yaratıcı gezegen

Öykü: Yaratıcı Gezegen

29.07.2023 © Novelius Edebiyat

Yazar: Gonca Royem GÜNDOĞAN

Artık Acı Yok

Neredeyim, diye sordu. Meraklı ve ürkek. En son neredeydi? Kimdi? Hiçbir şey hatırlamıyordu. Aynanın karşısına geçti ve üstünü incelemeye başladı. Yansıması yabancı gelse de bir o kadar da tanıdıktı. “Kim bu?” diyerek bağırmaya başladı. Biraz önce onu odasına yerleştiren kadın gelmişti yeniden. Kadının sakin bakışlarını bedeninde hissediyordu.


“Odanı beğendin mi?”
“Neresi burası?”
“Doğru, hiçbir şey hatırlayamazsın. Ailenle başka bir ülkeye taşınmadan önceki odan burası.”
Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Kayboldum diye bağırmaya başladı. Ardından “Sonunda delirdim…Sonunda delirdim…” diye tekrarlamaya başladı. İşin tuhaf yanıysa, bunca heyecana rağmen yüreği hiçbir korku duygusu barındırmıyordu.
“Neden korkmuyorum? Kimsin sen? Ben kimim?”
“Sana bunları anlatacak kişi ben değilim. Artık yüryüşe çıkmamız lazım. Ayakkabılarını giy.”
“Ne yürüyüşü?”
“Sorularının cevabını tam anlamıyla verebilecek tek kişinin yanına gideceğiz. Şimdi sana ayrılan dolaptan ayakkabılarını al ve gidelim, yolumuz uzun.”

gonca royem gündoğan

Bu uzun boylu, bembeyaz tenli, saçları kısacık kadının gösterdiği dolaba yöneldi. Mavinin her tonunda milyonlarca ayakkabı vardı. Şaşkınlığının ardından eline geçen ilk ayakkabıyı aldı ve giyindi. Odadan dışarı çıktılar. Çıkar çıkmaz kendisini sonbaharın içinde buldu. İnsan kendini mevsimin içinde bulur muydu? Öyle bir yerdi ki burası ağaçlar durmaksızın yapraklarını dökmekle meşguldü ve her seferinde yenileri çıkıyordu. Yürüdükçe ürperse de içindeki tuhaf hoşluk onu alıp götürüyordu. Onlar yürüdükçe yağmur bazen yağıyor kimi zaman ise durup kendisini hoş bir esintiye bırakıyordu. Bir döngü halinde devam ediyordu bu durum. Ne kadar yürüdüler bilmiyordu. Fakat ona eşlik eden kadın geldik dedikten sonra sonbahar kendini aydınlığa bırakmıştı. Retinasına zarar verebilecek bir aydınlığa hem de. Ne kadar zarar vereceğini düşünse de hiçbir güzelliğin veremeyeceği bir hazzı vücudunda toplamıştı o ışık. Ona baktıkça, daha belirgin hissediyordu bu hazzı.

Yaratıcıyla Konuşmalar

“Öldüm değil mi?”
“Ölümü nasıl tanımlarsın?”
“Hayatın bitişi.”
“Sence burası hayatın bitişi gibi mi?”
“Bilmiyorum! Hem de hiçbir şey bilmiyorum!”
“Seni daha fazla meraklandırmayalım o zaman. Bana burada “O” derler. Senin gezegeninde birden çok adım var. Peki sen kimsin? Burada ne olmak istiyorsan o olursun. Kadın mı olmak istersin? Olabilirsin. Erkek mi? Neden olmasın. Çocuk mu? Hayvan mı? Çiçek mi? Fark etmez. Burası neresi sorusuna gelelim. Buraya kimi efsanelerde “O’nun Diyarı” derler. Bazıları “Acısız Diyar” der. Biz ise Yaratıcı Gezegen deriz. Birçok gezegenden varlık gelir buraya. Ama senin gezegeninden gelen pek olmaz… Geçenlerde seni dinliyordum. Başka bir hayata o kadar takıntılıydın ki seni dinlemek, izlemek acısız ruhuma acının ne kadar ağır olabileceğini öğretti. Bu yüzden de tanışmak istedim.”
“Beni merak ederler mi? Yani beni getirdiğin yerdekiler.”
“Neden merak etsinler? Orada seni birkaç kişi dışında gerçekten seven bir canlı bile yok.”
Açıklayamayacağı bir şekilde elini kalbine götürdü.
“Ah! Evet alışkanlıkların. Normalde üzülmen gerekiyor. Her üzüldüğünde elini kalbine götürürsün. Fakat burada sadece bir alışkanlık. Çünkü artık kalbinde acıya ve korkuya dair hiçbir şey yok.”
“Nasıl yani?”
“Buraya gelen herkes için yeni bir kalp tasarlarım. Zararlı duyguların hiçbirini kalpleri kaplamasın diye. Yaratıcı ormanın derinliklerinden gidip bitki kökü toplarım. O bitkinin damarlarından kalp yaparım. İnsanların hastalıklı kalbi bu gezegende var olamayacak kadar kirli ve acınası. Kendini merak ediyormuşsun. Her şeyi kendimiz karar verdiğimiz gibi ismine de sen karar verirsin. Genelde kalplerini neyden yapmışsam o adı alırlar. Senin kalbini nergisten yaptım. Nergis olabilir adın eğer istersen.”
“Burdan gidilebilir mi?”
“Evet gidebilirsin. Fakat burayı bir daha asla hatırlayamazsın. Kalbindeki bitki damarlarını alırım. Eğer buraya dönmeye layık olursan sana geri veririm. Fakat layık olamazsan, aldığım bitkinin damalarları yavaş yavaş kurur ve işte o zaman gerçek ölüm gelir.”
“Bu ölüm değil mi?”
“Hayır bu doğum anın.”
“Sanırım dönmem lazım. Ama gerçek ölüm gelirse…” Nergiz lafını bitiremeden O, Nergiz’in kalbinden hızlıca bitki damarlarını çıkarmaya başladı. Her birini çıkarttıkça acı duyuyordu. Fakat o son bitki damarını çıkarmadı. O’nun gülümseyişi ve Nergiz’in el sallamasıyla iki dost birbirlerinden ayrıldılar. Birbirlerini tekrardan göreceklerine inançları bu sefer tamdı.

Uyanış

“Hadi Nergis! Acele et, taksi bizi bekliyor. Uçuşu kaçırmak istemezsin,” dedi annesi. Nergis son bir kez mavi duvarlı, küçük odasına baktı. Tekrar döneceğini bilerek kapısını son kez kapattı.

S O N

Resim 1 – Kapak Görseli, Monet, Parliament Setting Sun, 1900-03

Resim 2 – Kare Görsel, Antoni Tàpies, Landscape, 1950

Yazar Hakkında:

gonca royem gündoğan

Gonca Royem Gündoğan, 23 yaşında. Tuncelili. İzmir’de yaşıyor. İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi İktisat bölümünden mezun. Yaklaşık dört yıldır edebiyatın mutfağında. Öyküleri; İshak Edebiyat, Başka Peron, Öykümen Edebiyat ve BubiSanat gibi mecralarda yayımlandı.

29.07.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın