mehmet bahçeci

İnceleme: Dört Anlaşma

04.10.2023 © Novelius Edebiyat

İnceleme Yazarı: Mehmet BAHÇECİ

Dört Anlaşma, Don Miguel Ruiz

edebiyat Bu hafta, Kendine Bir Yolcu YouTube kanalından, Sevgili Zeynep Köreken’in kıymetli tavsiyesine uyarak Dört Anlaşma (The Four Agreements) adlı kitabı okudum.

Meksikalı yazar Don Miguel Ruiz’in çok satan kitabı Dört Anlaşma, roman ya da öykü formunda yazılmış bir kitap değil, öncelikle bunu ifade etmiş olayım. Novelius Edebiyat’ı her ne kadar saf ve nitelikli edebiyatın izini sürelim mantığıyla kurmuş olsam da, zaman zaman kurgu dışı eserlere, farkındalık artırıcı eserlere de yer vermeye çalışıyorum. Dört Anlaşma’yı da bu bağlamda değerlendirebilirsiniz. Kişisel Gelişim türüne yakın olanların kesin seveceği, bu türden hazzetmeyenlerin ise farkındalıklarını artırmak gayesiyle mutlaka okumalarını salık vereceğim kitaplardandır Dört Anlaşma.

Dört Anlaşma, kitabın çevirmeni Nil Gün tarafından kaleme alınmış bir sunuş yazısıyla başlıyor. Oldukça faydalı bulduğum bu sunuş bölümünde kitaba ve yazarına dair nokta atışı bilgilere yer verilmiş. Bu bölüm sayesinde eserin neyle ilgili olduğu, neler vaat ettiği gibi hususlar netleşecektir. Sanıyorum ki bu kısa sunuş bölümü, kişisel gelişim türünde kitaplar okumaya pek de hevesli olmayan okurlarda bile Dört Anlaşma kitabını okumaya yönelik bir ilgi ve heves uyandırmayı başaracaktır.

mehmet bahçeci
“Kitaplığımdan Esintiler” 6. Bölüm…

Bir tıp doktoru olan Don Miguel Ruiz, Meksika’nın kadim halkı Toltekler soyundan gelen bir aileye mensup ve ailesi tarafından Toltek kültürüyle yetiştirilmiş birisi. Yazarımızın Kızılderili bilgeliğiyle yoğrulmuş yapısı işte buradan ileri gelmekte.

Don Miguel Ruiz, Tolteklerin kadim bilgeliğini anlatırken, Tolteklerden yola çıkarak günümüz modern insanına da çok önemli bazı çağrılarda bulunuyor. Değişmez birer kanun gibi bellediğimiz pek çok inancımızı, düşünce kalıbımızı ve değer yargımızı kökünden sarsıyor. Üstelik bunu da pek öyle süslü olmayan bir dille, herkesin çok rahat anlayabileceği bir açıklık ve basitlikle yapmayı başarıyor. Haklılığını ortaya koymak adına kullandığı bir diğer enstrümanı da, gündelik hayattan getirdiği örneklerle düşüncelerinin altını dolduruyor olmasıdır.

Peki kitap tam olarak neyi ya da neleri anlatıyor?..

Bu soruyu kitabın omurgasına uygun biçimde, yani anlaşma anlaşma ilerleyerek cevaplamamız gerekir. Kitabımız, muhteviyatında, adından da anlaşılacağı üzere dört adet anlaşmayı barındırıyor.

İlk anlaşmamızı, “sözün saflığı” ya da kitapta geçen ifadeyle belirtirsek “sözünüzü özenlice seçin” anlaşması olarak niteleyebiliriz. Evet, Tolteklerin kadim keşiflerinden biri de sözlerin yaşamımızı ne denli derinden etkilediğidir. Burada sözden kastedilen hem iç sesimiz hem de başkalarının ağızlarından çıkan sözlerdir.

“İnsan sürekli kendisiyle konuşan bir varlıktır. Çoğu kez kendimize şu tür sözler söyleriz: ‘Oh, şişman görünüyorum. Çirkinim. Yaşlanıyorum. Saçlarım dökülüyor. Aptalım. Hiçbir şeyi anlayamıyorum… Asla yeterince iyi olamayacağım, asla mükemmel olamayacağım. Budalanın tekiyim. Başarısızım.’ Sözü kendimize karşı nasıl kullandığımızı görüyor musunuz? Sözün ne olduğunu ve sözün ne yaptığını anlamaya başlamamız gerekiyor.”

Dört Anlaşma, Don Miguel Ruiz, Ötesi Yayınları, S.40

İster iç sesimizle kendi kendimize fısıldayalım, isterse dışarıdan bir söz, bir yargı, bir çıkarım yöneltilsin, aslında tüm bu sözlerle görünmez anlaşmalar imzalamaktayız.  Kendimize, çevremize ve bütün bir hayata olan bakışımız da işte bu sözler etrafında çerçevelenmekte. Çoğunlukla farkında olmasak da durum budur.

“Sözlerinizin saflık derecesini, öz-sevginizin boyutuyla ölçebilirsiniz. Kendinizi ne kadar sevdiğiniz ve kendinizle ilgili ne hissettiğiniz, sözünüzün kalitesi ve onurluluğuyla doğru orantılıdır.” S.41

don miguel ruiz
Don Miguel RUIZ

İkinci anlaşmamız: “Hiçbir Şeyi Kişisel Algılamayın” anlaşmasıdır. İlkinkiyle benzeşen bu anlaşma, daha kesin bir dille ne yapmamız gerektiğini belirtmektedir. İçten ya da dıştan, haksız bir söz, bir itham yöneltildiğinde, kabaca: “umurunuzda olmasın, hayatınıza bakın…” demek istemiş sanki yazar. Fakat benim şahsi düşüncem, bunun hiç de kolay olmadığı yönünde. Hadi bir şekilde kendi iç sesinizi bastırmayı öğrendiniz ve artık o karamsar ses yerini yapıcı, sevgi ve umut dolu bir sese bıraktı. Bu, pekâlâ yapılabilir bir şeymiş gibi görünmekte. Ama başkalarının bize yönelttiği kimi “haksız” cümleler bazen öyle ustaca ve planlı biçimde dizayn edilmiş oluyor ki, dünyanın bütün “akıl dağıtan” kitaplarını da okusanız, karşı tarafın sözünden etkileniyorsunuz. Bu da bir gerçek.

“Hiçbir şeyi kişisel algılamayın. Çünkü kişisel algıladığınızda hiçbir şey uğruna kendinizi acı çekmeye mahrum edersiniz.” S.50

“Gerçeği kabul etmek iyileşmenin başlangıcıdır ve bir süre içinde her şey daha iyiye doğru düzelecektir.” S.51

“Tüm dünya hakkınızda dedikodu yapsa bile, kişisel algılamadığınız zaman bundan etkilenmezsiniz.” S.51

Üçüncü anlaşmamız, laf aramızda ben bu anlaşmayı pek tuttum: “varsayımda bulunmama” anlaşmasıdır. Ben bunu gündelik ilişkilerde çok sık yaptığımız bir hata olan zihin okuma alışkanlığımıza da benzetiyorum. Evet, sürekli başkalarının zihnini okuruz ve o başkalarının söylemediği sözleri, akıllarından geçirmediği düşünceleri o kişilere mâl ederiz. İşin kötü yanı da bu senaryoların gerçekliğine neredeyse inanmamızdır… Kitabın üçüncü anlaşması olan varsayımda bulunmama anlaşması, zihin okuma olarak açıklamaya çalıştığım duruma çok benziyor.

Varsayım konusu genel olarak insanlarla ilişkilerimiz ve iletişimimiz çerçevesinde ele alınmış kitapta. Bu konuyu daha büyük ölçekte düşündüğümde, yazarın anlattıklarıyla örtüşmeyen durumlar görüyorum. Bunu bir örnekle açıklayayım: “Her şey çok kötü olacak,” çıkarımında bulunduğumuzda, bir nevi geleceğe yönelik bir varsayım ortaya koymuş oluruz.  Peki ya gerçekten de her şeyin çok kötü olacağına dair kuvvetli emareler varsa ortada? Ve biz de bunlara bakarak her şeyin çok kötü olacağı çıkarımında bulunuyorsak?.. Herhalde yazar, bu spesifik durum için “varsayımda bulunmayın,” demek istememiştir.

dört anlaşma

“…bir şeyi anlamadığımızda, varsayımlarda bulunarak ona anlam vermeye çalışırız. Ama gerçek ortaya çıktığında rüya balonumuz patlar ve gerçeğin hiç de düşündüğümüz gibi olmadığını anlarız.” S.57

“Varsayımsız bir iletişim açık ve nettir, duygusal zehirden arınmıştır. Varsayımsız bir iletişim özenli bir iletişimdir.” S.60

“Üçüncü anlaşmayı uygulayın demek kolaydır. Ama bunun zor olduğunu da biliyorum. Zordur, çünkü genellikle tam zıddı şekilde davranırız. Alışkanlıklarımız ve rutin davranışlarımız içinde varsayımlarda bulunduğumuzu fark etmeyiz bile. Bu alışkanlıklarımızın farkında olmak ve bu anlaşmanın önemini kavramak ilk adımdır.” S.60

Dördüncü anlaşma: “Yapabildiğinin En İyisini Yap” anlaşmasıdır. Bu düsturun kişiye tam olarak ne gibi kazanımlar getireceği kitapta çok yönlü olarak açıklanmaya çalışılmış. Cümlenin ne anlattığı aslında gayet açık: her türlü şart ve ortamda elimizden gelenin en iyisi yapmamız gerektiği öğütlenmekte. Dördüncü anlaşmanın gereğini yaptığımız sürece; öz saygımız, motivasyonumuz ve elimizden çıkacak iyi iş sayısının artacağı, kitapta güzelce vurgulanmış. Tüm bunların iç huzurumuza ve yaşam kalitemize yapacağı olumlu etkilerden de bahsedilmiş.

“Yorgun ve hasta olmanız önemli değildir. Eğer yapabildiğinizin en iyisini yaparsanız kendinizi  yargılamanız için mazeret bulamazsınız. Kendinizi yargılamadığınızda suçluluk duygusu, suçlama ya da kendinizi cezalandırma ihtiyacını da duymazsınız.”

Dört Anlaşma, Don Miguel Ruiz, Ötesi Yayınları, S.66

Yazar dördüncü anlaşmayı irdelerken, dördüncü anlaşmanın, ilk üç anlaşmanın aksiyon ayağı olduğunu ara ara vurgulamış. “İlk üç anlaşma, ancak yapabildiğinizin en iyisini yapabildiğinizde işlevsel hale gelir.” S.70. Kitaptaki öğretilerin teorik bilgide kalması durumunda hiçbir fayda getirmeyeceği, önemli olanın dört anlaşmayı da özümsedikten sonra aksiyon almak olduğu vurgulanmış böylece.

Kitap boyunca, pek çok husus sık sık tekrar edilmiş. Bu durum, eleştirel anlamda kitabın kendini tekrar ettiği ve okurun bu durumdan sıkılabileceği şeklinde yorumlanacağı gibi, tam tersi yorumlarda da bulunulabilir. Ne de olsa kitap bir tür kişisel gelişim kitabıdır ve yazar ısrarlı tekrarlarla, “yapabilirsin, başarabilirsin, derhal hareke geç ve tüm hayatını değiştirecek o ilk adımı at,” düşüncesini okurlarına geçirmeye çalışmış olabileceği şeklinde de yorumlanabilir.

“Yapmak zorunda kaldığınız için yaptığınız bir şeyde en iyisini yapmanız mümkün değildir. O zaman yapmamak daha iyidir. Ama her an yapabildiğinizin en iyisini yapmak sizi mutlu kılar.” S.68

“Yapabildiğinizin en iyisini yapmak, size iş gibi de gelmez. Çünkü yaptığınız şey ne olursa olsun zevk alırsınız. Çünkü yapabildiğinizin en iyisini yaptığınızı bildiğinizde sonuçlar beklediğiniz gibi olmasa bile, bu sizde negatif duygular uyandırmaz. Hatalarınızdan ders alır ve yeni bir yol denersiniz.” S.68

Beğendiğim kitaplar arasında yerini çoktan aldı Dört Anlaşma. Bence bu kitaba bir şans vermeli ve kitabın ana fikrini anlamaya çabalamalısınız.

Ne mutlu kitaplarıyla hayallere dalanlara!

Sağlıcakla.

Mehmet BAHÇECİ

04.10.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın