mehmet bahçeci

İnceleme: Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

27.09.2023 © Novelius Edebiyat

İnceleme Yazarı: Mehmet BAHÇECİ

Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

edebiyat Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Temmuz 2023’te raflara çıkan bir öykü seçkisi. Bilimkurgu Kulübü sitesi kurucusu İsmail Yamanol‘un derlediği ve Fihrist Kitap etiketiyle yayımlanan eserde toplam 28 öykü ve çok sayıda mikro öyküye yer verilmiş. Bilimkurgu türündeki öykülere ev sahipliği yapan kitabın en belirgin özelliği ise, bilimkurgu ile mizahı yan yana getirmesi, en azından bu iki türü harmanlamaya çalışması olarak öne çıkıyor. Öykülerdeki ironik anlatım okurlarca sezilecektir kanısındayım. Fakat kitabın salt mizah kitabı olarak değerlendirilmesi yanlış olur, zira kitapla ilgili tertip edilen ve birazdan kısaca değineceğim bir etkinlikte de altı çizilen cümlelerden biriydi bu durum. Evet, kitapta tebessüm edeceğiniz unsurlar, absürt durumlar, genel bir neşe hâli mevcutsa da hepsi bundan ibaret. Gülmekten karnınıza ağrılar girmeyecek yani.

16 Eylül Cumartesi günü, Kadıköy’deki Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi‘nde, Bilimkurgu Kulübü yazarlarının katılımıyla organize edilen”Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” kitabının imza ve lansman etkinliğindeydim. Çok Şükür Kolonisi adlı öyküsüyle kitapta yer alan Sevgili Emre Bozkuş‘un nazik davetiyle etkinliğe katılmıştım. Bu vesileyle kitabın pek çok yazarını, hatta toplantıya iştirak eden pek çok edebiyat dostunu da görme ve dinleme fırsatını edindim. Kitap projesinin öncüsü konumundaki İsmail Yamanol, etkinliğin sunuş ve moderatörlüğünü üstlenmişti. Fihrist Kitap Genel Yayın Yönetmeni Ömer Alkan ve kısa süre önce aramızdan ayrılan, kitapta büyük emeği olan Kadri Kerem Karanfil adına, yazarın ablası da etkinliğin konuşmacıları arasındaydı. Bu bölümde kitabın editöryal sürecini İsmail Yamanol‘dan, raflara çıkış öyküsünü yayıncı kurumun sahibi Ömer Alkan‘dan ve elbette genç yaşta yitirdiğimiz Kadri Kerem Karanfil‘le ilgili olan kısmı da ablası hanımefendiden dinledik. Etkinlik, katılımın serbest olduğu, ödüllü, mini bir interaktif yarışmayla devam ettikten sonra, kitabın yazarlarıyla yapılan sohbetle devam etti. Ve son olarak imza faslına geçildi, böylece katılımcılar kitabın pek çok yazarından imza alma fırsatını bulmuş oldu…

Gelelim kitaba…

Kitaptaki öykülerin tamamını okudum ama şöyle bir yol izlemek niyetindeyim: imza günü lansmanında imzasını aldığım öykücülerin çalışmalarına kısacık değinerek yazımı nihayetlendireceğim. Bunun tek istisnası, lansmanda olmasa da, kaleminden çıkanları ilgiyle okuduğum Ruhşen Doğan Nar‘ın öyküsü olacak. O hâlde Ruhşen Doğan Nar‘ın “Mesih Ne Der? ” adlı öyküsüyle, yavaş yavaş, öykü öykü ilerleyelim.

Ruhşen Doğan Nar‘ın okuduğum en iyi öyküsü değildi, Mesih Ne Der? öyküsü, öncelikle onu söylemiş olayım. Zira çok daha iyilerini yazabildiğini okuduğum kitaplarından biliyorum. Çoğu öyküsünde karşımıza çıkan; genç, üniversiteli arkadaş grubu tiplemesi ve bu gruptaki gençlerden birinin absürt bir hadiseye karışması durumu, yine bu öyküde de alıştığımız Ruhşen Doğan Nar üslubunca okurlarla buluşturulmuş. Öyküdeki genç adam akıllı telefonuna indirdiği bir aplikasyonla günlük hayata dair önemli önemsiz kararlarını Mesih’e danışarak alıyor ve bu durum grubun diğer elemanlarınca eleştiri, hatta dalga konusu yapılıyor. Meğer daha önce de benzer bir uygulamayla Buda’ya danışıyormuş… Kısacası, yazarın kalemini bilenler için sıradan, ilk kez bir öyküsünü okuyacaklar içinse orta şekerli bir öykü olarak niteleyebilirim.

Ay Kızılıydı Gece adlı deneme kitabıyla felsefe ve edebiyatın derin sularına tüpsüz dalış yapan Sevgili Emre Bozkuş, (olumlu anlamda) adeta beynimizi yakmıştı. Kısa sayılacak ilk kitabı öylesine yoğun düşünce ve duygularla dopdoluydu ki, sormayın. Yani kapağında Emre Bozkuş yazmasa, “D.H.Lawrence” in ölmeden birkaç gün önce yazdığı gizli kitabı diye pazarlasanız, işin doğrusunu birileri araştırana değin, Lawrence’in çekmecesinden çıkan gizli kitabı olduğuna edebiyat çevrelerini ikna edebilirdiniz. Hâliyle ben Emre Bozkuş‘un hep böyle ciddi meseleler üzerine yazacağını, ağır ve yorucu metinler kaleme alacağını düşünüyordum, lakin yanılmışım. Sitemize ilettiği Dünyadan Haberler (buradan okuyabilirsiniz) öyküsünü incelerken, Emre Bozkuş‘un kaleminin daha hafif, daha renkli, tabiri caizse cıvıl cıvıl yönünü memnuniyetle keşfetmiş oldum. Velhasıl Emre Bozkuş da, tıpkı yakın dostu Ruhşen Doğan Nar gibi mizahi açıdan epeyce kuvvetlli bir kaleme sahipmiş.

arz cephesinde yeni bir şey yok

Emre Bozkuş‘un seçkideki öyküsünün, “Çok Şükür Kolonisi” adını taşıdığını yazımın başında belirtmiştim. Şimdi bu öyküye dair izlenimlerime gelelim… Çok Şükür Kolonisi, öyküden çok roman havasında bir girizgâha sahip. Muhtemelen okurlar esaslı bir şeyler okuyacakları duygusuyla ilk üç-beş paragrafı arkalarında bırakacaklardır. Sonrasıysa epeyce eğlenceli. Konu her ne kadar galaksiler arasında geçse de günümüz Türkiye’sinin kara mizahının yapıldığını anlamak hiç de zor değil. “İşte bunlar hep Amariga’nın oyunları” modunda başlayan öykü, “Almanya bizi kıskanıyor” tadında devam etmekte. Kısacası, girişi çok güzel, gelişme tarafında tamamen kara mizaha sapan ve fazlasıyla bizi anlatan, bunu da üstü kapalı değil, göstere göstere yapan bir öykü Çok Şükür Kolonisi. Okuması keyifli olsa da daha kısa tutulsa daha iyi olurmuş hissiyatına kapılarak okuduğumu da söylemeliyim.

Münevver Uzun‘un, “Kralın Bütün Atları” adlı öyküsüyle devam edelim… Öykü, bir İngiliz çocuk şarkısının sözleriyle başlıyor ve yine aynı şarkıdan yapılan alıntıyla da bitiyor. Peki arada ne mi var? Ay boynuzlu Alageyik var, kudretli senatör Abdülhamit Lakerda var, senatörün ifadesi donyağından farksız annesi var, hafıza nakli gibi ilginç bir konu var, komplo var, siyaset var, tıbbi birçok terim var… Yani yok yok! Epeyce bir şeyler var öyküde. Açıkçası Türkiye’nin son yirmi yılını çağrıştıran unsurlara bu öyküde de az çok yer verilmiş. Artık nasıl ucube bir dönemden geçiyorsak… Ben öyküdeki genel havayı sevdim. Beklemediğim bir sonla bitmesi de ayrıca hoşuma gitti. Ve öykünün mesajıyla, İngiliz çocuk şarkısının uyumu fevkalade iyiydi.

Kitabın en kısa öyküsü İsmail Yamanol‘dan ve öyküsünün adı: “Hediye”. Evet, bu kısacık öyküde bir kralımız ve bu kralın sevgili eşi var. Kral Hazretleri, ki ben nedense öyküyü okurken bu kişinin pahalı bir otelin Kral Süitinde kalıyor olduğunu, aslında kral olmadığını, Kral dairesinde kaldığı için kendisinden kral olarak söz edildiğini… Hâsılı tamamen benim saçmalığım olan işte bu düşünceyle bu öyküyü okuduğumu itiraf ediyorum… Her neyse, Kral Hazretleri, eşine oldukça sıra dışı bir doğum günü hediyesi alıyor, kraliçe epeyce şaşırıyor hediyeye ve bendeniz fark ettiyseniz, bu tuhaf hediyenin ne olduğunu ısrarla açık etmiyorum… Fakat öykünün sonunda anlıyoruz ki, dünyanın başına bela olacak bir hediye seçimine imza atmış kralımız… Açıkçası, pek fazla yorum getirebileceğim bir yönü bulunmuyor bu öykünün. Biraz bakış açınıza ve biraz da o anki ruh hâlinize göre: okumasam da olurmuş diyebileceğiniz gibi; okudum, bir şey kaybetmedim, demenizi de olası görüyorum.

Metin Uçar‘ın öyküsü “Zzzt!” adını taşıyor ve ilgi çekici kısa cümlelerle okuru kendine çekmeyi başarıyor: “Kodesteyim. Suçum ne mi? Ne bileyim? Ben bir astronotum ve görevim de EX-44’e iniş yapmaktı…” Devamı da aynı tempoda seyreden Zzzt!, yeni gezegen keşfiinde görevli bir astronot birliğinin, uzayda yaşadıkları, daha doğrusu tutsak tutuldukları ilginç bir macerayı konu ediniyor. Uzaylıların “yapışkan” olarak kurgulanması, avukat, kodes ve mahkeme gibi ayrıntılarla öyküye renk katılması olumlu bulduğum unsurlardı. Bir de, işin sonu nereye varacak acaba, gizemini yaratan bir öykü olduğu için ayrıca beğenimi kazandı.

fihrist kitap

Aydoğdu ailesiyle Ay’da küçük bir tatil yapıyoruz. Selim Erdoğan‘ın, “Lunar Paradise Oteli” adlı öyküsünden bahsetmekteyim. Elon Musk‘a bir gönderme olsa gerek, öyküde dahi girişimci Helen Task adında bir uzay meraklısı iş insanımız var. Binlerce ailenin katıldığı bir kura sonucunda şanslı yirmi aileyi Lunar Paradise Otel‘e, bir ay tatile götürüyor Task. Öyküyü Aydoğdu ailesinin gözünden okuyoruz. Adeta Jules Verne bilimkurguları havasında ilerleyen öykü yavaş yavaş karı-koca anlaşmazlığının Ay’da geçen bir versiyonuna dönüşmeye başladı ve öykünün ana fikri de buydu zannedersem. Öyküyle ilgili hislerim oldukça olumlu. Ay’da geçirilecek bir aylık zaman dilimine oldukça gerçekçi bir yorum getirilmiş. 

Ve seçkiden son bir öyküye daha değinip incelememi tamamlamak istiyorum. Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok için lakırdı edip, kitabın ithaf edildiği yazarının öyküsüne değinmemek olmazdı… Kadri Kerem Karanfil imzası taşıyan, seçkideki en beğendiğim öykülerden biri olan “Bir Aldatma Hikâyesi” tuhaf bir çiftin başından geçen, oldukça tuhaf bir aldatma/aldatılma hikâyesini masaya yatırıyor. Öykünün kahramanı robot bir kadınla evli. Öyküde robo-eş olarak bahsedilen bu kadın, başka bir robotla kendisini aldatan eşini terk etmek istiyor ve fakat gerçekler sonradan gün yüzüne çıkıyor ki, esas mesele bambaşkaymış… Bir Aldatma Hikâyesi‘nin okunmaya değer bir öykü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Tıpkı seçkide yer bulan öykülerin tamamı gibi….

Benden bugünlük bu kadar. Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, okurlara emanet.

Ne mutlu kitaplarıyla hayallere dalanlara!

Sağlıcakla.

Mehmet BAHÇECİ

27.09.2023 © Novelius Edebiyat

İnceleme: Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın