ümit yaban

İlk Ümit: Figen Yıldız  |  Ümit Yaban

22.07.2023 © Novelius Edebiyat - Ümit YABAN

“Yazmak bir tutku benim için. Bu yüzden yazıya oturduğum saatler çok kıymetli. Bir de kendimi geliştirmem yazdıkça olacak düşüncesinden kaynaklı, yazmak gerekli bir eylem. Yazıya kutsallık atfedenlerdenim. Bundan dolayı bizim değil, yazının bizi seçtiğini düşünürüm.” FİGEN YILDIZ

novelius edebiyat Ah ilk kitaplar, sanki yazandan bir parça kopacak da evrende yıldız gibi parlayacakmışçasına müstesna bir öneme sahiptir. Bu önem hem yazarlar hem de edebiyat tarihi için geçerlidir. Bu heyecana ortağız ve zevkle görünürlüğüne katkı sunmayı kendimize görev addediyoruz.

Ümit YABAN: Sayın Figen Yıldız ilk kitabınız Yağmurlu Yokuş, Zeki Ben!’i kutlarım, Ali Bektaş’ın editörlüğünde, Romanoku Yayınları’ndan elimize geçti.  Çokça içimize belki de içinize baktıran şahane öyküler okuduk, tebrik ederim. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Figen Yıldız kimdir?

Figen YILDIZ: İstanbul’da doğdum, büyüdüm. İstanbul’da okudum. Edebiyat bölümünü bitirdim. Kitapların dünyasına girmemle birlikte bambaşka bir kapı açıldı ve okumakla kalmadım, kendimi de aradım. Her kelime benden bana giden bir yol oldu içimde. Bu arayış sadece okumakla olmadı. Seyahat etmeyi de çok severim. Ansızın çıkıp başka bir şehirde uyanma isteğiyle bir tren ya da otobüs garına gidebilirim. Şehirliyim ama içimde bir Anadolu kadını var. Bu kadını şehrin ara sokaklarında sesleri dinleyerek, ruhunun ıssızında gülümseyerek gezdirmekten hoşlanırım. Mitoloji ve felsefe üzerine okumalar yaparım. Ayrıca iyi bir tiyatro izleyicisiyim. Tiyatro çok büyülü bir sanat dalı bana göre. Kağıt üzerindeki karakterlerin yerlerinden kalkıp kimliğini, ruhunu kaybetmeden, tamamen ona bürünerek bir olayı canlandırması müthiş. Edebiyat öğretmeniyim. Dokuz yaşında bir kızım var. Onunla birlikte yolda olmak beni zenginleştiriyor.

ümit yaban

Ümit YABAN: Yazma yolculuğu nasıl başladı?  Yolda bir atölye ya da editörden destek aldınınız mı? Bu yolculuğa yeni çıkanlar için tavsiyeleriniz nelerdir?

Figen YILDIZ: Okumakla, kitapların dünyasına girmekle başladı. Ortaokulda Türkçe öğretmenim “Simyacı”yı okumamızı istedi. Simyacı (Paulo Coelho) bambaşka bir kapı açtı bana. Farklı bir ülke ve insanlar, bizimkinden başka düşünen, yaşayan insanlar… Var mıydı böyle bir şey? Olabilir miydi? Dünyanın hiç görmediğim yerleri, hiç bilmediğim dünyalar, tüm imkansızlıkları mümkün kılan bir dünya yarattı zihnimde. Okumayı hiç bırakmadım sonra. Her kitap başka bir evrendi. Merak ettim, daha çok okumalıydım; daha çok okudum ve sonra daha çok merak ettim. Sahaflar Çarşısı’na, Cağaloğlu’na okuldan istenen kitapları almak için giderdi babam. Listeye üçer beşer kitap daha eklerdim. Bu senelerce böyle sürdü. Şimdi hatırı sayılır bir kütüphanem var. Benim yazma yolculuğum okumakla başladı.

Yazmak, bu okuma yolculuğunun bir sonucu oldu. Bir taşma durumu yaşadım, yaşıyorum. Bir gün yazacağım diyordum çünkü içimde hiç susmayan o ses Mümtaz’dan, Raif Efendi’den, Santiago’dan, Suat’tan, Gregor Samsa’dan tiratlar atıp duruyordu içimde. Sergi görmek, oyun izlemek, seyahat ve yazmaktan beslendim. Yazmadığım bir günüm olmuyordu. Yazıya her oturuşumda bir önceki öyküyü, yazıyı beğenmiyordum. Bir atölyeden ziyade bunların önemli olduğunu düşünüyorum. Bir atölye disiplin oluşturamayan birine istediğini çok zor verebilir. Bir adanmışlık, zaman harcamak, emek istiyor diye düşünüyorum. Yazma yolculuğuna çıkacak kişiye de çok okumasını, ardından yazmasını tavsiye edebilirim. Bir atölye desteği de olabilir ama okumak her şekilde ön koşul olmalı diye düşünüyorum.

Ümit YABAN: Yazım ve yayınevi bulma safhalarında zorluklarla karşılaştınız mı? Kitabınızı raflarda gördüğünüz o ilk ân neler hissettiniz?

Figen YILDIZ: Ben kalemimi üst noktalara taşımak ve bu amaçla kendimi geliştirmekle meşguldüm. Dosyanın zamanı vardı. Basılı ve çevrimiçi dergilerin çoğunda öykülerim yayımlandı. Gerek okurlardan gerekse önemli isimlerden güzel dönütler alıyordum. Bu benim için hem bir ayna oluşturuyordu hem de beni yazmanın güzelliğiyle daha fazla buluşturmada muazzam bir güç veriyordu. Bir gün basılıp basılmaması değildi önemli olan, ben yazacaktım. Bir taşa da, peçeteye de, kağıda da…

Bir kolektif kitap çalışması sonucu yayınevimle tanıştım. Dosya halinde hiçbir yere bir başvuruda bulunmamıştım. Yayınevim, bu yolda yeniydi. Kitaplardan, yazıdan, dosya oluşturmaktan bahsederken söz benim kitabıma geldi. Dosyamı tamamlamalıydım. Destek olmak gerekirdi, yeni ama acemi değillerdi. Benim dosyam onların güzel gayretleriyle buluştu. İyi ki de oldu.  Kitabımı bir kitapçıda ilk gördüğümde tanıdık bir yüz beni  kenardan izliyor, bana gülümsüyor gibi hissettim. Bir zaman uzun vakitler geçirdiğim kadim dostum artık başkalarına da yarenlik edecekti. Onlara da içindekileri dökecek, kapısından her girene ruhunun müziğini dinletecek, onlara kend yaşamlarından bir fotoğraf gösterecekti. Bir müddet izledim, elime aldım, dokundum, gülümsedim, vedalaştım.

figen yıldız
Figen Yıldız

Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı?  Malum yaşam büyük bir koşuşturma, bu koşturma arasında yazmaya günlük ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?

Figen YILDIZ: Dosya öncesi dönemde neredeyse her gün yazıyordum. Bazen bir sayfa bazen bir paragraf bazen de bir cümle oluyordu bu. Yazmak bir tutku benim için. Bu yüzden yazıya oturduğum saatler çok kıymetli. Bir de kendimi geliştirmem yazdıkça olacak düşüncesinden kaynaklı, yazmak gerekli bir eylem. Yazıya kutsallık atfedenlerdenim. Bundan dolayı bizim değil, yazının bizi seçtiğini düşünürüm. Okuduğum bir şiir, dinlediğim bir şarkı yahut yolda rastladığım bir olay  beni yazma noktasında teşvik eder. Onu yazıya döker içimde bir rafa yerleştiririm ki bu benim bakış açımı genişletsin. Zihnimden kelime olup aksın ki ben ruhumu hafifletmiş olayım.

Kaç hayatı dolaşıp geldim, yeryüzüne bir kelimecik dokunabileyim derim yazıdan kalkarken…

figen yıldız

Ümit YABAN: Yazmak sizce hastalıklı bir durum mu yoksa terapötik bir yolculuk mu? Siz nasıl başlayıp, kim olarak çıktınız bu yolculuktan?

Figen YILDIZ: Her şeyden önce kendi için yazan biriyim, yazmak benim kendimi iyileştirme biçimim. Sesimi duyduğum yer. Kutsallık atfetmem biraz da bundan. Yazmak benim için kendimden kendime yürüdüğüm bir yol. İç konuşma, terapi, bir düşünme biçimi. Aynalarla dolu bir odada kendinin birden fazla yüzünü görmek gibi. Yazmak eyleminin kendisi hastalıklı bir durum değil ancak yazarken bazen hastalıklı bir duruma büründüğümüz doğru. Terentius’un dediği gibi “Ben bir insanım ve insana ait hiçbir şey bana yabancı değildir.”

Yazı aynı zamanda karanlık sokakları, çıkmaza sürükleyen yolları, ardı belirsiz caddeleri, deli davulunun çaldığı bir cümbüşün aniden bir ağıda dönüştüğü yer. Usulca akan bir şelale dibi muştulayan, yıldızların dizlerine uzanıp göğün kocamanlığını seyrettiğin bir yer. Tüm bunların dışında kendimi tanıma, kendimle anlaşma yolculuğum olduğunu düşünürsek yazı benim için bir iyileşme yöntemi.

Ümit YABAN: Yağmurlu Yokuş, Zeki Ben! en sevilen öykünüz oldu.  Her şeye sizin camınızdan bakıyoruz, sanki size yaklaştık, daha iyi tanıdık. Sizin diğerlerinden daha fazla bağ kurduğunuz öykünüz var mı?

Figen YILDIZ: Yağmurlu Yokuş, Zeki Ben! alışılmışın dışında bir öykü. Aynı şeyleri söylemekten korkarım, aynı yerde gezinip durmak hoşuma gitmez. Bu yüzden her bir öykümde farklı bir atmosfer bulunur.  Bunun dışında Kuyudayım, Cemşaab!, Hüzün Taksimi, Dut Ağacı Düşleri, Madam Josephine’in Bir Filmi, Kıyısız, Çırpınış beki de çok içselleştirdiğimden bilemiyorum çok başka öyküler gibi geliyor bana. Şimdiye kadar okuyan herkesten çok güzel dönütler aldım. Uzun süre bastırdığım bir duyguyu en çok bağırdığım Kuyudayım, Cemşaab! öyküsü oldu, onu diğerlerinden bir tık daha fazla seviyorum sanırım.

figen yıldız

Ümit YABAN: Yeni dosya hazırlığınız var mı? Kitap on beş öyküden oluşuyor, keşke ikinci kitaba saklasaydım bu öykümü dediğiniz bir öykü var mı?

Figen YILDIZ: İkinci kitaba saklamak istediğim değil ama keşke bu dosyada olsaydı dediğim bir öyküm var. Ancak o da diğer dosyaya kaldı. Öykü yazmaya devam ediyorum. Edebiyatın başka bir türünde yazma projem var. Bunun için notlar alıyor, araştırmalar yapıyorum ve o da hayata geçmeyi bekliyor.

Ümit YABAN: Türk ve Dünya Edebiyatından takip ettiğiniz isimler, hayranlık duyduğunuz yazarlar kimler?

Figen YILDIZ: Dino Buzzati, Anton Çehov, Marguerite Duras, Ursula Le K. Guin, Romain Gary, Thomas Bernhard’ın çoğu kitabını okudum. Haricinde Jerzy Kosınskı, J.M.Coetze, Olga Tokarczuk çarpıcı gelmiştir bana. Kalemlerindeki sertliği çok severim. Wıllıam Saroyan geç tanıştığım ama öyküdeki ustalığına şapka çıkarttığım bir yazar. Bu isimlerin dışında elbette hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık. Türk edebiyatından da o kadar fazla isim var ki… Yaşar Kemal, Ferit Edgü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Leyla Erbil, Vedat Türkali, Adalet Ağaoğlu, Ali Teoman aklıma gelen, başı çeken isimlerden. SonraLatife Tekin, Sezgin Kaymaz, Burhan Sönmez, Faruk Duman’ı sayabilirim. Son dönem yazarlardan Ömür İklim Demir, Kamil Erdem, Deniz Gezgin ne güçlü kalemlerdir. Sayamadığım nicesi…

Son dönem yazarlardan Romanoku Yayınları’ndan çıkacak olan Şebnem Denk’in Tengömlek adlı öykü kitabı olağanüstüdür. Yayımlanmadan önce okuma fırsatı bulduğum için çok şanslıyım.

Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.

Figen YILDIZ: Bana yer verdiğiniz ve samimiyetiniz için teşekkür ederim.

Ümit Yaban’la “İlk Ümit” Röportaj Serisi Novelius Edebiyat’ta…

22.07.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın