ümit yaban

İlk Ümit: Dilek Karaaslan – Ümit Yaban

30.12.2023 © Novelius Edebiyat - Ümit Yaban

“Her konuda öğrenmeyi, araştırmayı seven biriyim. Edebiyat yolculuğu da böyle bir merakla başladı. Tabii bu yolculukta ne olacağım, yolun beni nereye götüreceği çok önemli değil.  Önemli olan yolda olma, öğrenme ve öğrencilik hali. Yazmak ama daha çok okumak. İyi bir öykü okumadan uyuduğum bir günü yaşanmış saymıyorum. Sanırım kendimi bir öykü tutkunu ve öykü yazan biri olarak tanımlayabilirim.”

DİLEK KARAASLAN

novelius Ah ilk kitaplar, sanki yazandan bir parça kopacak da evrende yıldız gibi parlayacakmışçasına müstesna bir öneme sahiptir. Bu önem hem yazarlar hem de edebiyat tarihi için geçerlidir. Bu heyecana ortağız ve zevkle görünürlüğüne katkı sunmayı kendimize görev addediyoruz.

Röportaj: Dilek Karaaslan – Ümit Yaban

Ümit YABAN: Sayın Dilek Karaaslan ilk kitabınız  Tatlı Bir Şey Yok mu?’yu  kutlarım. Edisyon Kitap’tan elimize geçti. Çarpıcı öyküler okuduk, tebrik ederim. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Dilek Karaaslan kimdir?

Dilek KARAASLAN: Bu soru benim için çok değerli. Neden derseniz, kendimi tanımlama şeklim ya da kim olduğum uzun bir süredir edebiyatla ilintili. Onun öncesi, ben de herkes gibi, eğitim almış, kurumsal şirketlerde çalışmış ve oralardan da emekli olmuş, bir süre daha çalışabileceği hâlde kurumsal hayatla bağını bütünüyle koparmayı tercih etmiş biriyim. Bence bu kısmın çok anlatılacak, heyecan ya da ilham verecek bir yanı yok. İş hayatı benim için kendimi geçindirmem, emeklilik sonrasına dair belli garantileri elde edebilmem ve dilediğim ilgi alanlarıma zaman, kaynak ayırabilmem için bir tür zorunlu hizmetti. Tabii bunu ilgi alanları üzerine çalışarak yapabilenler de var. Onları çok takdir ediyorum. 2014 yılı itibariyle yaratıcı yazarlık atölyelerine katılmamla başladı benim edebiyat yolculuğum. Daha önce de seviyordum edebiyatı, ama okur olarak. Sonrasında başından beri olmam gereken yerin burası olduğunu anladım.  Her konuda öğrenmeyi, araştırmayı seven biriyim. Edebiyat yolculuğu da böyle bir merakla başladı. Tabii bu yolculukta ne olacağım, yolun beni nereye götüreceği çok önemli değil.  Önemli olan yolda olma, öğrenme ve öğrencilik hali. Yazmak ama daha çok okumak. İyi bir öykü okumadan uyuduğum bir günü yaşanmış saymıyorum. Sanırım kendimi bir öykü tutkunu ve öykü yazan biri olarak tanımlayabilirim.

Ümit YABAN: Yazma yolculuğu nasıl başladı?  Yolda bir atölye ya da editörden destek aldınınız mı? Bu yolculuğa yeni çıkanlar için tavsiyeleriniz nelerdir?

Dilek KARAASLAN: Biraz yukarıda da bahsettiğim gibi atölyelerle başladım. 2021 yılı sonuna kadar da devam etti atölye dönemi. Gerçekten iyi edebiyat adına ne öğrendiysem oralarda öğrendim. Şimdilerde sürekli değil ama ilgimi çeken yazar ve/veya çeşitli konulardaki günlük, saatlik atölyelere katılıyorum. Kitabım için herhangi bir editör desteği almadım.  Atölyelere gelince, Gümüşlük Akademisi, Latife Tekin (manevi teşvik anlamında), Haydar Ergülen, Nalan Barbarosoğlu, Murat Gülsoy, Fadime Uslu, Faruk Duman, Ethem Baran ve uzun yıllar Semih Gümüş Hoca’nın (Notos) verdiği derslere katıldım. Her birine teşekkür borçlu olduğum bu edebiyat ustalarından çok şey öğrendim. Herhangi bir editör desteği almamakla birlikte dosyamın kontrol sürecinde Notos’a birlikte devam ettiğimiz, arkadaşım Gamze Efe’yle (2023 Yunus Nadi Ödülü’nü paylaşan dört değerli yazarımızdan biri) tıpkı bir editörle çalışır gibi çalıştık. Hakkını ödeyemem.

Yazmak isteyen herkesin atölyelere katılması gerekli mi, derseniz, elbette buna evet diyemem. Herkesin alt yapısı, eğitimi, donanımı farklı. Ama yine de ne okunacağını, nasıl okunacağını, bir metnin nasıl analiz edileceğini, popüler öykü yazma tuzağına düşmeden nasıl nitelikli öyküler yazılabileceğine dair titiz bir seçimle devam edilecek nitelikli atölyelerin mutlaka çok yararı olacağına inanıyorum. 

Dilek Karaaslan
Ümit Yaban, İlk Ümit röportaj serisinin 21. bölümünde Yazar Dilek Karaaslan’ı ağırlıyor.

Ümit YABAN: Yazım ve yayınevi bulma safhalarında zorluklarla karşılaştınız mı? Kitabınızı raflarda gördüğünüz o ilk ân neler hissettiniz?

Dilek KARAASLAN: Elbette, pek çok yazar adayı gibi her tür zorlukla karşılaştım. İlk bir yıl süründüm diyebilirim. Yayınevleri dosyamı basmaya yanaşmadı. Pes etmedim, dosyamın üzerinde bir yıl daha çalıştım. Neredeyse öyküleri yeniden yazdım diyebilirim. Tekrar yayınevlerine gönderdim. Sonrasında kabuller geldi. Dolayısıyla dosyanın basım süreci neredeyse iki yılı geçti. Kitabımı ilk kez Remzi Kitabevi’nde gördüm. Elime aldım. Tuttum, kapağını sevdim. İlk defa görüyormuş gibi inceledim. Orada çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. Sanırım altı ya da yedi tanesi arka arkaya duruyordu. Gözlerim doldu. Orada çalışan gençlerle sohbet ettik. Bana kitabımı hemen okumaya başladıklarını, çok beğendiklerini, normalde yeni çıkan öykü kitaplarından iki, üç adet sipariş ederken benimkinden on adet sipariş ettiklerini söylediler ve kendi kitaplarına imzamı aldılar. Misafir ettiler. Bu benim için unutulmaz bir gün ve anı olmuştu.

Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı?  Malum yaşam büyük bir koşuşturma, bu koşturma arasında yazmaya günlük ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?

Dilek KARAASLAN: Yazma rutinim vardı. Ama son bir yıldır çeşitli sebeplerden rutinim biraz bozuldu. Ustalardan öğrendiğim en önemli şey, “Yorgunluktan ölecek hâlde bile olsan, tek bir nokta bile koysan, bilgisayarını aç, (ya da defterini) noktayı koy ve kapat. Ben de buna yürekten inanıyorum. Ama yazamasam bile birkaç sayfa kitap ve ayrıca en az bir öykü okumadan uyumuyorum. Öykü yazmaya başladığım ilk günlerden itibaren öykü okumayı da okuma rutinime ekledim. Bazen hiç yazmadan bilgisayarı açıp yalnızca düşünerek geçirdiğim saatler de oluyor ama bunun yararını sonradan görüyorum. Bence yazmak kadar, öykü okumak ve öykü üzerine düşünmek de çok yararlı oluyor. Böylelikle zihnimdeki öyküyle ilgili tasarı alanını genişlettiğimi varsayıyorum.

dilek karaaslan

Ümit YABAN: İlk öykü kitabınızda kadınları ve özellikle tacizi, tacizin çeşitli biçimlerini, (aile içi, okul, iş yeri gibi) ayrıca mobbingi işliyorsunuz. Nedir meramınız? Mesaj verme kaygısı mı, bu konuyu misyon mu edindiniz, bu tarz öykülerin bir araya gelmesi tesadüf mü ya da başka bir şey mi? 

Dilek KARAASLAN:  Aslında yola çıkarken ne böyle bir niyetim ne böyle bir mesaj verme kaygım vardı. Ama yazdıklarım bir araya geldiğinde beni de şaşırtan bir durum oldu bu. Anladım ki, yıllardır belleğimde birikenler, onların kurgu ya da gerçek kahramanları, tanıklıklar, anılar, anlatmaya söz verdiğim hikâyeler, hepsi aynı yerde toplanmış. Bunu özel bir misyon edinmiş değilim, bu çok da iddialı olur -keşke yapabilsem- ama, o öyküleri okuyan tek bir kişinin bile bir parça farkındalığını geliştirebilirsem, geliştirebildiysem ne mutlu bana.

Yıllardır ülkemizde ve hatta dünyanın en gelişmiş, en demokratik ülkelerinde bile kadına karşı şiddetin artan bir eğilim izlediğini hep birlikte görüyoruz. Savunmasız kadın ve çocuklar bu dünyanın mağdurları hâline geliyor git gide. Bununla mücadele etmek için gerekli hukuksal ve yapısal düzenlemelerin dışında birinci sınıftan itibaren çocuklara nezaket, etik, zorbalıkla mücadele, zorbalığın nerede başlayıp bittiği, rızanın ne demek olduğu vb., gibi konularda eğitim verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben de bu ülkede, bu dünyada yaşayan bir kadın olarak -öyle plânlamasam bile- bu konuların ve kahramanların bundan sonra da öykülerime sızacağını düşünüyorum.

DİLEK KARAASLAN
Dilek KARAASLAN

Ümit YABAN: Kitabınız ile 2023 Sabahattin Kudret Aksal Yazın ödüllerinde özendirme ödülünün sahibi oldunuz. Ayrıntıları inandırıcı, içinde acemilik barındırmayan öyküler diye tanımlamış seçici kurul, peki bu kadar şeffaf nasıl geçirebildiniz vermek istediğiniz duyguları okuyucuya?

Dilek KARAASLAN: Kendimi tanımlamam gerekirse tam bir detay insanıyım. Her konuyu ve olayı olası bütün parametrelerle incelemeyi severim. Bu bazen insanı zora sokan, bunaltan bir durum olsa da böyle faydalarını gördüğüm zamanlar da oluyor. Bir öykü yazarken bütün detaylarıyla gözümde canlandırıyorum. Bir sahne, bir atmosfer tasarlarken kendimi o sahnenin içinde bir yere, bir üçüncü göz, kahramanlardan biri ya da bir kameraman gibi konumluyorum. O sahneyi kendi içinde yaşıyorum önce. Bana nasıl inandırıcı geliyorsa o sahneyi öyle yazıyorum. Öykünün ince işlerini çalışırken bir kez de yüksek sesle okuyorum ve yine bana yapay gelen, inandırıcı olmayan bir şeyler varsa ayıklıyorum. 

Ümit YABAN: Türk ve Dünya Edebiyatından takip ettiğiniz isimler, hayranlık duyduğunuz yazarlar kimler?

Dilek KARAASLAN: Bir taraftan zihnimi açmak için çapraz okumalar yapmaya gayret ederek, kurgu roman, felsefe, psikoloji, edebiyat kuramı okurken diğer yandan dünyanın, ülkemizin en iyi öykücülerini, önemli romanları ve benim dönemim genç öykücülerin ilk çıkan kitaplarını okumaya çalışıyorum.

Ülkemizden, Oktay Akbal, Sait Faik, Ethem Baran, Behçet Çelik, Barış Bıçakçı, Memet Baydur, Bilge Karasu, Vüsat Bener, Tomris Uyar, Sevgi Soysal, Kadri Öztopçu, Sevim Burak, Nurdan Gürbilek. Dünyadan, Alejandro Zambra, Per Peterson, Horacio Quiroga, Claire Keegan, Rachel Seiffert, Thomas Mann, David Constantine, Ralf Rotmann, Samanta Schweblin, Hemingway, Salinger, Raymond Carver ve John Cheever. Tabii bu isimleri çok daha arttırmam mümkün ama bunlar kitaplarını masamda tuttuğum, dönüp dönüp okuduğum yazarlarım.

ümit yaban
Ümit YABAN

Ümit YABAN: Bundan sonra serüven nasıl devam edecek? Yazmaya devam ediyor musunuz? Ediyorsanız Öykü mü, roman mı, neden?

Dilek KARAASLAN: Bizde, öykü yazmak, öykü kitabı yayımlamak, ilk romanı yazmadan önce yapılması gereken bir alıştırma gibi düşünülüyor. Ben bunu ülkemizde öykücülüğün yeterince anlaşılmamasına bağlıyorum. Hani sanki ‘öyküyle eli alışsın da sonra da roman yazsın’ der gibi. Öykü yazmak biraz küçümseniyor sanki, neden roman yazmıyorsun, deniyor ya da benzer şeyler. Kendi adıma iyi bir öyküyü romana değişmem. Cortazar’ın dediği gibi. “Roman sayıyla alır, öykü nakavtla.” Ben de böyle düşünüyorum. İyi kurgulanmış dört, beş sayfalık bir öykü bir romandan daha fazla etkileyebilir okuyucuyu. Kendi adıma öyküyle devam etme niyetindeyim; okurun ‘bunu iyi ki, okumuşum,’ diyeceği öyküleri yazabilmeyi kast ediyorum elbette.  Şu anda ikinci öykü dosyam üzerinde çalışıyorum.  Bunun yanı sıra henüz plân aşamasında olan iki kısa roman tasarısı var aklımda.

Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.

“İlk Ümit” Röportaj Serisinin Diğer Bölümleri İçin

Lütfen Tıklayınız…

30.12.2023 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın