Odamda Yolculuk Yazar: Xavier De Maistre 🇨🇵 Kırmızı Kedi Yayınevi - 179 Sayfa
💚 Xavier De Maistre’nin çok acayip bir hayatı var. 1763 Doğumlu. Ağabeyi ünlü bir yazar. Yazarımız Xavier, Fransız ordusunda, İskenderiye garnizonunda subaylık yaparken, bir düelloya katılması münasebetiyle tutuklanır. Bu soylu adamı, aç susuz, öyle farelerin cirit attığı bir zindana falan atmazlar ama yine de esaret altında tutulur. Bir evde. Daha doğrusu, romandan anladığım kadarıyla, konforlu bir odada, emrinde uşağı falan da olmak kaydıyla cezasını çekmeye başlar. Kapatıldığı bu odada, 42 gün sürecek, yarı düşsel yarı fiziki bir yolculuğa çıkar Xavier ve tüm izlenimlerini notlar halinde kağıtlara döker. Oda hapsi nihayetlendikten sonra biriken notları ağabeyi Kont Joseph De Maistre’ye teslim eder. Döneminin etkili yazarlarından biri olan ağabeyi, kardeşinin yazdıklarını oldukça iyi ve edebi açıdan kayda değer bularak kitap haline getirmeye karar verir. Böylece, ‘Odamda Yolculuk’ yazarından habersizce basılır ve yazarına hem büyük bir şok yaşatır hem de pek hoş bir şöhret getirir…
💚 Gelelim kitabımıza… Kırmızı Kedi Yayınevi, yazarın ‘Odamda Yolculuk’ ve ‘Odamda Gece Seferi’ isimli, farklı zamanlarda yazılmış, iki farklı çalışmasını tek bir baskıda okuyucuyla buluşturmuş. İsabetli de olmuş… Odamda Gece Seferi, yazarın yıllar yıllar sonra, kendi arzusuyla odasına kapanarak yaptığı ikinci bir yolculuğu anlatır esasında…
💚 Kitap, kısa kısa bölümler halinde ilerlemek de ve her bölüm ayrı bir deneme tadında. Açıkçası, deneme okuyor hissiyatıyla sayfaları çevirdiğim çok oldu.
💚 Aksiyon, curcuna, gizem, aşk vs… beklentileriniz varsa lütfen ama lütfen bu kitabın yanına bile yaklaşmayın. Bu arzularınızı bu kitapla tatmin edemezsiniz….
💚 İlk kitabın altıncı bölümü, yazarın “ruh, hayvan ve öteki” gibi saptamalarını yaptığı bölüm olması açısından bence efsaneler ötesiydi. Sonra, resim sanatını anlattığı bölüm, resim mi yoksa müzik mi daha değerli bir sanattır tartışmasını açtığı bir diğer bölüm, keza uşağını ve köpeğini anlattığı her bölüm, çok çok beğenimi kazandı… En çok da yazarın okuyucuya direkt hitap ettiği cümlelerine bayıldım.
Ruhum her türden fikirlere, zevklere ve duygulara o denli açık ki; önüne gelen her şeyi büyük bir açıklıkla kabulleniyor!..
Güzel bir ateş, kitaplar, kalemler, sıkıntıya karşı bunlardan daha iyi çare bulunur mu!
Nasıl da bir sürü hoş ve hüzünlü düşünce beynime aynı anda üşüşüyor! Harikulade ve korkunç durumların Hayret verici karışımı!
Evet, işte o, taptığım o kadın, ta kendisi, gülümsemesini görüyorum: ağzını açacak ve beni sevdiğini söyleyecek. Ne bakış ama! Gel de sana sarılayım, hayatımın ruhu, benim ikinci varlığım! Mutluluğuma ve sarhoşluğuma ortak ol!
Keşiflerden keşiflere gitmekteyim.
Benimle ilgilenmiş, daha sonraları beni unutmuş kişileri saymaya kalksam, hafızam bu iş için yetersiz kalır.
Pembe ve beyaz mutluluğa ve zevke adanmış iki renktir. Tabiat, bunları güle vererek ona bitki imparatorluğunun tacını bahşetmiştir; gün doğarken, gökyüzü dünyaya güzel bir gün bağışlayacağını haber vermek istediğinde bulutları bu tatlı renk tonlarına boyar.
Kalbi ve ruhu kendisine uyan bir arkadaş bulan mutludur…