İnceleme: Gör Bağır

05.06.2022 © Novelius Edebiyat

Yazan: Mehmet BAHÇECİ

“Gör Bağır” Yazar ve Çevirmen Fuat Sevimay‘ın 2021 Aralık ayında okurlarla buluşturduğu ve kısa bir süre önce de, 2022 Fakir Baykurt Edebiyat Ödülüne uzanan öykü türündeki son kitabı.

Esere geçmeden önce eserin yayıncısı İthaki Yayınları hakkında çok kısa bir şeyler söylemek uygun olacaktır. Başka dünyaların şarkılarını kulaklarımıza mırıldanan İthaki Yayınları, kanaatimize göre, öykü yayıncılığı alanında oldukça değerli bir konumun sahibi olmuş durumda. Gerek ilk kitap heyecanını yaşayan çiçeği burnunda yazarlara gerekse de Fuat Sevimay gibi bilmem kaçıncı kitabının heyecanını yaşamakta olan yazarların öykülerine fırsat veriyorlar. Az evvel söylediğimizi yinelersek, ülkemiz edebiyat ortamına son derece değerli ve önemli katkılar sunmaktalar. Biz de edebiyat adı verilen okyanustaki pek minik, pek romantik bir damlacık olarak kendilerini hiç değilse takdir etmeyi üstümüze bir vazife olarak aldık, almaya da devam edeceğiz. Ha bu arada, eğer sesimizi duyuyorlarsa seslenelim, düzeltin artık internet sitenizi İthaki Yayınları! Ne zaman denesek, her on çabamızdan dokuzunda kapı duvar. İnternet sitenize erişemiyoruz.

Ba(ğ)zı (tırnak içinde) “büyük” yazarlarımızın, büyük tantanalarla ve reklam kampanyalarıyla çıkan kitaplarını düşündüğümüz de, bu arada Gör Bağır’ın isminin emir kipinden müteşekkil oluşuna aldanmayın, tıpkı kapağındaki sütlü kahve tonajı gibi sıcak ve içten bir anlatıdır, sönük diyemeyiz elbette ama, demin “bağzı” diye nitelemiş olduğumuz yazarların kitaplarıyla kıyasladığımız vakit son derece sessiz sedasız, son derece mütevazi bir biçimde okurlarla buluşmuş olduğu herhalde dikkatli gözlerden kaçmamıştır. Yine de en alttan en üste doğru (pohpohlanma hiyerarşisine bakarsak) Gör Bağır’a gelene kadar daha ne kitaplar var, nokta kadar bile hakkında yazılıp çizilmeyen lakin içlerinden bir kısmının çok çok iyi metinler olduğunu bildiğimiz… Bu “görünememe” ve “büyük oyuncuların tahakkümü” olarak nitelediğimiz edebiyat dünyasındaki tekelci ve başkalarına yaşam hakkı tanımayan vahşi zihniyetin tam karşısında bir duruş sergilediğimiz sitemizi takip edenlerin malumudur. Biz burada hayatın hiç değilse edebiyatla ilgili kısmında bir eşitliğin kurulabileceğine inanıyoruz. Bütün derdimizin özeti de budur.

Sokaktaki hayatta olmasa bile Novelius Edebiyat çatısı altında dünyanın tüm yazarları eşittir. Mesela Nobel’i var diye Orhan Pamuk’a “usta” diyecek, paye verecek değiliz. Fakat kendisi uzun yıllardır edebiyata gönül vermiş, eserler vermiş bir yazar olduğu için elbette kendisine saygı göstermek herkesin olduğu kadar bizimde boynumuzun borcudur. Diğer yandan, sırf on sekiz yaşında olduğundan sebeple ya da henüz ilk kitabıyla arzı endam ediyor diye herhangi bir yazarı küçük görecek de değiliz. Çünkü biliyoruz ki, isimler ve unvanlar büyüdükçe eserler başkalaşım geçirmiyor, daha iyi hale gelmiyor.

Kitap, ismiyle müsemma mı? Evet, bir bakıma öyle olduğu söylenebilir. Yani uzunlu kısalı, toplamda dokuz öyküden oluşan bu öykü kitabını okurken, sıkılıkla bir şeyleri “görmek” ve yer yer de “bağırmak” hissiyatına kapılmanız kuvvetle muhtemeldir. Şahsen biz bu duyguyu bilhassa ilk öyküde tattık. Fakat görmekten ve bağırmaktan ziyade duyumsadıklarımız: düşünmek ve anlamak, belki de “anlatmak” oldu.

Kitabın ilk ve son öyküleri, alışageldiğimiz öykü motiflerinin dışına çıkan, belki bir parça deneysel olduğundan dem vurulabilecek öykülerdi. Deneysellik çoğunlukla; acayiplik, absürtlük, marjinallik türünden olumsuzlukları beraberinde getirme potansiyeline sahiptir ama Gör Bağır özelinde böyle bir sevimsizliğin ortaya çıkmadığını da söylemek isteriz. Evet bilhassa Nassaulu İsa, bizce deneyseldi ve deneysel olmasına rağmen pek de güzeldi. Ayrıca bu öykünün sayfalarına, “bir gün tekrar okumalı” şerhini düştük. Zira yazarın anlatmaya çalıştığını doğru bir biçimde kavradığımızdan pek bir şüpheliyiz. Sanki daha derinlikli bir şeyler vardı da biz kaçırdık.

Kırk dokuzuncu sayfada, yanlış saymadıysak otuz üç kelimelik (hemen hemen bir tweet uzunluğunda yani) bir öyküye yer verilmiş. Bunlar yazarımızın deyişiyle: “sıtarbak sıtarbak” hareketler değilse, haikuvari hareketler olmalı. Mini minnacık. Sevgi kelebeği gibi bir şey. Tamı tamına otuz üç kelimecik. Hoş bir tınısı da yok değil gerçi ama bu kadar kısa öykü de olur muymuş canım, diyenler de çıkacaktır. Aslına bakılırsa, bize tuhaf gelen durum şu: bu birkaç cümlelik mikroskobik öykülerin isimlerini, içindekiler bölümünde zikretmeyin Ey Atinalılar, Romalılar! Öykü başlarında epigraf gibi yedirin işte…

Yayıncılara yayıncılık dersi verdiğimize göre gelelim “E” isimli muhteşem öykümüze.

Aslında “E” Öyküsü biraz daha bekleyebilir. İsterseniz daha ciddi bir konuyla devam edelim ve sonrasında “E” ye gelelim… Şu mülteci mevzusu mesela. Herkes bir şeyler söyleyip duruyor. Fuat Sevimay da kaleme aldığı Suriye Pasajı isimli öyküsüyle bu mevzuya bir parça bulaşmış sanki. Gerçi en nihayetinde bir yazarın bir öyküsünden hareketle mülteci sorunu gibi çok yönlü ve derinlikli bir mevzu hakkında ahkâm kesemeyiz ama sahiden sormak istiyoruz: Ne olacak bu mülteci mevzusu? Evet, yazar belki politik görüşü, belki sanatçı duyarlılığıyla pek sevimli bir şekilde anlatmış, okurken insanın birkaç mülteciyi evine alası geliyor ama olay bu kadar boyutsuz mu?.. Yorum yapmıyoruz fark ettiniz mi? Yeri gelir onu da yaparız. Daha önemli bir şey yapmaya çalışıyor ve soru soruyoruz. Diyoruz ki, insani boyutu, acılar, yıkımlar, dostluk, kardeşlik vs… lafları bir tarafa, sahiden ne olacak bu ülkenin hali? Suriyelisini, Afganını, bilmem nerelisini doldurduk ülkeye ama ne olacak bu işin sonu? Bize varıncaya kadar bunları asıl irdelemesi gerekenler millete “sürtük” diye hakaret edeceğine keşke bunları sorgulasalardı, keşke attıkları adımların sonunun nerelere varacağını da biraz düşünüyor olsalardı.

Kitabın ismi kısa kendisi uzun öyküsü olan “E”, Fuat Sevimay’ın bugüne kadar yazdığı ve bundan sonra yazması muhtemel tüm metinlerin bir ortalamasının alınma imkânı olsaydı, ortaya çıkacak numunelik sonuçtur. Bu metni, yüzlerce metin arasından seçip bulmak, işte Fuat Sevimay üslubu budur demek çok zor olmasa gerek. O halde “E” öyküsü bir tür “tipiklik” barındırdığına göre, tipik Fuat Sevimay metni nasıl oluyor sorusu akıllara gelmektedir. Hemen onu da anlatalım… Öyle uzun uzadıya teknik, üslup, kurgu, şu bu… demeye, tabiri caizse teknik terimlerle kafaları karıştırıp, kendimize de bir b*k biliyormuş havası vermeye lüzum yok. Mesele gayet basit. Zeki Metin filmlerinden hiç değilse birkaç tanesini izleyip sevmeyenimiz yoktur herhalde. Nasıl bizden, nasıl içten ve samimi filmlerdir onlar değil mi? Rahmetli Zeki Alasya daha ziyade çocuksu ve saf karakterlere hayat verirken, Metin Akpınar biraz daha bıçkın, iş bitirici, mahallenin ağır abisi diye niteleyebileceğimiz “kalender” tiplere hayat vermiştir. Hah işte, tipik Fuat Sevimay anlatısından kastımız da tam olarak budur. Sokağın jargonuna inebilmek. Bizden birilerini, içimizden birilerini, öyküde romanda okuyucuyla buluşturmak. İşin takdire şayan kısmı, iğreti olmaktan ve yapmacıklıktan uzak biçimde tüm bunları yazabilmek, anlatabilmek…

Diğer bir ifade ediş şekliyle: sosyo-ekonomik statüsü çoğunlukla düşük ve fakat koca yürekli (yani Yaşar Kemal’in deyimiyle evrende yüreği kadar yer kaplayan) birilerini sayfalarına taşımaktadır Fuat Sevimay. Daha da önemlisi, tüm bu koca yürekli insanların hikâyelerini, nevi şahsına münhasır bir sevecenlikle ve pek de ironik bir dille anlatmaktadır.

Eğer daha münasip bir zamanda “Gör Bağır” okuması yapmış olsaydık, hiç üşenmeden “Fuat Sevimay Sözlüğü” başlığı altında ayrı ve özel bir yazı kaleme almak isterdik lakin böyle bir lükse hem zamansal olarak hem de iç ferahlığımız anlamında uygun değiliz. Şu hani sokak jargonu diye niteleyip durduğumuz (belki bir kısmı argodur) jargonu, alt alta kelime kelime yazmış olurduk böylece. Ortaya oldukça ilginç bir liste çıkardı.

Konuşacak, yazacak çok şey var da her biri kendi özgül ağırlığıyla son derece değerli öykülerden oluşan bu kitaba yönelik naçizane incelememiz de bir yerde son bulmalı değil mi? Dileriz bir parça aydınlatıcı, yazarın kalemiyle henüz tanışmamış olanlar için az da olsa merak uyandırıcı cümlelere imza atabilmişizdir…

Son olarak altını çizelim ki, James Joyce’un (pardon!) Fuat Sevimay’ın Gör Bağır isimli eserini ziyadesiyle beğendik ve tüm dostlara gönül rahatlığıyla tavsiye ediyoruz.

Sahi, ne dersiniz, “Bendeniz Italo Svevo” filan da gelir mi Fuat Sevimay’dan? Yoksa o bizim sıtarbaklığımız mı?

05.06.2022 © Novelius Edebiyat

İnceleme: Gör Bağır” üzerine bir yorum

Bir Cevap Yazın