ümit yaban

İlk Ümit: Metin Nart  |  Ümit Yaban

05.08.2023 © Novelius Edebiyat - Ümit YABAN

“Kemal Koton’la bu aralar pek iyi değil aramız. Zira son zamanlarda beni gıybetine doladığını biliyorum. Mesela, şahsım için, “Zellenbur’un olduğu minibüsün muavini bizzat kendisidir,” dediğini, Cevdet’in Kısmeti’ne göz koyduğumu dillendirip, aslında yazanın ben değil, hokka-divit olduğunu Galata Köprüsünün altında el ilanı dağıtıp yaydığını bilmiyor değilim. Halbuki Nazım’ın mahpustan çıkması için yazılmış bildiriye imza koymayan Yahya Kemal değil, Kemal Koton’un kendisidir. Bu da böyle biline.” METİN NART

edebiyat Ah o ilk kitaplar, sanki yazarından bir parça kopacak, evrende yıldız gibi parlayacakmışçasına müstesna bir öneme sahiptir. Bu önem hem yazarlar hem de edebiyat tarihi açısından geçerlidir. Biz de bu heyecana ortak oluyor, görünürlüğüne katkıda bulunmayı büyük bir zevkle kendimize görev addediyoruz.

Metin Nart | Ümit Yaban

Ümit YABAN: Sayın Metin Nart, sizi ilk kitabınız Zellenbur’un Sıradan Bir Günü için kutlarım. İthaki Yayınları’ndan çıkan ve editörlüğünü Devrim Horlu’nun üstlendiği kitabınızda eşsiz öyküler okuduk. Teşekkür ederiz. Öncelikli merakım şahsınız. Konuya ilişkin yayınlanan başka röportajları da keyifle okudum ve merakım iyice arttı. Edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek bize kendinizden söz eder misiniz? Metin Nart kimdir?

Metin NART: Bana Onur da diyebilirsiniz, Amor Fatih de, Dalgacı Mahmut da. Bu metni okurken bana Onur deyin. Çünkü Onur, Sibirya’da geçen karlı bir günü anlatan güzel bir metnin, ağustos sıcağında bile, okura hem Sibirya’nın soğuğunu hem de o kar duygusunu hissettireceğini biliyordu.
Onur’un babası da annesi de öğretmendir. Babası çok iyi İngilizce bilir ve tam bir Avrupalı gibi düşünür. Zamanında Almanya’ya yollanan öğretmenlerdendi. Babası Onur’un, Almanları o kadar çok etkilemiş ki, Türk olduğuna inanmamışlar. Yuh lan Onur.
Yanlış hatırlamıyorsam Harry Lime diye, Amerikalı bir tanıdığı vardı babamın. Adamla bir gezi sırasında Viyana’da tanışmışlar. O zaman babama, Türk halkının, kendi geri kalmışlığının farkında olmadığını, her şeyi kabullenip köle gibi yaşadığını söylemiş. Demiş ki, bak Almanlara, iki dünya savaşında da yenilip darmadağın oldular ama Mercedes’i, BMW’yi yarattılar. Türklerse bir zamanlar bütün dünyayı titrettiler ama o günlerden geriye sadece ramazan davulları kaldı. Hâlâ onun gürültüsünde yaşıyorlar.
Metin Nart İstanbul’u çok sever. Çocukluğunda Eyüp’te, Draman’da, Gültepe’de yaşamışlığı, Leventlerin hepsinde sokak sokak gezmişliği, Güzide Kasacı’nın, Ayhan Işık’ın bahçesinden şeftali çalmışlığı, Türkan Şoray’ın, Fatma Girik’in evlerini bilmişliği, Bebek’te denize girmişliği, Bebek Fenerine kadar yüzmüşlüğü, midye çıkartıp Çamlıbahçe’de yemişliği vardır.

ÜMİT YABAN

Ümit YABAN: Öykülerinizi okuyunca başı dönmeyen kimseyi henüz işitmedim. Öykülerin hepsi çok özenli. Üstkurmaca, metinlerarasılık, çok katmanlılık vb. kurmacanın tüm unsurlarını kullanmanız da öyküleri zevkle okumamızı sağladı. Kitabı elimizden bırakamadık. Bu kitapta, lezzetinin dışında bir yol gösterici olma niyetiniz var mıydı?

Metin NART: Öyle bir niyetim yoktu. Böyle bir sonuç çıkmışsa ortaya, ne güzel. Zamanın behrinde yazabilir miyim Necip abi diye ustama sormuştum. “Yazarsın elbette, sen yazamayacaksın da kim yazacak? Okuduğun onca kitabı boşuna mı saydın bunca zaman. Anlatacağım diye başımızın etini yedin be. Yok simgeymiş yok sembolmüş. Kalfaaa, ne diyordu lan bu, metafor muydu yoksa aligatör mü?” Uzun bir kahkaha nöbetinden sonra başıyla kapıyı gösterip, “Torla topla dosyaları, git hadi eve, sabah dörde dek vaktin var,” demişti ustam. Bu direktifin üstüne gerçekten de yazdı haberini Deniz.
Bir yanda müzik, bir yanda bardak bardak demli çay… sabahın dördünde haber patronun elindeydi. Müziğin, hikâyenin ortaya çıkışında ne kadar etkisi olmuştur diye düşündüğünden emindim. Gece boyunca zira, kestirmeye çalıştığı kanepeden ha bire kalkıp yanıma gelmiş, yazarken müzik dinlememe şaşkın kafa sallamıştı. Halbuki ben her hikâyenin bir müziği olduğunu biliyordum.

Ümit YABAN: Kitabın kapak tasarımı, sayfa tasarımı, yazıtipi için önerileriniz oldu mu? Tasarım sürecine siz de dâhil olmak istediniz mi? İstediyseniz, olabildiniz mi? Talepleriniz yayınevi tarafından ne ölçüde karşılandı?

Metin NART: Her konuda önerilerim oldu ve yayınevim bunları dikkate aldı. Kapak resmi tamamen Hakan Sarıpolat’ın tasarrufunda hayat buldu. İshakçı taifenin -Ayla, Çilem, Esra, Erhan, İpek, Vildan, Yasin- ve alterim Kemal Koton’un katkılarını da inkâr edemem. Var olsunlar.

Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı? Malûm yaşam büyük bir koşuşturma. Bu koşturma sırasında yazmaya her gün ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?

Metin NART: Yazmam okumama bağlı diyebilirim. Okursam yazabiliyorum. Okudukça yazıyorum. Geceleri okuyorum. Okumazsam film seyrediyorum. En çok da İstanbul’u özlüyorum.

Ümit YABAN: Biz sizi okuduk ve büyük keyif aldık. Peki, siz neler okuyorsunuz? Bize biraz kitaplığınızdan söz eder misiniz?

Metin NART: Kitaplar anlamında demirbaşlarım fiziki olarak yok artık. Onlardan zihnimde kalanlar, bana ait hale gelenler var. Onlar da, şunu okumuş muydun ihtiyar, diyene, evet ya, o final, Anna’nın, abisinin evinde Vronski’yle tanıştığında belliymiş meğer, anlayamamışım, gibi atfetmekle yetinmeyip kafamın içinde oynaşıyorlar. Eğer uydurmuyorsam hatıralarımın birer parçası oldular.
Okuyorum evet. Bazen en eskilerden bazen en yenilerden. İtiraf etmeliyim, bu aralar İshak’a gelen öyküleri okumak çok iyi geliyor bana. Dudak büktüklerim belki çok ama öyle güzeller oluyor ki, cenup yıldızını bulmuş gibi oluyorum. Haksız da sayılmam değil mi?

METİN NART

Ümit YABAN: Kemal Koton’u okuyucu kadar sevdiniz mi? En sevdiğim cümlesi “Hatıraların gerçekte yaşadıkların değil, uydurduklarındır.” Sizin az uydurup daha ziyade yaşadıklarınızla kaleme aldığınız öykünüz hangisi?

Metin NART: Kemal Koton’la bu aralar pek iyi değil aramız. Zira son zamanlarda beni gıybetine doladığını biliyorum. Mesela, şahsım için, “Zellenbur’un olduğu minibüsün muavini bizzat kendisidir,” dediğini, Cevdet’in Kısmeti’ne göz koyduğumu dillendirip, aslında yazanın ben değil, hokka-divit olduğunu Galata Köprüsünün altında el ilanı dağıtıp yaydığını bilmiyor değilim. Hâlbuki Nazım’ın mahpustan çıkması için yazılmış bildiriye imza koymayan Yahya Kemal değil, Kemal Koton’un kendisidir. Bu da böyle biline.

Ümit YABAN: Kimsenin okumayacağını bilseniz, yine de yazar mısınız?

Metin NART: Hayır yazmam, olmalıydı bunun cevabı ama imkânsız. Çünkü yazmazsam dostlarıma anlatırım. Yazana kadar da hep öyle oldu. Anlattım dostlarıma. Bıktılar benden. Öykü yazmaya başladığımı duyanlar ilk ne yaptılar sizce? Kararımı duydukları sırada bir meyhanedeydik. Canlı müzik susmuş, setten çalmaya başlayan hareketli ecnebi parça mekânın yeni hâkimi olmuştu. Mutluluk içinde tatlılarını bekleyen dostlarımın müziğe ritim tutan gözleri raks ediyor, sevinçle dolu nefeslerini İngilizce üflüyorlardı.
“Ye ye ye, ouuu ye…”

Ümit YABAN: İlkinde sekteye uğradığını düşündüğünüz, keşke bunu da farklı gerçekleştirseydim dediğiniz bir süreç var mı?

Metin NART: Başka bir dosyayla mı giriş yapsaydım acaba, diye kendime sorduğum zamanlar oldu. Araya girip, “Moruk, her şeyi sen belirleyemezsin, sonuç olarak yayınevinin seçimi senin seçiminden daha faydalı olur,” dedi pragmatist Kemal Koton. Ben de, “Sen karakoldan aldın mı bilgiyi? Aldııın. E, ben de ahaliden. Belki biraz abartıcaz belki ufak tefek hatalarımız da olucak. Fakat yalan… asla!” dedim. Hatta, kalkan minibüsün ardından, “Vay be Mıstık, ulan adi, mirasın en nadide parçasını sen kapmışsın hıyar,” dedim.
İyi dedim mi?

Ümit YABAN: Yeni bir dosya çalışmanız var mı? Varsa bahseder misiniz? Yoksa planı var mı?

Metin NART: Üstüne çalıştığım bir dosya var evet. Yayınevine emanet. Önemli olan nasıl öldüğün değil bu ölümün nasıl anlatılacağıydı. Bana gelince, kitaplardan mutluluk devşirmiştim. Kollarımı kaldırdım, “Ey okur,” dedim, “işte budur. İşte bu-dur!”

Değerli Ümit Hanımefendi, bana ayırdığınız vakit ve eğip bükmeme izin verdiğiniz sorularınız için çok teşekkür ederim. Ömrünüze bereket.

Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine – bu yoldan geçmiş birinden – cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı büyük bir merakla bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize lâyık bir ömrünüz olsun. Teşekkürler.

Ümit Yaban’la “İlk Ümit” Röportaj Serisi Novelius Edebiyat’ta…

05.08.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın