ümit yaban

İlk Ümit: Doğuş Benli – Ümit Yaban

09.09.2023 © Novelius Edebiyat - Ümit Yaban

“Yazdıklarım kapitalizmin yalnızlaştırdığı bireylerin sahte mutluluklar üzerine kurulu hayatlarına eleştirel bir bakış olarak da görülebilir…”

DOĞUŞ BENLİ

edebiyat Ah ilk kitaplar, sanki yazandan bir parça kopacak da evrende yıldız gibi parlayacakmışçasına müstesna bir öneme sahiptir. Bu önem hem yazarlar hem de edebiyat tarihi için geçerlidir. Bu heyecana ortağız ve zevkle görünürlüğüne katkı sunmayı kendimize görev addediyoruz.

Röportaj: Doğuş Benli – Ümit Yaban

Ümit YABAN: Sayın Doğuş Benli, ilk kitabınız Mutluluğumuza’yı kutlarım, Notos Kitap’tan elimize geçti keyifli öyküler okuduk teşekkürler. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Doğuş Benli kimdir?

Doğuş BENLİ: Ben de güzel sözleriniz ve röportaj davetiniz için çok teşekkür ederim. Ankara’da yaşıyorum. ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunuyum. Mühendis olarak çok yoğun bir tempoda çalışıyorum. Edebiyat bu yorucu ve stresli iş ortamından bir süreliğine de olsa kaçabilmem için bana fırsat sağlıyor, farklı bir dünya imkânı sunuyor. Şimdilik hayatımın merkezine alacak kadar yoğun şekilde onla uğraştığımı, okuyup yazabildiğimi söyleyemiyorum maalesef. Bu nedenle edebiyat benim için merkez olmasa da ara ara kaçtığım sakin bir sayfiye kasabası desem sanırım yanlış olmaz. Ya da üzerine kafa yordukça, kafa dinlediğim bir sığınak da diyebilirim. Yazmasaydım delirmezdim belki ama muhtemelen kendimi oyalayacak başka bir sığınak bulmam gerekirdi.

Ümit YABAN: Yazma yolculuğu nasıl başladı? Yolda bir atölye ya da editörden destek aldınınız mı? Bu yolculuğa yeni çıkanlar için tavsiyeleriniz nelerdir?

Doğuş BENLİ: Can sıkıntısıyla başladı. Önce blog yazmayı denedim. Başımdan geçen olayları mizahi bir şekilde anlattığım bir blogum vardı. Bir ara da senaryo ve diyalog yazmaya merak saldım. Bari birini filme çekeyim gayesiyle Ankara’daki sıkılmış mühendislerin uğrak yerlerinden AFSAD’a gidip ordaki kısa film atölyesine katıldım. Senaryosunu yazdığım iki filmin yönetmenliğini yaptım. İkinci filmin gösterimi de bitince, bu işlerin bana göre olmadığını anladım. Film epey beğenilmişti, yanlış anlaşılmasın. Senaryoyu ortaya çıkarmak zevkli olsa da oyuncuları ayarlamak, mekanı bulmak, açıları düşünmek, ekipmanı sağlamak, kurguyu yapmak vs oldukça yorucu ve ekip çalışması istiyor. İkinci filmden sonra, “Bu kadar yeter,” dedim kendi kendime, “filmleri çektin, hevesini aldın, çok iyi bir senaryo olmadıkça bir daha bu kadar meşakkate gerek yok.” AFSAD’daki günlerim böylece tatlı bir anı olarak geride kaldı ve ben özgürce hikaye anlatmanın yolunu önüme boş bir kağıt alıp öykü yazmaya başlamakta buldum.

ümityaban
Ümit Yaban, İlk Ümit Röportaj Serisi on birinci bölümünde Yazar Doğuş Benli’yi ağırlıyor…

Şans eseri -ya da serendipçe de denebilir- bir arkadaşımın Ethem Baran’la düzenli buluşan bir grubun içinde olduğunu öğrendim. Kendimi cebren ve hileyle oraya dahil ettirdim. İki haftada bir buluşarak ortak okuduğumuz bir kitabı yorumladığımız, ekiptekilerin yazdığı öyküleri tartıştığımız bir gruptu. Atolye gibi değildi de daha çok öykü buluşmaları gibiydi. Oraya öykü yetiştireceğim diye az zorlamadım kendimi. Sonuçta o süreçte epeyce yazma deneyimim oldu. Ethem Baran’la bir araya gelmek, onun dostluğunu kazanmak da çok kıymetli bir kazanımdı elbette. 2019 yazında ise Notos yazı atolyesine katıldım. Ona bu kez gönül rahatlığıyla atöyle diyebilirim çünkü planı programı olan ve oldukça kıymetli metinleri okuyup tartıştığımız bir ortamdı. Gümüşlük Akademi’deki bir haftalık kamp hayatımda edebiyatla dolu en yoğun ve belki de en güzel haftaydı. Bodrumdan kiraladığım scooterla gitmiştim oraya. Fırsat buldukça motorumla Gümüşlük sahile de iniyordum. Hem eğlendim hem çok şey öğrendim. Yazdığım öykü taslaklarını gönderdiğim ve acımasızca eleştirilerine maruz kaldığım çok kıymetli bir arkadaş grubunu da orada tanıdım. Edebiyat üzerine tartışabileceğiniz kıymetli dostluklar kurma fırsatını vermesi atölyelerin en büyük faydası diyebilirim. Bu yola çıkacak arkadaşlara Notos gibi atolyeleri tavsiye ederim. Ancak oralara gidecekler şunu unutmasın, bu da dahil olmak üzere, hiçbir tavsiyeyi körü körüne uygulamaya çalışmasın, kendi seslerini kaybetmesinler.

Ümit YABAN: Kitabın kapak tasarımı, iç tasarımı, yazı tipi için önerileriniz oldu mu? Bu sürece dahil olmak istediniz mi? İstediyseniz olabildiniz mi? Talepleriniz yayın evi tarafından karşılandı mı?

Doğuş BENLİ: Kapak tasarımını Notos’un son dönem kapak tasarımlarını yapan ve belli bir tarzı yansıtan Virginia Elena Patrone yaptı. Nasıl ki bazı yayınevlerinin bastığı kitap kapaklarını gördüğümüzde hemen tanıyoruz, örneğin Jaguar kapakları kendini elli metre öteden belli eder, Notos’un da artık Elena Patrone ile kendine has bir tarzı oldu. Bu açıdan bence çok değerli. Hatta benden önce sanırım sadece birkaç Notos kitabının tasarımını yapmıştı o yüzden çok bilinmiyordu ancak son dönem çıkan kitaplarla birlikte bu tarz artık oturdu. Kitap basılmadan önce Elena benimle üç tane taslak çizim paylaştı ben de onların arasından hoşuma gideni seçtim. Kapak böylece belirlenmiş oldu. Elena çalışmasını göndermeden önce ben de kapak üzerine düşünüyordum aslında. Hatta olabilir diye düşündüğüm bir görseli Semih Hoca (Gümüş) ile paylaştım ve fikrini sordum. Bana, “Doğuş,” dedi, “bugüne kadar yazarının tasarımına müdahil olduğu hiçbir kapak güzel olmamıştır.” O öyle kesin konuşunca bir şey de denmiyor. İyi madem dedim, Elena’nın çalışmalarının sonuçlarını beklemeye başladım. Sonuçta da kitaptaki öyküleri yansıtan bir görsel ortaya çıktı. Virginia Elena Patrone’nin çalışmaları sevimli gibi görünse de karanlık tarafı daha baskın. Bu nedenle kapak yer yer mutluymuş gibi görünen ancak öyle olmayan hayatları anlattığım öykülerle de uyumlu oldu.

İç tasarımına ya da yazı tipine dairse hiçbir yorumum olmadı. Zaten Notos kitaplarının fontu ve satır arası boşlukları bence tam da olması gerektiği gibi.

doğuş benli

Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı? Malum yaşam büyük bir koşuşturma, bu koşturma arasında yazmaya günlük ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?

Doğuş BENLİ: Bunu yapmak istiyorum ancak her gün yazabildiğimi söyleyemem. İşim son yıllarda oldukça yoğunlaştı. Bu nedenle çoğunlukla akşam biraz okuyabilirsem kâr gözüyle bakıyorum. O gün Fener maçı varsa çoğu zaman onu da yapamıyorum. Yoğun yazma sürecim bir öykü için bilgisayar başına oturduktan sonra başlıyor. Mesele o masanın başına oturmakta. Bir öyküye başladığımda onun üzerinde yoğun olarak düşünerek, bir süre boyunca her bulduğum boşlukta onunla uğraşıyorum. Bu sürede uykumdan kısıyorum, yüksek bir motivasyonla sabah erken kalkıp yazıyorum. Hafta sonu beş altı saat masadan hiç kalkmadığım çok oluyor. Ortaya İçime sinen bir şey çıkarsa da hemen havaya giriyorum. Demek ki diyorum, Orhan Pamuk kadar vaktim olsa (her gün sekiz on saat yazmaya zaman ayırabiliyormuş) kim bilir neler neler çıkacak ortaya. Böyle de kendimi gazlıyorum. Yani her gün olmasa da herhangi bir öyküye başlarsam bitirene kadar yoğun çalışıyorum.

Ümit YABAN: Biz sizi okuduk. Peki siz neler okuyorsunuz? Bize kitaplığınızdan söz eder misiniz?


Doğuş BENLİ: Yüzkitap’ın beğenmediğim öykü kitabı olmadı sanıyorum. Düşündüm de belki Mavis Gallant’ın Paris Öyküleri olabilir. Onun dışındaki her kitaptan çok keyif aldım. Mutluluğumuza’yı yazdığım dönemde Raymond Carver çok okuyordum. Hâlâ seviyorum ama sanırım Amerikan kirli gerçekçiliğinden biraz sıkıldım. Bir dönem şaşırtıcı bir hikaye bulayım ve onu yazayım diye çok düşünürdüm. Bu beklentim son dönemde değişti. Şu aralar, sakin, gerçekçi, duru bir dille yazılmış, acayip metaforları ya da zorlama analojileri olmayan öyküleri seviyorum. Belki yakında bunlardan da sıkılırım, bilemiyorum. Son dönemde epey Behçet Çelik okudum. Geçen sene Patikaların İyi Yanı için instagram hikayemde “vasat öyküler, peh” gibi bir yorum yapmışım (utanıyorum, evet). Şu aralarsa tam da o tarz hikayeler hoşuma gidiyor. Murat Çelik’in son kitabı Kışın Herkes Dürüsttür de son dönem okuduğum ve çok sevdiğim bir kitap. Gümüşlükten arkadaşım İbrahim Alaş var, henüz kitabı çıkmadı ama çok iyi yazıyor. (Çıkınca ben demiştim demek için burada adını anıyorum.) Fatma Nur Kaptanoğlu’nun zekasınına hayranım, Homologlar Evi’ni çok sevdim. Dil ziyafeti çekmek istersem arada açıp Pelin Buzluk okurum. 160.km yayınlarının Gulyabani serisindeki bazı şairlerin, mesela Fatma Nur Türk, kafası çok değişik, böyle şeyleri seviyorum.

Ümit YABAN: Günümüzde çoğumuzun dönem dönem yaşadığı varoluş sancıları, mutlu olamama bunalımları ile öykülerde yüzleştik. Biz değilsek bile şehir yaşamında yanımızdan geçendi bu mutsuzlar. Biz alacağımızı almaya çalıştık ama siz bize ne demek istediniz kitap boyunca?

Doğuş BENLİ: Zor bir soru bu, o yüzden politik bir cevap vereyim: Benim ne demek istediğimden ziyade okurun ne aldığı önemli. Yazdıklarım kapitalizmin yalnızlaştırdığı bireylerin sahte mutluluklar üzerine kurulu hayatlarına eleştirel bir bakış olarak da görülebilir, sistem içindeki rolümüze göre -gönüllü olarak- bize dayatılan yaşam tarzının tüm tercihlerimizi şekillendirmesine rağmen sanki özgürmüşüz sanrısı içinde devam ettiğimiz hayatlarımıza ayna tuttuğu da söylenebilir. Ya da bu tarz tumturaklı laflar yerine adam can sıkıntısından uydurmuş da denilebilir. Yani okur ne diyorsa o.

Ümit YABAN: Öyküleriniz sosyal ortamda ve dergilerde kitabınızdan önce de yayınlandı, hepsi sıkça ve çokça okundu. Okunmayacağınızı bilseniz yine yazar mıydınız?

Doğuş BENLİ: Evet, yazardım. Kendim için yazıyorum. Keyifli bir şey çünkü yazmak. Sıfırdan bir şey ortay çıkarmak, bitince, vay be nerden çıktı bu şimdi, diye şaşırmak. Bunlar güzel şeyler, seviyorum.

Ümit YABAN: Yeni dosya hazırlığınız var mı? Kitap on beş öyküden oluşuyor, keşke ikinci kitaba saklasaydım bu öykümü dediğiniz bir öykü var mı?

Doğuş BENLİ: İkinci dosyayı bugünlerde toparladım. Şimdilik on yedi öykü var içinde. Birinci kitaptan önce yazmış olduğum ancak bütünlük kaygısıyla ilk kitaba almadığım bir öyküm de, son dakika fikrim değişmezse, ikinci dosyada yer alacak. Birinci kitapta yer alan öyküler üzerine düşünmeyi çoktan bıraktım. Mutluluğumuza artık kendi yoluna gidiyor (gidemiyorsa da kendi sorunu:) Güzel vedalaştığımız için hiçbir öyküde aklım kalmadı, hatta hatırlamıyorum bile neler vardı içinde.

Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.

Doğuş BENLİ: Güzel dilekleriniz için ben teşekkür ederim.

“İlk Ümit” Röportaj Serisinin Diğer Bölümleri İçin

Lütfen Tıklayınız…

09.09.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın