14.02.2025 © Novelius Edebiyat
Yazar: Zeynep Yılmaz
Yeni Bir Başlangıç | Zeynep Yılmaz
Gün batımına yakın saatlerde trafiğin yoğunluğunda ama Boğaz’ın rahatlatan serinliğinde sessizce ilerliyordu araba. Sessiz olan sadece araba değil, dünün kaosunu içlerinde saklayan Selin ile Kerem de sessiz ve yorgundular. Gün boyu hastanede ardı arkası kesilmeyen hastalarla mekaniğe dönen konuşmalarla görevlerini yerine getirmişlerdi. İşlerini sevseler de şartlar zorluydu ve daha da zorlaşıyordu. Aynı hastanede olmalarına rağmen çoğu zaman birbirlerini göremeden mesaiyi bitirirler, akşam otoparkta ilk defa görüşüyorlarmış gibi sarılarak günün yorgunluğunu unutup eve dönerlerdi.
Dün akşamdan sonra da hastanede konuşacak vakitleri olmamıştı.
Selin, elini başına dayamış yarı açık camdan dalgın dalgın gün batımının suya yansımasını seyrederken Kerem direksiyonun başında göz ucuyla arada kontrol ettiği karısının nabzını yokluyordu. Dün geceden beri, belki bir açıklaması vardır deyip önce onun konuşmaya başlamasını bekledi sakince ama gece suskundu, sabah sustu, hala susuyor. Sessizliği bozan mesajla bir anda irkildi Selin. Beklediği haber tam da dün gecenin üstüne gelmişti, artık söyleme vaktiydi. Yüzünde gizlemeye çalıştığı ama yakalandığı tebessümle gelen mesajı okurken, Kerem, boğazın gişe çıkışında direksiyonu ani bir şekilde sağa kırdı.
-Evet artık söyleyecek bir şeylerin olmalı Selin? Öyle değil mi?
Gelen mesaja gülümsemesini görmeseydi belki biraz daha bekleyebilirdi ama karşısındaki kayıtsızlık onu çıldırtmıştı.
-Neyin var Selim? Neden bu kadar gerginsin?
-Bir de soruyor musun? Dünyanın bir ucunda çalışmak için başvuruda bulunuyorsun, bunu yemekte başkasından duyuyorum ve dünden beri hiçbir şey olmamış gibi davranıp neyin var diyorsun?

Kerem’in bu durumu hazmedememiş olmasını anlayamayan Selin her zamanki sakinliğiyle, alnına düşmüş perçemini eliyle nazikçe geriye atarken:
-Elbette söylecektim Kerem, zamanını kolluyordum, bu kadar büyütülecek bir durum yok, net bir şey olmadan gerilelim istemedim hepsi bu kadar! Pınar’ın böyle bir patavatsızlık yapacağını düşünemedim tabi.
Akşam sade ama özenle hazırlanmış bir sofrada yanan mumlar eşliğinde davet ettikleri birkaç arkadaşla yemekteydiler. Uzun süredir davet organizasyonu yapmayan çift için oldukça keyifli olacaktı bu yemek. Dikdörtgen masanın iki ucunda oturan Selin ve Kerem’in samimiyetleri yüksek tavanlı geniş salonlarının kasvetini biraz olsun yumuşatıyordu. Boydan boya tablolarla örülü duvarın önünde oturan Pınar ve Cem, Selin’in Kadın Doğum servisinden arkadaşlarıydı. Karşılarında ise Kerem’in çocuk hemşiresi Aylin vardı. Hastaneden, hastalardan, geçmişten ve gelecek planlarından bahsederlerken Selin’in durgunlaşması eşinin dikkatini çekse de pek üzerinde durmamıştı. Asistan arkadaşlarının tek hayali, yurt dışına gitmek ve buradaki kaostan kurtulmaktı. Kerem bu konuda onlara katılmıyor, hiçbir zaman gitmeyi düşünmediğini sebepleriyle anlatıyordu, sohbet epey koyulaşmıştı. Kerem: “hepimiz gidersek burası ne olur o zaman, bunu düşündünüz mü?” diye sorduğunda bir süredir önündeki tabağı çatalıyla didikleyen Selin, başını kaldırıp “onu da mı biz düşünelim yani? Bizi kim düşünüyor? Her gün başımıza ne gelecek diye tetikte çalışıyoruz. Geçenlerde hatırlamıyor musun? Anne karnındaki bebeğin kalbi durmuş diye adam üzerime yürüdü, kendinize gelin diye tepki verince suçlu ben oldum. Ardımızı, arkamızı kollayan mı var? Çocuklar gitmek istemekte haklı!” diyerek ani bir çıkışla cevap verdi. Kerem’in bir şey demesine fırsat kalmadan Pınar, Selin’e dönerek: “Sahi, senin İsveç’teki hastaneden haber geldi mi?” Üzerine dökülen sosu fark etmeden çatalındaki kuşkonmazı bir mızrak gibi ağzına atıp beklemediği sorunun şaşkınlığıyla zaman kazanmaya çalışan Selin, Kerem’e baktı. Bir anda ortam gerilmiş ve Selin, kocasının “bu da nereden çıktı?” bakışlarına cevap vermek için yutkunup “bekliyorum Pınarcığım.” diyebilmişti.
-Ne hastanesi canım? diye soran Kerem’in şaşkın sorusu karşısında:
-Çalışma başvurusunda bulunmuştum birkaç hafta önce, öylesine…
-Neden şimdi duyuyorum ben bunu Selin?
-Keremciğim netleşince anlatacaktım?
Gece, başladığı keyifle sonlanmamıştı.
Kerem, karısının tüm bunlar normalmiş gibi davranmasına anlam veremiyor, akşamdan beri takındığı sakinlik sinirini bozuyordu.
– Beni düşürdüğün durumun farkında değil misin hala? Peki kabul edersen ne yapacaksın? Beni, bizi bırakıp gidecek misin?
– Sen unutmuş olabilirsin ama fakültedeyken bu benim hayalimdi Kerem. O zamanlarda da sen yurt dışına çıkma konusunda katıydın, şimdi de öylesin. Ama ben mesleğimi orada yapmak istiyorum, deneyimlemek istiyorum. Olumlu bir cevap gelirse konuyu açacaktım. İkimizi de ilgilendiren bir konu olduğunun farkındayım. Gidecek miyim buna birlikte karar vereceğiz ve şimdi karar verme zamanı.
Kerem, az önce gelen mesajın bununla ilgisi olduğunu biliyordu; kalbi kontrol edemediği bir hızda atmaya başladı. Derin bir nefes almış ve bir an durakladıktan sonra:
-Neden??? Anlamıyorum, burada her şey yolunda, işimizi yapıyoruz evet zorlu şartlar var ama ülkemizdeyiz, iyi kazanıyoruz. Gitmek nedennn?
-Ben mesleğimde değer görmek istiyorum, ölümle burun buruna gelmek, cahillikle savaşmak istemiyorum. Buradaki tempoyu kaldıramıyorum. Kendimi geliştireceğim bir ortam yok. Bu yüzden gitmek istiyorum, neden anlamak istemiyorsun?
Kerem, Selin’in sözlerini sindirmeye çalışırken, içini bir hüzün kapladı.
“Ben… Sadece bu kadar önemli bir şeyi neden gizlediğini anlayamıyorum. Seninle her şeyi paylaştığımızı sanıyordum. Gitme noktasına geldiğini ben nasıl göremedim.
Kerem’in sesindeki kırgınlığı fark eden Selin içini çekerek: “Gizlemek değildi amacım. Sadece… başvurunun kabul edilip edilmeyeceğinden emin değildim, beklemeyi tercih ettim.”
Kerem, bir süre sessiz kaldı içindeki kırgınlık ve öfke kalbinden geçenleri söylemesine engel oluyor, diğer taraftan da karısına olan sevgisi, mantığını gölgeliyordu. Selin’e dönerek gözlerinin içine baktı: “Bu senin hayalindi, hatırlıyorum ama karar ikimizin hayatını da etkileyecek. Sensiz kalamayacağımı bilyorsun, belki de seni vazgeçiririm diye önceden söylemedin, sen de haklısın. Eğer bu senin için gerçekten önemliyse, ben de seninle gelirim. Ama şunu bil ki orada da aradığını bulamayacaksın.”
Selin, Kerem’in gözlerindeki kararlılığı ve sevgiyi görünce boğazı düğümlendi. “Kerem, seninle paylaşmadığım için üzgünüm, düşünemedim. Sen de yanımda olursan her şey daha da kolaylaşır benim için, Ama gerçekten bu adımı atmak istiyor musun?”
Bilinmezliklerden hoşlanmasa da Kerem, eşinin yanında olmak istiyordu: “Sen mutlu olacağımızdan eminsen, bunu birlikte yaparız. İsveç’e gitmek gerekiyorsa, gideriz. Orada birlikte yeni bir başlangıç yaparız. Ancak, bir şeyler ters giderse, geri dönebileceğimizi bilmek beni rahatlatır.”
İstanbul Boğazı’nda gün batmış, karanlığa gömülen şehrin ışıkları arabanın içini aydınlatırken sessizlik sonrası fırtına, yerini derin bir huzura bırakmıştı. Yanlarından akan trafiğin aksine birbirlerine sarılmış bedenleri için zaman durmuştu. Artık yolları belirsizliklerle dolu olsa da, yan yana yürüyeceklerini bilmenin rahatlığını yaşıyorlardı.
S O N
Kapak Görseli, Henri Le Sidaner, Old Houses, Gerborey, 1903
Kare Görsel, Lovis Corinth – Lilacs, 1920
Yazar Hakkında:

Zeynep YILMAZ, 1981 İstanbul doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimimi İstanbul’da tamamladıktan sonra 2003 yılında Sakarya Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. 9 Yıl özel sektörde Türkçe öğretmenliği yaptı. Bu süre içerisinde Sakarya Üniversitesi’nde dil üzerine yüksek lisansını tamamladı. Uzun yıllar yabancı öğrencilere Türkçe öğretti. 2014 yılından bu yana Kastamonu Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmakta. Halen İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi HAYEF Türkçe Eğitimi bölümünde doktora tez aşamasında. Kişisel gelişim ve somatik travma üzerine yoğunlaştırdığı çalışmalarına hâlen devam etmekte.
Dijital dergi Hikayeden Gazete‘nin editör yardımcılığını üstlenen Yılmaz’ın çalışmaları çeşitli edebiyat mecralarında yayımlanmaya devam ediyor.
14.02.2025 © Novelius Edebiyat

