İlk Ümit: Berin Aral – Ümit Yaban

15.02.2025 © Novelius Edebiyat - Ümit Yaban

Sabahları erken kalkarım. Datça’da isem -yılın büyük çoğunluğunda Datça’da yaşıyorum- ev sessizken kahvemi yapar, yazmaya otururum. Yaklaşık 2 saat bana aittir. Çok severim o iki saati. Bulutlara, doğan güneşe bakmayı severim. Genellikle hızlı yazarım. Bir arkadaşım bahçıvan yazar demişti bana. Çok haklı, içimde birikenleri çabucak yazarım sonra düzeltmeleri yaparım. Ara vererek çalışmanın beni asıl yazmak istediğim şeyden uzaklaştırdığını fark etmiştim, bir anda hücum eden sözcükleri yazdığımda istediğime en yakın olan metni yakalayabiliyordum.

BERİN ARAL

novelius Ah ilk kitaplar, sanki yazandan bir parça kopacak da evrende yıldız gibi parlayacakmışçasına müstesna bir öneme sahiptir. Bu önem hem yazarlar hem de edebiyat tarihi için geçerlidir. Bu heyecana ortağız ve zevkle görünürlüğüne katkı sunmayı kendimize görev addediyoruz.

Röportaj: Berin Aral – Ümit Yaban

Ümit YABAN: Sayın Berin Aral ilk kitabınız Düz Yokuşun Sakinleri’ni kutlarım. Kitabınız Hayykitap  basımı ile okuyucusuyla buluştu. Çokça emek verilmiş farklı bir kitap, tebrikler. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Berin Aral kimdir?

Berin ARAL: Çok teşekkür ederim. Her zaman zarifsiniz Ümit Hanım.

Çok kardeşli bir evde, Üsküdar’da büyüdüm. Güzel bir kütüphanemiz vardı ve eve o dönemin iyi kitapları girerdi. Biraz yalnız bir çocuktum bunda kardeşlerimin benden yaşça büyük olması da etkiliydi sanırım. Yaşadığımız yerdeki Selimiye kütüphanesini keşfettiğimde dünyalar benim olmuştu. İçi bahçeli, küçük bir kütüphane ama kitap kapasitesi – bana göre- çok büyüktü, gizli bahçeydi benim için. Evdeki kitapların dışındaki hemen hepsi klasikler ve sol romanlardı, çocuk kitapları ve dünyanın geri kalanıyla tanışmam Selimiye kütüphanesiyle olmuştur. Harçlığımı kitaplara yatırmam da o yıllardan kalma alışkanlığımdır. Okuma aşkım hep sürdü.

Yazmaya gelirsek defterlerim vardı hep, sevdiğim pasajları yazdığım bir de sevdiğim şiirleri yazdığım ayrı defterlerim olurdu. Sonra küçük küçük notlar almaya başladım. En çok üniversitede. Sosyal Antropoloji okumak da bana çok şey kattı diyebilirim. Kendi bölümüm dışında arkeoloji, felsefe, psikoloji, sosyoloji vs bölümlerinin derslerini de severek aldım. Çok gergin yıllar olmasına rağmen hocalarımız o kadar yetkin ve iyilerdi ki. Felsefe dersinde Kant da tartışılırdı bir sinema filmi de. Sinema aşkımın başlaması da o yıllara dayanır zaten. Üniversitede anketörlükten, yeni başlayan festivallerde çalışmaya kadar pek çok iş yaptım. Sonra okul bitince halkla ilişkilerde çalıştım. Rahmetli yönetmen Tunca Yönder’in reji asistanlığını yaptım bir süre sonra özel bir radyoya geçtim. Orada sadece yöneticilik yapmadım, program hazırlamaktan sunmaya, metin hazırlamaya, radyo reklamları yapmaya da başladım. Daha sonra Kanal D ile birleşen radyoda aynı zamanda televizyona da kültür sanat haberleri hazırlamaya başladım. Hayatımın en güzel dönemlerinden biriydi o günler. Çocuklarım doğduğunda başka bir dönem başlamıştı benim için ve bu biraz uzun sürdü. Onları oyalamak için uydurup anlattığım hikayeleri dinlemeye bayılırlardı, arkası yarın şeklinde devam eden hikayelerdi bunlar. Hala hatırladıkları vardır üstelik.  Çocuklar büyüdü, ben ne yapacağım diye düşünmeye başladım o yıllarda. Sonra yazmak geldi.

Bu arada yürümeyi, denizi, bulutları, toprağı, kalabalıkları ve yalnızlığı da kitapları sevdiğim kadar çok severim.

Ümit YABAN: Yazma yolculuğu nasıl başladı? Başlarken destek aldığınız bir atölye ya da öğretici oldu mu?

 

Berin ARAL:  Şimdi düşününce sanırım belirleyici olan zaman çocuklarımın üzerinden aktı. Onlar büyüyüp bana ihtiyaç duymadıklarında kalem ve kağıtla buluşmalarım yeniden başladı. 2015 yılında bir senaryo ekibine katıldım ve bir süre o dünyanın içinde kaldım. O süreçte sadece öykü yazmak istediğimi iyice anlamıştım. Sonrasında ne yapabilirim kendim için diye düşünüp aramaya başladım.

Okumak ilk aşkım, yazmak daha sonra geldi, derim hep. Yine de parmaklarımın ucunda duran sözcüklere ulaşmak için, iyi yazabilmek için öğrenmem gerektiğine inanıyordum. Salt bir metin yazmak değil kendimi de katacağım bir dünya kurmayı istiyordum.

2018 yılında tesadüfen haberdar olduğum Murat Gülsoy hocamın atölyesine kayıt yaptırdım. İlk derste büyülendiğimi çok iyi hatırlıyorum. Yıllar sonra, yazma sevdalısı insanlarla beraber olmak, yazılanları dinlemek, tanıklık etmek, yeniden yazabildiğimi görmek bir çeşit buluşma olmuştu benim için. Murat Gülsoy’un yazmaya özendiren ve destekleyen, yazılanlara saygılı davranan tavrı ilerlememe çok yardımcı olmuştu. O sırada Yazma Atölyesi, Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılıyordu, okulun havası, neşesi- ne yazık ki o neşe şimdi soldu- cumartesileri iple çekmeme sebepti. Benim gittiğim dönemde atölyeye katılanlar arasında Talin Azar, Ayşen Bayazıt, Hasan Hayyam, Hasan Reyhanoğlu, Ufuk Tekin, Zeynep Göğüş, Şebnem Uralcan, Müjde Alganer, İdil Himmetoğlu gibi yazarlar vardı. Ayrıca kitabı henüz yayınlanmamış ama şahane yazan pek çok arkadaşım da vardı. Her öyküden, her yazan arkadaşımdan da iyi ya da kötü yazdığım her metinden de öğreniyordum. Bir çeşit mutluluk sarhoşluğu yaşadığımı çok iyi hatırlıyorum atölyede. Benzer meselelere bambaşka yerlerden bakan ya da hiç aklıma gelmeyen konuları işleyen insanlar ufkumu genişletmişti. Velhasıl çok şey borçluyum o günlere hem bir insan olarak hem de bir yazar olarak.

 

 

Ümit Yaban’la İlk Ümit röportaj serisinin 50. bölüm konuğu Hayy Kitap’tan çıkan ilk kitabı “Düz Yokuşun Sakinleri” ile Yazar Berin Aral oluyor…

Ümit YABAN: Karar vermeniz ve elinize kitabınızı almanız arasında ne kadar zaman geçti? Bu süreçte yazar tıkanması yaşadınız mı? Yaşadıysanız bunu yaşayan yeni yazarlarımıza önerileriniz var mı?

 

Berin ARAL: Sanırım dört yıl geçti yazmaya başlamamla kitabımın çıkması arasından. Atölye inanılmaz motive ediyordu beni. Motivasyonla ilerleyenlerdenim ben. Olmadı şiire sığınırım. Çok yardımcı olur bana. Bir de okumak tabi. Daha önce rahatça okuduğum öyküleri romanları dikkatle okumayı öğrendim. Saf okuyucu olmaktan çıkınca neyi nasıl yazmışlar diye bakmaya başlayınca başka türlü görüyor insan metinleri. Bir de ikinci çocuğum Ufuk okuma aşığı biridir, onun kurduğu dünya, bana kattıkları şüphesiz genç okurun dünyasına yaklaştırdı beni. Kalıpları aşmak açısından önemliydi.

Ayrıca bazen yazamıyorum diye vesveseye kapıldığım zamanlar olur, biraz bırakırım kendi haline. Demek beklemem lazım diye düşünürüm. O dönemlerde çok öykü okurum. Sonradan katıldığım Semih Gümüş atölyesinde daha önce tanımadığım pek çok öykücüyle tanıştım, öğrenmeyi çok sevdiğim için dinlemekte, yazılanlara tanıklık etmek de çok besliyor insanı diyebilirim.

 

Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı?  Malum yaşam büyük bir koşuşturma bu koşturma arasında yazmaya günlük ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?

Berin ARAL: Tabi var. Sabahları erken kalkarım. Datça’da isem -yılın büyük çoğunluğunda Datça’da yaşıyorum- ev sessizken kahvemi yapar, yazmaya otururum. Yaklaşık 2 saat bana aittir. Çok severim o iki saati. Bulutlara, doğan güneşe bakmayı severim. Genellikle hızlı yazarım. Bir arkadaşım bahçıvan yazar demişti bana. Çok haklı, içimde birikenleri çabucak yazarım sonra düzeltmeleri yaparım. Ara vererek çalışmanın beni asıl yazmak istediğim şeyden uzaklaştırdığını fark etmiştim, bir anda hücum eden sözcükleri yazdığımda istediğime en yakın olan metni yakalayabiliyordum.

Bir de kafelerde yazmayı çok severim, kalabalık bir ailede büyüdüğümden olsa gerek kalabalığın sesi dikkatimi toplamam yardım eder. Hiç tanımadığım insanların arasında ekranla bakışmayı severim.

 

Berin ARAL

Ümit YABAN: Türk ve Dünya Edebiyatından takip ettiğiniz isimler, hayranlık duyduğunuz yazarlar kimler?

Berin ARAL: Ahmet Hamdi Tanpınar, Kemal Tahir, Leyla Erbil, Adalet Ağaoğlu, Haldun Taner, Ferit Edgü, Orhan Kemal, Orhan Pamuk, Latife Tekin, Yaşar Kemal, Sait Faik, İhsan Oktay Anar, Bilge Karasu, Sevgi Soysal, Emrah Serbes,  Kamil Erdem, Ömür İklim Demir, Kemal Varol,

Cervantes, Tolkien, Ray Bradbury, Ernest Hemingway, Ursula K L. Guın, Virginia Woolf, Alejandro Zambra, Raymond Carver, Claire Keegan, Marquez, Haruki Murakami, Milan Kundera, Herman Hesse, Ralf Rothmann, Kazuo Ishiguro. Daha pek çok sayabilirim ama sanırım şimdilik bu kadar yeterli.

ümit yaban
Ümit YABAN

Ümit YABAN: Kadın hikayelerinden oluşan ilk bölüm sanırım okuyan herkese yaşanmışlıklarını hatırlatmıştır. Sizin kendinize en yakın hissettiğiniz öykü ya da karakter hangisi? Neden ?

 

Berin ARAL: Kayıplar, hatıralar, mekanlar üzerine yazmayı severim. Şehrin sokaklarında olmayı da çok severim. Karşılaştığım bir bakış ya da bazen bir söz bir tını beni düşündürür. Nihayetinde ben de o insanlardan biriyim, diye düşünürüm. Küçük bir kaza ya da sökülmüş bir hırka ya da kendi kendine konuşan bir kadın bakışımı üzerine çeker. Kaporta öyküsü, Hırka ve Rabbiyesir diyebilirim sorunuza cevap olarak. Bir şekilde kayıpların geride bıraktığı hüzünle ilgilidir bu öyküler. En çok yitirmekten korkarız ve en nihayetinde olacağı budur. Herkesin başa çıkma yöntemi de farklı sanırım, başkalarının acılarına saygı göstermek gerek, fark etmek, anlamak. Anlamaya gayret etmek, ben bunu yapmaya özen gösteriyorum, becerebildiğim kadarıyla. Öykülerimde bunu yapabildiğimi hissediyorum. Bu üç öyküyü de belki o yüzden seviyorumdur, biraz da ben sızmışımdır içlerine buna eminim.

 

Ümit YABAN: Yazmak sizce terapötik bir yolculuk mu? Kadın olarak içimize işledi öyküleriniz. Siz nasıl başlayıp, kim olarak çıktınız bu yolculuktan?

 

Berin ARAL: Bir bakıma öyle evet, terapötik sayılabilir. Çok fazla izleyen, dinleyen, biriktiren biriyim ben, yazdıklarıma da sirayet etti birikenler. Ama sadece benimle ilgili değildi bunlar, tanıklık ettiğim, gözlediğim şeyler düşüncelerime, hayallerime yansıyan kurgulara dönüştüler. Her birini yazarken oymuşum gibi hissediyordum oysa hiçbiri değildim ama aynı zamanda hepsiydim. Kadın olmak böyle bir şey bence. Her yaştan ya da katmandan başka bir kadında kendinizden bir parça bulursunuz, evrenseldir bu üstelik. Dünyanın neresine gitsek oradaki kadın biraz da bizizdir. Kadına, insanlığa dair şeyler bu yüzden çekiyor beni.

Yazarken değil ama sonradan ne kadar çok öfke ve aynı zamanda hüzün biriktirdiğimi gördüm. Okuduğum izlediğim bir haberde ya da bana dokunan herhangi bir durumda onlarla beraber olduğumu hissediyorum. Bu bazen sokakta kavga eden anne/kız olabiliyor bazen bankta tek başına oturan biri ya da toplu taşıma da herkesle kavga eden biri de olabiliyor. Bunlar çekiyor beni. Günlük hayatın içinde onlara bakarken hikayesi nedir acaba diye düşünmeye başlıyorum. En sosyal görünenlerin bile yalnızlık çektiğini görüyorum ne yazık ki.

Bir bakış, bir sözcük bazen o öyküye götürüyor beni, sonrasında herkesin hayatının değerli ve anlamlı olduğu fikrine sıkı sıkı sarılıyorum. Herkes sandığımızdan, gördüğümüzden daha karmaşık aslında. Bu benim için hep çıkış noktası oluyor ya da belki bitiştir bilemiyorum.

Ümit YABAN: Yeni dosya hazırlığınız var mı? Var ise kadın üzerinden mi paylaşacaksınız yine bizimle kendinizi? İlk kitap tecrübesini yaşamış biri olarak, ikinci dosya hazırlığında mutlaka buna dikkat edeceğim dediğiniz başlıklar neler?

Berin ARAL: Yeni dosyam var evet, ilk kitabın heyecanı bir parça azalınca insan daha kaygılı oluyor sanırım. Daha iyisini yazmak, özgünlüğünü korumak ve tabi yayınevi meseleleri beni telaşlandırıyor doğrusu.

İkinci dosya insanın kendine olan beklentilerini artırıyor. Daha dikkatli ve yavaş ilerliyorum şimdi. İyi yazılmış öykülere hayranım ayrıca, hele de ikinci, üçüncüyü yazanlara. Hayat hızla akıp giderken oturup iyi bir metin yazmak sadece yazmaktan daha zor doğrusu. Bir kere okurla buluşunca ortaya koyacağınız öyküler hakkını vermeli, diye düşünüyorum. Biraz yavaşlayarak çokça düşünüp çalışmalı sanırım bu soruyu böyle yanıtlayabilirim.

Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.

Berin ARAL: Güzel sorularınız için size çok teşekkür ederim. Size ve Novelius edebiyata…

 

“İlk Ümit” Röportaj Serisinin Diğer Bölümleri İçin

Lütfen Tıklayınız…

15.02.2025 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın