elif demirel geceden beri

İnceleme: Geceden Beri | Nevin Ulusoy

04.04.2023 © Novelius Edebiyat

Yazan: Nevin ULUSOY

NOVELİUS EDEBİYAT Nevin Ulusoy, Elif Demirel'in mart 2023'te Everest Yayınları etiketiyle okurların beğenisine sunulan "Geceden Beri" adlı romanı hakkında yazdı... 2022 Everest Yayınları İlk Roman ödüllü Geceden Beri, Elif Demirel'in ikinci kitabı olma konumunda.

Eser İncelemesi: Geceden Beri

Geceden Beri – Gece, Aynalar, Umut…

Gece. Derin tınılı karanlık büyü, sessizlik sularında sırlı yolculuk. Yolculuk, ayın aynasında, simsiyah gecenin fısıltısında, bilinmeyene, kendi bilinmezimize, yıldızlarla birlikte nefes almaya. Uçurumumuzun baş döndürücülüğünü, damla damla düşüncelerin yoldaşlığını keşfetme, gecenin, ayın, kederin şairi Edgar Allan Poe gibi, nice şairler, ermişler gibi, kendi düşlerinin mağarasında nefes almak. Gece, şairlerin ilhamı ve öznesi, bir romanın başkahramanı.

Yeni yazar ve kitapların keşfi; heyecanla aranan, belki arandığı bile bilinmeyen, ama derinden beklenen dostlarla tanışmak gibi bir his olur bazen. İnsanı adıyla kendine çağıran, kapağıyla heyecanlandıran Geceden Beri böyle bir roman benim için. Everest Yayınları’nın her yıl düzenlediği İlk Roman Yarışması’nı bu yıl Elif Demirel “Geceden Beri” romanıyla kazandı. Büyülü gerçekçiliğin dünyasında, masal, inanç, gelenek, büyü ve şifa ögeleriyle yer yer karanlık nefesli, katman katman açılan çiçekli bir roman bu. İnsan olmanın, insan olarak varoluşun, yükümüzü bilmenin, yükümüzle özgürleşmenin ya da kabullenmemenin, var olamayışın, bir türlü olamayışın ince ince dokunması harflerle. Cümleler her okurun anlam aynasına yansıyıp kendi hikayesine farklı boyutlarda oluşma imkanına sahip. Anlatım böylece zenginleşiyor, çiçek açıyor, edebiyat tadını buluyor. Kitap boyunca Mine Söğüt’ün “Kırmızı Zaman” kitabındaki bir cümlesi de hayat buluyor: “Bazen masal gerçeği gölgeler, bazen gerçek masalı.”

Her biri farklı bir acıyla yaralı insanlar, kimisi de yarasını tam bilemeyen kadınlar ve erkekler. Ölümle yüzleşmiş, acısında ıssızlaşmış, benliğinin karanlığını görmüş, bilemediği yollarda kaybolmuş, sevgiyi elinden tutamamış, yaşamdan ürkmüş, ürktüğünü bilememiş, kendi bencilliğinde savrulmuş karakterler. Her birinin hikayesinde farklı bir çiçek. Şifacısının özünü almasını, kokusuyla dilini anlamasını, yüreklerde umut açmayı bekleyen çiçekler. Bir umut, Gece’de buluşur insanlar, Gece’nin gözlerinde bir ışık ararlar, kimi bile isteye, kimi inançsız, zorlamayla. Gece’nin gözlerindeki ışığın yüreğe düşmesi zordur ama. “Bir gece kadar karanlık gözleri vardı Gece’nin. Bakmasını bilmeyenin yıkımı o gece başlardı.” Bilebilen , “bakmasını becerebilen” onun şifasını alabilir ancak. Karanlık, içindeki aydınlığı gören gözlere, duyan yüreklere verebilir ancak. “Geceyarısında açan bir sabah vardır” der Keats, o sabah çiçeği karanlığın “elle tutulabilir bir şey” olduğunu hissetmeyene duyurur mu kokusunu? “Gecenin karanlığını eline alabilirsin, bölebilirsin, parçalara ayırabilirsin, koynunda yatırabilirsin.” der Gece acısında yitmekte olan bir anneye.

nevin ulusoy

Gece’nin sözleri elbette kendi aynalarına aksedip gözlerine yansır insanların. Öylece görürler onu, sözlerini duyumsarlar. Kimine de “kocaman bir kaya” gibi görünür, kendini bir “zerre” olarak hissettirir insana: “Kadının gözünde bir kaya oturuyordu sanki. Gözünü her kırpıştırdığında, o kayadan minik çakıllar fırlatıyordu karşısındakine.” Yaşamasını bilmeyene, kendisiyle yüzleşemeyene taş görünen Gece. “Hayatla kavgalı olmayı, bu dünyaya dokunmadan geçip gitmemeyi” anlatır o çünkü. Varlığını tüm zerreleriyle hissederek yaşamak, zaman sana değerken, senin de ona değmen, birlikte akmak, mekanın tadıyla. Kendi oluşturduğumuz sıkıntılarla boğuşan, yüzlerce yol varken tutturduğumuz yolun yanlışlığını acı acı tadarken kendi yapıp ettiklerini kabul etmiyor, suçu başkasında arıyor, acı çemberinde dönüp duruyor belki de insan. “Şimdi eline kaderini yeniden yazabileceğin bir kalem versem, tek bir anını dahi değiştirmeden aynısını yazarsın,” diyor Gece, yarasından dert yanan Hanife’ye, “yüzlerce farklı hayat kurabilecekken” inatla aynı sarmalda takılıp kalmış, kendi yolunda gitmeyen, gidemeyen, huzuru da bilemeyen bireye. Oysa “kainatın bile bir kabuğu vardır. Yara dediğin sadece insanda mı?” Şifa kendi acısındadır belki insanın, Gece’nin öğretisinde saklı, aslolan insanca bir varoluşsa, Şükrü Erbaş’ın dediği gibi: ”Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu?”

Kadınların ve kadınlığın önemli bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz romanda. “Her şeye rağmen bitmek bilmeyen bir umut ve inatla didinmek”, “aylaklıkları ancak bir kahve içimi kadar” olsa da, işte gerçek “büyücüler.” Dişi enerji, tüm dünyaya ışık, bereket, umut ve şifa kaynağı, geceyle dost, ayın yoldaşı. “Her ay düzenli olarak kanayan ama ölmeyen bir mahluktan herkes ve her şey korkar.” Gece, kadının doğadan aldığı, doğanın ritmiyle elele yaşam gücünü aktarır bu sözlerle. Yaşam veren, büyüten, şefkatli nefes, ağaçlar gibi dimdik durmasını bilen, ezildiğinde yaşamın da ayaklar altına alındığı, dünyanın eksikliğiyle inim inim inlediği sırlı çağıldayan kaynak. Acının vermeyle, paylaşmayla geçeceğini bilen güç, “acı çekmiş olmanın geçmeyeceğinin” bilinciyle, Kemal Varol’un dizelerindeki gibi, geçmemesinin sevgiyi yeşerttiğinin farkındalığıyla.

“Bazen başka insanlara bizi tanımlamaları ve kim olduğumuzu söylemeleri için ayna kadar güveniriz. Ve her yansıma beni biraz daha kendim yapar.” der kadın kahramanımız Wong Kar-wai’nin büyülü filmi “My Blueberry Nights”da. Gece, kovasından düşleri acıları, unutulmuşları, unutulamayanları çektiğimiz kuyu, ruhumuzun aynası. Kendimiz olma yolunu ışıklandıran gece, cesareti olana yaşamaya, “bakmasını becerebilen”e gecenin gözlerinin en derinine, inançla. “Ormana, kırlara ve tahılın büyüyüp serpildiği geceye inanıyorum.” der Thoreau “Yürümek” kitabında. Bu inançla yaşama cesareti çünkü “uçabilecekken, sırf korktuğu için uçmayan kuşa bu korku neye mal olur” diye düşünmek gerek Mine Söğüt’ün “Gergedan” kitabındaki gibi. “Ormana gitmezsen, hiçbir şey olmaz ve hayatın asla başlamaz.” Yolu gösterir “Kurtlarla Koşan Kadınlar”, Gece’nin ormandan uzak durmasını söyleseler de romanda, gece, dünyanın acısı bağrında, en karanlığındaki umutla, dilinden anlayana.

İnceleme Yazarı Hakkında:

nevin ulusoy

Nevin Ulusoy, 1972 yılında İstanbul’da doğdu. Lise eğitiminden sonra yabancı dilini geliştirmek üzere İngiltere’ye gitti. Burada geçirdiği bir yılın ardından ülkesine dönen Ulusoy, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi ve bu bölümden mezun oldu. Yurt dışı ve yurt içinde özel sektörde çalıştı. 2021 yılında emekliye ayrıldı. Küçük yaşlardan bu yana edebiyatla iç içe olan yazarın, şiir, deneme, öykü ve roman türlerinde çalışmaları bulunmaktadır. Halen Novelius Edebiyat ve Arsız Sanat bünyesinde yazarlık faaliyetlerine devam etmekte, İngilizce yazılarını ise kişisel bloğu, artidelight.com üzerinden yayınlamaktadır. Evli ve iki çocuk annesi olan Nevin Ulusoy’un başlıca ilgi alanları arasında; kitap okumak, müzik dinlemek, film izlemek, tiyatro, opera ve bale gösterilerine gitmek, müzeleri ve sanat galerilerini ziyaret etmek gelmektedir.

04.04.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın