07.10.2023 © Novelius Edebiyat - Ümit Yaban
“Slogan atmadan, ajite etmeden, bağırmadan kendi üslubumca bugünün işçilerini, onların yaşadıkları sorunları, çaresizliklerini, direngenliklerini, umutlarını yazmak gibi bir derdim var…”
Cabir ÖZYILDIZ
Ah ilk kitaplar, sanki yazandan bir parça kopacak da evrende yıldız gibi parlayacakmışçasına müstesna bir öneme sahiptir. Bu önem hem yazarlar hem de edebiyat tarihi için geçerlidir. Bu heyecana ortağız ve zevkle görünürlüğüne katkı sunmayı kendimize görev addediyoruz.
Röportaj: Cabir Özyıldız – Ümit Yaban
Ümit YABAN: Sayın Cabir Özyıldız, ilk kitabınız Eski Zaman Türküsü’nü kutlarım. Vacilando Kitap basımı ile okuyucusuyla buluştu. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Cabir Özyıldız kimdir?
Cabir ÖZYILDIZ: Esasen kendinden bahsetmeyi seven biri değilim. Fakat bu nazik davetinizi kabul ederek, özet geçebilirim. 1978 yılında Adana’da doğdum. Yazmayı, bilhassa okumayı seven, kahkaha atmayı, neşeyi, ağlamayı, hüznü özcesi hayatı bir bütün olarak kabul eden ve onu gereğince yaşamaya gayret eden biriyim. Kitaplarla çocuk yaşta tanıştım. Buna büyük oranda babamın kitap okuma sevgisi vesile oldu. İlk okuduğum roman henüz on bir yaşındayken Jean Latiffe’nin Eylem Adamları’ydı. Sonrasında Orhan Kemal ve Yaşar Kemal’le tanışmam okuma serüvenimi farklı bir evreye taşıdı. Edebiyata ve hayata insan odaklı bakan biriyim. İnsanları, onları oluşturan koşullar içinde anlamaya ve anlatmaya çabalıyorum.
Ümit YABAN: Yazma yolculuğunuz nasıl başladı? Üslubunuzu oluşturmanızda nasıl bir yol izlediniz?
Cabir ÖZYILDIZ: Takdir edersiniz ki her insan kendini, derdini, kederini ifade etme noktasında araçlar arar. Bulur ya da bulamaz ama hep arar. Kimi şarkı söyleyerek, kimi heykel yontarak… Benim bunlara yeteneğim yoktu. Fakat küçük yaşlarda başladığım okuma serüveni, kendimi yazma yoluyla ifade etme isteğimi tetikledi. Ancak hayat gailesi, sorumluluklar, sürekli şehir değiştirmemi gerektiren işler dolayısıyla yazıyla orta yaşı geçtikten sonra buluşabildim. Başlarda şiir, düzyazı, deneme gibi alanlarda kalem oynatmaya çalıştım fakat kişisel duyarlılığımı, sınıfsal duruşumu ve insana bakışımı o türlerle yeterince ifade edemediğimi anlayınca öyküye yöneldim.

Ümit YABAN: Kitabınızı basılmış şekilde elinize aldığınızda neler hissettiniz? Uzun bir yolculuk muydu basılana kadar geçen süre?
Cabir ÖZYILDIZ: Açıkçası yayınevi bana bizzat ulaşana kadar aklımda bir kitap dosyası hazırlama fikri yoktu. Dosyayı hazırlama ve editoryal süreç çok uzun sürmedi. Fakat Şubat depremi, seçimler derken kitabın çıkması biraz uzadı. Onca yılın emeğini elime aldığımda mutlu oldum olmasına ya, öyle ahım şahım bir sevinç yaşamadım. Ülkece içinden geçtiğimiz siyasi ve ekonomik süreç, deprem dolayısıyla yaşadıklarımız, yaşamın realitesi, beni bu noktada sevinmekten alıkoydu. Ama yine de insan emeklerinin karşılığını eline aldığında duygulanmıyor da değil hani.
Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı? Malum yaşam büyük bir koşuşturma bu koşturma arasında yazmaya günlük ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?
Cabir ÖZYILDIZ: Sizin de belirttiğiniz üzere yaşam büyük bir koşuşturmaca. Ben de aynı telaşın içindeyim. Uzun saatlerimi alan bir işte çalışıyorum. Günlük yapmam gereken işler, okunması gereken kitaplar, yazılmayı, anlatılmayı bekleyen onlarca hikâyenin içinde açıkçası çok zorlanıyorum. Ne yaparsam yapayım zaman bir türlü yetmiyor. Fakat yazma noktasında güçlü bir arzu sahibiyim. O nedenle, sabah üçte olsa, dörtte olsa kalkıp işe gidene kadar yazmaya uğraşıyorum.

Ümit YABAN: Adanalısınız, hep söylerim güneşi, toprağı, insanı bambaşka güzellikte bir şehir. İnsanla derdiniz doğduğunuz topraklardan mütevellit sanırım. Nasıl etkiliyor çocukluk anılarınız yazdıklarınızı?
Cabir ÖZYILDIZ: Büyük bir ailede ve avlusu portakal bahçesine bakan bir evde doğdum. Babamlar dokuz, annemler yedi kardeştiler. Ve hemen hepsi aynı mahallede oturuyorlardı. Haliyle akraba çeşitliliğine sahiptim. Bu kalabalığın yanı sıra, yaşadığım yer sürekli göç alan şehrin kenar mahallesi olduğundan, pek çok halktan oyun arkadaşlarım oldu. Şehrin kenarında doğup büyüdüyseniz, gününüzün büyük bir bölümünü de sokakta geçiriyorsunuz anlamına gelir. Adana’nın mahalleleri, sokakları hep bir hercümerç, kaos ve çılgın işlere sahne olduğu için de çocukluğumdan bu yana tanık olduğum olay, durum, karakter sayısı bana ve yazdıklarıma hayli zenginlik kattı. Adana her zaman, sınıfsal çelişkilerin, gelir dağılımındaki uçurumun, isyanın, makaranın, boş beleş işlerin, su gibi akan boğma rakının, eğlenmeyi ve sövmeyi seven insanların merkeziydi. E sizde de yazıya karşı bir eğilim, insanlarla, onların yaşam koşullarıyla ilgili bir derde sahipseniz bütün bu gördükleriniz, yaşadıklarınız size ayrıca bir artı sağlıyor. Yukarıda yazdıklarımdan hareketle, bana göre sokak, hikâyenin kalbinin attığı yerdir. Doğduğumdan bugüne dek, yönü hep sokağa dönük biri olageldim.
Ümit YABAN: Yazar tıkanması yaşadınız mı? Yaşadıysanız bunu yaşayan yeni yazarlarımıza önerileriniz var mı?
Cabir ÖZYILDIZ: Evet, zaman zaman oluyor. Fakat benim tıkanmam, hikâye bulma noktasında hiç olmadı. Zaten hikâyenin fışkırdığı yerde ikamet ediyorum. Benimki yaşam gailesinin sıkıntılarından, zamansızlıktan kaynaklı ara ara yaşadığım demoralizasyonla ilgili.
Öneri kısmına gelirsek; kendi deneyimlerimden yola çıkarak şunları söyleyebilirim: Herkesin yazma eylemi kendi yaşam koşullarına ve iradi duruşuna bağlıdır. Her zaman ilham perisini bekleyerek de hareket edemeyiz. Bizim (benim) yazmakla bir derdimiz varsa, öz disipline ihtiyacımız var öncelikle. Sadece yazı üzerinden kendimizi var etmekle de ilgili değil söz konusu olan. Yazdığımız insanlar, olaylar, durumlara karşı hissettiğimiz sorumlukla bağlantılı bir şey. O sorumluluk duygusuyla, dert ettiğiniz şeyleri içinizde bir yerlerde duyumsamışsanız, biriktirmişseniz, tıkanma da bir süre sonra geçip gidiyor ve siz yine takır takır yazıyorsunuz.

Ümit YABAN: Hepimiz gibi Feyruz sevdiğinizi biliyorum. Yazarken dinlediğiniz bir müzik listesi var mı?
Cabir ÖZYILDIZ: Feyruz bizim gökteki en parlak yıldızımız. Onun yeri hep ayrı. Fakat yazarken mümkün mertebe yazdığım konunun ruhuna uygun müzikler seçiyorum. Mesela, duygu yükü ağır olan öyküleri yazarken türkü dinliyorum. Bu gibi durumlarda genelde Ruhi Su, Neşet Ertaş, Sümeyra Çakır, Ümmüşen vb. dinliyorum. Daha teknik, kurgu yönü ağır olan konuları yazarken ise kesinlikle sözsüz müzikler tercih ediyorum, Eleni Karaindrou, Mikis Theodorakis, Ahmed Pejman, Shigeru Umebayashi, Le Trio Joubran vb.
Ümit YABAN: Türk ve Dünya Edebiyatından takip ettiğiniz isimler, hayranlık duyduğunuz yazarlar kimler?
Cabir ÖZYILDIZ: Bu hayli zor bir soru. Çünkü zaman zaman beğenilerimiz değişebiliyor. Dün bizde hayranlık uyandıran bir yazar bugün vasat gelebiliyor. Ayrıca buraya bütün sevdiğimiz, hayran olduğumuz yazarları yazmaya kalkarsak sayfalar dolusu yer tutar. Ama yine de sorunuzu yanıtlamaya çalışacağım. Ustalarımızı ve dünya klasiklerini yazmaya gerek var mı bilmiyorum ama yine de şu dörtlüyü anmadan geçemeyeceğim, Orhan Kemal, Sait Faik, Yaşar Kemal ve Füruzan bende yeri hep bambaşka olmuş yazarlardır. Onların dışında sevdiğim isimleri sıralamaya çalışırsam; Ayla Kutlu, Nezihe Meriç, Hulki Aktunç, Sevgi Soysal, Ferit Edgü, Edip Cansever, Ergin Günçe, Vedat Türkali, Adalet Ağaoğlu ve isimlerini buraya sığdıramayacağım kadar çok olan çağdaşlarımı (birini yazsam diğerinin hatırı kalacak) okuyorum.
Dünya edebiyatında ise kısaca en sevdiklerimi sıralayayım; Wolfgang Borchert, Varlam Şalamov, Samanta Schweblin, Gabriel García Márquez, Yu Hua, Roman Gary, Semezdin Mehmedinoviç, Clarie Keegaan, Halid Halife, Saroyan, Mahmud Derviş, Nizar Kabbani, F.G. Lorca, Sadık Hidayet, Nikos Kazancakis, Milenko Yergoviç, Gassan Kanafani ve buraya sığmayacak kadar çok olan diğerleri.
Ümit YABAN: Yeni dosya hazırlığınız var mı? İlk kitap tecrübesini yaşamış biri olarak, ikinci dosya hazırlığında mutlaka buna dikkat edeceğim dediğiniz başlıklar neler?
Cabir ÖZYILDIZ: Şu an için yeni bir dosya hazırlığım yok. Ama en azından neyi yazıp yazmayacağım konusunda netim. Yeni dosyada da ötekiler, ezilenler, diptekiler olacak. Bunların yanı sıra slogan atmadan, ajite etmeden, bağırmadan kendi üslubumca bugünün işçilerini, onların yaşadıkları sorunları, çaresizliklerini, direngenliklerini, umutlarını yazmak gibi bir derdim var.
Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İlk kitabınızın ömrü kelebeğin ömrünün katbekat üstünde olsun. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.
Cabir ÖZYILDIZ: Naçizane düşüncelerime yer verdiğiniz için en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
“İlk Ümit” Röportaj Serisinin Diğer Bölümleri İçin
07.10.2023 © Novelius Edebiyat
“İlk Ümit: Cabir Özyıldız – Ümit Yaban” üzerine bir yorum