SEMİH SÖZEN ELİMİ BIRAKMA

İnceleme: Elimi Bırakma

10.10.2022 © Novelius Edebiyat

Yazan: Mehmet BAHÇECİ

Bugün, Semih Sözen’in ‘Elimi Bırakma‘ isimli eseri üzerine bir şeyler söylemeye çalışacağız. 

Sapiens Yayınları‘nın 2022 Yılı haziran ayında edebiyatseverlerle buluşturduğu ‘Elimi Bırakma‘ yazarın yayımlanmış ilk kitabı konumunda. On üç kısa öyküden müteşekkil bu güzide eserde öyle tadında öyküler yer alıyor ki…  Doğrusu okumayan çok şey kaybeder.

Kitaptaki ilk iki öykü olan ‘Sahip Çıkmak’ ile ‘Kedi’ isimli öykülerin sonlarını tahmin ettiğimizi itiraf edelim. Üstelik ‘Kedi’ isimli öyküdeki kıyafet değiştirme merasiminden de sıkılmış hâldeydik. Şu huysuz kedi ile eski koca arasında bir bağlantı kurulacağı çok belliydi ama gelin görün ki kahramanımız sürekli yeni kıyafetler denediğinden, beklenen final gecikiyordu. Neyse, ilk iki öykü yazarın cümlelerine ve tarzına alışmak açısından önemliydi. Bu anlamda memnuniyet verici bir tanışmaya imza atmıştık. Sabredersek, keyifle okuyacağımız öykülere de sıra gelirdi. İşte bu öngörüye iyimserlik değil ‘tecrübe’ diyoruz arkadaşlar… (Eh, az da kendimizi övelim.)

Nitekim geçmiş okuma deneyimlerimiz bir kez daha bizi yanıltmadı ve takip eden ilk öyküyle, yani üçüncü öyküyle birlikte kitap öyle bir açıldı, öyle bir açıldı ki, sormayın gitsin. Üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı derken, hangi öyküye elimizi atsak “işte bu,” diye bitiriyorduk. “Bu öykü olmuş. İyi öykü böyle olur…” 

Kısacası, beklentimizin çok ötesinde öykülerle karşılaşmış olduk. Bir kitapsever bundan başka ne ister? O halde sevdiğimiz öykülerden bazılarına kısaca değinerek yazımızı nihayetlendirelim. Bu tabii, tezgahtan en kırmızı, en diri elmayı seçmek gibi basit bir iş değil ama bazı öykülere haksızlık yapmak pahasına denemek zorundayız. 

Elimi Bırakma, 105 sayfa, 13 öykülük iyi düşünülmüş bir öyküler toplamı…

Kızılay’da Sıradan Bir Gün:

‘Kızılay’da Sıradan Bir Gün’, isimli öykü rahatlıkla ilk beşimize girer. Seçkinin dördüncü sırasında yer verilen bu öyküde, adeta şehirle bütünleşen, sokağın ruhuyla yekvücut olan bir adamın; çevresini, etrafında olup bitenleri gözlemlemesini okuyoruz. Karanfil sokağın oralarda, kolluk kuvvetlerince devrimci gençlerin standına yapılan müdahaleyi saymazsak, öyküde kayda değer neredeyse hiçbir olay yoktu. Fakat Kızılay’da Sıradan Bir Gün isimli öyküyü güzel kılan da bu değil miydi? Adı üstünde, sıradanlığın anlatılması… Mesela bu öyküde bir Palulu dayı vardı ki, öyle içten, öyle nahif. Ve oğluna çok fena kırılmış bir adamdı. Onun öykü içindeki mini öyküsünü okumak çok hoştu. Keza öyküde kısaca değinilen o iki çocuklu aile, şehrin ağaçları, kuşları, sıradan insanların günlük rutinlerine kahramanımızın dalıp gitmesi ve kendi geçmişini hatırlaması… Hâsılı, büyük olaylarla değil, önemsiz gibi görünen küçük detaylarla okurun öyküye tutunması sağlanmış. Bu zorlu görevin üstesinden gelinmiş. Kısacası, gerçekten iyi öyküydü. 

Gitmek:

Yine çok çok iyi bir öykü seçtik sizler için. ‘Gitmek’, öyle bir öykü ki, onu okuyup da etkilenmemek mümkün değil. Geçmişe duyulan özlem, ölümün aslında bir son değil de sonsuz hayatın yeni bir başlangıcı olduğu, aydınlık ve karanlık tezatlarının bir metafor olarak ortaya konulması… Hepsi de bu gerçeküstü anlatının tekinsiz atmosferinde okuyucuya sunulmuş. Ve başı sonu öyle derli toplu bir öykü ki, bittiğinde her şeyin gerçek olduğuna, karanlık dediğimiz şeyin vücuda gelip kahramanımızla konuştuğuna, bilgece laflar ettiğine inanıyor, belki de inanmak istiyorsunuz. 

Geçmişin Dayanılmaz Ağırlığı: 

Tarz olarak Gitmek’ öyküsüne yakın bir öyküydü, ‘Geçmişin Dayanılmaz Ağırlığı’ ama bu iki benzer öykü, ele alınan meselelerle ayrışmayı ve farklılaşmayı başarmaktalar… Düşünsenize bir gün kapınızın zili çalınıyor ve tanımadığınız bir genç adamı karşınızda buluyorsunuz. Ve bu tuhaf genç adamın evinizin salonuna fütursuzca daldığını hayretlerle izliyorsunuz. Suratının ortasına iki tane patlatasınız bile geliyor ama durun hele, acele etmeyin. Bu sizin sürekli anımsayıp durmaktan bugününüzü yaşamanıza mâni olan geçmişinizden başkası değil ki. Sahi, kendi geçmişinizle karşılaşsanız nasıl hissederdiniz? 

Elimi Bırakma:

Kitaba ismini de veren bu öyküyü öne çıkarmazsak olmazdı. Doğrusu, seçkideki en iyi öykülerinden biri olan bu öykünün okurunu çok fena ters köşe yapacağı kesin. Okuduklarımızdan fena halde hüzünlenmişken, aysbergin su altında kalan kısmıyla karşılaşmak son derece şaşırtıcıydı.. 

Labirent: Distopik denilebilecek ilginç bir öykü.

Adalet: Kötü yola düşmüş bir kadın olsa gerek.

Plajda: Olmasaydı sonumuz böyle dedirten cinsten bir öykü.

Ve geldik, sizler için seçtiğimiz son öyküye...


Kütüphanemde Bir Gece Yarısı:

İroni, farklılık, tuhaflık, kitap sevgisi… Ne ararsanız var bu öyküde. Biz, bütün serveti kitaplarından ibaret olanlara sunulmuş bir hediye gibiydi adeta bu güzel öykü.

Öyküde bahsi geçen ilginç olayı bir gece yarısı deneyimlememiz ümidiyle… 

Diğer eser incelemeleriz için lütfen tıklayın…

SAPİENS YAYINLARI TANITIM YAZISI:

Kitaplar konuşuyor raflarda.

Bir kadının üstüne tüm geçmişi çullanıyor.

Aslında var olmayan, varlığa karışıyor.

Hep orada duran, yokluğun koynunda.

Semih Sözen, iyiyle kötüyü buluşturuyor sayfalarda.

Kavgayla, aşkla, barışla bir araya getiriyor tüm zıtları.

Farklı olanlar, aynı dünyada kucaklaşıyor.

Elimi Bırakma, bir dizi hikâye.

Tahmin edilemeyen, sıranın dışında kalan

ama mutlaka kalbe dokunan cümleleri sıralıyor.

10.10.2022 © Novelius Edebiyat

İnceleme: Elimi Bırakma” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın