İnceleme: Ambrosia

22.06.2022 © Novelius Edebiyat

Yazan: Mehmet BAHÇECİ

Bir roman düşünün, sizi Türkiye’den Belçika’ya, İtalya’dan Amerika’ya hatta Meksika’ya varıncaya değin soluksuz bir yolculuğa çıkarsın. Bir roman düşünün, merak uyandırıcı pek çok bilimsel ve mitolojik bilgiyi, okuyucusunu sıkmadan, kurgu içerisinde ustalıkla yedirsin. Ve bir roman düşünün, siz o romanın sayfalarını heyecan ve merak duygularıyla çevirirken, o, edebi değerinden ödün vermesin, macera ve gizem türünde yazılmış romanlardan beklenmeyecek kadar iyi ölçüde cümle işçiliği sunsun…

Vicdan, her bireyin aynı anda hem en iyi dostu hem de en büyük düşmanı olabilirdi.

Ambrosia, Sayfa:53, Umut Tayan, Bilgi Yayınevi

Yazar Umut Tayan‘ın kaleminden, Bilgi Yayınevi etiketiyle 2020 Yılında görücüye çıkan Ambrosia romanından söz etmekteyiz. Bir ilk roman olmasına karşın, son derece yoğun bir içeriğe ve başarılı bir kurguya imza atılmış. Daha ilk sayfalardan itibaren okuyucusunu sarıp sarmalayan, handiyse, dev bir bütçeyle ve yıldız oyuncularla çekilen, iddialı bir sinema filmini izliyormuşuz gibi bizi kendisine bağlayan, “sıra dışı” bir roman, Ambrosia. Ve bu nefes kesici maceraya henüz bir şans vermedi iseniz, çok da ah edip vah etmenize lüzum yok. Bize kıyasla ne kadar da şanslısınız… Çünkü neden? Çünkü bizim okuyup tükettiğimiz, sizin ise uzanma mesafenizde duran, hâlâ okunmamış 518 sayfalık çok hoş bir hazineniz var. Fakat unutmayalım ki, hazineler, biz onları keşfettiğimiz sürece bir anlam ifade etmekteler ve kıymetleri anlaşıldığı ölçüde de değerliler…

Ambrosia kelimesini ilk kez duyanlar ya da ne anlama geldiğini bilmeyenler olacaktır bizim gibi. Ambrosia, Yunan mitolojisinde geçen bir tür içecek. Tanrıların içtiği ve sonsuz hayat verdiğine inanılan bir ölümsüzlük içeceği.

Roman, bilim kurgu anlamında, en az iki üç esere konu olabilecek yoğunlukta bir malzemeyi okurlarının ilgisine sunuyor. Sayfalar arasında dolaşırken, bilimle mitolojiyi, mitolojiyle sanat tarihini hatta kısmen felsefi konuları içimize çekiyoruz. “İçe çekmek” Benzetmesini özellikle seçtik zira bilim ve sanat sosuna bulandırılmış bir kitap olmadığını, bilakis bilimsel ve sanatsal bir bakış açısı getirdiğini, bir tür dert edindiğini özellikle vurgulamak istedik.

Ambrosia, Belçika’nın Brugge kentindeki Kutsal Kan Bazilikası’nın hemen önünde işlenen tuhaf bir cinayet sahnesiyle başlıyor. Sıradan birinin öldürülmesine dikkatler çekilirken, Kutsal Kan Bazilikasından İsa Peygamberin kanının bulunduğu bir şişe kaçırılıyor…

“Kutsal Kan Bazilikası, Brugge, Belçika”

Romanın mimari yapısı içerisinde, ilk sayfalar, romanı taşıyıp götürecek karakterlerin okurlara tanıtılmasına ayrılmış. Örneğin, birkaç bölüm üst üste bir karakterin başından geçenlere odaklanırken, sonraki bir bölümde, daha önce heyecanlı, (belki de tehlikeli) bir durumun içerisinde bıraktığımız başka bir karakterin başından geçenlere dalıveriyoruz. Roman aşağı yukarı bu minvalde devam ediyor. Böylesi bir akış, takdir edersiniz ki, okuma zevkimizi artırdığı gibi, okurlara da nefes alma, zihinlerini yenileme fırsatı sunacaktır. Romanın mimari yapısını, büyük deha Victor Hugo’nun Notre Dame’ın Kamburu eserinde ortaya koyduğu yapıya benzettik dersek, ne demek istediğimiz belki daha iyi anlaşılacaktır.

Merak, şeytanın en favori yollarından biriydi ve insanı fark etmeden mezara sokabilecek kadar da güçlü bir arzuydu.

Ambrosia, Sayfa:311, Umut Tayan, Bilgi Yayınevi

Anti kahramanlardan bolca nasibini alan bir roman Ambrosia. Spoiler vermemeye çalışarak, romanın önemli karakterlerine de kısa kısa değinelim. Böylece niçin anti kahraman vurgusu yaptığımız da daha iyi anlaşılır… Şüphesiz ki, romanın en ilgi çekici ve en gizemli karakteri, işi tanrı olmak iddiasına vardıracak kadar azıtan, aslında bir dahi olan ama dehasını korkunç hırsları ve menfaatleri doğrultusunda kullanan Profesör Conrad Frederick Taylor’dır. Baş karakter olmamasına karşın, Profesör Taylor’ın baş karakterimiz, Aras’dan bile fazla akılda kalıcı olacağını düşünmekteyiz. Diğer taraftan, Profesör için kurgunun kilit oyuncusu nitelemesini de yapabiliriz. Çünkü ortaya konan tüm o bilimsel ve mitolojik argümanlar (en çok) Profesör Taylor’ın ağzından dillendirilmekte. Bu bir bakıma yazara da müthiş bir hareket alanı açmış olsa gerek. 

Bir diğer anti kahramanımız ise kendisinden kısaltma adıyla yani Pin diye de söz edilen Pinhole’dir. İşinde son derece uzman, soğukkanlılığı ile nam salmış bir tetikçidir Pinhole. Tekinsiz, sağı solu belli olmayan, ürkütücü bir profil çizmektedir. Fakat romanda Pinhole’nin iç dünyasında yaşadıkları da önemli yer tutmaktadır. Kabuk bağlamış yaraları vardır onun. Hayatın sillesini erken yaşlarda yiyenlerdendir yani. Konu gereği geçmişiyle yüzleşmek zorunda bırakılmıştır.

Ana karakterimiz Aras Gündüz’ü sona sakladık. Ne de olsa assolistler sahneye geç çıkarmış. Aras, Harvard mezunu, gelecek vaat eden bir bilim insanı olarak tanıtılıyor bizlere. Genetik bilimine çocukluktan beri ilgi duyan zeki bir adam. Bir şekilde yolu Profesör’le kesişiyor ve bu kesişmeyle birlikte, hayatı geri döndüremeyeceği bir biçimde değişiyor. Hem de ne değişme! Devamı Ambrosia’nın sayfalarında…

Yılmaz, Lion ve tabii ki, Iris gibi yardımcı karakterlerimiz de mevcut. Romanın bütünlüğüne cuk oturan önemli karakterler. Iris’in romana dahli, ve kritik bir rol üstlenişi, rastlantısal bir kurgu gibi gösterilmişti ilk başta. Zamanla işin içinde iş olduğunun anlaşılması fevkalade iyi oldu. Çünkü Iris gibi önemli bir karakterin tesadüflerle açıklanarak romana sokulması basit kaçardı.

Eser; yaşlanmanın önüne geçilmesi, ölümsüzlük, ölümcül yaraların hızla iyileştirilmesi, insan belleğinin (anılarımızın) resetlenmesi, resetlenen beyne yeni anıların yüklenmesi, insan ve hayvan klonlanması, savant adı verilen ve okumaktan büyük keyif aldığımız tıbbi bir konudan bahsedilmesi gibi daha pek çok enteresan bilgiyi içermektedir.

Kitapta; ölümsüzlükten, yahut ölümsüzlükle aynı kapıya çıkan “ambrosia” isimli buluştan bahsedilmesi, insanların ölmediği yahut zengin ve ayrıcalıklı dar bir çevrenin hiç yaşlanmadığı bir dünya diyelim, işte böylesi bir evren tahayyülünün ortaya konması, böyle bir dünyayı tartışmaya açması bile, eseri salt bilim kurgu ya da macera/gizem metni olmaktan, bir tür distopik eser olmaya doğru itelemiştir.  Evet, bu eser bizce, distopik eserler kategorisine sokularak, bir de o bakış açısıyla yorumlanabilir.

Belli başlı noktalarda, okuyucu portföyünün çeşitliliği ve okurların bin bir türlü okuma hâlleri de düşünülerek, kurgudaki gizemli havayı bozmadan elbette, biraz daha açıklayıcı, yol gösterici bir metin ortaya konabilirmiş. Bu da, bir eleştiri olmaktan çok, bir izlenim ya da bir his olarak okuma deneyimimize yansıdı.

En karanlık düşüncelerin bile bazen ışığa ihtiyacı vardır.

Ambrosia, Sayfa:403, Umut Tayan, Bilgi Yayınevi

Toparlayalım…

Ambrosia, bilim, mitoloji ve hayal gücünün harika bir sentezi olarak okuyucusunu bekliyor. Yaratılan karakterler son derece ilginç ve akılda kalıcı. Hem edebi yönden hem de kurgusal olarak özenildiği, daha İlk sayfadan hissediliyor. Olacakları yer yer tahmin ettiğimiz, bazen de ters köşe olduğumuz, ama en önemlisi hiç sıkılmadan, zevkle okuduğumuz bir eserdi.

22.06.2022 © Novelius Edebiyat