23.11.2024 © Novelius Edebiyat - Ümit Yaban
“Günlük yaşam koşuşturması içinde, istirahat için kullandığım zamanın bir kısmını muntazaman yazarak değerlendirmeye başladım. Mesai bitikten sonra eve gelirim, kısa bir süre dinlendikten sonra iki ya da dört saat kadar muhakkak yazı yazarım. Yazamadığım zamanlar da olur, yorgun olduğum, düşünemediğim, konsantre olamadığım zamanlar… Ama ne olursa olsun disiplinimi bozmam, bu çalışma düzenine muhakkak özen gösterir, masamda, bilgisayar başında oturur, gösterime girmiş yeni bir filmi izler gibi bir önceki gün yazdıklarımı izleyerek vakit geçiririm…”
MEHMET ALİ ARACİ
Ah ilk kitaplar, sanki yazandan bir parça kopacak da evrende yıldız gibi parlayacakmışçasına müstesna bir öneme sahiptir. Bu önem hem yazarlar hem de edebiyat tarihi için geçerlidir. Bu heyecana ortağız ve zevkle görünürlüğüne katkı sunmayı kendimize görev addediyoruz.
Röportaj: Mehmet Ali Araci – Ümit Yaban
Ümit YABAN: Sayın Mehmet Ali Araci ilk kitabınız Bir Garip Göç Hikayesi’ni kutlarım. Cinius Yayınları‘ndan elimize geçti. Tebrik ederim. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Mehmet Ali Araci kimdir?
Mehmet Ali ARACİ: Teşekkür ederim Ümit Hanım.
Öncelikle belirtmek isterim ki toplumsal ve sosyal olaylar üzerine herkes kadar akıl yoran, düşünen, bu olayları birçok açıdan yorumlamaya çalışan bir insan olarak, kitlelere anlatmanın ve gelecek nesillere aktarmanın en etkili yönteminin edebiyat olduğuna inanıyorum. Söylemeye çalıştığım gerçek anlamıyla tarih yazmak değil tabii. Tam olarak şiirler okuyarak, hikâyeler ve destanlar anlatarak yarınlara not düşmekten bahsediyorum. Yani binlerce yıl hatırlanmaktan, hiç unutulmamaktan, ölümsüz olmak buysa şayet, sonsuza kadar sürecek bir yaşamdan bahsediyorum… Bu yüzden kötülerin hüküm sürdüğü ve ne yazık ki hiç kaybetmedikleri dünyada, iyilerle kötüler arasındaki mücadelede, hangi safta yer almamız gerektiğini sorgular, doğrudan yana tavır almaya çalışırım. ‘’Kimsin, kimden yanasın?’’ diye sorarım sürekli kendime. Aşık İsmail Daimi’nin; ‘‘Hem evrenim hem zerreyim, ben kendimi bilmez miyim,’’ dizelerinde bulurum cevabımı.’’ Zerre içinde zerre olduğumu bilirim, ismimin önüne sıfat eklemeyi sevmem. Mehmet Ali Araci ya da sadece Ali diye hitap edilmesi mutlu eder beni…
Ümit YABAN: Yazma yolculuğu nasıl başladı? Yolda bir atölye ya da editörden destek aldınınız mı? Bu yolculuğa yeni çıkanlar için tavsiyeleriniz nelerdir?
Mehmet Ali ARACİ: Hayatımın bütün evrelerinde yazı vardı aslında. Okuduğum kitapların sayfalarına, sırt çantamda taşıdığım deftere, müsvedde kâğıt parçalarına ve hatta avuç içlerime bile not düştüğüm olurdu. Ancak tam anlamıyla yazma serüvenim Covit-19 pandemisiyle başladı diyebilirim. Karantina uygulamalarıyla sosyal hayatın neredeyse sıfırlandığı, insanlar arasında iletişimin kanallarının tıkandığı, sağlık emekçisi olmamdan dolayı yalnızlaştığım bir dönemde, kültürel değerlerden ve toplumsal hafızadan beslenerek, hayal gücümü de bu değerlerle harmanlayıp, yeni bir dünyayı yaratmak istedim galiba. Bilgisayar başına oturup yazmaya başladığım ilk andan, yazdıklarımın kitaplaşıncaya kadar olan serüveninde, herhangi bir yazma atölyesinden ya da editörden destek almadım. Yazmaya hevesi olan yazar adaylarına tavsiyem; çok okuyun ve her fırsatta yazın, aklınıza ne geliyorsa onu yazın, birilerine okutabilir miyim kaygısı yaşamayın sakın. Zamandan ve mekandan olabildiğince soyutlayın kendinizi ve kelimeler yardımıyla şekillendirdiğiniz hayal dünyanızın kapılarını, biz okurlar için de aralayın…

Ümit YABAN: Yazım ve yayınevi bulma safhalarında zorluklarla karşılaştınız mı? Kitabınızı raflarda gördüğünüz o ilk ân neler hissettiniz?
Mehmet Ali ARACİ: İlk kitabını yazmış ve yayınlatmış bir yazar olarak söyleyebileceğim, yayınevi bulma safhasında zorluklarla karşılaşmayan yazar yoktur galiba. Dosyayı tamamlayıp, son noktayı koyduktan sonra kitabınızı, heyecanınıza eşlik edecek hızda yayınlayacak yayınevi bulamıyorsunuz doğrusu. Yayınevleriyle sürekli yazışmanız ve arayış içinde olmanız gerekiyor. Kitap dosyanızı kabul etmeyen yayıncıların haklı gerekçesi var elbette. Kağıt ve baskı maliyetlerinin yüksek olması, yıllık planlamanın aylar öncesinden yapılmış olması ve en önemlisi de okurlar tarafından tanınmıyor olmanız, yazım ve yayınevi bulma safhasında karşılaşacağınız zorluklardan bazıları. Ama basılı kitabınız elinize geçtikten sonra rahatlıyorsunuz, emeğinizin karşılığını görmek mutlu olmanıza yetiyor, her sayfasını özenerek çevirip okumak istiyorsunuz.

Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı? Malum yaşam büyük bir koşuşturma, bu koşturma arasında yazmaya günlük ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?
Mehmet Ali ARACİ: Bir Garip Göç Hikâyesi adlı romanımın ilk cümlesiyle birlikte, yazma rutinim de bir disiplin olarak kendiliğinden oluştu. Günlük yaşam koşuşturması içinde, istirahat için kullandığım zamanın bir kısmını muntazaman yazarak değerlendirmeye başladım. Mesai bitikten sonra eve gelirim, kısa bir süre dinlendikten sonra iki ya da dört saat kadar muhakkak yazı yazarım. Yazamadığım zamanlar da olur, yorgun olduğum, düşünemediğim, konsantre olamadığım zamanlar… Ama ne olursa olsun disiplinimi bozmam, bu çalışma düzenine muhakkak özen gösterir, masamda, bilgisayar başında oturur, gösterime girmiş yeni bir filmi izler gibi bir önceki gün yazdıklarımı izleyerek vakit geçiririm…

Ümit YABAN: Karakterleriniz ile tanışıyor musunuz? Sosyal hayatınızdan ya da iç dünyanızdan birileri mi?
Mehmet Ali ARACİ: Kitaptaki olay örgüsü Türkiye’nin yakın geçmişinde kurgulanmış olsa da, hikâyelerini anlatmaya çalıştığım karakterlerin aynılarıyla, sosyal hayatın içinde karşılaşıyoruz aslında. Yani günümüzde her devrin adamı olup, her devrin kazananına yakın duranlarla, gurur ve kibrini göklere çıkartıp yüceltenlerle, liyakatsizlikte sınır tanımayanlarla, dedikoducularla, kolayı yenmek için yola çıkanlarla, insanları sınıflara ayıranlarla, hurafeye inananlarla ve bunların dışında yine; dirayetli olanlarla, yaşı küçük aklı büyük olanlarla, fedakarlıkta sınır tanımayanlarla, aşk uğruna hayatlarından vaz geçenlerle, bölüşüp paylaşabilenlerle bir şekilde yolumuz kesişiyor, karşılaşıyoruz. Öyle ya da böyle tanıyoruz bu insanları…

Ümit YABAN: Kimsenin okumayacağını bilseniz yine yazar mıydınız?
Mehmet Ali ARACİ: Evet, hiç kimsenin okumayacağını bilsem de muhakkak yazarım. Herhangi bir konuyla ilgili anlatılması gerekenleri yazıya dökerken, olay örgüsü içindeki karakterlerle baş başayım, onlarla vakit geçirir, onlarla konuşurum. Her yazar aynı zamanda kendi okuru olduğundan, ‘‘Bir Garip Göç Hikâyesi,’’ adlı romanı kurgularken kimse okumaz kaygısı yaşamadım. Kitabın bu kadar kalın, konusunun da çok uzun olmasının sebebi budur aslında.
Ümit YABAN: Türk ve Dünya Edebiyatından takip ettiğiniz isimler, hayranlık duyduğunuz yazarlar kimler?
Mehmet Ali ARACİ: Örnek aldığım ve takip ettiğim çok sayıda yazar vardır elbette. Romanları ve şiirleriyle Yaşar Kemal’i ve hikâyeciliğiyle Sait Faik Abasıyanık’ı ilk sırada sayabilirim. Sadece Türk Edebiyatına değil, Dünya Edebiyatına da damgasını vurmuş Orhan Pamuk’u ve Türkiye’deki sosyal ve siyasal olayları romanlarında anlatan Oya Baydar’ı bu listeye eklemeden olmaz tabii. Yine John Steinbeck, Jack London, Ernest Hemingway, Dostoyevski, Lev Tolstoy ve daha çok sayıda yazarı keyifle ve imrenerek okurum.
Ümit YABAN: Bundan sonra serüven nasıl devam edecek? Yazmaya devam ediyor musunuz?
Mehmet Ali ARACİ: Yazma serüvenim yeni başladı diyebilirim. Okurlarıma söz vermek adına, ‘‘Bir Garip Göç Hikâyesi’’ adlı romanımın son sayfasına, ‘‘SON değil…’’ diye bir bitiş cümle ekledim. Yine kitabımın belli sayfalarına, yakın gelecekte yazmak istediğim kitaplarla ilgili ipuçları yerleştirdim. Yani bu romanda anlatılan konuyla hiç alakası olmayan ama yine bu kitabın bazı sayfalarında ismi geçen herhangi bir kişi ya da mekan, yazmak istediğim yeni romanın konusu veya ana karakteri olabilir. ‘‘Kuşdili Pansiyonu’nu’’ bekleyin derim…
Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.
“İlk Ümit” Röportaj Serisinin Diğer Bölümleri İçin
23.11.2024 © Novelius Edebiyat

