özlem akkan

Öykü: Gün Işığının Yası, Özlem Akkan

19.05.2023  © Novelius Edebiyat

Yazar: Özlem AKKAN

Öykü: Gün Işığının Yası, Özlem Akkan

Haftanın son çalışma gününün akşamı. Mesai sonrası arkadaşlarla buluşmaca. Keyifli bir hafta sonu geçirme hayali. Aracıma biniyorum. Kontağı çevirdiğim sıra arabaya bir adam biniyor. Boğazıma bıçak dayıyor. Terli yüzünün ifadesi sert. Çık şehirden diyor. Cama vuran kar taneleri, ıssızlaşan yollar, evlerden ve arabalardan yansıyan ışıkların giderek azalışı, sadece farın ışığı, o ve ben. Kaç dakika, kaç saat gidiyorum bilmiyorum. Sürekli çalan telefonumdan rahatsız oluyor. Aniden iniyor.


Hacer’in torunu vardı ya hani Naz. İşte o geldi dün. Çok üzgün bir beyefendi bavullarıyla birlikte buraya getirdi. Çok sene geçti ama hemen tanıdım. Pek güzel bir kadın olmuş maşallah ama meczup bir hâli vardı. Adam bir süre içeride kaldıktan sonra ayrılırken sordum hemen. Kocasıymış meğer. Naz sıkıntılı bir dönem geçiriyormuş. Işık görmek ve ses duymak istemiyormuş. İyileşmesini umut ediyoruz dedi umutsuzca. Konuşmaktan pek hoşlanmıyordu herhalde, ayak üstü, kapıyı falan çalıp rahatsız etmeyelim diye anlattı bunları da bence.


Adamı yakalıyorlar aylar sonra. Teşhis için karakola çağrılıyorum. Daha önce karısını öldürdüğü, pek çok kadının arabasına zorla bindiği, bir kadına tecavüz ettiği için müebbetle yargılanıyor. Ama mahkemede çok beyefendi davrandığı için iyi hâl indirimi alıyor. İYİ HÂL!


Kepenkleri bile açmadı geldiğinden beri. Elektrik de yok artık evde. Tabii ki Hacer’in yedek anahtarı hâlâ bende. Çok şükür bunamadım daha Necla, nerede olduğunu biliyorum. Ne dersin Safiye’ye de haber verip, bir yoklayalım mı Naz’ı ? Hatırlar mı dersin bizi?


Mahkeme kararını duyunca, bildiğim tüm sözcükler varlıklarından utanarak harakiri yapıyor. Sonrası, içimdeki ışığın şalteri indirişi… Yalnız bırakılmak isteyişim…


Bak gördünüz mü işte kapıyı açmıyor. Kocası demişti ama, ışık istemiyor, ses istemiyor diye. Hay Allah, ne oldu acaba? Ne diyorsunuz, girelim mi?


Kaçıyorum insanlardan, babaannemin büyüdüğü, şu anda harabe statüsünde olan yalıya saklanıyorum. Çocukken babaannemin her sabah dışarıya doğru iterek açtığı, iç tarafında rengarenk sardunyaların durduğu, şimdi ise benim gibi ruhsuz ahşap kepenkleri hiç açmak istemiyorum. Karanlığın içinde yok oluyorum. Bedenim yatağa gömülüyor. İYİ HÂL.. Bana müebbet veriliyor.

özlem akkan


Naaazzz kızıııım, hoş geldin. Nerelerdesin senelerdir? Biz de merak eder dururduk seni. Bakalım hatırlayacak mısın bizi? Naaazzz neredesin yavrum? Yukarıda mısın?


O süre zarfınca arabayı nasıl kullandığımı hatırlamıyorum. Bana ne yapacağını bilmiyorum. O bir şey yapmadan önce ölmek istiyorum. İYİ HÂL.. Mahkeme kararından sonra birinin hapishanede onu öldürmesini diliyorum. Bundan dolayı utanıyorum. Müebbet veriyorum kendime.


Naz yavrum bu saatte yatakta ne yapıyorsun sen? Babaannen şu an izliyorsa bir yerlerden ‘derdin bana mıydı sabahın köründe kalkardın beni de uyutmazdın’ diyordur. Hadi kalk bakalım. Safiye babaannen bişi yaptı sana. Necla Babaannen en sevdiğin reçeli unutmamış biliyor musun? Ayva reçeli yaptı. Ben dee, babaannen kadar iyi yapamasam da yaprak sarma getirdim. Bir de çay demleriz şimdi, ne dersin? Şu kepenkleri de açalım artık, biraz ışık ve hava girsin, değil mi ama?


Başucumda altın kızları görüyorum biri eksik, babaannem. Zaten senelerdir gelmeyişim de, buraları, bu evi, altın kızları görmek istemeyişim de bundan ya. Bütün anılarımda onlar var. Canım babaannem ve onun biricik yıllanmış arkadaşları. Çocukluğumla çocuk oluşları, genç kızlığımın tüm kaprislerini sineye çekişleri, ruhum kadar yaşlı bedenleri ama hiç tükenmeyen çocuk enerjileriyle benim için çırpınan bu üç özel kadını kırmadan ve anılara ihanet etmeden konuşmaya çalışıyorum çoktan unuttuğum sesimle:


Açmasanız kepenkleri olmaz mı? Beni bıraksanız ve uyusam, lütfen. Sadece uyumak istiyorum. Ellerinize sağlık ama bir şey yemek de istemiyorum.


Bak, Naz yavrum. Sana hiçbir şey sormayacağız. Şimdi bizim hatırımız için kalkacaksın, giyineceksin ve bizimle sofraya oturacaksın. Sonra o yakışıklı kocanla nasıl tanıştığınızı, evlendiğinizi dinleyeceğiz. Belki biraz sana tüyo da veririz ha, evlilik hayatı ile ilgili ne dersin. Eski toprağız falan ama gençliğimizde az yürek çarpmadı bizim için de. Necla Babaannen mutfağı çoktan derleyip toplamıştır. Çay da demlenmiştir. Hadi fazla bekletmeyelim güzel kızım.


Kepenkleri gıcırdatarak açıyorlar Safiye ve Sümbül Babaanne. Eskilerden bir anı geliyor, konuyor onu uçurduğum yere. Yataktan kalkıyorum. Uzun zamandır ilk defa bedenimi hissediyorum. Ayaklarımın yere basışını. Babaannemin gün ışığı olan ben, kendimi bile aydınlatmaktan vazgeçmişim, fark ediyorum. Açılmış kepenklerin önüne geliyorum. Hava soğuk. O akşam olduğu gibi. Hayır, babaannemle kışın bahçede odun kırdığımız günlerde olduğu gibi. Safiye Babaanne, bir hırka koyuyor sırtıma. Mutfağa iniyoruz beraber, sessizce. Mutfaktaki radyodan altın kızların sevdiği aryalar yükselirken, Necla babaanne bir ilaç kutusu uzatıyor bana. Alıp, bakıyorum. Üstünde ‘zaman’ yazıyor. Başımı kaldırıyorum. Çaylar konmuş bile.

S O N

Resim 1, Kapak Görseli, C.D. Friedrich, Frau Vor Untergehender Sonne, 1818

Resim2, Kare Görsel, Carl Gustav Carus, Woman on the Balcony, 1824

Yazar Hakkında:

özlem akkan

novelius edebiyat Özlem Akkan, 1968’de Ankara’da dünyaya geldi. Ortadoğu Teknik Üniversitesi İktisat bölümü mezunu. Bir dönem Bankacılık alanında çalıştıktan sonra Perakende Giyim üzerine kendi işyerini kurdu. Gün Işığının Yası, daha önce Nefes Ver adlı öyküsünü yayımladığımız Özlem Akkan’ın sitemizde yayımlanan ikinci öyküsüdür.

19.05.2023  © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın