İnceleme: Leyla

19.10.2022 © Novelius Edebiyat

Yazan: Mehmet BAHÇECİ

novelius ‘Leyla’ 2021 Yılında ‘Sia Kitap’ etiketiyle raflardaki yerini alan bir Nur Yazgan eseri. Sayfa hacmi yönünden değerlendirirsek, uzun öykü ya da novella kategorisinde ele almamız uygun düşecektir. Yüz on beş sayfalık kısa fakat oldukça derinlikli ve etkileyici bir Nur Yazgan metni..

“Hakikatte biz yokuz… hepimiz tahayyülden ibaretiz.”

Leyla, Nur YAZGAN, Sia Kitap, Sayfa: 16

Esere geçmeden evvel, Nur Yazgan‘ın kalemiyle henüz tanışmamış olan okurlarımızı düşünerek yazarımızdan ve edebi çalışmalarından kısaca bahsedelim. Yazın yolculuğuna 2007 yılında yayımlanan ve Duygu Asena Roman Ödülü‘ne değer görülen ‘Lal Kitap’ isimli eseriyle başlayan Nur Yazgan, 2011 Yılında ikinci romanı ‘Zamanın Kokusu’ ile okurlarının karşısına çıktı. Her iki romanı da övgüyle karşılanan yazarımız, halen kızı ile birlikte İzmit’te yaşamını sürdürmekte ve burada resmi bir kurumda çalışmaktadır. Eserlerinde, kendine has üslubundan izler yakalamak mümkündür. Her şeyden önce iyi bir anlatıcıdır ve romanlarında hiçbir karakteri öylesine resmetmemiştir. Önemsiz gibi görünen bir karakter, dikkat çekmeyen küçücük bir detay bile mutlaka kurguda esaslı bir konuma sahiptir ve bu durum çoğunlukla ilerleyen safhalarda anlaşılacaktır. Bu anlamda karakter israfı yaptığı görülmemiştir. Arapça, Farsça ve eski Türkçe kelimelerle arası çok iyi olan yazarımız, yapıtlarında hem günümüzün hem de eski zamanların ruhunu bir arada ve başarıyla sunabilen ender isimlerdendir. Anlatım tekniği olarak büyülü gerçekçilik ekolünü benimseyen Nur Yazgan, metinlerinde, aşkın en saf ve en tutkulu hâllerini gözler önüne serer. Eserlerinde en sık kullandığı kelimelerin başında ‘elbet’ ya da ‘elbette’ gelir. Bilhassa cümle sonlarında ve en çok da ‘Zamanın Kokusu’ isimli romanında… Yapıtlarında feministçe bir bakış açısı geliştirerek erkek egemen toplum yapısına eleştiriler getirmektedir. Aslında baskıcı ve despotik yapılara, hurafelere ve safsatalara karşı bir başkaldırı, bir tür isyan olarak da okunabilir yazdıkları. Yine eserlerinde mahalle ve kasaba kültürü önemli yer tutar. Fakat bu yer tutma mevzusu, mahalle kültürüne bir güzelleme şeklinde değil, olumlu ve olumsuz yönlerinin çarpıcı bir biçimde resmedilmesi şeklindedir. Bu anlamda kimi karakterleri babacan, müşfik, yardımsever kimseler olarak karşımıza çıkarken, kimi karakterleri de müzevir, fesat ve dedikoducu kimseler olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında hayatın kendisi de böyle değil midir?.. Son olarak, bir küçük anekdotta kendi kişisel tarihimiz adına düşelim. Sevgili Nur Yazgan, ilk yazar röportajımızı gerçekleştirme onurunu yaşadığımız ve bizim için her zaman bir kıvanç vesilesi olacak çok özel bir isimdir. Bizde ki yeri hep ayrı ve özel olan ustalarımızın en başında gelmektedir. 

2022 Şubat ayında gerçekleştirdiğimiz Nur Yazgan röportajımızı okumak için lütfen tıklayınız…

Leyla en başta konu, kurgu ve akıcılık gibi kriterler olmak üzere hemen hemen her açıdan fazlasıyla beğenimizi kazanan eserlerden biri. Daha ilk birkaç sayfayı çevirmemizle kendimizi içinde bulduğumuz, üzerimizde inanılmaz olumlu izlenimler bırakmayı başaran bu eserle ilgili olarak, “Evet,” diyorduk, “Farklı ve esrarengiz bir anlatı bizleri bekliyor… “ İlk izlenimler önemlidir ne de olsa.

Memnuniyet ve heyecanla sayfalarını çevirdiğimiz Leyla, gördük ki bizi yanıltacak gibi değildi. Etraflıca düşünüldüğü ve çok iyi tasarlandığı belli olan bir kurgu vardı ortada ve her yeni sayfada Sevgili Nur‘un (tabiri caizse) resitaliyle baş başaydık. Peki, neydi Leyla‘yı bunca sevmemize neden olan etmenler? 

En başta konu gizemliydi. Daha da önemlisi okunmaya değer, orijinal ve heyecan dolu bir içerik yakaladığımız belliydi. Tüm bunları dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım…

“Muhakkak ki kitapların arasında öyle hummalı bir heyecana tutulmuş olmalıydı ki kitapları koruyan bir peri belirdi yanında.”

Leyla, Nur YAZGAN, Sia Kitap, Sayfa:63

Osmanlı’nın (kitapta geçen padişahın karakteristik özelliklerine bakılacak olursa Sultan Abdülhamid dönemi olmalı) son dönemlerinde geçen Leyla, ele aldığı salgın hastalık, baskıcı ve otoriter yönetim, halkın akıl almaz cehaleti gibi içi içe geçen konularıyla hem geçmişe hem de günümüze atıflarda bulunan oldukça güncel ve merak uyandırıcı bir içeriğe sahip. 

Bir müezzinin kızı olan Perizat, bir şekilde gebeliğini ailesinden ve çevresinden saklamayı başarmıştır. Fakat artık doğum yapması kaçınılmazdır da. Kadınların peçe ardına gizlendikleri bir dönemde, evli olmayan bir kadının doğum yapması hemen her açıdan büyük bir tehlike arz etmektedir. Fakat Perizat çareyi, dönemin aklıselim papazlarından biri olan Theofanis’den yardım istemekte bulur. Yardım talebini içtenlikle kabul eden papaz efendi ise, Osmanlı Sarayı’nın Musevi Hekimbaşısı Abidin Efendi’nin doktorluk tecrübelerine başvurmaktan başka çare bulamayacaktır. Böylece Perizat, bir papaz ve bir hekimbaşının yardımlarıyla, ıssız bir köşkte kızı Leyla’yı doğurmak zorunda kalır. Doğuma Perizat’ın müezzinlik yapan babası Müezzin Ekrem Efendi de bir şekilde dahil olacaktır lakin kederli müezzinin şahitliği, doğum esnasında vuku bulan ve korkunç yıkımlara neden olan iki büyük deprem nedeniyle pek uzun sürmeyecektir. Bu noktada, deprem gerçeğiyle paralel olarak gerçeküstü motifler de devreye girmekte ve ‘hakikat ağacı’ diye tabir edilen tılsımlı bir ağacın tılsımlı dallarında küçük Leyla hayata gözlerini açmaktadır. Gel zaman git zaman, pek muteber bir profil çizen Hekimbaşı Abidin Efendi, depremde anasını ve dedesini kaybeden minik yavruya kol kanat germe, hamilik yapma görevini üzerine alır. Zamanla Leyla’nın olağanüstü yetenekleri ortaya çıkmaya başlar. Leyla farklıdır. Bu dünyadan değil gibidir. Sıra dışı ve fizik ötesi yetenekleri vardır. (Kitabı okuyacakların keyiflerini kaçırmamak adına ne gibi yetenekleri olduğuna değinmiyoruz.) Biraz da hayal gücüne dayalı bu kısımları okumak oldukça hoştu… Beri yandan, devletlu padişahın tebaası da tıpkı padişah hazretlerinin bizatihi kendisi gibi pimpirikli, şüpheci ve vesveseli olmaya başlamışlardır. Doğrusu çılgınlıkta padişahlarıyla yarışmaktadırlar. Hemen herkes bu tuhaf hastalığa yakalanmıştır bile. Pek öyle fiziksel emare göstermeyen hastalık daha çok akli melekelerde yarattığı tahribatla seyretmektedir. Herkes, birbirinden şüphelenmekte, kimse huzurla yaşayamamaktadır. Önüne geçilemez bir kötülük yerleşmiştir zihinlere ve kalplere. Ve sosyal hayat felç olmuş, insanlar birbirlerini sudan sebeplerle katletmeye, saraya gammazlamaya başlamışlardır. Üstelik sarayın içi halkın durumundan farklı değildir. Zaten türlü entrikalara teşne olduğunu bildiğimiz saray eşrafı, fırıldak çevirmek noktasında iyice azıtmıştır. İşte bizim dertli mi dertli Hekimbaşımız Aboddon Efendi, (müslüman halkın tabiriyle Abidin Efendi) bir yandan canı gibi bağlandığı ve her türlü dedikoduya göğsünü siper ederek saraya yerleştirdiği Leyla’sına kol kanat gererken, bir yandan da kelle koltukta, amansız bir savaş vermektedir. Salgının kaynağını bulmak ve onu yok etmektir görevi. 

LEYLA

Konu genel anlamda bu minvaldedir ama elbette değinmediğimiz pek çok önemli detayı da içermektedir. Değinmediğimiz bu önemli detayların en başında Leyla ve Karz arasında gelişecek olan ilişki gelmektedir. Haremağasının konuya dahil olması, bin bir güçlükle kullanılacak olan matbaa makinesinin ortaya çıkışı, ‘Acâibü’l Mahlükat’ gibi kimi tarihi yapıtlara yer verilmesi de bu başlık altında zikredilebilir.  

Okumayı kolaylaştıran ve eseri daha zevkli bir hâle sokan önemli hamlelerden biri de Selim Sururi Efendi’nin yazdığı metinlerin (tıpkı bir hatırat gibi) metinde yer bulması, ‘Leyla vu Mecnun’ başlıklı bu metnin, ana öyküyü zenginleştirerek ilerlemesiydi. Bu ikili anlatım tarzını çok sevdiğimizi ve okuma deneyimimiz açısından son derece verimli bulduğumuzun altını çizelim. 

Sonuç olarak:

Leyla’nın, başından sonuna, çıtayı hiç düşürmeden ilerlediğini ve başarılı bir finalle, tam da olması gerektiği gibi bir sonla nihayete erdiğini söylememiz yerinde olacaktır.

Yazarın ilk iki eseri olan ‘Lal Kitap’ ve ‘Zamanın Kokusu’ pek çok açıdan beğeniyle okuduğumuz romanlar olmalarına karşın, epeyce fazla sayıdaki karakterleri, ana öyküyü besleyen yan olayların fazlalığı gibi nedenlerle zaman zaman eserden savrulduğumuzu hissettiğimiz romanlardı. Ve evet, bütününe baktığımızda çok değerli kitaplar olan bu iki kitapta yer yer sıkılarak okuduğumuz bölümler olmuştu. Tekrar sözü Leyla‘ya getirecek olursak, Leyla bu anlamda hiçbir eleştiri getiremediğimiz bir roman olarak öne çıkmakta. Masalsı, içten, ilginç, hani neredeyse bir destan gibi coşkulu.

Diğer eser incelemelerimizi okumak için lütfen tıklayınız…

19.10.2022 © Novelius Edebiyat

İnceleme: Leyla” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın