12.09.2023 © Novelius Edebiyat
Ümit Yaban sordu, yeni kitabı “Benim Rüyalarım Hep Çıkar”la adından söz ettiren Yazar Esra Kahya cevapladı.
Söyleşi: Esra Kahya, Ümit Yaban
Ümit YABAN: Sayın Esra Kahya, Novelius Edebiyat’a hoşgeldiniz. İkinci kitabınız Benim Rüyalarım Hep Çıkar’ı konuşmak için çok heyecanlıyım. Göğsümüzü delip geçen muazzam öyküler İletişim Yayınları basımı ile elimizde, tebrik ederim. İki kitabınızdan yola çıkarak bize kendinizden biraz bahsedebilir misiniz?
Esra KAHYA: Kastamonu-Taşköprü’de doğdum. 80 kuşağının bir çocuk üzerindeki etkilerini ve mahalle kültürünün dar alanda kısa paslaştıran özgürlüğünü ziyadesiyle yaşadım. Öğretmen bir anne ve inşaat işiyle uğraşan bir babanın üç evladının ortancası benim. Gazi Üniversitesi Türkçe öğretmenliği bölümünden mezun olduktan sonra Adilcevaz’da, güzel insanların kıyısında görev yaptım. Ardından Zonguldak’a tayinim çıktı ve on beş yıldır emeğin başkentinde, denizin kıyısında gün tüketmekteyim. Yıllardır Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde edebiyat bölümü öğrencisiyim. Bartın Üniversitesinde de yabancılara Türkçe öğretimi alanında bitmeyen bir tez üzerinde yüksek lisans yapıyorum. Evliyim, güzel bir çocuğa anneyim. Takvimsel akışın dışında yazmayı, okumayı, Galatasaray’ı çok seven; kendi dünyasında biriyim.
Ümit YABAN: Ben bu sorunun cevabının çok fazla cesareti olmayan insanlara yol göstereceğine inanıyorum. Var oluşunu yazarak tamamlamak isteyenler için çok faydalı olacak. Yazma yolculuğu nasıl başladı? Nasıl basılı bir kitap olarak nihayete erdi?
Esra KAHYA: Ethem Baran Hocamın “Ve her hikâye zamanını bekliyordu,” cümlesini pek severim. Kitabımda da epigraf olarak kullandığım, kalpten inandığım bu cümle benim yolculuğumun özeti aslında. Yolculuk hep varmış da ben yolda olduğumu bilmiyormuşum. Bir hikâyem varmış ve zamanını beklemiş.
İlkokul sıralarından itibaren güzel yazı defterleri tutan, bulduğu her yere bir şeyler karalayan, yazmayla arası iyi bir çocuktum. Lisede edebiyat öğretmenim Mehmet Türkan vasıtasıyla katıldığım şiir yarışmasında il birincisi olunca kabuk ilk kez çatladı. Sonra bütün şiir, kompozisyon yarışmalarından dereceyle döner oldum. “Ben neymişim?” demek için muazzam atmosfer. Motivaston, özgüven, okul çaplı popülarite derken “Benden Türkçe öğretmeni olur,” kararı aldığım güzel zamanlar. Sonrası üniversitenin gençlik başımda duman halleriyle Ankara ayazının başa baş mücadelesi, yazının günlük sayfalarına saklanması. Nadas dönemlerimden biridir başkent yılları. Uzun bir suskunluk evresinden sonra Adilcevaz’da şiir yarışmalarındaki derecelerle kendime geldiğimi sanışım; evlilik, yeni bir şehir, çocuk, öğretmenlik, ev hanımlığı derken yine ait olduğu kabuğa geri döndü.

Ve asıl kırılma 2020’de MEB tarafından düzenlene öğretmenler arası öykü yarışmasında ikinci olduğumda yaşandı. Yarışma sonuçlandıktan sonra Ethem Hocam ile tanışmak nasip oldu. “Yaz,” dedi bana, yazdım. İlk öyküm Edebiyat Burada’da yayınlandıktan sonra yine lisedekine benzer bir “Ben neymişim?” heyecanı yaşadım. Sonrasında bir ferdi olacağım İshak Edebiyat ailesine seri halde öykü göndermeye başladım. Aralarda yarışmalara katıldım, basılı dergilere yazdım. Güzel şeyler birbiri ardına geldi. 2021 Ahmet Hamdi Tanpınar edebiyat ödülüne layık görülmek benim en büyük şansımdı ki kabuğum da bu ödülle dağıldı, gitti. Görünür olmak; kalemimi, bakış açımı, çevremi, düşüncelerimi değiştirmeye başladı. Heyecanın yerini daha olgun adımlar, daha doygun metinler alır oldu. Bu süreçte yazılanlar hikâyemin zamanının gelmesi için usul usul bekledi beni. Ve nihayetinde bir dosyada buluşup kitap olduklarında uzun uzun ağladım.
Ümit YABAN: Yazma disiplininiz var mı? Yazmadığınız zaman içinizdeki mutsuzluk ve huzursuzluğu kontrol edip yeniden yazmaya geri dönüyor musunuz?
Esra KAHYA: Yazma disiplinim var,” diyebilmeyi çok isterdim ama o kadar sıkıştırılmış yaşıyorum ki yazmaya zaman ayıracak kadar ferah bir hayatım yok. Zamanla yarışan, zihninde sürekli bir sonraki işi planlayan, yarının yemeğini bugünden kafasındaki ocağa atan, ütü henüz soğumadan yazılı sorularını hazırlayan parçalı bir bütünden mütevellit olunca “Evreni sessize alayım da şu kenarda biteviye yazayım,” hallerim olmuyor. Oldurulmuyor. Şikâyet ettiğim, işi drama bağladığım falan düşünülmesin. Olanı söylüyorum. Hal böyle olunca da disiplinli bir şekilde yazamıyorum. Lakin ilk cümle aklıma düştüğünde nerede olduğumun da pek önemi olmuyor. Onu bir yere yazıp da üç beş cümle ile peşinden gidene kadar kurtlanıyorum.
Yazamadığım zamanlardaki huzursuzluk ve mutsuzluk başlarda beni çok yoruyordu. Yazma yetimi kaybettiğimi düşünüp ağladığım, yazamıyorum diye karalar bağladığım zamanlarım oldu ki bence o anların tadı da çok güzeldi. Şimdi ise yazmadığım zamanları okuyarak, gezerek, düşünerek, konuşarak ve görerek doldurmaya; nadasımı bereketli kılmaya çalışıyorum. Biliyorum ki zamanı var. Çıkacak onlar benden. Hazır olana kadar beklemenin heyecanı bambaşka. Kelimelere biat etmeyi çok seviyorum.

Ümit YABAN: Otantik hikayelere karşı bitmez bir iştah ve merakım var. Hepsi çok güzeldi. Bu on iki öykü içinden sizin diğerlerinden daha fazla bağ kurduğunuz öykünüz var mı?
Esra KAHYA: Bir annenin bütün çocuklarını, bir öğretmenin bütün öğrencilerini sevdiği gibi bir hissiyat besliyorum on iki öyküme karşı. Lakin birkaçının tesiri daha şiddetli. Misal “İşte Şimdi Yeminini Bozduğun Andır” benim asıl hikâyemin “Her şey böyle de olabilirdi,” finalidir. Bir nevi şimdiye şükürdür, geçmişe çevrilen bir aynadır. Ya da “Mercan’ın Saçları” dipsiz bir migren atağının dingin bir vaktinde “Neden?” sorusuna kelimelerin verdiği yanıt olduğundan, her okuduğumda bana o anı ve sonrasının sükunetini hatırlattığından ayrılır diğerlerinden. “Ufak Bir Poster Meselesi” ise aileme, Harmancık Mahallesi’ne, Galatasaray’a kendimce bir vefa borcudur. “Yeniçerinin Hezeyanı” ise covid pozitif olduğumda tecrit odamdayken telefona yazdığım, ölmek ile delirmek arasında gidip gelen bilincimin oyunudur. Onu ne zaman okusam öleceğim gibi gelir ya da delireceğim. Başlayınca durmak zormuş, aslında “hepsi”ymiş sorunun yanıtı. Klasik bir cümle ile bitireyim o zaman, “Bir elin parmakları gibi öykülerim, ayırmak ne mümkün.” 😊

Ümit YABAN: İlk kitabınız “Kambur” ile yolunuzun güzelleştiğini söylemiştiniz. “Benim Rüyalarım Hep Çıkar” size, hayatınıza, en önemlisi hayallerinize nasıl dokundu?
Esra KAHYA: Kambur ile yolum güzelleşti evet. Yolda olduğumu fark edişim de güzeldi. Onun sayesinde bilindim, göründüm. Yoluma çok güzel insanlar çıkardı. Bir farkındalık, kendine geliş, bambaşka bir dünyaya uyanma haliydi. Bana kattığı tüm güzellikler için Kambur’u çok seviyorum.
“Benim Rüyalarım Hep Çıkar” ise evvela bana dosya hazırlama, gönderme, cevap bekleme, harika bir editörle çalışma heyecanlarını yaşatması bakımından Kambur’dan ayrıdır.
Hangi hayallerime dokunduğuna gelince… İletişim Yayınevi hayal kurarken bile kendimi dürttüğüm, “Dostum kendine gel,” dediğim bir yayıneviydi. Oradayım. Duygu Çayırcıoğlu ile çalışmak, Seda Mit’in öykülere vücut üfleyen çizgilerini kitap kapağında görmek keza öyle. Bir yıl önce verilmiş bir sözü tutmuş olmanın sevincini de ekleyebilirim buna, “Bir gün kitabım çıkarsa size ithaf olunacaktır,” sözünün…
Nasıl dokunduğunun yanıtı ise “mucizevi” Hiç tanımadığım insanların ruhuna dokunmak, onlara sızmak, aldığım güzel dönütlerle gittikçe kalabalık oluşum, anlaşılmak… Harika şeyler bunlar. Kelimelerin gücüne inanıyorum. Ve bu mucizeyi bir tek onlar başarabilir, böyle bir dünyada. Okurdan ziyade bir çeşit ruh akrabalığı bu. “Benim Rüyalarım Hep Çıkar” sayesinde ruhumun soyağacı şekilleniyor. Ve bu betimsiz bir duygu, birçok şeyin ötesinde.
Ümit YABAN: Tolstoy; “Sadece derin sevgisi olanlar, derin acıları hissedebilirler.” demiş. Anne ile ilgili tüm okuduğumuz öyküler, nasıl bir aşk yazdırdı bunları?
Esra KAHYA: Bütün öykülerde anne olduğunu ne yazarken ne de dosya haline geldikten sonra fark ettim. Bir kurgu dahilinde yazmadığım için olacak öykülerin gidişatı, karakterler, final… hep yazarken şekilleniyor bende. Böyle olunca da finale nasıl geldiğimi, kurguya kimleri dahil ettiğimi irdelemeden; sadece ama sadece o an yazılması gerekenler onlar olduğu için yazıyorum. Anne, evet. Hepsinde var. Öykülerde bunca yer bulduysa da kelimelerim böyle istediği için olmuştur. Onların ipi benim elimde değil, en azından masanın başına kurgusuz oturduğum şu dönemde.

Ümit YABAN: Başucu yazarınız var mı? Kütüphanenizde en sevdiğiniz kitaplar nelerdir?
Esra KAHYA: Başucum çok kalabalık benim. Orada olmasından güç aldığım, görünce gülümsediğim, bazen konuştuğum kitaplar var. Kendimce bir okuma evrenim, keyfimce çizdiğim satırlar var. Başucumun, gönül dibimin, ömür boyumun kitabı Didem Madak “Ah’lar Ağacı”dır. Bir de hocam olmasıyla hep gurur duyduğum, sevgili Bayram Baş’ın sınırlı sayıda çıkan kitapları. Kalabalığı tek tek saymayayım ki gücenmeler olmasın. Kütüphanemde olan tüm kitapları seviyorum ben. Onlar için harcanan emeği, onların yazarına kurdurduğu hayalleri, bana gelene kadar aldığı yolu seviyorum.
Ümit YABAN: Teşekkür ederim. Aynı zevk ve takdir ile okuyacağım nice kitaplarınızda tekrar buluşmayı dilerim.
Esra KAHYA: Asıl ben teşekkür ederim bu içten sorular için Ümit. Yolumuz bir olsun, aynı zevk ve takdir ile…
12.09.2023 © Novelius Edebiyat