09.10.2022 © Novelius Edebiyat
Yazan: Mehmet BAHÇECİ
Sakindi Oranın Şafakları, Boris Vasilyev tarafından kaleme alınan bir savaş romanı. Yurt Savunması, işgalci düşmanın anavatandan kovulması gibi pek çok vatanseverlik ögesini barındıran bu etkileyici romanın iki adet sinema uyarlaması bulunmakta. Bu uyarlamaların ilki, 1972 yılında çekilen ve ünlü yönetmen Stanistlav Rostotski‘nin başyapıtı olarak gösterilen aynı adlı eserdir. Ülkemiz sinemalarında da oynayan bu film Sovyet sinemasının en parlak yapımlarındandır. 2015 Yılında gösterime giren diğer beyaz perde uyarlamasının yönetmen koltuğunda ise Renat Davletyarov‘u görüyoruz.

Eser, Yoldaş Başçavuş Vaskov’un emrine verilen bir grup genç Kızılordu erinin başından geçen dramatik olaylara odaklanmakta. Fakat bu erlerin hepsinde de alışılmışın dışında bir durum, bir tür farklılık göze çarpmaktadır.
“Ancak bu sabah farkına vardım, şafak vakitleri ne kadar da sakinmiş buralarda.”
Sakindi Oranın Şafakları, Boris Vasilyev, Sayfa: 190, Yar Yayınları
Başçavuş Vaskov’un, erleri karşısında gördüğündeki şaşkınlığını, gelin kitaptan alıntılayalım: “Evin önünde iki sıra uykulu kız duruyordu. Başçavuş önce iyice uyanmadığını sandı, gözlerini belerterek baktı, bir daha baktı. Ama hayır, uçaksavarcıların üstündeki er gömlekleri, askeri tüzüğün öngörmediği yerde, nizama aykırı iki tepecik olmuş yükseliyor, keplerin altındansa her çeşit, kimi düz, kimi lüle lüle ve her renk saç ve perçem dökülüyordu.”
Böylece, askeri tüzüğün öngörmediği tepeciklere sahip bu güzel kadın askerlerle, yoldaş Başçavuş Vaskov’un kaderleri kesişmiştir.

Savaş romanı olmasına rağmen oldukça sıcak, hatta yer yer eğlenceli bile sayılabilecek bir dil ve üslubun kullanıldığının altını özellikle çizmek isteriz. Mola yapmak gibi tuhaf deyişleri saymazsak, (mola yapılmaz, verilir çünkü) Yar Yayınları’nın Güneş Bozkaya çevirisinin son derece başarılı olduğunu söyleyelim.
Vaskov, hayat dolu bu kadınlarla nasıl başa çıkacağını, onları nasıl yapıp da eğiteceğini vs… düşünmeye fırsat dahi bulamadan, Fin sınırında, yani Kuzey batı Rusya’nın dağlık ve ormanlık arazisinde düşman Nazi birliği askerlerini kovalarken bulur kendisini. Hem de ne yaman düşmanlardır bu Almanlar! Otomatik tüfekleri, tam tekmil askeri teçhizatlarıyla on altı Alman keşif askeri…
İlk başta iki kişi olarak tespit ettikleri ve peşlerine düştükleri Nazi askerlerinin sayısının on altı olduğu, Vaskovca kısa süre içinde anlaşılacaktır.
İzbandut gibi on altı Alman faşistine karşı, Vaskov ve onun bir avuç kadın askeri. Doğrusu, bu mücadelede Vaskov ve silah arkadaşlarının Almanlar karşısında şanslarının olduğunu düşünmek fazlasıyla hayalcilik olacaktır. Yine de birtakım üstünlükleri de yok değildir. Mesela katıksız bir vatan sevgisine sahiplerdir. Ve elbette kahramanlık duygularıyla coşmaktatdırlar. Bunlar az şeyler mi? Dahası, Vaskov’un hem askerlik hem de avcılıktan yana oldukça büyük tecrübeleri bulunmaktadır. Keza bölgeyi ve arazi şartlarını, kestirme yolları, saklanılacak yerleri vs.… çok iyi bilmektedir. Kısacası, Rus birliklerinden yardım göremedikleri takdirde, (ki romanda yoldaş Rus birlikleriyle bağlantı kurmayı bir türlü başaramadıklarını görüyoruz) hâlleri harap olacaktır. Fakat derler ya hani serde delikanlılık var diye, bu gözü kara ekip hiç sorgulamadan ve hiç de gocunmadan, pek gözü kara biçimde Almanların peşine düşerler. Sonrası olaylar, olaylar, olaylar…
Rita, Kiryanova, Jenya, Gurviç, Liza ve Çetvertak, (Jenya Komelkova’nın katılımıyla başlangıçta beş olan sayıları altı olmuştur.) kimi tecrübeli, kimi tecrübesiz, kimisi de mizaç olarak askerliğe son derece elverişsiz bir grup kadın asker. Yazar, savaş sahnelerini anlattığı ve betimlediği en heyecanlı bölümlerde, bu gözü kara askerlerin geçmişlerinden kesitleri okurlarla buluşturmayı ihmal etmemiş. Bu şekilde esere fevkalade bir canlılık ve derinlik kazandırılmış. Askerlerin insan yönüne, duygusal yönlerine dikkatler çekilmiş, hâliyle hikâye çok daha dramatik bir hâle büründürülmüş. Bir yanda heyecanla akıp giden bir savaş hikâyesi ve hemen paralelinde de her biri birbirinden kahraman askerlerin yaşamlarından kesitler…
Filmleriyle de başarısını kanıtlayan eserin, komünizm propagandasına hizmetten öteye gidemeyeceğini düşünmüştük. Fakat eseri okudukça ön yargılarımızın bir bir kırıldığını itiraf edelim. Evet hem konunun işlenişi yönünden hem de yazarın detaylardaki başarısıyla dikkatimizi çeken bir eser oldu, Sakindi Oranın Şafakları. Heyecan ve zevkle okuduğumuz bu güzide eserle yolunuzun bir gün mutlaka kesişmesini diliyoruz. Keyifli okumalar…
Diğer eser incelemeleriz için lütfen tıklayın…
YAR YAYINLARI TANITIM BÜLTENİ:
Boris Lvoviç Vasilyev’in bu romanında, ikinci dünya savaşı sırasında kadın askerlerden oluşan cephe gerisindeki bir uçaksavar müfrezesinin komutanının gözünden hiç hesapta olmayan bir çarpışmaya şahit oluyoruz. Komutan ve kadınlar bir alman paraşüt birliğiyle kıran kırana bir çarpışmaya giriyorlar.
Eser iki defa filme alınmıştır. Bunlardan ilki sovyet sinemasının ihtişamlı yapımları arasında yer alan ve Stanislav Rostotski’nin yönettiği 1972 tarihli yapımken, diğeri Renat Davletyarov tarafından yönetilen 2015 tarihli yapımdır.

“Bu göğüs göğüse savaşta tek şeyi biliyordu başçavuş: Gerilemek olmazdı. Bu kıyıda, Almanlara bir karış toprağı kaptırmamak gerekiyordu. Ama zor, ama umutsuz, olsun tutunmak vardı, tutunmak. Bu konumda tutunmak, yoksa çiğnerlerdi adamı ve o zaman herşey mahvolurdu. Öyle bir duyguya kapılmıştı ki, Vaskov o an, sanki sırtıyla koca Rusya’yı örtmüş, kanadını ona germişti. Sanki o, Fedot Yevgrafiç, yurdunun en son oğlu, savunucusuydu… Ve o anda dünyada başka kimseler yoktu. Yalnız o, düşman ve Rusya vardı… Yalnız kim bilir nasıl üçüncü bir kulağıyla da kızları dinliyordu: Ateşleniyor muydu silahları, yoksa susmuş muydu? Ateşleniyorsa, sağ salimdirler demek. Demek kendi cephelerini, kendi Rusya’larını tutuyorlar henüz, savunuyorlar!”
“Acılar vardır ki, saldırgan dişi ayılardan beter. Çullanır, insanı parçalar, içini deşer, dünya insana zindan olur.”
Sakindi Oranın Şafakları, Boris Vasilyev, Sayfa: 171, Yar Yayınları
09.10.2022 © Novelius Edebiyat
“İnceleme: Sakindi Oranın Şafakları” üzerine bir yorum