ümit yaban erik ağacı

Öykü: Erik Ağacı, Ümit Yaban

21.04.2023 © Novelius Edebiyat

Yazar: Ümit YABAN

Erik Ağacı, Ümit Yaban

Yaşadığımız yer Velpke, Wolfsburg’un yakınında küçük bir kasaba. Almanya’da yavru vatanmış burası. Babam Volkswagen’de işçi.  Annem kasabada bir markette çalışıyor. Bize Almanya’ya ilk gelen ve emekli olan büyükbabam ve nenem bakıyor okuldan sonra. Nenem Ali’ye “şam şeytanı”, bana da “çok bilmiş kocakarı” diyor. Ablam prenses ama.


Büyükbabam babamı ülkeye dönme hayalleri ile büyütmüş. Her sene tatile gidip, ilçedeki evin tamiratı, yenilenmesi ile uğraşıp akrabalara götürdükleri çikolataları dağıtıp geri gelirlermiş. Biz de aynısını yapıyoruz. Memlekette çok sıkılır, mızmızlanırsak, şehre, lunaparka falan götürüyor bizi babam son iki senedir.


​Üç kardeşiz. Ablam Zehra on dört yaşında, kardeşim Ali yedisine henüz bastı. Bense dokuz yaşımdayım, adım Murat.  Zehra’dan sonra annem buhrana girmiş, birkaç sene ne Zehra’ya bakabilmiş ne eve. O yüzden benimle Zehra’nın yaş farkı daha fazla. Birkaç sene sonra gittikleri bir doktor bir ilaç vermiş, annem kendine gelmiş, bana hamile kalmış. Fakat Ali’nin doğumundan sonra annem yine kendini iyi hissetmemiş. Ali’ye bazen, “Annem buhranda dolanma yamacında,” diyorum o da anlamıyor benim gibi ama ben çoğunlukla anlamış gibi yapıyorum. Babam gençken başka kıza âşıkmış, annemle babası evlendirmiş. Kız Almanmış, büyükbabam istememiş. Hem anamın hem babamın kalbi kırıkmış evlilikte. Bir iyileşemediler kalplerine tükürdüklerim. Annem için “Çalışsın daha iyi olur,” demişler. Annem kasabadaki bu işine girmiş. Annelik babamla ablama kalmış.  Bin milyon elli kere dinledim bunları, ezber ettim. Ali evin küçüğü ya, ona derim yakında, az daha büyüyünce. Ben ne zaman büyüdüm ya sıçayım. 


Babam anamdan ümidi iyice kestikten sonra tek hayali, hayatının daha neşeli olacağını düşündüğü mezarlığın yanı başındaki memleket evimize taşınmamızdı. Babam çok serseri biriymiş, dedem diyor. Ama şimdi mecburiyet adamı olmuş. Mecbur baba, mecbur ana olmuş. Babamın bitmez hikâyeleri var. Hikâyeler, hani bırak Alman arkadaşlarımın, benim bile anlamadıklarım, hep o bahçede geçer. En büyük hayali ise babamın, Ali ile benim sünnet düğünümüzü bahçenin mezarlık tarafındaki koca erik ağacının altına kurduğu büyük bir rakı masasıyla kutlamak.


​“Beyaz bir örtü sereriz koca masaya. Kavurma olsun kavurma, kavurmasız sünnet olmaz belki içine sizin sünnetlikleri de koyarız,” diye gülmeye başlar; “rakıları gümrükten alırız, ışıklar asarız erik ağacına, komşuları, amcamgilleri, halamın oğlu Hasan’ı çağırırız…” diye gelenleri saymaya devam ederdi.  Ali yarım dikkat dinlerken Zehra babama eşlik edip düğünde ne giyeceğini, saçına sim döktüreceğini söyler.  Birden büyürüz ve düğünümüze geçer. Aynı erik ağacının altında bazen Zehra gelin olur bazen bizi sevdiğimiz kızlarla evlendirir. O sırada annem kesin ağlar.  Babam ise kızgın: “Git zıbar yat Ayşe. Seni mi dinleyeceğizüç kuruşluk zevkime sıçma,” der. Bunlar bizim evde haftada üç dört gece yaşanır. 

ümit yaban


Biz de ondan etkilenip evde aramızda konuştuğumuz yetmezmiş gibi okuldaki Alman arkadaşlara bahçeye nasıl atın üzerinde babamın dediği gibi dıgıdık dıgıdık gireceğimizi anlatırız. Alman arkadaşlarımız “Bisiklet olmaz mı?” derler. Olmaz der, anlatırız atların süslerini. Ama bakıyorum da bir kaçtır onlar da dıgıdık dıgıdık demeye başladılar. Gülüşüyoruz bizim şam şeytanıyla. Babamın hayallerini elin Alman çocuklarına öğrettik.


​Bir gece babam yine hayallerine daldı biz de ona iştirak ettik. Annemi kovdu yatağına doğru. Uykusu gelen, babamı hayalleriyle baş başa bırakıp odasına yollandı. Sabaha karşı bir gürültüye uyandım. Korkak korkak parmak uçlarımda annemlerin odasının kapısına vardım. Annem yatağın üstünde yüzüstü yatıyor, babam elinde bir kemer annemin sırtına vuruyor kemerle. Sensiz olsam hayatım şahane olurdu diye köpürtüyor ağzını. Annemin gözünden yaş geliyor da ağzından ses gelmiyor. Sadece bunu anlayacak kadar bakabildim.  O dakika hayatımın en uzun zaman dilimi sanmıştım. Değilmiş.  Hiç kimseye anlatamadım sana anlatana kadar. Ağzımda hep geveledim kâh neneme diyeyim kâh babama söveyim ama olmadı.  


Bunları sana neden anlatıyorum biliyor musun? Biz geçen hafta geldik bu eve. Hani bu anavatanın bu bizim kasabanın mezarlık yanındaki lanet evine. Babam bizim çüklere taktı kestirecek.  Bir de pilava katacakmış, delirdi adam.


O Mercedes minibüs ile ne yollar teptik. Sıcakta üst üste… Büyükbabam, nenem, bizimkiler bir minibüste keskin ter kokusuyla sınav verdik. Arabada  bizim sesimizin, babamın hevesinin, annemin ise kederinin olduğu olduğu uzun yollardan geldik.


​Memlekete varır varmaz Zehra hemen kendine kabarık bir elbise aldı salak. Kendini gerçekten prenses sanıyor. Ali anlamadı başımıza gelecekleri. Ben azcık nasıl derler, tırsıyordum.  Babam, kasabadan sandalye ve masalar kiralamıştı, dün geldi onlar erik ağacının yanına yığıldı. Nenem dedi ki babamgil çarpılacakmış mezarın yanında rakı içip oynarken. Babam da “Allah beni çarptı daha ne yapacak,” dedi. Anlamadım.  Herkes heyecanlıydı anam dışında.  Neneme gözüne bişi mi sürdün dedim, mor gibi, mavi gibiydi gözkapakları. “Yürü git çok bilmiş kocakarı. Erkek adamsın her boku bilmeyiver, anandan ötürü oldu, arada hemen büyüdün,” diye kızdı, çok güldüm. “Mor göz neenee, mor göz neenee” diye bağırdım, terlik fırlattı.  


Bu sabah düğün sabahına uyandık, çok erkendi. Babam evde ıslıklarla tıraş oluyordu. Anama seslendi: “Ayşee  benim kahverengi kemer nerede?” Ses gelmeyince kızdı azıcık. Bizim odaya geldi, “Ananız nerede?” dedi. “Bilmiyoruz,” dedik. Ali bahçeye çıktı olanca sesiyle “Anneee,” diye bağırdı. Hepimiz dışarı koştuk. Erik ağacının bir dalında, sandalyelerin yanında, güzel yüzü mezarlığa doğru, saçı bozkıra uçuşan anam sallanıyordu. Zehra olduğu yere yığıldı. Nenem dizlerine öyle seri vuruyordu ki gözlerimle neyi takip edeceğimi şaşırdım. İşte o an benim beynime bir şey oldu. Sanırım durdu. Ama bu babamın ağıtını aynı buz gibi duran yere kazımama engel olmadı. “Hayatımı her gün mutsuzluğunla ezdiğin yetmedi, her erik çiçeğinin düşen yaprağında seni mi arayacağım Ayşe…”


​Bunları sana neden anlatıyorum soğuk beyaz duvar, bir daha unutmamam için tekrar lazım. Evde öğrendiğim gibi bin milyon elli kere anlatırsam unutmam anavatanın anamı nasıl aldığını… Yokluğuna nasıl yokluk kattığını…


 Bak ne diyeceğim; yaşadığımız yer Velpke…

S O N

Resim 1, Kapak Görseli, Camille Corot, The Eel Gatherers, 1860-65

Resim 2, Kare Görsel, Edward Munch, Jealousy in the Garden, 1929-30

Yazar Hakkında:

ümit yaban

NOVELİUS EDEBİYAT Ümit Yaban, 1980 yılında Eskişehir’de dünyaya geldi. Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Bölümünden mezun oldu. Hâlen Antalya Havalimanında, Hava Trafik Kontrolörü olarak görev yapıyor. Öyküleri, dijital edebiyat platformlarında yayımlandı. Sinek isimli öyküsüyle İshak Edebiyat 2022 Öykü seçkisinde yer aldı. Yazarın ayrıca Karınca T’nin İkili Yaşamı ismini verdiği öyküsü sitemizce yayımlanmıştır.

21.04.2023 © Novelius Edebiyat

Öykü: Erik Ağacı, Ümit Yaban” üzerine bir yorum

  1. Almanya Acı Vatan, Erik ağacı hayat karartan… “Mecbur baba, mecbur ana” üzerinde çok çok, uzun uzun düşünülesi…Gönlünüze sağlık.

Bir Cevap Yazın