erhan metin

Öykü: Sahildeki Kadın 3. Bölüm

12.05.2023 © Novelius Edebiyat

Yazar: Dr. Erhan METİN

Yayına Hazırlayan: Mehmet BAHÇECİ

"Sahildeki Kadın" 1.Bölüm için lütfen tıklayınız...

"Sahildeki Kadın" 2.Bölüm için lütfen tıklayınız...

Sahildeki Kadın 3. Bölüm

Isabelle, ertesi sabah büyük bir heyecan ve anlam veremediği bir endişeyle uyandı. Uçağı 14:20’deydi. Yatağından doğrulurken kolundaki saate baktı. 9:30’u gösteriyordu. Sabahlığını üzerine alıp yatak odasının penceresine doğru ilerledi. Güneşli bir ağustos sabahında yatak odasının penceresine konmuş güvercinlere takıldı gözleri, ne kadar da dertsiz tasasız görünüyorlardı. Kimselere eyvallahı olmayan bir özgüvene sahiptiler. Pencerenin yanı başında yatak odası balkonuna açılan kapıyı açarken az önce izlediği güvercinlerin kanat çırparak uzaklaşışına şahitlik etti. Ilık bir sabah esintisi, henüz uyanmış zihnine eşlik edecek olan bedenini sabahlığı altından nezaketle ziyaret ederken, dokunduğu her nokta güne ayrı ayrı merhaba diyordu. Balkondan aşağıya çevirdi bu kez başını. Aşağıda evin arka bahçesinde bahçıvanın gülleri budayışına gözü takıldı. Kahvaltı hazır olmalıydı. Üzerini değişmek, güne başlamak üzere yeniden içeri girdi.

Kahvaltı verandaya hazırlanmış, sarkaçlarda asılı duran çiçeklerin kokusu sabahın ılık esintisiyle etrafı doldurmuştu. Isabelle’in yaz aylarında olmazsa olmazı olmuştu bahçeye nazır veranda da hazırlanan bu kahvaltı. Her zamanki sandalyesinde yerini alıp ev işlerine bakan yardımcı kızın gözlerine gülümseyerek, “günaydın,” dedi. Bu aynı zamanda servise başlayabilirsin mesajıydı. İsabelle, her ne kadar Osmanlı Ermenisi bir ailenin kızı olsa da İngiltere’de geçen yılları onu da kısa ve öz konuşan bir İngiliz’e dönüştürmeye yetmişti. Yardımcısı sabah servisine gazeteleri getirerek başladı. Hemen sonrasında eve gelip giden konukların, mesaj bırakan aramaların listesini bıraktı. Listeye hızlıca göz atan Isabelle, bir an şirket müdürünün mesajını fark etti. Mesajda defilenin üç gün sonra akşam 21.00’de sahneleneceği haber veriliyordu. Davetli listesi hakkında dönüş yapması da talep edilmişti. Isabelle telefonunu istedi.


“Merhaba Edward. Mesajını yeni aldım fakat bugün 14:20’de İstanbul’a gidiyorum. Çok uzun sürmez, defileden önceki gün burada olurum. Kısa bir ziyaret olacak. Meraklanma. Dönünce konuşuruz listeyi.”


Dedikten sonra telefonu yerine bıraktı.


“Yaşamak ne kadar da güzel,” diye geçirdi içinden Isabelle, portakal suyunun yanına konuşlandırılmış omletinden aldığı bir parçayı damağında hissederken.

****

“Sayın yolcularımız iniş için alçalıyoruz. Lütfen koltuklarınızı dik konuma getirip kemerlerinizi bağlayınız.”


Kokpitten yapılan bu anonsu duyar duymaz İstanbul’a kırk dakika sonra ineceklerini fark etti. Daha önceki yolculukların verdiği tecrübeyle rahat bir nefes aldı Isabelle. Her seferinde uçağı tercih ediyor fakat her seferinde inene kadar tedirginliğini üzerinden atamıyordu. Ta ki bu: “Alçalıyoruz,” ikazı gelene kadar. “Alçalmak” Sözcüğü yerinde kullanılınca ne kadar da rahatlatIyordu insanı. Önemli olan yeri ve zamanı geldiğinde kullanmayı bilmekti. İçine düştüğü dil felsefesinden gülümseyerek sıyrıldı…


Aslında uçağın alçalırken girdiği türbülansa ait sarsıntılar bu sıyrılışı çabuklaştırıyordu.

Aynı gün saat 19:00 suları, İstanbul


Sezer Bey yatmakta olduğu hasta yatağında zile basarak bakıcıyı çağırdı. Karşısında duran büyük ekran televizyonda alt yazı halinde geçmekte olan haberin sesini arttırmasını istedi kapıdan giren hasta bakıcısından. Alt yazı; Son dakika, Londra-İstanbul Seferini yapmakta olan yolcu uçağı inişe geçtiği sırada sebebi belirlenemeyen bir nedenden ötürü İstanbul Boğazı’nın derin sularına gömüldü…


Alt yazıya, haber sunucusunun sesi eşlik ediyordu: “Sayın seyircilerimiz merkezimize henüz ulaşan habere göre ikiyüz elli yedi yolcusu bulunan yolcu uçağını arama kurtarma çalışmaları hemen başlatılmış olup uçağın bu esnada infilak etmemiş olması yolcu ve mürettebatın sağ kurtulma olasılığını arttırmıştır.”

sahildeki kadın


Habere canlı bağlanan muhabir olay mahalinden, “…kurtarma ekipleri bütün imkânlarıyla seferber olmuş durumda. Yolcu ve mürettebatın kurtarılması için zamanla yarışılıyor. Uçağın alev almamış olması ümitleri arttırırken denize saçılan yakıtın alev almaması için de büyük önem gösteriliyor…”
Sahil güvenlik ekipleri uçaktan çıkmayı başarabilen yolculara ulaşmak için devredeler…


Haberi dinlerken oğlu Serhat geldi aklına Sezer Bey’in.


“Serhat nerelerde? Londra’da değil miydi o?” Diye sordu hasta bakıcısına.


“Hayır efendim, dün gece gelmiş kendileri ve bugün Ankara’dalar. Meclis çalışmaları için …”


“Aman aman öyle olsun, aklım çıkacak sandım bir an, ya onun uçağı düşmüşse diye. Eminsin ama değil mi?”


“Evet efendim. Özel kalemiyle bu sabah görüştük. Yeni verilen kanun teklifi için komisyonda görevlendirmişler Serhat Bey’i..”


“Bir de siyasetimiz eksikti! Koskoca şirket dursun orta yerde, beyimiz meclislerde kanunculuk oynasın, neyse…” diyerek sustu ve uzandı hasta yatağına. Ve az sonra da, “İlaçlarımı getirin,” diye ekledi .

****

Ertesi gün. Saat 10:21


“Sezer Bey, harika haberlerim var. Durumunuz gün geçtikçe düzeliyor. Akciğerlerinizde toparlanma var. Tedaviyi devam ettiriyoruz.”


“Boşuna uğraşıyorsun doktor, yüz yirmisinde bir adam için…” diye karşılık verdi doktora, Sezer Bey. Sonra devam etti , “Neler yaşadı bu beden, neler gördü biliyor musun?”


“Daha çok şeyler görüp, daha çok şeyler yaşayacaksınız,” dedi, doktor.


“Size Tıp Fakültesinde yalancılık öğretmiyorlar olsa gerek Doktor. Hiç yalan söyleyemiyorsun,” derken gülümsüyordu Sezer Bey.


Doktor, Sezer Bey’in latifesini, “Öyle bir ders almadık fakat bu konuda gayretli olduğuma emin olabilirsiniz,” diye yanıtladı.

Sezer Bey, doktoru yanından ayrılırken, yeniden televizyona çevirdi bakışlarını. Her yerde uçak kazasıyla ilgili haberler geçiyordu ki, bir anda dondu kaldı Sezer Bey. Kocaman açtığı gözleriyle TV ekranına bakakalmıştı.


“Hemşire, Hemşire!..” diye bağırmaya başladı. Önce donduran, peşi sıra da Sezer Bey’i bağırtan haberde:


“Maltepe Sahiline vuran seksenbeş yaşlarındaki Sahildeki Kadın cesedinin ünlü modacı, tekstilci Isabelle L’ye ait olduğu tespit edildi. Sahildeki Kadın cesedi Isabelle L.’nin elinde tuttuğu tarihi köstekli saat cesede rastlayan kurtarma ekiplerinin dikkatinden kaçmadı. Saatin 1900’lerin başında Avrupa’da yapılmış köstekli bir saat olduğu, saatin içerisinde de, “Serkiz’ime,” yazısının olduğu…”

Muhabir habere yorum katarak hararetle devam ediyordu: “Sahildeki Kadın cesedinin elinde sıkı sıkı tuttuğu saatin kim bilir merhume için ne büyük bir anlama geldiği de yine onun beraberinde götürdüğü bir sır olarak kalacak sayın seyircilerimiz.” Diyordu.


“Buyurun efendim, bir şey mi oldu…” diyerek telaşla girdi içeriye hemşire.


Bana oğlumu bulun hemen. Ama bu kadın, bu saat, hayır… İmkânsız bu! Nazaaaan, Nazan mı yoksa?..


Sorular, şüpheler, tahminler ve belirsizlikler içerisinde girdiği girdaptan kurtulmayı istiyordu Sezer Bey. Hem de bir an önce….

“Alooo, Sehat beni iyi dinle, bu şey… Uçak kazası… Dünkü…”


“Ne olmuş baba uçak kazasına?”


“Şey… O değil de… Şu sahildeki kadın.”


“Hangi kadın baba?”


“Şey… İşte… Şu… Hani elinde saat olan var ya.”


“Hangi elinde saat olan kadın baba? Ne sahili, anlamadım… Acele etme baba, sakin sakin, tane tane anlat.”

“Serhat, sen var ya sen, mebus olmasaymışsın oğlum, bir b.. olamaz mışsın? Tanrı şirketi senden korumuş, Genel Müdür işinde iyi olmasa, çoktan batarmışız.”

“Baba, haksızlık ediyorsun ama…”


“Başlatma haksızlığına! Yalan mı? Neyse, dün boğazda düşen uçaktan bahsediyorum. Uçaktan sağ kurtulamayan bazı yolcuların cesetleri sahile vurmuş. Bunlardan biri de Maltepe’de sahile vuran, elinde tarihi bir saat bulunan sahildeki kadın cesedi. Adı Isabelle’miş herhalde, modacı, tekstilci diyorlar haberlerde…”


“İyi de ne yapacaksın bu bilgiyle? Cesedi sahile vurmuş, ölmüş kadın neticede.”


“Serhat, senin bu salaklığın bana birini hatırlatıyor ama söylemeyeceğim, sen anladın onu değil mi? Neyse, bana saat lazım.”


“Hâlâ gizem dolusun baba, ne yapacaksın sahildeki kadının elindeki saati…”


“Oğlum o saat benim saatim anladın mı? Uzun yıllar önce benim için değerli birine vermiştim. Yıllar sonra sahildeki kadının elinde ortaya çıkıyor. Kadın maalesef yaşamıyor ona nereden ulaştı veya bu kadın kim, bilmek istiyorum.”


“O saatin sana ait olduğu ne belli? Üzerinde adın mı yazıyor?”


“Evet geri zekâlı mebus oğlum, evet. Üzerinde adım yazıyor. Tam üzerine bastın.”


Sessizlik.


“Demek Serkis yazıyor… Tamam baba, ben ilgileniyorum. Sana dönüş yaparım.”


“Bi zahmet!”

****

Kazadan üç gün sonra


Efendim, oğlunuz Serhat Bey hatta …


“Baba, Sahildeki Kadın Isabelle Leonyan, Nazan isminde bir Osmanlı Ermenisinin kızı. Londra’da ünlü bir modacıymış hiç evlenmemiş. Türkiye’de bir okul yaptırıyormuş aslında okul bitmiş açılış öncesi görmek için İstanbul’a geliyormuş ki… sizlere ömür.”


“Nazan mı dedin?”


“Yok Isabelle Leonyan”


“Sahildeki Kadının annesi Nazan mı dedin?”


“Evet baba, Nazan Leonyan kadının annesi. Onu da araştırdım.”


“Yaşıyor muymuş?”


“Londra Köprü Hastanesi’ndeymiş,”

derken, sessizliğe büründü her yer. Telefon yere düştü elinden.


“Nazaaan!..” diye feryat eden Sezer Bey’in sesinden başka bir ses yoktu odayı dolduran.


Hıçkırıklar ve gözyaşları içerisinde dudaklarından dökülen tek bir kelime vardı odanın duvarlarında yankılanan:


Nazaaaan…


Naaazaaaaaan…

S O N

Yazar Hakkında:

erhan metin

Dr. Erhan Metin, İlk ve orta okulu Çankırı Atatürk İlköğretim Okulu’nda, lise eğitimini Nevzat Ayaz Anadolu Öğretmen Lisesi’nde tamamladı. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Tarih Eğitimi alanında; Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisans (Tezli), Atatürk Üniversitesi’nde doktora yaptı. Yerel tarih, sözlü tarih, Ermeni Meselesinin öğretimi, Türk-Ermeni ilişkileri, tarih eğitimi, tarihsel dil ve tarih ders kitapları üzerine yapmış olduğu akademik çalışmalarının yanı sıra lisans eğitimi sonrasında; tarih öğretmenliği, okutmanlık ve araştırma merkezi koordinatörlüğü gibi görevlerde de bulundu. Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği Ana bilim dalında araştırma görevlisi yine aynı anabilim dalında öğretim üyesi olarak görev yaptı. Bugüne kadar yayınlanmış kitapları, farklı kitap çalışmalarında kitap bölümleri, hakemli dergilerde makaleleri; ulusal ve uluslararası kongrelerde sunmuş olduğu tebliğlerinin yanı sıra yürütmüş olduğu proje ve editörlük çalışmaları da bulunmaktadır. Metin, evli ve iki çocuk babasıdır.

12.05.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın