shantaram

Shantaram Romanına Felsefi Bir Bakış

04.09.2022 © Novelius Edebiyat

Yazan: Mehmet BAHÇECİ

1.BÖLÜM – SHANTARAM ROMANI HAKKINDA GENEL BİLGİLER:

Bugün, son yılların en ilgi çekici metinlerinden birine imza atan, Avustralya’lı Yazar Greogry David Roberts’ın uluslararası bestseller’i Shantaram’dan söz etmek istiyoruz.

“Aşk, kader ve yaptığımız seçimler hakkında bildiklerimi öğrenmem çok uzun sürdü, dünyanın pek çok yerini dolaşmam gerekti ama hepsinin özünü bir anda, bir duvara zincirlenmiş halde işkence görürken kavradım.” (Shantaram, G.D.Roberts, Artemis Yayınları, Sayfa:3)

Dünyaca ünlü Shantaram romanı, işte bu enfes cümleyle başlar. Daha ilk cümleden okurlarına macera dolu eşsiz bir yolculuk vaat eder gibidir.

Novelius Edebiyat
Shantaram, Hintçe bir kelime olup: ‘Tanrı’nın huzur bahşettiği kişi’ anlamına gelmektedir.

Bu yazımızda, Shantaram romanını iki ana bölümde inceleyceğiz. İlk bölümde romana genel olarak bakacak, içeriği ve konusu hakkında daha çok genel kültüre yönelik bilgiler vermeye çalışacağız.  Yazımızın devamında ise asıl önemli mevzumuza yani Shantaram romanının felsefesine değinmeye çalışacağız. Romanın önemli karaterlerinden Kadirbhai’nin ortaya attığı felsefi görüşlerle ilgi yorumlarımızı ve kitaptan bazı önemli ayrıntıları sunarak yazımızı bitireceğiz. Ve yine tüm yazıyı görsellerle desteklemeye çalışacağız. Dileriz, Shantaram romanıyla ilk kez bu yazı vesilesiyle tanışanlar okurlar için faydalı ve ilgi uyandırıcı bir yazı olur.  

2003 Yılında raflardaki yerini almasıyla, tüm dünyada çok satanlar listesine girmeyi başaran eser, yazarının hayatından otobiyografik izler taşımasının yanı sıra, 2010 yılından bu yana dillendirilen ve o yıldan beridir de adeta yılan hikâyesine dönen beyaz perde uyarlaması haberleriyle gündemden hiç mi hiç düşmedi. Bu haberlerde, dünyaca ünlü Amerika’lı ve Hint’li oyuncuların adlarının geçiyor olması, elbette sinema ve edebiyatseverleri fazlasıyla heyecanlandırmıştı. Öyle ki, yapımcılığını Brad Pitt, baş rollerini ise Johnny Depp, Sir Amitabh Bachchan gibi isimlerin paylaşacağı uzun uzadıya yazılıp çizilmişti. Fakat bunların hepsi de basına yansıyan haberlerde kaldı. Hayranlarının merakla beklediği Shantaram filmi bir türlü beyaz perdede boy gösteremedi.  

Johnny Depp and Amitabh Bachchan
“Johnny Depp ve Amitabh Bachchan”

Gelinen süreçte konu bir kez daha ama bu sefer çok daha gerçekçi bir biçimde hortlatıldı. Shantaram romanının ve bu romanın devamı niteliğindeki ‘Dağ Gölgesi’ (Mountain Shadow) romanının tüm yayın haklarının Amerika’lı teknoloji devi Apple firması tarafından satın alındığı haberleri basın kuruluşlarında ve doğal olarak sosyal medya paylaşımlarında yer bulmaya başladı. Evet, gerçekten de bu haberler doğruydu ve Apple firması, 2019 yılında yayın hayatına başlayan, Netflix benzeri Apple TV+ platformunda Shantaram romanının dizi uyarlamasının çekimlerine başlanacağını duyurdu. Hatta bu konuda Shantaram’ın yazarı Gregory David Roberts bile boş durmamış, eserinin TV dizisi uyarlamasının Apple TV+’de yayınlanacağına dair sosyal medya hesaplarından paylaşımlar yaparak duyduğu memnuniyeti ve heyecanını dile getirmişti. Bakalım bu uyarlama, romanın başarısını tekrar edebilecek mi? Bunu elbette zaman gösterecek. Tabii, bu proje de sinema filmi projesinde olduğu gibi son anda rafa kaldırılmazsa…

Charlie Hunnam
“Apple TV+’de gösterime girecek Shantaram Dizisinde Lindsay karakterine Charlie Hunnam hayat verecek.”

Shantaram romanı, Alfa Yayın Grubu‘nun tescilli markası, Artemis Yayınları tarafından ülkemiz okurlarıyla 2009 yılında buluşturuldu. Aradan geçen on küsur senede pek çok okurca okundu, kimileri çok sevdi, kimileri de arkadaşlarına, eşine, dostuna tavsiye etti. Gerçekten de genel okuyucu yorumlarına şöyle bir baktığımız vakit, hemen herkesin hemfikir olduğu ortak görüş: kitabın kalınlığına mukabil son derece akıcı olduğuydu. Biz de bu görüşü aynen paylaşmaktayız.  Kesinlikle elimizden bırakamayarak okuduğumuz bir kitap olmuştu Shantaram.

Eser, Avusturalyalı eroin bağımlısı, kitapta geçen adıyla Lindsay ( nam-ı diğer Lin Baba) ülkesinde bir banka soygununa karışır ve amiyane tabirle hapsi boylar. Daha sonra hapishaneden kaçmayı başarır ve Shantaram romanı da bu kaçışın adresi olan Hindistan’da başlar. Lindsay, uluslararası düzeyde aranmakta olan bir suçluyken, Hindistan’da kendisine yeni bir hayat kurma mücadelesine girişir. Ama ne hayat!..

Gerçeğin nerede bittiği kurgunun nerede başladığı, yarı otobiyografik eserlerde tartışma konusu olmuştur hep. Aynı durum Shantaram için de geçerlidir. Shantaram’ı okuyanların romanda geçen olaylardan hangilerinin gerçek hangilerinin kurgu olduğunu merak ettiklerini görmekteyiz. Yine benzer bir sorgulama da karakterle ilgili yapılmaktadır. Romanın en sevimli karakteri olan Prabaker ile güzelliği ve güçlü bir kadın oluşuyla öne çıkan Carla’nın kurgu karakterler olduğunu belirtelim.

Bazı eserler vardır, bu eserlerdeki bazı yapılar, örneğin bir şehir ya da mimari bir şaheserdir çoğunlukla bu yapılar, adeta kanlı canlı birer roman karakteri gibi gözlerimizin önüne seriliverirler. Bu anlamda aklımıza gelen ilk örnekler hiç şüphesiz ki edebiyat dünyasının dev eserleri oluyor. Örneğin İvo Andriç’in başyapıtı Drina Köprüsü’nü bu bağlamda sayabiliriz. Yine Victor Hugo’nun başyapıtı Notre Dame’ın Kamburu romanında, en az Quasimodo kadar etkisi ve yeri olan Notre Dame De Paris Katedrali’ni bu çerçevede zikretmemiz mümkündür. Örnekler çoğaltılabilir… Shantaram romanında ise, romanın gizli baş karakteri ya da romanın ruhu diyelim en iyisi, devasa boyutlardaki bir şehir! Asya’nın hatta dünyanın en büyük metropollerinden biri olan Mumbai şehri Shantaram denilince akla ilk gelenlerden. Nasıl ki, Lin Babasız bir Shantaram düşünülemezse, Mumbaisiz bir Shantaram da düşünülemeyecektir. Gerçi, Mumbai diyerek romandaki anlatıma haksızlık etmiş oluyoruz zira Mumbai kentinin resmi ismi 1995 yılına kadar Bombay olarak geçmekteydi. Kitabımızda da kentten sürekli olarak Bombay şeklinde bahsedilmektedir. Büyüklüğü, karmaşası, tekinsizliği ve kozmopolitliğiyle belki bir parça İstanbul’umuzu andıran büyüleyici bir tezatlıklar şehri Bombay. Zenginin çok zengin, fakirin ise sefalet boyutlarında fukaralık çektiği bir metropol. Farklı dinlere ve inançlara sahip, dünyanın farklı coğrafyalarından akın ederek Bombay’a yerleşmiş insanlardan oluşan büyüleyici bir acayiplikler diyarı. Belki de Bombay için, Hindistan içinde Hindistan benzetmesi bile yapılabilir.

Leopold Cafe
Eserdeki en önemli mekân olan “Leopald Cafe” Mumbai, Hindistan

Hazır Bombay ve Bombay’ın ne kadar da egzantirik bir kent olduğundan sözü açmışken, dünyaca ünlü Hint filmlerinin stüdyolarının da Bombay şehrinde bulunduğunu belirtelim. Hollywood’dan sonraki en büyük film üretim merkezi olan Bollywood’un ismi hem Amerikan film sektörüne gönderme içermektedir hem de ilk harfini Bombay’ın ilk harfinden almaktadır.

İşte Lin adındaki (zamanla ve yaptıklarıyla ciddi bir nüfuz ve saygınlık sahibi olacak ve kendisinden Lin Baba ismiyle söz edilecek) kahramanımız, peşindeki polisleri ve uluslararası güvenlik unsurlarını atlatarak, amiyane tabirle kapağı Hindistan’ın büyüleyici şehirlerinden Bombay’a atar. Bütün sermayesi aklı, yetenekleri ve mücadeleci yapısıdır. Bir Allah’ın kulunu bile tanımadığı, kendi kültürüyle hiçbir alakası bulunmayan bir coğrafyada ve bu coğrafyanın zorlu hayat koşullarında, üstelik tüm dünyada aranan bir suçluykenyeltendiği ve başardığı işler gerçekten de takdire şayan.

Gregory David Roberts
Yaşamını Jamaika’da sürdüren Gregory David Roberts’ın “The Sydney Morning Herald” gazetesinde çıkan bir fotoğrafı…

2. BÖLÜM – SHANTARAM ROMANI FELSEFESİ:

Az sonra irdeleyeceğimiz felsefi görüşleri ortaya atan karakter Abdül Kadir Han olduğu için öncelikle Abdül Kadir Han’ı tanıtmakta fayda var. Kahramanımız Lindsay ile Shantaram Romanının Önemli Karakterlerinden Abdül Kadir Han’ın Tanışma Sahneleri:

Lindsay anlatıyor:

Abdullah arka kapıyı acınca içeride kimin olduğunu görmek için başımı uzattım. Arka koltukta altmışlı yaşlarının ortalarında biri oturuyordu. Sokak lambası yüzünün yansını aydınlatıyordu. Adamın zayıf, güçlü hatlara sahip bir suratı, uzun ince bir burnu ve çıkık elmacık kemikleri vardı. Gözleri beni adeta vurmuştu. Gözlerinde kehribar rengi bir şefkat, ayın zamanda da acımasızlık ya da belki sevgi vardı. Sacıyla sakalı kısaydı ve griydi. (Shantaram, G.D.Roberts, Artemis Yayınları, Sayfa:168)

Abdül Kadir Han:

“Siz Bay Lin misiniz?” dedi. Sesi derin, yankılı ve inanılmaz ölçüde kendine güvenliydi. “Sizinle tanıştığıma memnun oldum. Çok memnun oldum. Hakkınızda iyi şeyler duydum. Bombay’da yabancılar hakkında güzel şeyler duymak çok sevindiricidir. Belki siz de benim adımı duymuşsunuzdur. Benim adım Abdul Kadir Han.” (Shantaram, G.D.Roberts, Artemis Yayınları, Sayfa:168)

Ve geldik en önemli kısma… Lindsay anlatmaya devam ediyor:

Elbette adını duymuştum. Bombay’daki herkes onun adını duymuştu. Adı her hafta Bombay’daki gazetelerde yer alırdı. İnsanlar gece kulüplerinde, pazarlarda, gecekondularda ondan bahsederdi, Zenginler ondan korkar ama ona hayranlık duyardı. Fakirler ona saygı duyar ve kendisine mitolojik bir kahramanmış gibi yaklaşırdı. Teoloji ve ahlak konusundaki söylevlerine Dongri’deki Nabila Camii’nin avlusunda yer verilirdi. Şehirde çok meşhurdu ve farklı inançlara sahip bütün öğrenciler ve alimler onu dinlemeye giderdi. Aynı zamanda sanatçılar, iş adamları ve politikacılarla olan dostlukları da iyi bilinirdi. Bombay mafyasının lordlarından biriydi. Bombay’ı beş alana ayıran ve her bölge başına bir mafya patronu getiren konsülün kurucularındandı. İnsanlar bu sistemin iyi olduğunu soyluyordu, çünkü onlarca yıl suren kanlı mafya çatışmalarından sonra şehre düzen ve barış getirmişti. (Shantaram, G.D.Roberts, Artemis Yayınları, Sayfa:168)

Abdül Kadir Han ya da romanda sıklıkla zikredilen diğer ismiyle Kadirbhai, ülkemiz coğrafyasında benzer örneklerini gördüğümüz bir isim. Hitabeti ve kendisine güvenen taraftarlarıyla dini bir lider olarak öne çıkarken, aynı zamanda karanlık işlere bulaşmış bir mafya lideri de. Hem cami cemaatine sevaptan, günahtan, haramdan bahseden bir Allah dostu hem de her türlü entrika ve fırıldağı çevirebilecek potansiyele sahip bir münafık. Bir yandan kadın ticaretinden, uyuşturucu ticaretine kadar en aşağılık işlerin haracını yerken bir yandan fakirlerin hamisi, en büyük yardımcısı konumunda…  Maalesef bu tip insanlar, Tanrı’ın davasına hizmet ettiklerini öne sürerek, bu gerekçeye sığınarak, her türlü haksızlık, hukuksuzluk ve suça bulaşmayı kendilerinde hak görmekteler. Neyse, konumuz Abdül Kadir Han ve onun gerçek hayattaki türevlerinin ikiyüzlülükleri, ahlaksızlıkları değil. Abdül Kadir Han’ın (katılalım ya da katılmayalım) bir hayat görüşü, dünyanın gidişatını okuma anlamında bir tür teorisi var. Felsefeyi pek seven bu mafyatik dini lider kabaca diyor ki: Her şey karmaşıklığa doğru gider ve bu karmaşıklık Tanrı’nın bizzat kendisidir. Karmaşıklığa, dünya düzenindeki girift yapıya set çekecek, sadeleştirecek ya da karmaşıklığı topyekûn bitirecek her adım Tanrı’ya ulaşmamızı engeller, demektedir. Tabii kitapta kelimesi kelimesine yazmaz bu cümleler. Okuduklarımızın biz de uyandırdıklarını aktarmaya çalışmaktayız. Evet, gerçekten de Kadirbhai’nin düşünceleri bu şekildedir.

shantaram
“Rusça, Türkçe ve İngilizce dillerinde Shantaram romanı…”

Çok bilinen bir günahı ele alalım. Örneğin cinayet… İnsan öldürmek niçin kötüdür ve tüm dinlerde büyük günahlardan biri olarak sayılmış, hukuk düzeninde de ağır ceza gerektiren bir suç olarak yer bulmuştur? Bu tuhaf soruya çok basit bir şekilde, insan öldürmek çok kötüdür çünkü… diye başlayan beylik cevaplar verilebilir elbette lakin biz Bombay’ın karanlık filozofu Kadirbhai’nin felsefesine göre bir cevap arayalım:  

İnsan canına kıymak büyük bir suç ve günahtır çünkü bu suç, bir suç olarak sayılmaz ve yaptırım uygulanmazsa, cinayetler alır başını gider, nüfus azalır, karmaşıklığa (Tanrı’ya) varılacak yol uzar. Herkesin öldüğü- öldürüldüğü bir dünyada karmaşıklıkta son bulacaktır.

Yazımızı Shantaram romanından iki güzel alıntıyla bitirelim. Kadirbhai, kahramanımız Lindsay’e karmaşıklıkla ilgili savlarını anlatıyor:

“Devam etmek gerekirse, bu olanların hiçbirini, bu işlemlerin, bir araya gelmelerin, bunların hiçbirini tesadüf olarak adlandıramayız. Kâinatın bir doğası vardır. Kendi için ve kendine rağmen bunu bir nevi insan doğasına benzetebiliriz. Doğasında ise birleştirmek, inşa etmek ve daha karmaşık bir hal almak vardır. He r zaman olan budur. Eğer koşullar uygunsa madde tanecikleri daha karmaşık yapılar ortaya çıkarmak için her zaman bir araya gelir. Kainatımızın işleyişiyle ilgili bu gerçeğin, düzene doğru ve düzenli şeylerin birleşimine doğru ilerlemenin bir adı vardır. Batılı bilimi buna karmaşıklığa yatkınlık der ve kâinatın işleyiş şekli budur.” (Shantaram, G.D.Roberts, Artemis Yayınları, Sayfa:442)

“Bizim bildiğimiz kâinat, tam bir basitlikle başladı ve neredeyse on beş milyar yıldır gitgide karmaşıklaşıyor. Bir milyar yıl sonra, şimdi olduğundan daha karmaşık olacak. Beş milyar, on milyar yıl sonra… Her zaman daha karmaşığa gidecek. O, bir şeye doğru ilerliyor. Mutlak bir karmaşıklığa doğru gidiyor. Biz oraya ulaşamayabiliriz. Bir adam, bir yaprak, bir gezegen ya da bir hidrojen atomu, o mutlak karmaşıklığa erişemeyebilir. Ama sonuçta hepimiz oraya doğru ilerliyoruz. Kainattaki her şey O ’na ilerliyor. Hepimizin gittiği nihai karmaşıklığa ben ‘Tanrı’ diyorum. Eğer sen Tanrı demek istemezsen, Mutlak Karmaşıklık diyebilirsin. Gerçek şu ki biz adına ne dersek diyelim, bütün kâinat O ’na doğru ilerliyor.” (Shantaram, G.D.Roberts, Artemis Yayınları, Sayfa:443)

04.09.2022 ©Novelius Edebiyat

Shantaram Romanına Felsefi Bir Bakış” üzerine 2 yorum

  1. değerli kardeşim sizin takipçiniz olarak sizin de bizi takip ettiğinizi görüyordum fakat şimdi adınızı takipçi listesinde göremiyorum takip ettiğinize dair bildirim var ama adınız listemde görünmüyor bir kere daha takip edebilmeniz mümkün mü

Bir Cevap Yazın