29.06.2023 © Novelius Edebiyat
Mete Karagöl, ilk kitabı Muallim Sabri & Tanyeri’nden Öyküler’den sonra Sarı Vosvos adlı ikinci kitabını okurlarına sundu. İlk kitabı gibi ikinci kitabında da gözlem ve analiz yeteneğini kurgularına yansıttığını görmenin bir okur olarak beni mutlu ettiğini söylemek isterim. Mete Karagöl için insan hâllerinin, insan çelişkilerinin yazarıdır demek sanıyorum çok erken değildir artık.
Mete Karagöl, öykü yazarlığının yanında edebiyatın içinde oldukça yoğun mesai harcayanlardan. Asıl mesleği Kütüphanecilik. Ancak internet dergiciliği Mahal Edebiyat’ta ve son dönemde kurulan Mahal Edebiyat Yayınları’nda da tempolu bir çalışma içerisinde olduğunu biliyorum.
Söyleşimizin ağırlığı Sarı Vosvos adlı eseri olsa da edebiyattan, yayıncılıktan, dergicilikten, kısacası her şeyden biraz sormak istiyorum.
Nilgün Çelik – Mete Karagöl Söyleşisi
Sevgili Mete söyleşimi kabul ettiğin için teşekkür ederim. İkinci kitabına geçmeden biraz dergicilikten yayıncılıktan bahsetmeni isteyeceğim? Hangisi daha zorlayıcı, desem kestirmeden… Her ikisi de zaman ve emek isteyen işler. Ama sana doyum veren hangisi? Zorlukları neler?
Dergicilik daha zorlayıcı. İkisini bir arada yürütebilmek ne yazık ki pek mümkün değil. Henüz küçük bir yayınevi olsak da gelen dosyaları hak ettiği değeri vererek inceliyoruz. Neyse ki Mahal Edebiyat geniş bir ekibe sahip. Yayınevi ve derginin editörleri farklı. Bu şekilde sorunsuz ve istikrarlı bir şekilde ilerleyebiliyoruz. Ekip çalışması her zorlu işi kolaylaştırır.
Her ikisi de bir ekip işi. Ekibi yönetmek de bir beceri. Bunu nasıl beceriyorsun?
Çok zorlanmıyorum. Çünkü herkes üzerine düşen işin en iyisini yapmaya çalışıyor. Hem yönetici arkadaşlarım hem de editörlerimiz Mahal Edebiyat’ı olduğu seviyenin üstüne taşımak için disiplini elden bırakmıyor.

Bugün herkesin kolaylıkla yapabileceği İnternet dergiciliği seni yazarlık ya da yayıncılık alanında besledi mi?
İnternet dergiciliği veya çevrimiçi yayıncılık, matbu yayına göre daha kolay ve geniş kitlelere erişme imkânı sağlıyor. Hem yurtiçinden hem de yurtdışından takip ediliyoruz. Matbu dergide ise bu çok mümkün değil. Çevrimiçi yayıncılığın bir güzel yanı ise iki sene önce yayımlanan bir yazının iki sene sonra patlaması, çok okunması, gündem olması da mümkündür. Besleme konusunda ise şunu söyleyebilirim: Çevrimiçi dergicilik sayesinde çok fazla alana dahil olduk ve arkadaş/iş çevremiz genişledi.
Sarı Vosvos’ a gelelim… İçinde sekiz öykü barından bir öykü kitabı. Seni tanıdığım kadarıyla oldukça üretken birisin. İlk kitabın heyecanı geçmeden yakın ara çıkardığın ikinci kitap eline geldiğinde ne hissettiğini merak ediyorum. İlk kitaptan farklı seni heyecanlandıran neydi?
Evet, iki kitap arasında bir sene var. İlk kitaba almadığım öykülerim vardı ve kitap yayımlandıktan sonra dergilerde yayımladığım yeni öykülerim olmuştu. Zaman kaybetmeden ikinci kitabı da yayımlamak istedim. Şimdi iki kitap birbirini besliyor ve ikisi de birbirinin reklamını yapıyor. İkinci kitabın ilkinden farkı üsluptan yana olsa gerek. Çünkü kitaba adını veren “Sarı Vosvos” öyküsü bu zamana kadar hiç yapmadığım bir şeyi denediğim bir öykü oldu. Öykü içinde dört kurgu, bilinçakışı gibi teknikler var. Yazımı oldukça zahmetliydi. Ama yazarken keyif aldım.
İlk öykü Tanyerinde Var Bir Heyecan. Burada yarattığın kahramanlar capcanlı. Ama finalde bir vazgeçiş var. Vazgeçişler bir duruş mudur? Olaya bir tepki midir? Bu konu hakkında ne söylemek istersin?
O öyküdeki karakterler lise düzeyindeki gençlerden oluşuyor. O yaşlarda hevesler pek fazladır ve bir olumsuzluk karşısında hevesin kaçması da kolaydır. Tanyeri’ni ilk kitaptan bilenler bilir. Küçük bir kasaba, sıkışmışlık, birbirini tanıyan insanlar. Bu öyküdeki karakterlerimiz de öyle.
İkinci öykün Ağız ve Kulak kitapta en sevdiğim öykülerinden biri. Çok güçlü bir metafor var burada. Ve unutulmayacak bir kahraman: Hüseyin. Çok konuşan her şeyi duyan insanlara karşı ağzı ve kulağı olmayan bir kahraman. Ki susmayı o bile beceremedi. Neye tepkiydi bu? Derdi olan bir öykü biraz bahsetmek ister misin?
Etrafımızda çok fazla lafçı insanlar var. Çok fazla konuşan insanlar var. Ben bu durumdan rahatsızım. Hem birinin arkasından konuşmadık laf bırakmayacaksın hem de yüzüne gelince canımlarla cicimlerle konuşacaksın. Bu durum gerçekten rahatsız edici. “Ağız ve Kulak” buna bir tepkiydi. Hüseyin de bir insan. O da sıradanlaşıyor. Yani burada kendime de bir eleştiri var. Rahatsız olsam da bilmeden bazen ben de bunu yapabiliyorum. İnsan zaten doğası gereği çelişkilidir.

Senin öykülerin derdi olan öyküler. Kendine dert ettiğin konuları yazmak hedefin yanılıyor muyum? Mesela Beş Milyon Doları Olmayan Adam adlı öykün. Eskilerdeki gözümüzün nuru bugün anlamını bilip özlemini çektiğimiz Köy Enstitüleri ile ilgili bir proje üreten kahramanın var. Bu öykünün çıkış noktası eğitim sistemine bir tepki doğru mu anlıyorum? Biraz öykünün çıkış noktasından bahseder misin?
Öykü Köy Enstitülerinden yola çıkıyor, doğrudur. Enstitünün kapatılmasının yıldönümü ile ilgili bir haber okumuştum, onun üzerine yazmaya başlamıştım. Eğitim sistemimiz maalesef kötü. Çocukların çok eğitim alabildiklerini sanmıyorum. Çevremdeki öğretmen arkadaşlarımın da bu durumdan şikâyetçi olduğunu biliyorum. Her karar biraz daha kötüye götürüyor bizi.
Dakikası Dakikasını Tutmayan Adam tam bir Mete Karagöl klasiği. İnsan hâlleri, insan tipleri. Dedikodu, haset… Samimi görünenin arkasındaki hinlik vs… Ben şunu merak ediyorum: Kahramanlarını yaratmak için mi gözlüyorsun yoksa gözlem senin için sıradan ve bu tipler senin gözüne takılıp sen onları mı kahramanlaştırıyorsun? Hangisi?
Ben sessiz bir insanım. Çarşıda yürürken, bir lokantada yemek yerken hep etrafımı gözlemlerim. Bilinçaltıma yerleşen bir sürü karakter ve olay var. Bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu öyküdeki yankarakter gibi biri Türkiye’nin her yerinde var. Cahil ama kurnaz. Kurnazlığı “kafanın çalışması” olarak görüyorlar. Bundan da keyif alıyorlar. Öykün anakarakteri ise cahil ve kendini beğenmiş. Çok kolay kandırılıyor, bunun farkında veya değil, işine böyle geliyor.
Sarı Vosvos kitaba adını veren biraz daha beklese roman olabilecek bir öykü. Kahraman (yani anlatıcı), sevgilisi ve vosvos. Çok sempatik bir üçlü. Burada öykü içinde öykü tekniğine kısa bir giriş yapmışsın. Bu tekniği ilk kez mi deniyorsun? Daha sonra benzer öyküler yazmayı düşünür müsün?
Yukarıda da söz ettiğim gibi bu öykü biraz enteresan bir öykü: Üç öykü denemesi, bir masalımsı anlatı, bilinçakışı, notlar, gezi. Ve bunlar bir vosvos ile yapılıyor. Bir yol öyküsü yazmak ne zamandan beri aklımdaydı. Açıkçası bu öykü de yazamadığım bir dönemde çıkageldi. İçindeki o üç öykü denemesi bu dönemde başlayıp ama devam edemediğim öykülerdi. Sonra oturup yazmaya başladım ve “Sarı Vosvos” ortaya çıktı. Bu öykümü seviyorum. Sınırlarımı zorlamamı ve yeteneğimi görebilmemi sağladı. Benzer bir öykü yazmayı şu an için düşünmüyorum.

İkinci kitap da yayınlandıktan sonra senin durup dinlendiğini düşünmüyorum. Yeni çalışmalara başlamışsındır. Yanılıyor muyum? Biraz bahsetmek ister misin?
Yayıncılığa biraz daha ağırlık verdiğim bir dönemdeyim. Yazma biraz geri planda kaldı. Ancak üçüncü öykü kitabım için çalışmalarım var. Araştırmalar, okumalar vs. yapıyorum. Şöyle de bir şey var: evet, iki kitabım da peş peşe çıktı. Dediğim gibi ikisi de birbirini besliyor, birbirlerinin reklamını yapıyorlar. Biraz onlar okunsun, takip edilsin istiyorum. Belki iki sene kadar üçüncü kitap üzerine çalışırım. Yani ikinci kitabı hemen çıkararak üçüncü kitap için zaman yaratmış da oldum birnevi. Böyle bilmeden önümü açacak şeyler yaptığım için kendimi çok akıllı görüyorum. Karakterlerim gibi.
Söyleşi için çok teşekkür ederim.
29.06.2023 © Novelius Edebiyat