Zeynep Eşin’in Bir Öyküsü Üzerine: Zafer Benim

02.02.2024 © Novelius Edebiyat

İnceleme Yazarı: Güzide Hekimoğlu

Zeynep Eşin’in Bir Öyküsü Üzerine

Zafer Benim veya En Büyük Savaşçıdır “ANNE”


“Anne?”
“Evet çocuğum?”
“Seni özledim.”
“Ben de beni özlüyorum.”

novelius “Su, Çilek Reçeli ve Kaşık” Zeynep Eşin’in Hayat Hanım’ın Hayaletleri adlı son kitabındaki öykülerinden biri. Yazarımız her kitabında karşımıza farklı bir kimlikle çıkmaktadır. İlk öykü kitabı Son Üç Dakika’da hayatın acı yönlerini üçüncü sayfa haberleri üzerinden bizlere anlatırken sonraki eseri Labirent, Kedi ve Kumrular’da çocuklara ve gençlere sesleniyordu. Hayat Hanım’ın Hayaletleri adlı eserinde ise hayatın, umudun ve hayallerin izlerini bir nevi büyülü gerçekliğin içinde bizlere vermektedir. Yazarımız dili en iyi kullanan yazarlar arasında yer almakta. Kısa ve net, anlaşılır cümlelerle ne demek istediğini bir çırpıda okura yansıtmakta.


“Su, Çilek Reçeli ve Kaşık” öyküsünde dört çocuklu mutlu bir aile tablosu çizilir. İlk olarak rüyalarından korkan Jale, en güvenli yer olan anne ve babasının yanına gelir. Ardından bukleleriyle Meltem yine annesine sığınır: “Çok geçmeden onların nefesi yavaşlarken benimki hızlanmaya başlıyor, ateşim var, küçük uzuvlarının altında boğuluyorum.” (s.40) Kadın, çocuklarını ateşli sanrılar içinde düşünür çünkü hepsi artık uzaktadır. Burada yavaş yavaş bize bugünle geçmiş arasındaki gidiş gelişleri vermeye başlar. Geceyi jilet gibi bölen bebek Eren’in çığlığı hemen ardından gelir. Su metaforu öykünün hemen her bölümünde karşımıza çıkar: “…bir bardağa su dolduruyorum, bunu çölden kurtarılmış bir kadın gibi içiyorum.” (s.41) Susuzluğu çocuklarına duyduğu özlemin metaforu. Beyaz kanepelerden ve parmak izlerinden temizlenmiş duvarlardan bahsederken bugünü anlatır. Kendini üzüm suyu lekeli kırlentlere atarken yaşayan canlı bir evi bize gösterir yazar. Sıcaktan bunalmış bir evde, cam şişenin içindedir ve ne kadar uğraşsa da bu cam şişeden kurtulamaz. Ama bunların hepsine şimdi özlem duymaktadır. Dışarıdan gelen her ses ona, “Anne” der gibidir. Özlemini ve yalnızlığını cırcır böceklerinde ve kurbağaların sesinde hissederiz.


Ardından Metin karşımıza çıkar. Kadın tüm çocuklarının hayalini tek tek görür. Bunlar birer rüya gibi önümüze serilir. Kadının yanında uyuyan kocası sadece görünürde vardır. “Benimle birlikte horlayan babasıyla aramıza giriyor.” (s. 40). Kocası bir de sabah banyoda mutlu mesut şarkı söylerken karşımıza çıkar. Başka hiçbir yerde yoktur adam ve kadını hep yalnız bırakır. “Jale bu; hayali kalbimi acıtıyor.” Bu sözle kadın karakterimizin çocuklarıyla olan acısının en üst seviyede olduğunu görmekteyiz. İlk bölümde bir çocuk haricinde hepsiyle tanıştıktan sonra bize bir saat belirtiyor. “03.15” Bu saatin özellikle seçildiğine inanıyorum. Bebekler ve çocuklar nedense hep bu saatlerde uyanır ve uyumazlar. Tek başına çocuklarıyla ilgilenen kadın yorgunluktan bitap düşmüştür ama kocası ya horlayarak uyur ya da banyosunu yapar. Yani hep yalnızdır. Kadının sert beyaz bir gömlek giymesi bana kefeni hatırlattı; gençliğinin yok oluşu. Kadın geçmişi düşünürken şimdiki yalnızlığını da bize aktarıyor. Her derdini, sıkıntısını çektiği çocukları artık başka sularda yüzmekte. Gece yarılarına kadar başını beklediği çocukları artık yanında değildir. Geriye dönüp yine onlarla birlikte olmayı çok ister ama hayat hepsini bir yerlere göndermiştir.
Yazarımız bu eserinde kadınların, biraz da kendinin hikâyesini kaleme almıştır. Özümün hikâyesi dediği “Su, Çilek Reçeli, Kaşık” öyküsü Zeynep Eşin’in ayrı bir yere koyduğu hikâyelerinden biridir. Çünkü bu öykü onun otobiyografisidir.


Öykünün anlatımında ilk dikkat çeken unsur kullanılan anlatım tekniğidir. Bilinç akışını en iyi uygulayan yazarlardan biri olan Eşin bu öyküde de mükemmel bir biçimde bu tekniği uygular. Yer yer diyalog tekniğine başvursa da bilinç akışı daha fazla yer alır.


Cümleleri kısa ve net. Hatta kesik, bir anda biten cümlelerdir. Bu da sanki bir rüyada yaşayan kadının her şeyi hayal meyal fark ettiğini ve nefes alış verişlerini göstermek için kullanılmıştır. Benzetmeleri de çok yerinde ve güzel kullanmış Eşin. “Cihaz tükürürken ve damlayan sıcak suyu zemine…” (s. 43), “kısa bacakları porselen kâseden sarkıyor…” (s.43) su ısıtıcı ve klozet çok güzel verilmiştir.


“Kollarımı nemli havlu yığınlarının, pazen battaniyelerin ve çim lekeli kot pantolonların arasından iterek yüzüyorum.” (s. 43); “Yüzüyorum kollarım dağılmış evrak yığınlarının arasında sürüklüyorum: makbuzlar, randevu hatırlatıcıları…” (s.44); “Uçsuz bucaksız, kara bir okyanusta yüzüyorum. Ellerim ve ayaklarım karanlık mürekkepli suda gölgeler gibi görünüyor…” (s.45) Yazarımız burada yaşadığı zorlukları ve çocuklarına duyduğu özlemi betimlerken mükemmel bir hayal gücü kullanmıştır.


Son bölüme geldiğimizde Eşin aydınlık bir betimleme yapar. Kadının çocukları ona bir kaşık ve bir kavanoz reçel getirir. İlk olarak bunu “Kadın çocuklarını büyütmüş mutlu bir biçimde tatlısını yiyor,” diyebiliriz. Bir başka düşünceye gelince eskiden savaştan dönen askerlere bir kaşık reçel yedirilir veya şerbetli su içilirmiş. Bu da onların gücünü yerine getirmesi içinmiş. Bizim kadın kahramanımız da çocuklarını büyütürken tek başına savaşmış ve onları hayatın içinde farklı sularda yüzmeye göndermiş, zafer kazanmış bir savaşçıdır.

Güzide Hekimoğlu

02.02.2024 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın