fatih parlak

Öykü: Kombi Bakımı, Fatih Parlak

06.12.2023 © Novelius Edebiyat

Yazar: Fatih PARLAK

Kombi Bakımı – Fatih Parlak

Kocanız sizi terk ettiyse, kızınızın kocası da kızınızı terk ettiyse günde üç paket sigara içersiniz. Kural budur. Bunu yüzüne söylemedim ama o böyle düşündüğümü anlamıştı. Hemen çıkarıp bir sigara daha yaktı. Hem de şu ucuza satılanlardan. Adamın ciğerini söken sigaralardan. Beni derli toplu görünen mutfağına oturtup bir tane daha yaktı. Sigaranın yarısına gelmemişti ki hikâyesinin yarısını anlattı. Şeker, tansiyon, kalp yetmezliği, ne ararsan vardı. En kötüsü de kulak çınlamasıydı. Sürekli aslında var olmayan sesler duyuyordu. Ben onu Parkinson hastası diye düşünmüştüm oysa. Bunama ya da Alzheimer da olabilirdi hastalığı. Karıştırdığı kahvenin üzerine bir neskafe daha açıp dökmesinden anladım bunu. Bozuntuya vermedim. Hikâyesi bitince koltuğa oturdu. Ben televizyon filmlerinde görüyordum böyle kadınları, canlısıyla hiç karşılaşmamıştım. Yetmiş bilmem kaç yaşında, pazar alışverişini kapıcısına yaptıran, camdan sokağı izleyip çalar saatin vuruşuyla hüzünlenen kadınlar. Yalnızlar. Konuyu değiştirip buraya geliş nedenimi sordu bana. Kombinin bakımı için gelmiştim dedim ya, diye yanıtladım onu. Lavabonun üzerindeki ıslak mendille bir kez daha sildi burnunu.  Kayıt defterine göre Leman Hanım. Bir kez daha göz gezdirdim iş emrine. Peteklerin havası alınacak, su basıncı makul ayara getirilecek, rutin temizlik ve termostat kontrolü. Buna gerek olmamasına rağmen kombinin üzerindeki magnetleri bir bir söküp indirdim aşağıya. Tüp, damacana, lokanta reklamları ve bir de Kıbrıs haritalı şirin bir açacak.

fatih parlak

“O adam, beni bırakıp Kıbrıs’a gitti,” dedi ben elime alınca açacağı. Bir otelde tanışmış “şırfıntıyla.” Rulet oynarken. Hemen evlenmiş adam o kızla. Garip kısa cümleler kuruyordu ben işim yaparken. “Hadi bizimki neyse de kızımın kaderi de aynı olunca yıkıldım.” Üstelik bu kızından Buse adında bir torunu varmış bizimkinin. Cebinden çıkarıp resmini gösterdi. Güzel kızdı, öyle terkedilecek birine pek benzemiyordu. Allah sahibine bağışlasın dedim gayriihtiyari. İçimden geçeni anlamış gibi güldü. Değişik bir gülme bu. Siz bütün erkekler aynısınız der gibi bir gülme. Arkasından “param yok ha” şeklinde bir cümle kurdu. “Para isteme benden.” Yılmaz Bey ödemiş peşinen, oğlunuz değil mi diye sordum anında. Bir yanlışlık olsa para cebimden çıkacak. İhtiyatlı olmak lazım. “Oğlum ya, tabii oğlum!” der demez böldüm lafını. İçini rahatlatmak için, on dakika sürmez dedim. Zaten Yılmaz Bey sigortadan yıllık bakımını düzenli yaptırıyormuş kombinin. İşimi bitirip takımı taklavatı topladım. Tükenmez kalemi eline tutuşturup teslim belgesine imzayı attırdım. “Oğlum otursana,” deyince şaşırdım. Belli, bu kadının kimi kimsesi yok. Amme hizmeti yaptırır gibi dinlettirecek kendini bana. Bir filmde Avrupa’da yalnız yaşayan yaşlıların dinleyeni olmadıkları için öldüklerini duymuştum. Kadın, başıma iş açacaktı. Üstelik şirket politikasına göre yasak. Yalnız yaşayan kadınlarla konuşmak yasak değildi tabii, bakıma gidilen her evde en fazla yarım saat geçirmek zorundayız. Yoksa şirket nasıl para kazanacak? Ah, şu insani yönlerim olmasa ben de herkes gibi çekip gidecektim kapıyı yüzüne kapatarak. Üzüldüm kadına. Yetmiş bilmem kaç yaşında. Annem geldi aklıma. Annem Bursa’da benim. Ben Ankara’dayım. Dolaptan tüylenmiş bir terlik çıkarıp önüme attı kadın. İşte bu Leman Hanım. Beni oğlu mu sandı acaba diye geçirdim içimden. Bu kadının neyi ne kadar anlayıp anlamadığı hakkında kafa yormak da gelmiyordu içimden ama ah, şu insani yönüm.

“Oğlunuz Yılmaz Bey miydi,” diyerek yokladım onu. “Oğlum akşam gelir,” deyince rahatladım. Adam ilgileniyordu demek ki kadınla. Güneşe bakan güzel bir salonu vardı evinin. Üstünde saksılar bulunan bir sehpanın yanına karşılıklı iki koltuk atılmış, oturduk. Yeni bir sigara paketi açtı, içinden çıkarıp bir tane yaktı. Dumanı çekip “kime oy vereceksiniz?” diye sormaz mı? Kem küm ettim bir süre. Şimdi ne desem ki? Üstelik siyasetten anlamam. Anlarım da işime gelmiyor doğrusu. Filler tepişirken çimenler eziliyor işte hepsi bu. Ama ne zamandır da şöyle ağız tadıyla geyik yapmamıştım. Ben de demli çay müptelasıyım, ne desem beğenirsiniz? “Abla şöyle güzel bir çay demlersen anlatırım.” Leman dünden razı. Kaşla göz arasında gidip geldi. Üstelik İngiliz çaylarından varmış elinde. Atmış içine iki tane. Sehpanın üstündeki saksıda sırnaşan çiçeğin adı fesleğenmiş. Elimi sürünce kokusunu aldım. “Ben bunların hastasıyım,” dedi kadın. Fesleğen, sardunya, ebegümeci, orkide diyerek bir bir sıraladı adlarını. Eskilerin ağır camdan küllükleri olur, onlardan birini çıkardı sehpanın altından. İçilmiş sigaraların üstüne bastıra bastıra attık izmaritleri. Leman Hanım, bu ne letafet diyesim geldi durup dururken. Güneşin vurduğu cepheden bakınca yetmişlerinde değil otuzlarında bir kadın gibi gözüktü gözüme. Ah şu insani yönüm. Empati yaptım. Otuzlarında kim bilir ne hayalleri vardı Leman’ın. Bu eve gelin gelmişti belki de. Bina da eski sonuçta. “Şekerim,” dedi Yeşilçam filmlerinde oynayan aktrisler gibi, “bak bu seçim çok önemli, artık geri dönüşü yok!” Beni aldı bir düşünce. Acaba neydi önemli olan ve geri dönüşü olmayan nasıl bir yola giriyorduk? Ben basit bir kombi bakım teknisyeniydim. Siz anlıyorsunuz galiba bu konulardan diyerek topu çevirdim. “Anlamaz olur muyum şekerim, anlamayacak ne var,” demez mi Leman Hanım. Dedi tabii. “Bak,” dedi, “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Ben eskisi nasıldı diye düşündüm.

Eşimin amcasının sözleri geldi aklıma. O da böyle bir yolunu bulur siyasi konulara getirirdi lafı. Tam bir partiliydi. Düzenin değişeceğinden söz ediyordu o da durmadan. Zaten dikkatimi çekmişti. Böyle kendi hayatını bir düzene koyamayanlar hep dünyaya bir düzen vermeye çalışıyordu. Eşimin “Koko” lakaplı amcası kızıyla kavgalıydı. Üniversiteye giden oğluna harçlık bile vermiyordu. Bir ara karısını da dövüyormuş ama dünyanın düzenini sağlama çabası takdire şayandı. Leman hanım da onun gibiydi işte. Leman Hanım teyze dedim söze girerek. Ben basit bir kombiciyim. Kombilerin bakımını yaparım, varsa arızasını gideririm, benim sayemde insanlar sıcak yuvalarında mutlu olurlar, üşümezler. Öteki konulardan anlamam dedim. Demez olaydım. Küllüğü kaldırıp laps diye indirdi sehpaya. “Senin gibiler yüzünden,” dedi. “İşte senin gibiler yüzünden bu hâle geliyoruz hep!” Bu sözü son zamanlarda çok duymaya başlamıştım. Girdiğim üç dört evden birinde böyle şeyler konuşuluyordu. “Senin yüzünden her şey, senin gibiler yüzünden bu hale geldik” diyorlardı sık sık. Anlamıyordum. Yanlış bir şeyler söyleyip işimden de olmak istemiyordum. Müşteri memnuniyetine önemsiyordu şirketimiz. O yüzden bazen anlamadığım şeyleri de anlarmış gibi yapıp onaylıyordum.

Leman hanım ayağa kalkıp dans etmeye başladı. Entarisini hafifçe yukarı kaldırıp ayak bilekleriyle halının üzerindeki kirleri işaret eder gibi motifler sergiliyordu. Bu kadın düpedüz deli diye düşündüm ama ne fark eder ki? Delilerin kombi bakım hakkı yok mu? Şirketimizin bu konuda verilmiş bir kararı ya da genelgesi yoktu. Biz müşterilerimizin akli dengesiyle değil vücut ısısıyla ilgileniyorduk. Hadi anladık kocanız sizi terk etti, kızınızın kocası niye kızınızı terk etti diyerek mindere çektim onu. Leman Hanım fareyi gören kedi gibi oturdu karşıma. “Anlatırım, anlatırım ama benimle bir kez dans edeceksiniz.” Laf mıydı şimdi bu. Ben dans etmeyi bilmem ki diye cevapladım onu. “Ah şekerim,” dedi, “siz kendinizi bana bırakın.” Kendimi ona bırakmaya hiç niyetim yoktu. Bu söylediğini yaparsam vaka çok tehlikeli bir hâl alabilirdi. Benimle eğleniyormuş gibi bir görüntü vererek tekrar oturdu koltuğa. “Kızımı aslında kocası terk etmedi,” dedi. “Ben ayırdım onları. Kendi öz kızıma iftira attım. Kocası da çekti gitti işte.” Sonra “amaan, uzun hikâye!” diyerek kestirip attı. Besbelli tehlikeli bir kadındı bu. Bizim patronun bir lafı vardır. “Acırsan acınacak duruma düşersin.” Bu yaşlı kadın başıma iş açacaktı benim. Acilen terk etmeliydim bu evi. Ama o da ne! Kapıyı kilitlemişti. “Vallahi şekerim, benim dediğim partiye oy vermezsen keserim seni!” diyerek korkuttu beni. Fakat nereden bilecekti kime oy verdiğimi? Evet vereceğim diyerek çekip gidebilirdim. Ne yazık ki öyle yapmadım. Sinirlerim bozuldu çünkü. Ben de insanım. Bu yüzden kombinin suyunu patlattım. 112, ambulans, acil derken hastaneden yazıyorum şimdi bunları. Bu deli kadını da yanıma verdiler. Olacak iş mi? Yukarıda kafamızın üstünde bir televizyon var, adam çıkar çıkmaz, “şekerim işte buna vereceksin,” diyor. “Buna vermezsen düzen bozulur.” O, buna ver buna ver dedikçe sinirlerim iyice bir bozuluyor. Deli ediyor bu kadın insanı.

S O N

Fatih PARLAK

Kapak Görseli, Cladue Monet, The Path, 1885

Kare Görsel, Bernard Buffet, Mad Woman & Bouquet, 1970

Yazar Hakkında:

edebiyat Fatih Parlak, 1987 yılında Ankara’da doğdu. Profesyonel meslek hayatına Ankara’da öğretmen olarak devam ediyor. Varlık, Kitap-lık, Sözcükler, Yeni E, Lacivert Öykü gibi çeşitli dergilerde öyküleriyle yer aldı. Ayrıca Apartman Kâmil ve Kaçak Yapı adında yayımlanmış iki kitabı bulunuyor. Kombi Bakımı, yazarın sitemizde yayımlanan ilk çalışmasıdır.

06.12.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın