arz cephesinde yeni bir şey yok

Röportaj: Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

28.10.2023 © Novelius Edebiyat

edebiyat Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok öykü seçkisi yazarlarıyla bir araya geldik, yazarlarımıza az ama öz sorular yöneltmeye çalıştık.

Bilimkurgu Kulübü platformunun, bilimkurgu ile mizahı buluşturduğu projesi Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Temmuz 2023’te Fihrist Kitap etiketiyle raflardaki yerini almıştı. Kısa süre önce lansmanına da katıldığımız seçkiyi incelediğimizde; öykü seçimlerinden, editöryasına, kapak tasarımından, dizgisine, pek çok kriterde ciddi emekler sarf edildiği nazar-ı dikkatlerimizden kaçmadı. Eminiz ki kitapla buluştuğunuzda sizler de benzer duyguları yaşayacak ve okumak için heyecanlanacaksınız…  

Eserin dikkat çekici yönlerinden biri de genç yaşta hayatın kaybeden değerli yazar Kadri Kerem Karanfil’in anısını yaşatmasıdır.

Ve son olarak, bu güzel röportajı organize eden yazar dostumuz Sevgili Emre Bozkuş başta olmak üzere katılım gösteren tüm yazar dostlarımıza teşekkür ediyoruz.

Soru:

Öykünüzün yazım sürecinden bahseder misiniz? Mizahi bilimkurgu yazmak zorlayıcı bir süreç miydi?

Emre Bozkuş:

Bu kitap fikrinden gerçekleşmemiş başka bir dosyanın ardından haberdar oldum. O kitapta yaşadığım olumsuz olayların üstüne gelince önce isteksiz yaklaştım ama söz konusu Bilimkurgu Kulübü ve Kadri Kerem Karanfil olunca düşüncelerim değişti. Ancak bilimkurgu yazmak zaten zor iken, üstüne mizahi bilimkurgu gibi iyiden iyiye zorlayıcı bir görev edinince strese girmedim değil. İsmail Yamanol defalarca denememe ve kendi üslubumu bulmama imkân ve fırsat tanıdı, sağ olsun. Bir röportaj yazabilirsin, dedi; komplo teorisyenleri ve güncel politiği tiye alarak farklı bir renk katabileceğini ekledi. Böylece Çok Şükür Kolonisi üstünde çalışmaya başladım.

Olacak O Kadar’ı yıllarca keyifle izlemiş biri olarak Türkiye’de mizahın hem çok kolay hem de çok zor olduğunu düşünüyorum. Kolaylığı her adımda şaka malzemesi devşirebilecek bir memba olması ve buna ulaşmak için yalnızca gözlem yapma gereği duymamız. Zorluğu ise mizahın dinamiklerinin bütün dünyanın aksine Türkiye’de daha sert ve can alıcı biçimde değişmesi. Vakitsiz öten horozun mizahçı olması kuvvetle muhtemel.

Funda Özlem Şeran:

funda özlem şeran

Mizahi bilimkurgu benim çok sevdiğim bir tür, öykümde de anmadan edemediğim Douglas Adams en sevdiğim yazarlardan biridir mesela. O yüzden daha önce de denediğim ve yazmaktan keyif aldığım bir hikâye tarzı bu. Mizah hayatta olduğu gibi, edebiyatta da kullanmaktan hoşlandığım bir unsur. Bu hikâye de biraz kendi hayatımdan yola çıkarak kurguladığım bir metin oldu. Türkiye’de bilimkurgunun durumu, okurların tepkileri, gelen yorumlar, bu camiada duyduklarım gördüklerimle birlikte aslında uzun zamandır içimde biriken şeylerin bir yansıması diyebiliriz. Proje de güzel denk geldi bu anlamda. Elbette hem mizah hem de bilimkurgu olunca dengeyi tutturmak önemli oluyor, fantastik kurguya ya da çok cıvık bir komediye kaçmadan doğru dozu yakalamak gerek. Umarım ben de başarabilmişimdir.

Gurur Asi:

Öykümü iş yerinde çalışırken çok bunaldığım bir anda beyaz yakalının içinde bulunduğu kısacık bir anı ve o anda hissedebileceği sıkıntıyı anlatmak için yazdım. 6.45 adını verdiğim bir dosyam var, zaman zaman bu türden kısa hikâyeler yazıyordum. Bu da onlardan biri. Hikâyem bir fanzinde yayınlandı, daha sonra İsmail Yamanol seçkiye dahil etmek istedi. Benim hikâyelerim insan odaklı. İnsanın var oluşunun ve özellikle duygularının nasıl değişeceğini, sosyal ilişkilerinin ne olacağını, psikolojisini, var oluş biçimini yeniden tanımlamayı seviyorum. Mizah da insanlık var oldukça olan bir şey. Öykü anlatımında da önemli bir unsur. Bu nedenle mizahi bilimkurgu ile harmanlamanın  zorlayıcı bir süreç olduğunu düşünmüyorum. Aksine absürt anları daha da vurguladığını düşünüyorum, hele trajikomik dediğimiz durumlar bence bilimkurgu türünün ruhuna uygun düşüyor.

Münevver Uzun:

münevver uzun

Konu ana hatlarıyla aklımda ilk belirdiğinde, öyküleştirmeyi düşünmediğim garip fikirlerden biriydi. Birkaç gün sonra editörümüz İsmail Yamanol kitap için benden de bir öykü almak istediğini söyledi. İlkin kara mizah tarzında olup kitabın genel havasına uyacağını düşündüğüm öykülerimden birini seçip vermeyi düşündüm. Sonra hususi bu kitap için, bu kitaba özel bir şey yazmak istedim ve birkaç gün önce aklıma gelen o “absürt” fikir zaten beynimde arka planda çalışmaya devam ettiğinden -yani ondan kurtulamadığımdan- en iyisi yazıp kurtulayım dedim. O birkaç günde öykü aslında zihnimde kendi kendini yazdı. Bana da en son oturup yazıya dökmek kaldı. Ben bilimkurgu ve mizahı birbirinden ayrı düşünemiyorum. Bilimkurgu hicvi, ince esprileri, kara mizahı çok iyi kaldıran bir tür. Tabii bunu ucuz bir dile kaçmadan anlatıma güzel yedirmek gerekiyor. Amaç salt komiklik yapmak olmamalı, ya da hiciv adına iş “kör parmağım gözüne”ye dönmemeli. Bu benim öncelikle bir okur olarak fikrim ve yazarken de bunu uygulamaya çalışıyorum.

Gökhan Cılam:

Kitabın editörü İsmail Yamanol ile Bilimkurgu Kulübü’nden tanışıyorduk. Benim öykü ve senaryo yazdığımı biliyordu. Kendisi pandemi döneminde bana “Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” kitap projesinden bahsetti. O zaman ismi de belli değildi. Benden bu kitap için, içinde mizahi unsurlar barındıran bir bilimkurgu öyküsü yazıp yazamayacağımı sordu. Ben de yapabileceğimi söyledim ve böylece yazım sürecine başladım. Ama daha önce içinde bu denli mizah barındıran bir öykü yazmamıştım. Haliyle farklı bir deneyim oldu. Kabul etmem gerekirse tedirginliklerim de vardı. Ama süreç içerisinde her şey beklediğimden iyi ilerledi. Yazdıkça mizahi anlatıma ısındım. Mizah da hayatın bir parçası olduğu için doğal ve akıcı bir öykü oldu. Bu açıdan sonuçtan memnunum. Umarım okuyucular da memnun kalır.

Metin Uçar:

metin uçar

Mizah içeren bir öykü yazma önerisi geldiğinde verdiğim tepkiyi hatırlıyorum. Tuhaftı ama nedense o anda bilimkurgu-mizah bağlantısı bana zor olacak gibi gelmişti. Ancak ilk şoku atlattıktan sonra daha önce yazdığım birçok kısa öyküde zaten mizahın iskelet yapıyı oluşturduğunu hatırladım. Bir süre sonra yazdığım öyküleri unutmak gibi bir durumum söz konusu. Yaştan olabilir, ya da bilgi akışındaki aşırı yükün getirdiği bir savunma mekanizması. Diğer yandan sonradan yazdığım öyküleri zevkle okumak gibi bir avantajım da oluyor. Bu hatırlamadan sonra öykü yazma aşamasına geçtim. Bu daha önce ana fikri dahi doğmamış bir öykü olmalıydı. Kısa bir zihin faaliyeti ve ilham perileri ile aramın iyi olması sonucu öykünün konusu kendiliğinden geldi. Ayrıca bir mizah katmaya dahi gerek yoktu. Çünkü anlattığım öykündeki kahramanların başına gelenler evlere şenlik bir durumdu. Ancak henüz okumayanlara saygı gereği spoiler olmasın diye cevabımı burada kesiyorum.

Nur İpek Önder Mert:

Sevgili İsmail Yamanol seçki projesinden bahsettiğinde, türü itibariyle çok heyecanlandım. Ne üzerine yazabilirim, diye düşünürken kendisi, pandemi dönemiyle ilgili bir öykünün güzel olabileceği önerisinde bulundu. Üzerine düşünmek için zaman istedim. Çünkü yakın bir tarihte teması salgın günleri olan bir öykü yarışmasında jüri üyeliği yapmıştım, zihnimde yüzü aşkın pandemi temalı öykü vardı ve özgün bir metin ortaya çıkarmak için hafızamdan silmem gerekiyordu. O sürecin ardından, pandeminin Freud’un İkili Dürtü kuramını hatırlatan psikolojik çıktılarından yola çıkarak libidinal enerji ile ölüm dürtüsü arasındaki dengeyi bozan olaylar zincirini çıkardım. Ki zaten Bir İhtimal Daha Var’ın başkahramanı Aztekin de kendine dönük yok etme dürtüsü ile yaşama arzusu arasında sıkışmış bir karakter… Kimi zaman hepimizin yaşadığı bu ikilemi; mizahın sağaltıcı, bilimkurgunun ise geleceğin pek de uzak olmadığını işaret eden yönlerini buluşturarak anlatmaya çalıştım.

Mizahi bilimkurgu yazmaya yabancı değilim, pek çok öykümde mizahi öğeleri kullanmayı bir baş etme yöntemi olarak kullanıyorum. Sadece öykü tamamlandıktan sonra üzerinde çalışmam biraz uzun sürdü. Pandemi döneminin kederli kısmını bir yanda tutarsak global anlamda yaşananlar yeterince komikti. Dolayısıyla komedi dozunu içinde fazlasıyla barındıran durumları, yeniden ele almak normal bir yazım sürecine göre fazla mesai yaptırdı diyebilirim; özellikle öyküyü yalınlaştırırken çok ofansif bulduğum kısımları yumuşatmak üzerine…

Ruhşen Doğan Nar:

ruhşen doğan nar

İnsanlığın ortaya çıkışından bu yana dinler, mitler, mitolojiler bize yoldaşlık etmiştir. Şu anda dünyada ve ülkemizde İbrahimî dinler rağbet görmektedir. Bu dinlerin atası olan Yahudilik birkaç bin yaşındadır. Peki, kadim olan bu dinler gelecekte teknolojinin ve yapay zekânın gelişmesiyle nasıl bir dönüşüm geçirecektir? İşte bu soruya verilmiş mizahi bir öykü “Mesih Ne Der?”. Bu arada, gelecekte yapay zekâ dinleri ve tarikatlarının ortaya çıkacağını düşündüğümü de bir kenara not edeyim.

Mizahi bilimkurgu yazmak benim açımdan hiç de zor olmadı. Neden derseniz, bu türde yıllar içerisinde epey öykü kaleme aldım. Hatta ağırlıklı olarak mizahi bilimkurgu öykülerimin yer aldığı “İçimdeki Robot” adlı bir bilimkurgu öykü kitabım var. Mizahi bilimkurguya ilgi duyan okurlara gönül rahatlığıyla önerebilirim.

Selim Erdoğan:

Kitabın editöründen böyle bir teklif gelince mutlulukla kabul ettim. Zira hem mizah hem bilimkurgu tecrübesiz olduğum alanlar değildi. Ancak kısa bir öykü olacaktı. Sorun kısa öyküyle mizahı bir araya getirmekte çıkabilirdi. Yazacağımız metin bir fıkra değilse öyküde mizah için bir durum bir hava yaratmak gerekir. Bu da sözcük tüketen bir eylemdir. Yani önümüzdeki görev şöyleydi: Bir metin yaz, metin bin sözcüğü aşmasın, bilimkurgu içersin, bilimkurgu mizahi olsun. Böyle bakınca matematikteki doğrusal programlama problemini andırmadığını söyleyemeyiz aslında.

Aklıma kurcalamak istediğim bir konu geldi. Uzay yolculukları bilimkurgunun önemli bir öğesidir. Bu yolculukların iki yüzü var kanımca. Biri klasik bilimkurgunun sevdiği, şekli aerodinamik güzel bir gemi, beyaz koridorlar, şıkır şıkır ekranlar, yağ gibi kayarak açılan oktagonal kapılar, geniş ferah mekanlar, geniş ferah yıldızlarla dolu pırıl pırıl bir uzay.

Bir de gerçek uzay yolculuğu var. Estetikten ziyade fonksiyonel yapılmış, gri metal kutular, oradan buradan çıkan kablo ve hortumların tavanı tabanı olmayan daracık oda ve koridorları işgal ettiği uzay araçları. Kırılgan insan hayatını uzay gibi hayatın olmadığı, kurşun gibi hızlı mikro ya da bina büyüklüğünde şekilsiz kayaların uçuştuğu sonsuz bir vakumda koruyacak bir zırh aslında uzay aracı. Uzaya çıkmak da geri gelmek belirli ve pahalı prosedürlere bağlı. Uzay istasyonunda sıkılan personel eve döneceğim ya da parkta bir kahve içip geleyim diyemez. Ay’a gidiyorsanız işler daha da karmaşıklaşıyor elbette. Üstelik gidilen yer tozlu, kraterlerle dolu bir kaya parçası. 

İşte bu gerçekle uzay yolculuğunun bilimkurgusal romantik yanını bekleyen bir çifti çarpıştırmak istedim. Ortaya Lunar Paradise Hotel çıktı.

Serdar Yıldız:

serdar yıldız

Projeye son hafta dahil oldum. İsmail, Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’tan bahsettiğinde mizahi bilimkurgunun ilginç bir deneyim vadedebileceğini düşündüm. Aklımda önceden yer edinen bir fikrim, ayrıca bin kelimelik alanım vardı. Yazmadan evvel kendime bir okur olarak bilimkurguda mizahı nasıl görmek isterim sorusunu sordum. Mizah yapmak için bir öykü düşünmedim, öyküme uygun noktalarda mizahi bir bakış açısı katmaya çalıştım. Kolay değildi ama eğlenceliydi.

Tevfik Uyar:

Hem öyle hem değil. Her şeyden önce mizah hayatın içinden bir şey. Tamamıyla mizahtan yoksun bir anlatı aslında daha steril ve zordur.  Hele ki bilimkurgu bence mizaha en yatkın türdür. Gündelik yaşamla çok ilişkilidir çünkü. Mesela yaşlı kuşağın yeni teknolojiyle tanışması pek çok mizahi unsur barındırır. Geçmişten geleceğe seyahat eden birinin günümüz kültürü ve teknolojisiyle karşılaşması da öyle. Ya da dünya dışı zeki türlerle kurulan ilk temas, birçok kültür şokunu barındıracaktır. Bunlar hep mizah unsurlarıdır. Ama işte tam da bu yüzden klişeden kaçınabilmek çok zordur.

Ben öykümde yaşlılık ve teknoloji arasında klişelerden uzak bir ilişki kurmaya çalıştım. Bunu uzun bir uzay yolculuğu üzerinden kurmam kendi ukdelerimle ilgili: Bir karavanla dünyayı gezmeyi çok isterdim. Kalabalıktan uzak, tamamen doğa içinde bir yaşamı düşlüyorum kimi zaman. İşte öykünün yapı taşları da bunlar.

Soru:

Seçkilerin edebiyatımızdaki yeri hakkında ne düşünüyorsunuz? Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok nasıl bir etki yaptı veya yapacaktır?

Emre Bozkuş:

emre bozkuş

Arz Cephesinde yeni bir şey olmasa da, gerçekleşmesi muhtemel olayları önünü açmasıyla dahi başlıca kıymet arz ediyor. Bilimkurgunun yüzü asık, gergin ve ciddi hallerinin dışına çıkan ilk eser değil elbet. Orhan Duru’dan Müfit Özdeş’e ustalar yaşamın bir parçası olan mizahı metinlerine de incelikle dahil ettiler. Fakat Arz Cephesi’nin attığı adım, mizahın Türkler Uzayda klişesinden çıkmasını ve yalnızca komplekslerden beslenmediği bir yöne evrilmesini sağlayacaktır.

Funda Özlem Şeran:

Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’un Türk edebiyatında da önemli bir yerinin olacağına inanıyorum. Seçkiler son zamanlarda yayıncıların da, okurun da daha açık olduğu bir alan. Özellikle bilimkurgu, fantastik kurgu ve korku gibi nispeten daha alternatif türlerle yeni tanışacaklar için güzel bir kapı açıyor ve yeni yazarlar tanıma fırsatı yaratıyor. Yazarlar açısından da kendimizi tanıtmak, tarzımızı kalemimizi daha geniş kitlelere ulaştırmak için önemli bir yol tabii ki. Tanıdığım, sevdiğim insanlarla bir projede yan yana yer almak da işin ayrı bir keyifli boyutu elbette.

Gurur Asi:

gurur asi

Bence seçkiler, yazarların tanınması ve edebiyat alt türlerinin daha çok bilinmesi, tanınması ve gelişmesi açısından çok önemli. Özellikle kaliteli öykülerden oluşan seçkileri okumak, zevkli ve öğretici. Seçkilerin bir bütünlüğünün olması gerekli, ana bir konu hakkında birbirini bir şekilde tamamlayan öykülerden oluşması gerekli. Burada editöre çok iş düşüyor, seçkide yer alacak hikâyelerin kalitesi, ana fikri, yazım biçimleri, seçkide hangi sıra ile yayınlanması gerektiği bile seçkinin kalitesini etkileyen şeylerden biri.

Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, yeni bir ufuk açtı. Mizah ile harmanlanan hikâyeler Türk bilimkurgu edebiyatına ayrı bir gözle bakılmasını sağladı ve bence yazar olmak isteyenleri de heyecanlandırdı. Seçkide yer alan biri olarak da diyebilirim ki,  Arz Cephesinde Yeni bir Şey Yok seçkisinde yer almak beni de ayrıca epey gururlandırdı.

Metin Uçar:

Seçkilerin edebiyatımızdaki yeri ileriki yıllarda daha net bir şekilde anlaşılacağı üzere muazzamdır. Bu kelimeyi boşuna seçmedim. Nedeni çok basit. İçinde yazma isteği olan birçok insanımızın önünde yıkılmaz bir duvar gibi durur baskı olayı. Kitap bastırmak hakkında türlü şehir efsaneleri vardır ve çoğu da doğrudur. Böyle bir ortamda yazdığı kısacık bir öykünün, seçki de olsa bir kitapta yer alması yazmayı sevenler için inanılmaz güzel ve itici bir etki yaratmaktadır. Bu şekilde belki ileride ünlü bir yazar olamasa da yazarlık deneyiminin tadını çıkarma imkânı vermektedir seçkiler. Bu şekilde yazma ilgisini sürdürenler arasından gerçekten tanınan yazarlar çıkma ihtimali de cabası. İşte ‘muazzam’ kelimesinin açılımı böyle.

Ben de yazarlık deneyimimin ilk adımlarını dijital ortamlarda attım. Ancak seçkilerde yer almanın verdiği mutluluk çok başka bir şey. Bu belki de ilk kitabımın çıkmasında da rol oynamıştır. Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok kitabımıza gelince. Bu seçki tam anlamı ile ‘seçkin’ bir seçki oldu. Kitapta öyküleri olan yazarları azıcık tanıyın bu kelimeyi de boşuna kullanmadığımı anlayabilirsiniz. Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok zaten ön sipariş aşamasında birinci baskının tükenmesi başarısına imza attı. İleride Türkiye’de bilimkurgu tarihi üzerine çocuklarımızın, torunlarımızın yapacağı söyleşilerde mutlaka bahsedilecek bir eser olduğuna inanıyorum. Sözlerime son verirken bu son yazdıklarımın reklam olmadığını özellikle belirtmek isterim.”

Ruhşen Doğan Nar:

Seçkiler özellikle bilimkurgu gibi türler için olmazsa olmaz. Bilimkurgu denildiğinde haklı sebeplerden ötürü distopyalar akla geliyor. Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok bilimkurgunun her zaman karamsar olmak zorunda olmadığını, güler yüzlü de olabileceğini gösteriyor.

Nur İpek Önder Mert:

nur ipek önder mert

Seçkilerin, hem okurun çok sayıda yazarla hem de yazarın çok sayıda okurla buluşması bakımından edebiyatımıza dinamizm kattığını ve çağın ruhuna uyumun kolektif çalışmalarla yakalandığını düşünüyorum. Ortak çalışmaların, farklı kuşaklardan yazarları üretime, okurları ise yeni kalemler keşfetmeye teşvik edişini; okuma alışkanlığı istatistikleri ve ekonomik koşullar göz önüne alındığında edebiyatımızdaki zenginlik açısından son derece önemli buluyorum. Ayrıca kolektif projelerin, popülizmin önüne geçen bir tavırla, özellikle bilimkurgu gibi nispeten az okuyucuya sahip olduğu düşünülen bir alanı ne ölçüde beslediğine Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok ile bir kez daha tanık olduk.

Seçki, ön siparişe çıkışının ardından ikinci baskıya girdi. Okur değerlendirmelerine ve şahsen geri dönüşlere bakarak kendini bilimkurgu okuru olarak tanımlamayan çok sayıda kişiyi etkilediğini görüyorum. Dolayısıyla son dönemde yerli bilimkurgu cephesindeki heyecanlı kıpırtılara ivme kazandırdığı yadsınamaz. Teknolojik inovasyonların hayatın bir parçası haline gelişi bilimkurguyu toplum gözünde imkânsız düşler olmaktan çıkardıkça, coğrafyamıza ait sıcaklıkla harmanlanmış daha nice gelecek öyküleri edebiyatımıza kazandırılacaktır. Sürecin içerisindeyken ne kadar yorumlasak az;  yıllar sonra makalelerde, tezlerde, belgesellerde Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok‘un değerini, nasıl bir kıvılcım yaktığını, ne denli ilham verici olduğunu hakkıyla idrak edebileceğimizi düşünüyorum. İlgi alanı fark etmeksizin her kitapseverin edinmesi gereken bir eser ve bunun bir parçası olmaktan mutluluk duyuyorum.

Gökhan Cılam:

Seçkiler, farklı yazarları tek kitap içinde tanıma olanağı sunması açısından çok önemli. Ayrıca seçkilerin insanlara okuma alışkanlığı kazandırma potansiyeli de oldukça yüksek oluyor.

“Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” kitabının da yerli bilimkurgu edebiyatının tanınırlığını ve okunurluğunu arttırmada güçlü bir etkisi olacağını düşünüyorum. Zaten daha ön satışta ilk baskısının bitmiş olması şimdiden güçlü bir etki yarattı. Ülkemizde bilimkurgu edebiyatının gelişmesi adına son derece olumlu bir adım olduğunu düşünüyorum.

fihrist kitap

Münevver Uzun:

Ülkemizde bilimkurgu gibi okurun genelinin yerli örneklerine daha mesafeli durduğu, tabiri caizse daha toy olduğumuz türlerde hazırlanan seçkileri çok önemli buluyorum. Bu seçkiler okuyucuyu söz konusu türe ve türün yerli örneklerine ısındırırken, diğer yandan yerli yazarların hayal dünyalarından tadımlık seyirler sunuyor. Bunu Arz Cephesinde Bir Şey Yok okura ulaştığında, kitaba dair tanıdığım-tanımadığım insanlardan yorumlar almaya başladığımda daha yakından ve net gördüm. Hayatında bilimkurgu okumadığını, ya da yerli bilimkurguya daha önce hiç şans vermediğini söyleyen insanlar bile kitabın havasından etkilenmişti. Çünkü 28 farklı kalemin bir araya gelip farklı hikâyeler anlatması okuyucu için daha hem daha cazip, hem de daha anlamlı bir “ilk adım”

Selim Erdoğan:

selim erdoğan

Seçkiler gerçekten seçki olursa potansiyel okuyucu için belirli düzeydeki öykülerin içerildiği kitaplar anlamına gelir. Belirli düzeydeki öyküleri okuyacağını bilir okuyucu. Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok seçki adını hak ediyor. Çok değerli yazar arkadaşlarımın birbirinden güzel öyküleri var içinde. Seçkiler okuyucuların yazar keşfetmesine de aracılık ediyor.  Sadece bir ya da bir kaç yazar için kitap alanlar başka yazarların öykülerini de okuma fırsatı buluyor. Arz Cephesi bilimkurgu seçkilerinin tatminkar satış sayılarına ulaşabildiğini de gösterdi bence. 

Serdar Yıldız:

Seçkiler yapısı gereği birçok yazarı okuma-tanıma fırsatı veriyor. Bir tema etrafında ne kadar çeşitli düşünebiliriz sorusuna keyifli, yaratıcı cevaplar sunuyor. Kolektif çalışmalar aynı zamanda yazarlar için iyi bir pratik değeri de taşıyor. Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok her şeyden önce cesaret gerektiren bir proje. Son yıllarda özellikle karanlık gelecek tasvirlerinin egemen olduğu bir yazın alanında alışılmışın dışında bir yaklaşım. Bilimkurguyu edebiyatın en özgün alanı olarak görüyorum. Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok bilimkurguyu diğer türlerden ayıran özgünlüğü besleyen bir iş.

Tevfik Uyar:

tevfik uyar

Seçkiler aslında ülkemizdeki mevcut hayal gücünün ne kadar kuvvetli ve çeşitli olduğunu gösteriyor. Yirmi yıldır çeşitli seçkiler çıkıyor, hâlâ çeşitli platformlarda yorumlarda, “Ben ülkemizde bu kadar bilimkurgu yazarı olduğunu/bilimkurgu yazılabileceğini bilmiyordum,” diyenler var. Bu hem üzücü bir şey hem de seçkilerin misyonunu başardığına dair mutlu edici bir gösterge. Demek ki hâlâ ve hâlâ kendi memleketimize kendimizi tanıtmaya ihtiyaç var.

28.10.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın