Günlerden Öykü: Çap

09.03.2025 © Novelius Edebiyat

Günlerden Öykü | Bölüm 23Çap

novelius edebiyat “Bari kendini göstermeden iç.”

“Niye rakı mı içiyoruz eniştecim? Su içiyoruz.”

“Ayıp olmuyor mu?”

“Ayıp olan ne?”

“Birbirimize soru sorup durmayalım.”

“Ama sen de yanıtı soruya gebe sorular sorma o zaman.”

“Sen de değerlere saygılı ol öyleyse.”

“Senin için değer ifade eden davranışlar benim için değer ifade etmeyebilir.”

“Sorun senin ya da benim değer anlayışımız değil, topluma kulak vereceksin bir parça.”

“Toplum elbette önemli ama bireyi de ihmal etmemeli. Toplumun hatırı kırılmasın diye insan kul kalsaydı, cebindeki telefonu kulağına biraz zor götürürdün.”

“Bizim bilimle bir sorunumuz yok. Konumuz senin oruç tutanlara karşı olan kayıtsızlığın, umarsızlığın.”

“Benden beklentin ne eniştecim?”

“Hadi anladık oruç tutmuyorsun fakat gösteriş yapmana gerek yok. Derdim seni yargılamak ya da sorgulamak değil.”

“Neden oruç tutayım? Her canlının, her saniye karnını doyurmaya çalıştığı bir dünyada ben neden yaz günü, gölgede otuz, otuz beş derecede aç susuz gezeyim?”

“Tutmazsan tutma ama şunu bil ki, yoksulların halini anlamak…”

“Bırakın artık şu masalı enişte, kabak tadı verdi. Hem, sizin yoksulluğu yok etme diye bir derdiniz yok ki… Düşündükçe yeni sorular geliyor insanın aklına. Şunu da sorabilirim, ben aç kalkınca fakir fukaranın karnı mı doyacak? Sonra, bu yoksullar su da mu içmiyor be?”

Erdinç Gültekin’le Günlerden  Öykü “Çap” adlı yirmi üçüncü  bölümüyle devam ediyor…

“Geçen bizim gazetede okumuştum. Dünyada bir milyar insan içecek temiz su bulamıyormuş.”

“O bir milyar insanın uyandırılması için çalışalım, sularını kirletenlerden hesap sorsunlar. Birbirimizi bu kadar yakın mesafeden kandırmayalım eniştecim; sizin, yoksul, sadakaya muhtaç, kaderci insanlara ihtiyacınız var. Yoksulluk biterse siz de bitersiniz.”

“Bu çok ahlaksızca bir suçlama, saçma!”

“Neden yoksulluğu yenme gibi bir derdiniz yok? Birincisi buna çapınız yetmez. İkincisi de işinize gelmez. Uzağa gitme… Bak ülkemize? En çok oyu, en yoksul mahallelerden, ilçelerden almıyor musunuz? Yoksulluk size lazım enişte…”

“İçip durma şu suyu. Senin derdin milleti tahrik etmek. Baksana herkes nasıl ters ters bakıyor? Burası Akdeniz, Ege kıyıları değil. Senin yüzünden benim de başım ağrıyacak.”

“Sen sorumu yanıtla. Boş ver onları. Üstelik sana bir şey olmaz.”

“Neden olmazmış?”

“Kırpılmış bıyıkların kurtarır seni.”

“Bana bak, terbiyesizlik etme! Dün gece de densiz densiz konuştun, hadi misafirdir dedim, evimize ilk gelişidir dedim, alttan aldım biraz da halanın hatırına. Ama artık ileri gitmene izin vermem.”

“Tartışıyoruz enişte. Niye geriliyorsun anlamadım. Ayrıca sen devlet memurusun ama hükümetin memuru gibiydin dün gece.”

“Yine saçmalıyorsun. Hükümetimizi destekleyemez miyim yani?”

“Ben eleştirince niye bozuluyorsun, eleştiremez miyim?”

“Sen ağır ithamlarda bulunuyorsun. Resmen hakaret ediyorsun.”

“Hayır, sadece soruyorum: Yoksulluğu neden yenemiyorsunuz? Lafa geldi mi mülk Allah’ın, bu dünya geçici; lafa geldi mi Müslüman’ın malı ortak. Bu nasıl ortaklıktır anlamıyorum. On binlerce çocuk çöpleri eşeliyor. Sıkıştınız mı, bin yıl geride kalmış, üç beş parlak günden, üç beş namuslu insandan bahsedersiniz. Sonrası var mı? Yok!”

“Bunlar tarihten gelen sorunlar, iftira atma.”

“Ama tarihi çarptırmayı, din sömürüsü yapmayı çok iyi biliyor sizin zihniyet.”

“Şu suyu içtinse at. Millet küfür eder gibi bakıyor. Rahatsız olmuyor musun hiç?”

“Komediye bak yahu. Güler misin, ağlar mısın? Yolsuzluk, adam kayırma, israf, şatafat, iftira; hepsi sizde. Ama ben ramazanda su içiyorum diye dayaklık oluyorum. Yine de helal olsun sizin zihniyete, bana ters ters bakan bu insanlar sizlere oy yağdırıyor.”

“Sen çok oldun. Sana güzel bir dayak yedireyim de gör gününü.”

“Ama biz akrabayız enişte. Ben sana konuk geldim.”

“Öyleyse sus! Soru sorma, yorum yapma, fikirlerini kendine sakla. En kısa zamanda da evine dön.”

S O N

09.03.2025 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın