demet eker novelius edebiyat

Demet Eker Röportajı

14.08.2022 © Novelius Edebiyat

Yayına Hazırlayan: Mehmet BAHÇECİ

Yazar Demet Ekerin kaleminden, 2022 Şubat ayında, Epona Kitap etiketiyle yayımlanan Kırkyama öylesine yoğun duygularla okuduğumuz bir öyküler toplamı oldu ki, eserin kıymetli yazarıyla röportaj mı yapmalı, yoksa eser hakkındaki görüşlerimizi içerir bir yazı mı kaleme almalıydık, bir müddet hangisini seçeceğimiz hususunda kendimizle cebelleştik. Fakat bu kararsızlığımız beraberinde yepyeni bir anlayışı da getirdi: mademki Kırkyama’yı böylesine çok sevmiştik, o halde röportaj ve inceleme yazısını tek bir içerikte toplamamızdan bizi kim alıkoyabilirdi? Hâsılı, okurlarımızı sıkmak pahasına, röportaj sorularımızla birlikte konu hakkındaki görüşlerimize de yer vermeyi uygun bulduk. Dileriz, bu yeni içerik meraklıları açısından verimli olur. 

Sorulara geçmeden evvel kitapla ve yazımızla ilgili birkaç hususun altını çizmek isteriz. Kırkyama, Demet Eker’in on üç öyküsünden müteşekkil bir ilk kitap konumunda. Bu güzel öyküleri edebiyatseverlerle buluşturan başta eserin yazarı Sayın Demet Eker olmak üzere, eserin yayıncısı Epona Kitap’a ve çalışanlarına, hülasa emeği geçen herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz.

İlk baskısı tükenen kitabın, (belki Pandora Kitabevi‘nin stoklarında tek tük kalmış olabilir) umarız yeni baskıları bir an önce yapılır da kitabevlerinin ve internet kitapçılarının raflarını yeniden süslemeye başlar. Gerçi bu konuyla ilgili aldığımız duyumların gayet olumlu yönde olduğunu söyleyelim. Bize ulaştırılan bilgilere göre kitabın ikinci baskısının eli kulağındaymış… Hayırlısı olsun diyelim ve geçelim ikinci hususa. Altını çizmek istediğimiz diğer husus, bu yazının devamıyla ilgiliydi. Okurlara kolaylık olması açısından, röportaj sorularımızı kırmızı renkle vurguladık. Sadece röportaja odaklanmak isteyen okurlarımız için renk ayrımı kolaylık olacaktır.

demet eker

Islak yol. Kaza. Haberlerde adı okunan beş yolcu.

Babam kaybettiği yolcuların yükünü taşıyamadı.

Kırkyama, Demet EKER, Epona Kitap, Sayfa:64, “Kırkyama” İsimli Öyküden…

Novelius Edebiyat adına Mehmet Bahçeci:

Öykülerinizde göze çarpan en güçlü duyguların başında pişmanlık duygusu geliyor. “Teyzem Nergis Açtı” ismini verdiğiniz öykünüzde anneanne karakterinin pişmanlığını, kitaba adını da veren “Kırkyama” isimli öykünüzde ise zavallı şoförün sonunu getiren o çok bilindik duyguyu, yani bir kez daha oldukça yoğun bir biçimde pişmanlık duygusunu okuyoruz… Diğer temaları siz bize anlatın. Öykü seçkinizde yer alan öyküler, pişmanlıkla beraber başka neleri dert edinmektedir? 

Demet Eker:

Öncelikle ilginiz ve yorumlarınız için teşekkür ederim. Öykülerimde pişmanlık dışında sevgi, aile içi ilişkiler, geçmişe dayanan travmalar, modern hayatın getirdiği delirme halleri ve hep daha fazlasını isteme, kadınlık ve bu toplumda kadın olmak gibi konu ve duyguları dert ettiğimi söyleyebilirim. Yazının icadından bu yana yaklaşık beş altı bin yıl geçtiğini, sözlü kültürün daha eskiye dayandığını düşündüğümüzde dünya üzerinde yazılmayan bir konu kalmamıştır. Önemli olan içimizdeki anlatıcıya bu konuları ya da duyguları nasıl anlattırdığımız. Sadece edebiyatla değil sanatla uğraşanların bu kaygısının olduğunu düşünüyorum. Kısacası konuları ele alma biçimimiz bizi biz yapıyor. Ben de saydığım dertleri kendi üslubumca anlatmaya çabaladım.

Renklere boyadığın ve kendi hayatının tuvalinde ustalaştığın bir gün çizmeyi hayal ettin.

Kırkyama, Demet EKER, Epona Kitap, Sayfa:46, “Enkebit, Karakorşak ve Gece Seseleri” İsimli Öyküden…

Novelius:

Kırkyama öykü kitabınızda, “sen” anlatıcı diliyle kaleme aldığınız “Enkebit, Karakorşak ve Gece Sesleri” isimli harika bir öykünüz bulunmakta. Hem ikinci tekil şahıs anlatısının olanaklarını sonuna kadar kullanıyor hem de renk metaforu üzerinden ortaya sürpriz sonlu, distopik bir öykü çıkarıyorsunuz. Erkeklerin şehvet dolu (bayağı) dünyalarına getirdiğiniz eleştirel yaklaşımınız da cabası… Dünya edebiyatında oldukça popüler olan bu anlatı tekniğinin ülkemiz yazarlarınca çok az kullanılması, okurların farklı metinlere ve farklı edebi lezzetlere yelken açmalarının kısıtlanması bakımından ne büyük talihsizlik. Müsaadenizle, öyküden seçtiğimiz küçük bir pasajı, meselenin somutlaşması  arzusuyla okurlarımızın dikkatlerine sunmak isteriz:

“O sabah da gülümseyerek uyandın. Uyanır uyanmaz yatağında sağa sola esnedin, kim bilir nereden okumuştun sabah egzersizinin faydalarını. Belindeki ağrıyı yokladın her sabah yaptığın gibi. Yatağı değiştirmek lazım, dedin duvarlara Biraz daha beklesin bakalım. Yatağın tam karşısında duran, şehrin çatılarını izlediğin penceren, gör, dedi. Görmek için beyaz tül perdeyi çektin. Bulutsuz göğe selam verdin. Pencereyi hafif aralayınca taptaze bir hava girdi odana, ciğerlerin bayram yeri.”

(Kırkyama, Demet EKER, Epona Kitaplık, Sayfa:43)

Evet, alıntıdan da görüleceği üzere, bu anlatı tekniğiyle gündelik hayatın sıradan rutinleri, nasıl da ahenkli  hallere, nasıl da sanatsal şaheserlere dönüşüveriyor, değil mi? Bu müthiş tekniğin iyi örnekleriyle daha sık karşılaşmak dileğiyle gelelim sorumuza.

Bir sabah, sahiden de tüm renklerin yasaklandığı, gri ve siyah haricinde tüm renklerin yasaklandığı demek istiyoruz tabii, üstelik insanların bu tek tip ve dayatmacı dünyadan zerre kadar dahi şikâyetçi olmadıkları bir evrene, daha doğrusu rezil ve korkunç bir evrene gözlerimizi açmak, gerçekleşme riski muhtemel bir ihtimal midir sizce? Aslında bu korkunç dünyaya kimi yönlerden çoktan uyandık uyanmasına lakin başımıza gelen garabetin henüz ayırdında mı değiliz, dersiniz? Yine bu bağlamda, toplumun gözünü açmak noktasında siz değerli edebiyatçılarımıza ne gibi ödevler düşmektedir? Son olarak, ikinci tekil şahıs anlatımıyla, diğer anlatıcı tekniklerini (kahraman anlatıcı, tanrı anlatıcı gibi…) kıyaslarsanız, bir yazar olarak neler söylemek istersiniz?

Demet Eker:

O öyküde anlatılanların değişik formlarda karşımıza çıktığını düşünüyorum. Kadınların renklerinin öyle ya da böyle ellerinden alınmaya çalışıldığı bir dünyada yaşamıyor muyuz? Çoğu kadın hatta çoğu insan başına gelenleri kurmacada gördüğünde ilgisini çeken fakat yaşarken umursamadığı, inanılmaz bir kabullenişle boyun eğdiği bir gerçeklikte yaşıyor. O öyküdeki renksizlik ihtimal olmanın biraz ötesine geçti sayılır. Evet, o garabetin farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz. Farkında olanlar da mutsuz zaten.

Edebiyatçıların toplumsal farkındalık anlamında öncü olmaları gerekir elbette. Bu farkındalığı oluşturmak için bizim elimizde müthiş bir malzeme var: Sözcükler. Sözcüklerin apaçık mesaj iletebilmesinin dışında örtük bir biçimde de mesaj ihtiva edebilmesi, elimizi güçlendiriyor. O öyküde sen anlatıcı kullanmak bu anlamda işime yaradı. Aynı zamanda sen anlatıcı okurda baskı hissi de uyandırıyor. Dolayısıyla vermek istediğim duygu ve düşüncelere, oluşturmaya çabaladığım atmosfere çok güzel hizmet etmiş oldu.

Söz birliği etmişçesine etrafını saran grilik yavaş yavaş zihnine de sirayet etmeye başladı.

Kırkyama, Demet EKER, Epona Kitap, Sayfa:48, “Enkebit, Karakorşak ve Gece Seseleri” İsimli Öyküden…

Novelius:

Bir yanda kahramanımızın annesinden hafifmeşrep damgası yiyen, fal işleriyle hemhâl Vildan karakteri, öbür yanda öyküye adını da veren Kakamuk‘un peşine düşmüş genç bir kadın. Bir de eski Türk filmlerinden aşina olduğumuz, mahallenin güzel kızlarını sıkıştıran bakkalımız var.

Kısacası, Kakamuk, ceviz ağacının dibinde, büyülü bir atmosferde nihayetlenen farklı bir öykü olarak öne çıkıyor… Fakat bu ilginç öykü, daha iyi anlaşılmak noktasında birtakım soruları da beraberinde getirmiyor değil. Kakamuk neydi tam olarak? Daha doğrusu, Kakamuk’u bulmak ya da bulamamaktan ne anlamalıyız? Okurlar ne anlamalılar?

Uyku büyülü bir ülkeye benziyor ve beni sınırlarına hapsetmeye çalışıyor.

Kırkyama, Demet EKER, Epona Kitap, Sayfa: 40 “Kakamuk” İsimli Öyküden…

Demet Eker:

Kakamuk’ta aslında bir çocuk kahramanın yolculuğundan söz edebiliriz. Mitolojik kahramanlarda da böyle değil midir? Kahraman bir yolculuğa çıkar, reel dünyada var olmayan tuhaflıklarla karşılaşır, geri döner. Mitolojik evrende var olan bu yolculuğu modern kahramana yaşatmak için rüyalar müthiş alanlar açıyor. Gerçekle gerçek olmayan arasındaki salınımlar, anlatılmak isteneni örtük bir biçimde vermemizi kolaylaştırıyor. Vildan karakterinin toplumca pis algılanması, yanında da Vildan’a yoldaşlık ettiğini gördüğümüz Kakamuk bir de. Çocuk saflığı ve toplumsal bilincin dayattıkları. Siyah ve beyaz. Zıtlıklar ve çatışma alanları diyebiliriz bunlara.

Kakamuk, kelime anlamı olarak da Vildan’a çevredekiler tarafından atfedilen düşüncelerle bağlantılı. Çocuk kahramanın dünyasında onu motive eden ve erek olarak onun karşısına çıkan bir olgu Kakamuk. Okuyan herkes kendi hayal dünyasının elverdiğince yorumlayabilir bunu. Hepimizin ulaşmak ya da bulmak istediği bir Kakamuk, beklediğimiz bir Godot var, öyle değil mi? Belki de konfor alanlarımızdan uzaklaşmamak bizi Tatar Çölü’ndeki Teğmen Drago yapıyor. Aramak ya da beklemek, insanın temel edimlerinden biri haline dönüşmüş zaten.

Novelius:

“Urgan” isimli, bir diğer çok beğendiğimiz öykünüzden söz açalım. Tipik Barış Manço tınıları tadında, çok tanıdık, çok bizden, fazlasıyla Anadolulu bir öykü Urgan. Köy yaşamı, çalışkan ve sert mizaçlı köylü insanının küçük hedefleri, sıcakla ve amansız doğa şartlarıyla giriştikleri sonu gelmez savaşım, pek trajik bir olayın etrafında işlenmiş. Okurken, köy hayatını yakinen tanıdığınız duygusuna kapılmadık değil. İşin gerçeğini size soralım, hayatınızdın bir bölümünde, köy yaşamını, köy yaşamının o meşakkatli havasını soludunuz mu hiç? Bir de bu öyküde bahsi geçen elim olay, kurgu denemeyecek kadar gerçekçi görünmekte. O tarlada yaşananlar, işittiğiniz ya da bizzat şahit olduğunuz bir olaya mı dayanıyor? 

Demet Eker:

Çok teşekkür ederim, yapmak istediklerimi iyi özetlemişsiniz. Açıkçası köy hayatının içinde doğrudan bulunmadım. Elbette köy bağlantım var annemden dolayı. Fakat aynı zamanda iyi bir dinleyiciyim ve sanırım iyi bir gözlemciyim. Küçüklüğümden itibaren anlatılanları hafızamda tutmak, duygu ve düşünce dünyama yerleştirmek sonucunda o öyküler ortaya çıktı. Sizin de güzel tarifinizde olduğu gibi Barış Manço ezgilerindeki tanıdık, bizden insanlar ve hayatlar.

Gerçek olduğunu düşündürtebilmek çok hoş ama gerçek değil. Eskiden bağ evinde yaşarmış büyüklerimiz. Onların anlattıklarından yola çıkarak bir kurgu oluşturmaya çalıştım. Ege köylerinde akrep ve yılanla mücadele edermiş köylüler. Günlük hayattaki hırslarıyla yaşadıkları zorluk ve mücadeleyi harmanlayıp aktarmak zor olmadı benim için.

Novelius:

Öykülerinizde doğru dili ve atmosferi yakalamanız zamanla, yaza yaza kazandığınız bir tecrübe midir? Yoksa Tanrı vergisi bir yetenek olarak değerlendirmemiz mi uygun olacaktır? Zor bir soru ama siz kendinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Demet Eker:

Bu soruyu ben de hep soruyorum kendime. Urgan ilk öykülerimden. Hatta yayımlanan ikinci öyküm. Onunla ilgili öyle çok beğeni geldi ki. Zamanla, yaza yaza kazandığımız bir özellik olsaydı son öykülerim kadar beğenilmezdi. Ancak çalışmanın, sürekli yazmanın getirdiği bir “kalem açıklığı” durumu da var. Öyle iç içe geçmiş ki iki özellik. Sadece yetenek veya sadece tecrübeyle açıklanamaz bana göre.

Novelius:

Nereye doğru evirileceğini merakla beklerken, bir anda bitiveren “Çükücük” isimli öykünüze getirelim sözü. İsminden yola çıkarak muzip bir öyküyle karşılaşmayı bekliyorduk esasen, lakin Çükücük’ün, düşündüren yanının muzip yanına galebe çaldığını itiraf etmeden de geçmek olmaz. Sincap, bukalemun ve vampir gibi imgelerin, fevkalade iyi düşünülmüş detaylar olarak öyküye sınıf atlattıkları gerçeğini eklememiz de yerinde olacaktır.

Gerçekten de öykünün kurgusal başarısının en az yarısı, rüya imgeleriyle özdeşleştirilen insan davranışlarında gizliydi. Hani derler ya, hepimiz birer engelli adayıyız diye, biz el büyütüyor ve diyoruz ki, hepimiz engelli adayı, hepimiz demir parmaklıkların ardındaki kader mahkûmları olma adayı olduğumuz kadar, hatta onlardan bile fazlası, Çükücük olma adayıyız da. Nasıl Çükücük olmayalım ki? (Bu arada, dikkatli gözler fark etmiş olsa gerek, mümkün mertebe Çükücük kelimesini cümle içinde kullanma gayreti içerisindeyiz. Sevdik bu kelimeyi.)

Aynen öyküde geçen mekanik hayatın, otomatikleştikçe duygusuzlaşan hayatın bir benzerini, hatta daha beterini hemen hepimiz, hemen her gün farkında olarak ya da olmayarak yaşıyor değil miyiz? O halde, tırlatmakla aramızdaki mesafe, her geçen saniye bir parça daha kısalmıyor mu? Velhasıl, Çükücük mertebesine kavuşmamıza, bir ağacın sağlam dalına tüneyip de aşağıda bekleşen ahaliye tuhaf el hareketleri çekmemize şunun şurasında ne kaldı?

Bir ressam edasıyla, hayatı ve insanları resmettiğinizi görüyoruz. Genel olarak öyküleriniz mi sizi çağırır yoksa siz mi onları bulup, ak sayfaların üzerini karaya bularsınız? Çükücük mesela, nasıl bir motivasyon ve ruh haliyle yazılmıştı? 

Demet Eker:

Yine çok güzel bir soru. “Çükücük” kelime ve çağrışım olarak yapmak istediğimi çok iyi özetliyordu. O nedenle ben de kullanırken çok eğlendim. Ritim oluşturmak bakımından da sevdim kelimeyi. Gündelik dilde ve argoda bunun çeşitli biçimleri var tabii. Öykünün atmosferine bu kelime uyum sağladı, ben de zevkle kullandım.

demet eker

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki “oynatmaya az kaldı, doktorum nerede,” diye döne döne dertleniyoruz. Bir taraftan zamanın kolaylıklarından faydalanıyoruz bir taraftan bu modern zamanın dayattığı yabancılaşma, ötekileşme ve bireyselleşmeyi deliliğin sınırlarında yaşıyoruz. Çükücük mertebesi çok yakın.😊

Hayatı ve insanları resmedebilme meselesine gelirsek bu konuda hep çalıştığımı, anlattıklarımı görünür kılmaya çabaladığımı söyleyebilirim. Öykülerdeki motivasyon değişiklik gösteriyor. Örneğin Çükücük, bankadaki müşteri temsilcisini birazcık gözlemlemeyle geldi, beyaz kağıda kondu. Bazen onlar salına salına önüme düşüyor. Bazen de ben etrafa o gözle bakarım. Hikâye etme bambaşka bir kafa çünkü. Hepimiz birer modern zaman anlatıcısıyız. Fakat hepimizin yöntemi başka.

Novelius:

Demet Eker ne tür metinleri okumayı sever? Sevdiğiniz ve takip ettiğiniz yerli ve yabancı yazarlardan ve onların çok beğendiğiniz eserlerinden önerilerde bulunmanızı rica etsek…

Demet Eker:

Demet Eker, her türlü metni okumaya gayret ediyor. Bunlar arasında kişisel gelişim kitapları, psikoloji alanındaki kitaplar, yabancı ve yerli kurmaca kitaplar var. Dönemimin öykücülerini takip etmeyi özellikle seviyorum. İflah olmaz bir Marquez okuruyum. Cortazar, Raymond Carver, John Cheever, son zamanlarda okuduğum Samanta Schweblin, Robert Seethaler yabancı yazarlardan hemen aklıma gelenler. Yerli yazarlarda pek çok isim sayabilirim elbette. Önceki mülakatlarımdan aşina olunduğu üzere Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm’ü başucu kitabım olabilir.

demet eker

Çağdaş öykücülerimizden Faruk Duman, Fadime Uslu, Ahmet Büke, Cemil Kavukçu ustaları ilgiyle takip ediyorum. Sema Kaygusuz’u, Nilüfer Altunkaya’yı, Ayla Kutlu’nun Mekruh Kadınlar Mezarlığı’nı herkes okumalı. Bir de ilk kitaplarıyla çok iyi çıkış yakalayan Derya Sönmez, Seyhan Aslan Hanotte, Deniz Eldam, Çilem Dilber, Hakan Sarıpolat, Metin Nart, Hüseyin Kılıç gibi isimleri öykü okurlarına önerebilirim. Elbette Türk edebiyatına damgasını vuran Yaşar Kemal, Adalet Ağaoğlu, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Oğuz Atay gibi yazarların zaten okunduğunu varsayarak bu önerilerde bulunuyorum.

Ölülerimizi gömüyoruz da ölümlerini gömemiyoruz galiba, haydi eve gidelim artık.

Kırkyama, Demet EKER, Epona Kitap, Sayfa: 65, Üç Benzemezli Kırlangıç Öyküsünden…

Novelius:

Seçkide yer alan fakat bizim değinmediğimiz diğer öyküler de en az değindiklerimiz kadar güzellerdi. Garaz olsun, üç benzemez kız kardeşin anlatıldığı öykü olsun… Son soruya geçmeden önce kitapla ilgili yakaladığımız birkaç ortak noktayı tek bir soruda birleştirerek sormak istiyoruz. Ölü yıkayıcısından, gizli ilimler sahibi Gülnine’ye, çoğu karakterinizin dinsel bir geçmişi var.

Gelecekte, tıpkı öykülerinizde olduğu gibi dini referanslara sıkça başvurduğunuz, bizi yansıtan, şehirli ya da köylü fark etmez, bizim insanımızı yansıtan daha uzun soluklu metinlere yönelme planınız bulunmakta mıdır? Ya da bulunsanız hoş olmaz myıdı? Şahsınızla ilgili bizde uyanan bu düşüncemiz hakkındaki yorumunuzu merak etmekteyiz?

Demet Eker:

Böyle düşünmekte haksız sayılmazsınız. İnançlarımız bizi biz yapıyor. Şehirli de olsak köyde de yaşasak bu inançlar doğrudan ya da dolaylı biçimde bizi etkiliyor. Çok katlı iş yerlerinde çalışan ve iş çıkışında kahve içip fal kapatanlar, üzerlerinde nazarlık bağlantılı aksesuar taşıyanlar, renklerin anlamlarına göre giyinenler, sayıların büyüsüne inananlar var etrafımızda. Hayatın kendisi büyülü değil mi? Uzaklarda aramamak, kibirlenmemek lazım. Gelenekler, örfler, yaşayışlar farkında olmasak da ruhumuzda. Ayetler, deyişler, dualar bir yerlerden kulağımıza geliyor. Saydıklarım benim kurgu dünyamın başat kullanımları oldu. Bunların da içinde bulunduğu, etnografik izler taşıyan ancak modernizmin de yansıtıldığı daha uzun soluklu metinler yazılabilir tabii. Gençlerin ve dönemin popüler söylemiyle “var bir hayalim.” 😊

Novelius:

Bu sıra dışı yayının bir parçası olduğumuz için son derece mutluyuz. Samimi cevaplarınız için de ayrıca teşekkürler. Son olarak okurlarınıza iletmek istediğiniz bir mesajınız varsa sizi dinliyoruz. Ha bu arada unutmadan, yeni kitap müjdesi var mı? Ve nasipse ne zaman?

Demet Eker:

Benim için de farklı bir deneyim oldu, öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Öykülerin içerikleri ve size yansıyanlar konusunda ufuk açıcı bir mülakat olduğunu belirtmem gerekiyor.

demet eker novelius

Okurlara öykü türünün gelişimi açısından büyük iş düşüyor. Romanın daha çok tercih edildiğini görüyorum, öykü türünün de roman kadar okunması en büyük dileğim. Yeni kitap için henüz erken diye düşünüyorum. Kırkyama altı aylık daha. Biraz yolumuz var ilk göz ağrımla. Ancak arayı da çok açmam sanırım.

Görüşleriniz ve ilginiz için çok teşekkürler.

14.08.2022 © Novelius Edebiyat

Demet Eker Röportajı” üzerine 5 yorum

  1. şahsen bu röportajla hayatın bazı güzelliklerini görmüş olmaktan mutlu olduğumu belirtmek isterim demet hanım anlatılmaz yaşanır denilen çoğu güzelliği göstermiş oldu bence ben sizin röportajlarınızı takip ediyorum sizin de beni bir yazar olarak takip etmenizi bekliyorum beni şu şekilde takip edebilirsiniz wordpressin okuyucu bölümündeki ara kısmına hüseyin ibiş yazdıktan sonra siteler kısmında karşınıza çıkacak olan hüseyin ibiş kişisel blog linkini tıklamanız yeterli oradan rahatça takipçim olabilirsiniz umarım bu çağrımı karşılıksız bırakmaz bu çağrıma kayıtsız kalmazsınız sitemin sloganında da belirtmiş olduğum gibi eleştiriliyorsak doğru yoldayız demektir.

Bir Cevap Yazın