annie ernaux

İnceleme: Babamın Yeri

26.09.2023 © Novelius Edebiyat

İnceleme Yazarı: Dilek EROL

edebiyat İsveç Kraliyet Bilimleri Akademisi yazarın Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülme sebebini şu sözlerle ifade eder:

“Kişisel hafızanın köklerini, yabancılaşmalarını ve kolektif kısıtlamalarını ortaya çıkarmadaki cesareti ve objektif duyarlılığı”.

(BBC News Türkçe, 2022)

Babamın Yeri, Annie Ernaux

İnceleme Yazarı: Dilek Erol

     2022 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi yazar Annie Ernaux, kişisel deneyimleriyle, toplumsal yaşamda iz bırakan tarihsel dönemin tüm öğelerini ustalıkla birleştirerek bıçak sırtı konulara ışık tutar kitaplarında. Birçok ödüle layık görülen yazar, toplumsal evrime yön veren konuları, kendi tecrübeleri üstünden irdeleyerek sosyal ayrışma ve birleşmelerin temel yapı taşlarını gün yüzüne çıkartır. Bu sebepten eserleri otobiyografik olarak adlandırılabilir. Babamın Yeri romanını 1984’te yayımlayan ve Renaudot Ödülü’nü kazanan yazar, kitabına başlarken sosyo-ekonomik evrimini şu sözlerle ifade eder:

“Pazar günü, trende dönerken, rahat durması için oğlumu oyalamaya çalışıyordum, birinci sınıfta yolculuk edenler gürültüden ve kıpırdayıp duran çocuklardan hoşlanmaz. Bir anda, hayretle, ‘Tam burjuva olmuşum’ ve ‘Artık çok geç’. ’’ (s.18)

Ardından devam eder: “Anıların şiirselliğine, eğlenceli alaycılığa en ufak yer yok. Dümdüz bir yazı bana doğal geliyor, vaktiyle annemle babama belli başlı haberleri verirken kullandığım yazının ta kendisi.” (s.18)

Ernaux, gerçek bir sınıf hikâyesi anlatmıştır ve çemberin dışından kendine bakmayı ustalıkla halletmiş bir insanın ruh halini de verir.  

dilek erol

      Okuyucuyu 20. yüzyılın başlarından birkaç ay önce Caux bölgesinde, denize 25 km uzaktaki bir köye götüren Ernaux, öğretmenlik mesleğine başlamasından 2 ay sonra gerçekleşen babasının ölümüne kadar olan süreci yazmıştır. Babasının işçilikten küçük esnaflığa geçmesiyle birlikte, o dönemin sosyo-ekonomik, toplumsal ve tarihsel kimliğine de ayna tutar. Romanda ailesini anlatırken, babasının gözünde nerede olduğunu, kendisinin de babasında nasıl bir yer ettiğini objektif bir şekilde aktarır. Kişisel hatıralar eşliğinde toplumsal sınıfları irdeleyerek o zamanın değişimlerini saptayıp tarihe geçirmiştir. Drama en ufak bir yer vermeden, yalın ve edebi değeri yüksek bir ürün ortaya koymuştur.

       Babasının 1944 yılında ağır bombardıman altındaki Normandiya bölgesinden erzak almak için çıkması ve Vallee’de erzak kahramanı olarak görülmesi, ailenin içinde bulunduğu durumu anlatmakla beraber 1942’den başlayıp, 1950’lerin ortalarına kadar süren bir “Her şeye rağmen, ayakta kalma hali” tanımıyla  2. Dünya Savaşı tarihine de gönderme yapar ve şu sözlerle açıklar: “1944 yılının durmak bilmeyen bombardımanları altında, Normandiya’nın bu bölgesinde, erzak almak için dışarı çıkmaya devam etti, ihtiyarlar, kalabalık aileler, karaborsaya gücü yetmeyenler için yalvar yakar takviye istiyordu. Vallee’de erzak kahramanı olarak görülüyordu. Bu bir seçim değil, zaruretti. Sonradan, o yıllarda hakikaten yaşamış olduğunun, bir rol oynadığının inancı.” (s.33)

          Kitabını mutluluk ve yabancılaşma hisleri arasında savrularak yazdığını belirten yazar, kendi ailesine ait olanı kabul etmenin mutluluğu ancak yabancılaştığını fark edip kabul etmeme halini, “Yazarken aşağı sayılan bir yaşam biçimine itibarını iade etmek ile ona eşlik eden yabancılaşmanın reddi arasındaki ince yol.” (s.36) olarak özetler ve babasının davranış biçimini şu sözlerle açıklar:

“Babam, önemli olduklarını düşündüğü kişiler karşısında çekingen bir tutukluluğa bürünür, tek bir soru sormazdı. Kısacası, zeki davranırdı. Bu zeka aşağıda olduğumuzu algılayıp onu mümkün olduğunca en iyi şekilde gizleyerek reddetmekten ibaretti.” (S.39)

          Çocukluğunda özenli ve düzenli bir dil kullanmaya çalışırken boşluğa atlıyormuş hissi yaşadığını yazan Ernaux, dili yanlış kullandığında öğretmeninin onu bozum ettiğini(kendi tabiriyle), o zaman kendisinin de babasını bozum etmesi gerektiğine karar verdiğini söyler ve buna benzer durumları şöyle getirir: “Dile dair her şey belleğimde kırgınlık, hınç, acı veren atışmalarla iç içe, para meselesinden çok daha fazla.” (s.42)

babamın yeri

         Oturdukları mahallenin proleterleştiğini, insanların buna tutunmayı başardığını ve çok da neşeli olmayan ama hesabı anında ödeyen yeni bir müşteri kitlesinin ortaya çıktığını belirtir. “Proleterleşme süreci, çoğunlukla toplumda ayrıcalıklarını kaybeden, emek sürecindeki konumları ve toplumsal durumları gerileyen katmanlar için kullanılmaktadır. Proleterleşme yaklaşımının karşı kutbu olaraksa orta sınıf tartışmaları ileri sürülür. Orta sınıf, çoğunlukla burjuvazi ve işçi sınıfı arasında bir katman olarak değerlendirilir. Bu katmanın, işçi sınıfının özgün bir parçası mı yoksa iki sınıf arasındaki bağımsız bir üçüncü sınıf mı olduğu ise, bu konudaki yaklaşımların epistemolojik ve metodolojik farklılıklarına göre değişiklik gösterir” (K. Bulut, 2017)

       Evlilik hayatını “Dünyanın, ötekini sadece bir dekor olarak gören bu yarısına süzülmüştüm.” (s. 60) cümlesiyle özetlerken evde aperatif olarak viski ikram ettiklerini, klasik müzik dinlediklerini söyleyerek eski hayatından farklı bir hayat yaşadığına ve kocasıyla ayrı aile yapılarından geldiğine vurgu yapar; burjuva bir ailenin oğlu ile işçi bir ailenin kızı. Bu durum ailesiyle açıkça konuşmadığı bir konu olarak kalır ve kocasının ailesine olan ilgisizliğinin nedeni olarak aralarında öylece kabullenilmiş olarak durur. Ailesinin nezaketli olduğunu kocasının da kabul ettiğini ama bu durumun soyut sohbetleri telafi etmediği gerçeğini değiştirmediğini yazar.

          Simone de Beauvoir’in Mandarinler adlı eserini, babasının rahatsızlığı sürecinde okuduğunu yazar Ernaux. Okumuş yazmış biri olarak kendi dünyasının da bir simgesi gibi düşünülebilecek kitap, anlattığı hikayede yerini alır böylece. Margaret Drabble arka kapakta “Ernaux, Simone de Beauvoir’dan bir neslin tarihini tutan vakanüvis rolünü miras aldı.” diye ifade ederek yerinde bir tespit yapar.

        Kitabını bitirirken duygularını şöyle dile getirir: “Yazdığım bütün zaman süresince, bir yandan da öğrencilerin ödevlerini kontrol ediyor, makale yazımını öğretiyordum, çünkü bana bunun için para veriyorlardı. Bu fikir oyunları bende lüksle aynı duyguyu, gerçekdışılık duygusu, ağlama arzusu uyandırıyordu.” (s.70).

annie ernaux
Annie ERNAUX

      Kasım 1982’de yazmaya başlayan ve Haziran 1983’te bitiren yazar, süpermarkette kasiyer olarak çalışan bir öğrencisiyle karşılaşmasını aktararak değişen, dönüşen dünyayla da ilgili küçük bir ayrıntı sunar romanının sonunda: “… Bir sonraki müşteriye geçmişti bile, sol eliyle ürünleri alıyor, sağ eliyle de bakmadan tuşlara basıyordu.”(s. 71) Modern olan eskinin yerini almıştır. Parmak uçlarından çağdaş dünyaya uzanan ve her seferinde yeninin, eski olanla yer değiştireceği gerçeğiyle yüzleşiriz toplumsal belleğin derin sularında.

Okumanızı tavsiye ederim.

KAYNAKÇA:

Ernaux, Annie, Babamın Yeri, çev. Siren İdemen, Can Sanat Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2023.

BBC News Türkçe Haber Sitesi, 6 Ekim 1922

K. Bulut, Çağrı, Gazetecilerde Proleterleşme ve Sınıf Kapasitesi: Çalışma ve Yaşam Koşulları Üzerinde Bir Araştırma, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2017, s. 118

İnceleme Yazarı Hakkında:

dilek erol

Dilek Erol, (Dortmund, Almanya, 28 Haziran 1983) Almanya’da işçi bir  ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. 1984 yılında ailesi Türkiye’ye dönüş yaparak Edirne’ye yerleşti. İlk ve orta öğrenimi tamamladıktan sonra 1997-2001 yılları arasında Edirne Anadolu Öğretmen Lisesi’nden mezun oldu. Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi İngilizce Öğretmenliği’nde, yüksek lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Ölçme ve Değerlendirme alanında tamamladı. 2005-2013 yılları arasında Ağrı, Edirne, Malatya ve Tokat’ta öğretmenlik yaptı. 2013 yılından beri Eyüpsultan Alibeyköy Anadolu Lisesi’nde İngilizce Öğretmeni olarak görev yapmaktadır.

26.09.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın