazarlar günlük belli bir kelime sayısını hedef tutarlar ve altına düşmemeye çalışırlar. Sizin bu tarz kalıplarınız var mı?
Selda Uygur: Şu kadar sayfa yazacağım falan diye değil de, o konu ya da o duygu bana o gün içinde geldiyse, o günün duygusunu o gün yazıp bitirmeliyim. Sonra ertesi günün duygusunu da o gün içinde yazmalıyım. Ama sayfa sayısı ya da vesaire… Öyle şeyler değil. Yazmaya başlayınca her gün masama geçiyorum ve o gün nerede bırakacağımı metin bana söylüyor. Anlatacağım konunun toparlanması yıllar sürüyor zihnimde. Yazılması ise daha kısa bir süre . Yani çok uzun yıllar boyunca beynim yazacağım şeylerle meşgul oluyor.
Mehmet Bahçeci: Dosyanızı yayınevlerine iletmeden önce görüşüne önem verdiğiniz, edebiyat bilgisine güvendiğiniz birilerine; eş, dost, akraba ya da arkadaş olabilir, yazdıklarınızı okuması ve görüşlerini bildirmesi amacıyla gönderir misiniz? Yoksa tutucu musunuzdur bu konuda?
Selda Uygur: Çok güzel bir soru. Fikrine çok güvendiğim, gerçekten çok kadim, gerçek bir dostum var. Direkt ona gönderdim bitirdiğimde, o da olmuş bu roman dedi. Hatta başka yorumlarda yaptı ama söylemeyeyim şimdi. Ve o günlerde Twitter’da Bilgi Yayınevi’nin yarışma ilanını gördüm. Romanım bitmişti. Tesadüfen önüme düştü bu tweet ve ben de Bilgi Yayınevi’ne göndereyim bari dedim.

Mehmet Bahçeci: Sizin birinci olduğunuz yarışma, Turgut Özakman İlk Roman Yarışmasıydı değil mi hocam? Ve bu yarışmanın ilk kazananı olmuştunuz.
Selda Uygur: Evet, doğrudur. Bu yarışmanın ilk kazananı bendin.
Mehmet Bahçeci: Şu günlerde de sanıyorum, yeni senenin kazanan kitabı duyuruldu.
Selda Uygur: Evet, işte o da burada.
Mehmet Bahçeci: Ben bu eseri sosyal medyada ilk gördüğümde, bir an sizin kitabınız sanmıştım. Kapaktaki helezona benzeyen görsel ve arka zeminin siyah oluşu…
Selda Uygur: Evet, böyle bir tercihe gidilmiş. Ben de kendi kitabıma çok benzettim doğrusu.

Mehmet Bahçeci: Sevgili Hocam, Babalar ve Kızları’na dönersek, kitabınızın kapağı ile ilgili düşünceleriniz çok merak ediyorum.
Selda Uygur: Görseli ben buldum.
Mehmet Bahçeci: Ben de tam onu soracaktım.
Selda Uygur: Resim tarihinde bir yolculuk yaptım. Bir ressamdan bir şey almak istedim. Hiyernomus Bosch’un resimlerini buldum ve gece boyunca ona baktım.
Mehmet Bahçeci: 1500’lü yıllarda yaşamış Hiyernomus Bosch, Hocam.
Selda Uygur: Doğrudur. 1500’lü yıllar ve sanki onun resimlerinden seçtiğim bu resimdeki bekleyiş, ışığın sonundaki bekleme… Benim romanımı anlatıyor gibi geldi bana. Her iki eserde de ortak bir his yakaladım böylece. Ve olsa olsa bu çalışma olur kitabımın kapağında diye düşündüm.
Mehmet Bahçeci: Çok çok güzel olmuş. Ben çok beğendim. Yayınevleri genellikle kitabın ismi, kapağı ve arka kapak yazısı gibi direkt pazarlamaya yönelik konularda yazarları sürece müdahil etmek istemezler. Ama kimi zaman da bu durum değişebiliyor tabii. Sizinki böyleymiş mesela. İsmi de keza siz mi belirlemiştiniz?
Selda Uygur: Evet, ben belirledim. Babalar ve Oğullar’ını çok seviyorum. Turgenyev’i ve Babalar ve Oğullar romanındaki kahramanı Bazarov’u çok seviyorum. Benim en sevdiğim roman karakteridir. Yani istisnasız böyle arkadaşım gibidir. Hatta Bazarov öldüğünde oturup ağlamıştım gençken okuduğumda. Günlerce ağlayarak dolaşmıştım. Onu hatırlamak istedim.
Mehmet Bahçeci: Zosima vardı bir de kitabınızda, Staretz Zosima. Karamazov Kardeşler’in en sevdiğim karakteridir benim de.
Selda Uygur: Evet, Zosima Karamazov Kardeşler’den. Fakat romanımın ismini neden Babalar ve Kızları olarak koyduğumu sorarsanız, tamamen Turgenyev’in Babalar ve Oğullar romanındaki Bazarov karakterini çok sevdiğim içindi.
Mehmet Bahçeci: Hocam, ben kendi adıma tekrar Babalar ve Oğullar romanını okumam gerektiğini anladım bu vesileyle. Bazarov’u bile unutmuşum. Zamanı gelmiş Babalar ve Oğullar’ı okumanın.
Selda Uygur: Kesinlikle çok özel bir roman. Bu arada kitabın arka kapak yazısını da fikrine çok güvendiğim arkadaşım yazdı.
Mehmet Bahçeci: O zaman tekrar hatırlayalım arka kapak yazısını:
“Babalar ve Kızları; delirmenin eşiğinde bir baba, izini sürdüğü bir dede, sığınma ve kaçış arzularını perçinleyen bir aile, yemek kokuları, deniz gezintileri, çocuk sesleriyle capcanlı bir 80’li yıllar mahallesinde büyüyen; baba, delirme, aşk ve koku sarmalında kadınlığını keşfetmeye çalışan bir kahramanın romanı. Bir taraftan aradığı aşkı bulduğunda belirsiz, hüzünlü hatıralarını unutacağına inanan, diğer taraftan “arayış”ın kendisini kaybetmekten korkan bir kadının dedesiyle kesişen hayatına tanık oluyoruz.
Selda Uygur, 2020 Turgut Özakman İlk Roman Yarışması ödülüyle taçlandırdığı romanında gerçeküstü ama hiç de uzak hissetmediğimiz bir dünyadan sesleniyor…”
Evet Hocam, hatırlamak için yolda gelirken biraz bakmıştım aslında kitabınıza. Gerçekten de kitabınızın konusunu çok iyi özetleyen bir yazı olmuş.
Selda Uygur: Evet, romanımı yayınevine göndermeden önce, yani romanın yazımını bitirir bitirmez görüşüne başvurduğum birkaç kişiden biriydi o arkadaşım. Ve sanki o olmuş deyince, oluyor gibi de bir durum var. Yani romanınızı bitirdiğinizde, şöyle mi yazılsaydı, böyle mi olsaydı şeklinde konuşabileceğiniz, oturup tartışabileceğiniz birilerinin olması çok önemli. Romanınızın iyi olduğunu duymak, rahatlıkla gönderebilirsin cümlesini duymak önemli.
Mehmet Bahçeci: Çok çok doğru Hocam. Ne kadar emin de olsak yazdıklarımızdan, bir yerden sonra insan bir dostunun onayını arıyor. Bu olmuş ya da bu roman/öykü her neyse, güzel olmuş denilmesini istiyor.
Selda Uygur: Onay istiyorsunuz. Evet, Bilgi Yayınevi’nin yarışması da tesadüfen önüme düşünce, bu durumu bir işaret olarak algıladım. Hani mistik bir şey, bir işaret olarak aldım ve yarışmaya başvurdum. Sonrası çok daha güzel oldu.
Mehmet Bahçeci: Peki şöyle tersten bir soru sormayı deneyim. Sefiller’i bile yazsanız, günümüzde maalesef hiçbir şeyin garantisi olmuyor. Yazdığınız metin değer bile görmeyebilir. Böyle bir riziko her zaman var. Edebiyata küsenler, çöküntüye uğrayanlar çok fazla. Sizinkisi iyi ki öyle olmadı zaten. Peki ya olsaydı? Kötü senaryoyu olmuş gibi niteleyelim biraz da. Az çok kendinizi tanırsınız, bir çöküntü, bir küsme ya da bir içe kapanma yaşar mıydınız?

Selda Uygur: Yani olmazdı. Çünkü edebiyatı zaten çok sevdiğim için bir şeyler yazıyorum ben. Zaten ünlü bir yazar olayım diye yola çıkmadım ki en başta. Sevdiğim için, yazarken mutlu olduğum, mutlu hissettiğim için yazıyorum. Mutluyum. İçimde bir şey var ve bir kişi bile olsa, yazdıklarıma değer verecek bir insan bile benim için yeterli. Sizleri buldum. Sizlerle arkadaş oldum mesela.
Mehmet Bahçeci: Çok teşekkür ederim. Biz de sizi bulduk.
Selda Uygur: Evet, bir kişi, o bir kişi için yazarım. Mesela şöyle bir şeyim de vardır, dersime bir kişi bile gelse, o gün, o dersi anlatırım. Benim felsefem bu. Zaten o bir kişiden çoğalır her şey. O bir kişi başka bir kişiye söyler, zamanla büyür. O yüzden de küsme yaşar mıydın derseniz, o bir kişiyi bulduğum andan itibaren yaşamazdım. O bir kişi de emin olun mutlaka bulunur. Eğer bir işi severek yapıyorsanız, o iş kalbinizden gelerek yapılıyorsa, o bir kişi bulunur. Buna inanıyorum ben. Ve de yeterlidir bu bence. Az önce imza günümüze gelen ve kitabımı alan beyefendi ve hanımefendi gibi mesela. Böyle şeyler yeterli. Daha ne isteriz ki? Bir kişinin dünyasında güzel bir etki bırakmak böyle bir şeydir. Bu şekilde yola devam.
Mehmet Bahçeci: Bu bakış açınız bence çok değerli. Ve gerçekçi. Olması gereken de bence bu yani. Yani sırf övmek için değil de, tüm samimiyetimle katılıyorum düşüncelerinize. Bizler, hepimiz bu yola baş koymuş insanlarız. Amacımız, önceliğimiz, bestseller rüyaları görmek değil de kısıtlı bir çevrede de olsa değerli bir şeyler üretebilmek olmalı diye düşünüyorum.
Selda Uygur: Bestseller olmak… Yani evet, neticede bir Yönetmen de filminin çok izlenmesini ister filan ama ben öyle Yönetmenler biliyorum ki, bazen diyorum, herhalde bir tek ben izlemişimdir filmini. Tabii ki öyle değil ama o kadar değerli ki o film benim için. Çok popüler olanların dışında benim gönlümde öyle bir yeri var ki… Onu ben bilirim ancak. Çok fazla şey üretiliyor, çok fazla yazı yazılıyor, çok fazla kitap var ve o popülerliği yakalamak herkes adına pek mümkün değil. Şunu da ekleyeyim, her şey bittiğinde, herkes gibi sonsuzluğa kavuştuğumda, eğer birisi bir kütüphanede, bir rafta romanımı görüyor ve açıp okuyorsa, ki belki herkes unutmuş olacak romanımı, hiç kimsenin hatırlamadığı bir zamana denk gelecek belki, tesadüfen bir yerde eline değecek romanım ve orada açıp bir cümle okuyacak ve mutlu olacak belki… Bu yeterli işte. Ve basılmış bir şey olduğu için raflarda, kütüphanelerde yerini aldı, basıldı çünkü, mutlaka bir yerde bizden sonra da birilerinin eline geçecek. Vay be, o yıllarda böyleymiş insanlar, böyle böyle yaşıyorlarmış, böyle hisler yaşıyorlarmış… Gibi anlık bir hisse kapılacaklar belki. Bunu düşündüm. Belki o okurum için yazdım romanımı, kim biliyor?
16.06.2023 © Novelius Edebiyat