erdinç gültekin

Öykü: Oscar, Osman Bey ve Diğerleri

08.10.2023 © Novelius Edebiyat

Yazar: Erdinç GÜLTEKİN

Öykü: Oscar, Osman Bey ve Diğerleri

Parmaklarımın ucuyla ensesini okşuyordum. Çizgili kedi, dünyasından memnun, patileriyle karşılık veriyordu bu okşayışlara. Sessizliği ürküten bir hırlama sesi yükseldi sonra. Türünü bilmediğim, etli, kaslı köpeğin ani atağı ile oynaştığım kedi can derdine düştü.

“Oscar! Gel oğlum, Oscar!”

Köpeğin arkasından seslenen adamdan küçük, keyifli bir kahkaha yükseldi. Küçük ama bünyemdeki etkisi yıkıcı bir kahkaha… Altta kalanın canı çıksın diyen, kendini dünyanın merkezi olarak gören, gaddar, bencil, sömürmeye alışmış, sömürmeyi en doğal hakkı olarak gören bir kahkaha…

Köpeğin köpekliği değildi beni yerimden sıçratan. Köpek, ayağımın ucunda kendini bana emanet etmiş olan kedi gibi sokakların gediklisi olsaydı, gülüp geçerdim bu kovalamacaya. Kızgınlığımın kine dönüştüğü sıra adamın ardından bağırdım. Çabuk adımlarla yanına vardım. Adam kırk yaşlarında, spor giyimli, orta boyu geçkin, sağlıklı bir tipti. Gecenin karanlığında, sarımsı bir ışık saçan direğin üç beş adım kenarında görebildiklerim bunlardı. Cesaretimi kıran, soğuk bir sesle sordu:

“Ne var, ne istiyorsun?”

“Köpeğin kedime saldırdı ve sen de buna güldün.”

“O kedi senin miydi?”

“Sokak kedisiydi ama kendisini bana emanet etmişti.”

“Kedilerle köpekler pek anlaşamaz delikanlı. Hadi yollan bakalım. Canımı sıkma.”

Bakışları sesinden de soğuktu. Sanırım korktum. Belki de ezildim. Ama yine de titremesine engel olamadığım sesimle:

“Asıl canı sıkılan benim. Köpeğin kendisini her şeyin üstünde görüyor. Çünkü onu böyle yetiştirmişsin. Çünkü sen de kendini her şeyin üstünde görüyorsun.”

erdinç gültekin

Köpek kendisinden bahsedildiğini duyduğundan mıdır, geri döndü. Gırtlağında huzursuz bir hırlama birikti, sahibinin dizlerinin dibinde durdu. Ensesinin okşanması da Oscar’ı pek yatıştırmadı. Hele hele, ardımdan yükselen sesler köpeği daha bir asabi yaptı.

“Bir sorun mu var Osman Bey?”

Ardıma baktım. Takım elbiseli, kısa saçlı, parlak yüzlü, iri döküm, birbirinin aynı iki genç adam. Kulaklarında sadece telsizleri eksikti. Sanki Amerikan filmlerinden çıkıp gelmişlerdi.

“Delikanlıya sorun bakalım, sorun neymiş?”

Kemiklerimin kırılırcasına yiyeceğim dayağı düşünmekten kendimi alamadım.

“Sorun yok.” diyebildim, devrilmiş bir sesle.

“Dua et, konuklarım var bu gece. Bir daha seni buralarda görmeyeyim. Özellikle de hafta sonları.”

Küçümseyen bakışlarını üzerimde fazla gezdirmedi. Elleri belinde, dudaklarını yiyerek, burnundan ürkütücü sesler çıkarmaya başladı. Sağa, sola çevirdiği, çimenlere diktiği, göğe kaldırdığı bakışlarının birinde yumruklanacağım sanısına kapılmamı istiyor; bunda da başarılı oluyordu. Bir dakika kadar böyle geçti. Gözümü kırptığım anda yumruğu yiyeceğimi düşünüyordum. Göğe bile tepeden bakmak isteyen bakışlarını tekrar yüzüme dikti. Görmek için değil, aşağılamak için bakıyordu bu adam. Gözlerimi başımla beraber yere indirdim. Çünkü bakışları bunu emrediyordu.

“Buralara bir daha adım atacak mısın?”

Başımı hayır anlamında iki yana salladım. Osman Bey ve köpekleri hızlı adımlarla uzaklaşırken, çizgili kedi mırıltısıyla geri döndü. Ayaklarıma sürtünen kediyi kucağıma alıp yeniden okşamaya başladım.

MART 2007   Erdinç Gültekin

08.10.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın