İlk Ümit: Sibel Oğuz – Ümit Yaban

17.02.2024 © Novelius Edebiyat - Ümit Yaban

“Her yazar adayı işin en zor kısmının yayınevleriyle geçen süreç olduğunu bilir. Bu işin olmazsa olmazı nedir diye sorarsanız, kuşkusuz sabır derim. Bildiğimi zannettiğim sabrı bu süreçte öğrendiğimi fark ettim.”

SİBEL OĞUZ

novelius Ah ilk kitaplar, sanki yazandan bir parça kopacak da evrende yıldız gibi parlayacakmışçasına müstesna bir öneme sahiptir. Bu önem hem yazarlar hem de edebiyat tarihi için geçerlidir. Bu heyecana ortağız ve zevkle görünürlüğüne katkı sunmayı kendimize görev addediyoruz.

Röportaj: Sibel Oğuz- Ümit Yaban

Ümit YABAN: Sayın Sibel Oğuz, ilk kitabınız Annem, Zeytin ve Çay’ı utlarım. Eksik Parça Yayınları basımı ile okuyucusuyla buluştu. Emek verilmiş, sevgi yüklenmiş bir kitap, tebrikler. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Sibel Oğuz kimdir?

Sibel OĞUZ:

Merhaba, bugünkü söyleşinizi “Annem Zeytin ve Çay’a” ayırdığınız için ben teşekkür ederim. 1980 yılında Sarıkamış’ta doğdum. Çocukluğum burada geçti. Okuma yazma öğrendiğimde edebiyata olan merakımı da keşfettim. Duygusal bir çocuktum, bu durum beni çevreme karşı aşırı duyarlı kılıyordu. Bununla baş etmenin tek yolu benim için edebiyattı sanırım. En iyi anlaştığım şey kitaplardı ya da beni en iyi anlayanın kitaplar olduğunu söyleyebilirim. Ve onlarla aram hiç bozulmadı. Bir çocuğun da çıkmazları muhakkak vardır, bunu kendi yöntemleriyle çözemediği zaman kaçış ve sığınma yolları arar. Sanırım edebiyat daha o yıllarda benim sığınağım oldu. Bulunduğum coğrafyanın zengin doğası, edebiyat zeminimi oluşturduğunu söyleyebilirim. İlkokulu Sarıkamış’ta bitirdim. Daha sonra İstanbul’a taşındık. Eğitimimi burada tamamladım.


Sosyoloji mezunuyum, pedagojik formasyon eğitimini felsefeden aldım. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında, sosyoloji atölyesi bünyesinde gençlere çalışmalarda bulundum. Evli ve iki çocuk annesiyim. Ailemle birlikte İstanbul’da yaşıyorum.

.

Ümit YABAN : Yazma yolculuğu nasıl başladı? Kitabınızın yazım aşamasında özel bir editöryel yardım aldınız mı? Üslubunuzu oluşturmanızda nasıl bir yol izlediniz?

Sibel OĞUZ:

On yaşlarımda aile bireylerine notlar yazarak başladı öykü yolculuğum. O dönemlerde en etkili iletişim yolunun yazmak olduğuna inanırdım. Büyüdükçe bu düşüncem benimle beraber kesinlik kazanmış oldu. Öykülerimin temelini çocukluk yıllarında attım desem abartmış olmam. İnsan, yüzleşememe hikâyelerini yazarak daha kolay kılınır hâle getirebilir. Kendimi en iyi nasıl ifade edebilirim sorusunu çocukken sordum ve cevabını yazmakta buldum sanırım. Yine çocukluğumda sözlü gelenekten çokça yararlandım. Bir olayın ya da durumun hikâyeleştirildiği zengin bir coğrafyada büyüdüm. Bunlar benim edebiyat alt yapımı oluşturdu. İstanbul’a taşınmakla beraber kır ve kent çatışmasından doğan birçok öykü zihnimde oluştu. Şehir hayatının getirmiş olduğu zaman yönetimi problemi ve anneliğin getirdiği sorumluluk ile yazma isteğimi sürekli ertelemek zorunda kaldım. Yazmamın bende zorunluluğa dönüştüğünü hissettiğimde bir atölyeye kayıt olma kararı aldım ve eyleme geçtim. Öyle ki zihnim bedenimi taşımakta güçlük çekiyordu.
Feridun Andaç Bey, yazı yolculuğunda ışığım oldu desem yeridir. O her bir öğrencisini çok iyi tanır ve analiz eder. Kimin, neyi ve kimi okuması gerektiğini titizlikle seçer. Üslubumu oluşturmadaki birinci faktör, hocamın tavsiyeleri doğrultusunda kendi yazarlarımı bulmamla başladı. Dönüp dönüp okuduğum baş ucu yazarlarım var. Kendime yakın bulduğum yazarların eserleri bu yolculukta kalkanım oldu. Atölyede her öykü hocamız ve katılımcılar tarafından farklı bakış açısıyla değerlendirilir.
Dolayısıyla editöryel anlamda yazılan metinler bir süzgeçten geçiyor. Beş öykü için küçük dokunuşlu editör desteği aldım fakat kitabın tamamı için bu söz konusu değil. Öykülerin birtakım nitelikli dergilerde kabul görmüş olması bu kaygımı ortadan kaldırdı doğrusu.

Ümit Yaban, İlk Ümit röportaj serisinin 24.bölümünde Yazar Sibel Oğuz’u ağırlıyor…

Ümit YABAN: Yazım ve yayınevi bulma safhalarında zorluklarla karşılaştınız mı? Kitabınızı raflarda gördüğünüz o ilk ân neler hissettiniz?

Sibel OĞUZ:

Her yazar adayı işin en zor kısmının yayınevleriyle geçen süreç olduğunu bilir. Bu işin olmazsa olmazı nedir diye sorarsanız, kuşkusuz sabır derim. Bildiğimi zannettiğim sabrı bu süreçte öğrendiğimi fark ettim. Dosyayı yayınevlerine gönderdim ardından dünyada ve ülkemizde salgın başladı. Bazı yayınevleri ekonomik ve pandemi nedeniyle dosya alımını durdurdu. Bu durum alternatifleri kısıtlamış oldu. Bazı nitelikli yayınevlerinden editör onayı aldım fakat üst kuruldan reddedildim. Meselenin özü, hayalini kurduğunuz şeyin gerçekleşmesi ise yılmamak gerektiğini de öğrenmiş olmanız gerekir. Dolayısıyla vazgeçmeyi sevmeyen biri olarak mücadelemi sürdürdüm. Bütün bunların sonucunda yolumuz, hayallerimi gerçeğe dönüştürmemde yardımcı olan Eksik Parça ile kesişti. Sizin aracılığınızla Eksik Parça yayınlarına ve editörüm Sevgili Demet Çalıtepe’ye çok teşekkür ediyorum.
Annem Zeytin ve Çay, satışa çıktığında kitapçıları dolaştım. Onunla bir AVM’nin raflarında karşılaştık.
Sürekli kitap satın alan biri olarak kendi eserimi Türk öykücülerin arasında görmek kelimelerle ifade edilebilir bir şey değil. Bunun sözcük dünyamda bir karşılığı yok sanırım. Boğazımın düğümlendiğini hissettim. Bir çiftçinin verimli bir hasat elde etmesi gibiydi. Duygularım bazen çocuklaşıyor ya da hiç büyüymemiş diyebilirim. İnsanlar ne der diye düşünmesem sevinç çığlığı atabilirdim. Çünkü beklenen bir sevgili gibi uzaklardan geliyordu ve hikâyelerimizin kesiştiği okurlarıma ulaşacağı anlamına geliyordu.

Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı?  Malum yaşam büyük bir koşuşturma, bu koşturma arasında yazmaya günlük ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?

Sibel OĞUZ:

Anne iseniz, geniş bir aileye sahipseniz ve rolleriniz fazla ise yazmak zor olabiliyor. Ben her daim zaman içinde zaman oluşturmaya çalıştım. Fakat dar zamanlarda daha nitelikli metinler ürettiğime şahit oldum ve fark ettim ki yazmak için basınca ihtiyacım var.
Atölyelerin en önemli tarafı sizi disipline etmesi. Ödev ve sorumluluk bilinci gelişiyor burada.
İstisnai durumlar dışında düzenli yazmaya çalışırım. Zor yazan biri olarak bir öykü yazım süreci günlerimi alabiliyor. Buna yazma rutini diyebiliriz.
Bunun yanı sıra iki, üç saat okuma yazmaya ayırmaya çalışıyorum.

Sibel Oğuz

Ümit YABAN: Büyüdüğünüz coğrafya ve ev yazma yolculuğunuzu besledi mi? Anne ve baba ile olan ilişkiniz, büyüdüğünüz coğrafya’nın üslubunuzu nasıl etkiledi?

Sibel OĞUZ:  

İnsanı var eden en temel şey doğduğu coğrafyadır. Duygularımız, düşüncelerimiz doğduğumuz kentten bağımsız değildir. Espiri anlayışınız bile coğrafyanızın müsaade ettiği ölçüde gelişir. Dolayısıyla beni var eden şey doğup büyüdüğüm yer ve sosyal çevremdir.
Sarıkamış’ta sözlü gelenekten çokça yararlandım. Bir durum ya da olayın hikâyeleştirildiği zengin bir coğrafya idi. Metropollere kıyasla kısıtlı alan olsa da çeşitlilik açısından zengin bir doğa, sanata ve sanatçıya çok şey katar. Sanatın, doğanın taklidi olduğunu söylersek ben doğayı fazlasıyla taklit etmiş bulundum. İmkânlar ve materyaller kısıtlı olsa da bir dünyayı sığdıracak kadar geniş bir hayal dünyasına sahiptim. Yalnız kalmayı seven bir çocuk olarak parmağıma konan bir uğur böceği ile bütün dünyayı dolaşırdım. Yazmamdaki en büyük gücüm hayal dünyam diyebilirim. Bunların sonucunda büyük şehire taşınmakla beraber geleneksel yaşantı ve modern hayatın sentezi sonucu ortaya on sekiz öyküden oluşan “Annem, Zeytin ve Çay” çıktı.
Seksen kuşağında Z kuşağı gibi Kaptan Amerika, Demir Adam gibi kahramanlarımız yoktu. Aile ve çevremizde kimi güçlü görürsek onu kahraman edinirdik. Dolayısıyla benim annem çok güçlü bir kadındı ve o benim kahramanım oldu. Serbest zamanlarında elinde hep kitap gördüm. Okumayı sevmemdeki en büyük nedenin bunun olduğunu düşünüyorum. Babam için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Ticaret yapıyordu ve sürekli başka şehirlere gitmek durumunda kalıyordu. Babamı evde hep misafir olarak gördüm. Ondan öğrendiklerim elbette var. İnsan sevgisini, merhameti ve affetmeyi ondan öğrendim. Fakat hayatımda en büyük eksiklik nedir derseniz kuşkusuz, babam derim. Çünkü erken bir tarihte aramızdan ayrıldı.

Sibel Oğuz
Sibel OĞUZ

Ümit YABAN: Yazdıklarınızı ilk kiminle paylaşıyor, kimin fikrini alıyorsunuz? Aldığınız fikirler doğrultusunda düzenleme yapıyor musunuz?

Sibel OĞUZ: Öykülerin atölye ortamında okunması benim için bir avantaj tabii. Hocamız ve katılımcılar tarafından onaylanmak işimi kolaylaştırıyor. Bunun yanı sıra özelden fikirlerine başvurduğum arkadaşlarım var. Her ne kadar okuduğumda uykusu gelse de eşimin fikirleri de benim için çok önemli. Bu yönümü eleştirmekle beraber günün sonunda kendimi dinlediğimi söyleyebilirim.Tabii Feridun Hocam’ın her bir yorumu çok kıymetli ve öykülerinin yönünü belirlemede en büyük etken. Buradan kendisine sevgilerimi gönderiyorum.

Ümit YABAN: Öykü karakterlerinizden tanışık olduklarınız var mı? Hepsi hayal ürünü mü?

Sibel OĞUZ: İlk eser biraz da yazarın kendisidir, yorumuna kısmen katılıyorum. Kendimden ve çocukluğumdan motifler elbette var. İçimde bir yerlerde hep bir çocuk dolaşır, buna küçük Sibel diyebilirsiniz. Ben o kızın büyümesini pek izin vermedim. Dolayısıyla bazı öyküler çocukluğumdan bağımsız olmamakla beraber sosyal çevremden, dolaştığım mekânlardan da temelini oluşturduğum öyküler var. Durum öyküsü yazan biri olarak iç sesiniz daha baskınsa bilinç altınızda yüzlerce hikâye vardır. Bazen onların açığa çıkması için bir hareket bir oluş ve tema gerekir. Bütün bunların sonucunda on sekiz hikâye açığa çıktı. Öykülerin bazıları gerçeğe dayalı olsa da hayal ürünü olan öyküler az değil. Örneğin: Fanus, Boşluk, Serçeler de Ağlar, Bakarsın Bahara Kalmaz, Kabuk, Su Damlası ve Mutlu Son hayal ürünüdür.

ümit yaban
Ümit YABAN

Ümit YABAN: Türk ve Dünya Edebiyatından takip ettiğiniz isimler, hayranlık duyduğunuz yazarlar kimler?

Sibel OĞUZ:

Sait Faik, Latife Tekin, Füruzan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Emin Gürdamur, Oğuz Atay, William Faulkner, Albert Camus, Dino Buzzati, Dostoyevski, Rilke, Stefan Zweig, Cortazar, Virginia Voolf, Gabriel Garcia Marcuez gibi yazarların eserlerini takip etmeye çalışıyorum.
Hayranlık duyduğum yazarlardan ilk sıraya William Faulkner’ı koyuyorum. Bazı eserlerini üç defa okuyup dördüncü defa okunacak diye not almışım. Kendimi onda bulduğumu söyleyebilirim. Bunu Albert Camus ve Sait Faik takip ediyor. Bu eserleri dönüp dönüp okurum.

Ümit YABAN: Yeni dosya hazırlığınız var mı? İlk kitap tecrübesini yaşamış biri olarak, ikinci dosya hazırlığında mutlaka buna dikkat edeceğim dediğiniz başlıklar neler?

Sibel OĞUZ:

Hâlihazırda yazdığım ve yazıyor olduğum öykülerim var. Dolayısıyla ikinci dosya hazırlığına başladığımı söyleyebilirim fakat “Annem Zeytin ve Çay’ın” bana ihtiyacı var. Henüz yeni yürümeye başladı. Ayakları yere sağlam basana kadar yanında olmalıyım diye düşünüyorum.
İkinci dosyada daha hassas davranacağım dediğim şeyler oldu elbette. Daha sonraki eserlerde de olacak muhakkak. İnsan hep daha iyiyi arayan ve isteyen varlık. Yeni bir ev alan biri birkaç yıl sonra o evin küçük geldiğini söyleyerek daha büyük bir mekâna taşınma ihtiyacı duyar. Arzularımız bizi hep daha iyisine sahip olmaya yönlendirir. Bu bizim fıtratımızda var. Dolayısıyla ikinci kitapta da daha olgun metinler yazmayı hedefliyorum. Bunun için elimden geleni yapacağım. Hedefim yapabileceğimin en iyisini yapmak ve bütünüyle evrenseli yakalamak…
Annem Zeytin ve Çay eşliğinde sizinle sohbet etmek çok keyifliydi.
İnsanın olduğu her yer anlatmaya değer.
Sevgiyle ve öyküyle kalın.

Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.

“İlk Ümit” Röportaj Serisinin Diğer Bölümleri İçin

Lütfen Tıklayınız…

17.02.2024 © Novelius Edebiyat

İlk Ümit: Sibel Oğuz – Ümit Yaban” üzerine bir yorum

  1. Sibel Oğuz, sevgili yazarım, lütfen sen hep yaz, samimi, içten kalemini çok seviyorum

    Çemen Tozbey

Bir Cevap Yazın