Okunacaklar Listemizi Ön Yargılarımız Belirliyor

22.06.2022 © Novelius Edebiyat

Yazan: Mehmet BAHÇECİ

Günlük hayatta sıklıkla kullanageldiğimiz kelimelerden biri olan “ön yargı” Türk Dil Kurumu Sözlüğüne bakılırsa, “Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir.” Anlamlarına gelmektedir. Kabul edelim ya da etmeyelim şu veya bu konuda, az veya çok bir şeylere karşı ön yargılıyız. Belki farkındayız belki de değiliz. Ama durum böyle. Büyük dahi Albert Einstein bile: “İnsanın ön yargısını parçalamak atomu parçalamaktan zordur.” Dediğine göre… Durumlar epeyce vahim.

İsteyen istediği konuda ön yargılı davranmaya devam etsin. Biz, meselenin bize dönük olan boyutuyla, yani edebiyatla, okuma alışkanlıklarımızla ilgili neler söyleyebilir, neler yapabiliriz, açıkçası işin orasındayız. Bu yazıyı kaleme alan Novelius Edebiyat emekçisi bendeniz de, başımdan geçen bir olayı merkeze almak suretiyle, konu hakkında bir şeyler gevelemek istiyorum.

Bendeniz, geçenlerde şöyle bir olaya şahitlik ettim. Mesai çıkışı, yolumun üzerindeki sayısız telefonculardan birine girmiştim. Beş on dakika evvelsi sinirle parçaladığım bozuk kulaklığımın yerine yenisini almak istiyordum. Kadıköy, Söğütlüçeşme’de, epeyce gösterişli olan dükkanlardan birine daldım ve benimle ilgilenmek üzere yanıma gelen gençten bir arkadaşa nasıl bir kulaklık istediğimi anlattım. Kulaklık vesilesiyle lafazan gençle bir anda sohbete dalmıştık. Getirdiği kulaklığı deniyorken, hemen önümdeki cam tezgahın üzerine yeni aldığım Latife Tekin’in Zamansız isimli romanını koymuştum. Normalde mevzuyu ışık hızıyla kitaplara getirmek bahsinde üstüme yoktur lakin bu sefer öyle olmadı. Ben, denemekte olduğum ve fiyatına göre ses kalitesi bir hayli hoşuma giden kulaklıkla ilgili memnuniyetimi dile getirirken, (bu arada o kulaklığın bir hafta bile dayanmadan bozulduğunu belirtmiş olayım) genç adam da Latife Tekin’in Zamansız isimli kitabını incelemeye başlamıştı. Meğer kitaplara ilgi duyan, elinden geldiğince okumaya çalışan biriymiş. Ama daha ziyade yabancı yazarların eserlerini okuyormuş. Yerli yazarlarımızdan neredeyse hiç kitap okumamışmış. Sözlerini ilgiyle takip ettiğim genç adam, yerli yazar okumama ya da “okuyamama” gerekçesini şöyle açıklamaya girişti: yabancılar daha iyi be abi, yerli yazarlarda iş yok. Hepsi tırt. Yabancılar gibi yazamıyorlar…

Hemen bir blok not kağıdı istedim ve bu kağıda sitemiz Novelius’un adını sanki dünyanın en önemli sırrını bahşediyormuşçasına bir edayla karalayarak uzattım. “İyi sakla, kaybetme bunu. Bak bu sitede yerli ve yabancı bir sürü güzel eser hakkında bir şeyler yazıyorum…” Velhasıl, yakın zamanda kurduğum sitemizden bahsederek, edebiyat üzerine yapmaya çalıştığım gönüllü işler hakkında mini bir brifing verdim. Elbette yerli edebiyat, eşittir kötü edebiyat ya da yerli yazarlar yabancılardan kötüdür gibi önermelerine de, peşin hükümlü olmaması gerektiğini, aslında doğru zamanda doğru eserle yerli edebiyata bir şans verecek olsa, seveceğini vs… ifade etmeye çalıştım. Bu kısacık sözlerim ne denli etkili olmuştur bilinmez. Muhtemelen Novelius’a da girmemiştir. Fakat bana iyi bir makale konusu verdiği kesin.

Evet, aslında örneğimizdeki genç adam ülkemizdeki okur kitlesinin tipik bir numunesini teşkil etmektedir. Yabancı yazarları yüceltmek bahsinde haklı olduğu noktalar elbette vardır, (benim nazarımda da yabancı yazarlar daha okunasıdır) ama ortada yerli yazarları yerin dibine sokacak, onlar yazamıyor be kardeşim, yazdıkları okunmuyor, beceremiyorlar bu işi, canım yabancı yazarlar, canımlarım benim, seviyorum sizleri, durduk yere seviyorum işte insan kardeşlerim… denilecek bir mevzu da bulunmamaktadır.

Bizler, yabancılardan gelen her şeye (film, müzik ya da roman) teşneyizdir ama iş kendi içimizden çıkardığımız yeteneklere geldiğinde, çoğunlukla acımasız birer eleştirmene dönüşürüz. Futbolda bile böyleyizdir. Kazma da olsa yabancı furbolcu yabancı futbolcudur. Kazmalıkta birbirleriyle yarışan iki sporcu arasından bile, formayı yabancı olana teslim ederiz.

Seksen küsür milyonluk ülkeden çıkan, çıkmakta olan “yerli” yazarlara karşı dünyanın komple geri kalanı… Bu açıdan bakıldığında, yani nicel anlamda baktığımızda, ortada yabancı yazarlar lehine gelişen ezici bir üstünlük söz konusudur. Belki bizim kadim Anadolumuzdan bir yazar çıkana kadar, yabancı ülkelerden yüz yazarın eseri ülkemiz okurlarıyla buluşma imkânı yakalamaktadır.

Şimdi size (zamanla hepsini kırmayı başardığım) ön yargılarımdan bahsedeyim biraz. Telefoncu çocuk örneğini içselleştirip bu makaleyi kaleme almamın en önemli nedeni de budur aslında. Çünkü ben de geçmişte tam bir ön yargılar kumkumasıydım. Delikanlılık günlerimden, şimdilerde orta yaşlarımın içinden geçmekte olduğum bu günlerime gelinceye değin, bakalım nasıl tuhaf ön yargılarım olmuş.

Üç beş sene öncesine kadar yerli yazarlarımızdan hiç eser okumamıştım çünkü tıpkı o çocuk gibi, “Yabancılar iyi yazıyor aaaabiiiii” diyenlerdendim. Fakat yabancılar arasında da son derece katı ön yargılarım bulunuyordu. Dedim ya, tam bir ön yargı kumkumasıydım diye, işkembeden sallamıyordum. Ne gibi ön yargılarım mı vardı? O hizmetimiz de var. Hemen bahsedeyim. Mesela:

Sadece ama sadece yabancı klasikleri okurdum.

Klasik dediysem öyle geniş bir yelpaze aklınıza gelmesin. Sadece 19. Yüzyılda yazılmışları ve daha eskileri okur, modern klasiklere ve çağdaşlara ise hayatta bakmazdım.

Klasikler içinden ağırlıklı olarak Rus yapıtlarını okur, Fransız ya da İngiliz klasiklerine de az da olsa yer verirdim. Fakat elbette ezici üstünlük Rus klasiklerindeydi. O kadar ki, Ruslar dışındaki milletlerin “iyi” yazabileceği düşüncesi bile beni mahvetmeye yeterdi.

Sovyet dönemi Rus klasiklerini katiyen okumazdım. Halbuki hüner Rus olmaksa, al işte, bu da Rus. Rus edebiyatı. Sadece dönemi farklı. Böylece Gorki gibi bir yığın iyi yazara kapılarımı kapatmış oluyordum. Benim için varsa yoksa Tolstoyların dönemiydi.

Öykü okumazdım. Birkaç sene öncesine kadar öykü kitabı okumuşluğum vaki değildir.

Görüleceği üzere ön yargılı olmak hususunda hiç de azımsanmayacak ölçüde kusurlarım varmış. Neyse ki artık yerli edebiyatımız da dahil, dünyanın tüm yazarlarına, tüm dönemlerine ve türlerine eşit mesafedeyim. Hepsini birbirine yakın ölçüde seviyor ve okumalarımı mümkün olduğunca eşit bir ağırlıkta yapmaya çalışıyorum. Hatta son dönem okuduğum eserlere bakılacak olursa, yerli edebiyatımızdan okuduğum eserlerin daha fazla olduğu görülecektir.

Ön yargılar elbette bir günde kırılabilen şeyler değildir. Zaten bu kadar kolay olsaydı, onlar için ön yargı denemezdi. Zamanla ve cesaretle kırılamayacak ön yargı da (bana kalırsa) yoktur. Hadi, hiç değilse ön yargılarımızı kırabiliriz inancımızın karşısında dikilen ve Selim Işık’ın tabiriyle “bizi aşağılara çeken” en temel ön yargımızı kırarak işe başlayalım. Eminim ki, hayatlarımız çok daha çekilir hâle gelecektir.

20.06.2022 © Novelius Edebiyat

Okunacaklar Listemizi Ön Yargılarımız Belirliyor” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın