BURADAYIZ, Kerem Eksen, Kitap İncelemesi:

 Bugün, felsefe ve sosyoloji alanlarında eğitim görmüş, Yazar ve Akademisyen Kerem Eksen’in ilk romanı, ‘Buradayız’ üzerine bir şeyler söylemeye çalışacağım. Buradayız, 2013 Yılında Alef Yayınları tarafından ilk baskısını, 2020 Yılında ise Everest Yayınları tarafından (gözden geçirilmiş) ikinci baskısını yaparak, edebiyat tutkunlarıyla buluştu/buluşmaya devam ediyor… Yazarın ikinci eseri ise yine Everest Yayınlarınca, 2017 yılında okurların beğenisine sunulan ‘Uyku Krallığı’dır.  


      "Kerem EKSEN"

Herkes yorgun, gözlerde hiçbir parıltı yok, yeni bir söz yok, sadece metaforlar, bitmek bilmeyen metaforlar… (Buradayız, Kerem Eksen)

Açıkçası, naçizane incelememe geçmeden evvel, “Kerem Eksen” isminden ve yazarlık kariyerinden, tuhaf bir vesile sonucu haberdar olduğumu itiraf etmem uygun düşecektir. Yayıncılık dünyasındaki gelişmeleri oldukça sıkı bir şekilde takip eden, haliyle kitaplarla arası bir hayli iyi olan bendeniz bile bu güzide eserin varlığından, tamamıyla rastlantısal bir biçimde haberdar oluyorsam, varın ülkenin geri kalan bireylerinin halini siz düşünün.

O kadar çok ‘sıradan’ ve ‘hiçbir niteliğe ya da özelliğe’ haiz olmayan, hani neredeyse kâğıt israfı diye niteleyeceğim vasatlıkta kitaplar basılıyor, daha da acısı basılmakla da kalmayıp, sanki çok matah yapıtlarmışçasına haklarında konuşuluyor, yazılıp çiziliyor, oraya buraya reklamları veriliyor ki…  Ah diyorum ah! Gerçekten iyi eserlerin hakkı yeniyor. O demin bahsettiğim uyduruk kitaplardan ‘Buradayız’ gibi, nitelikli eserlere, “görünürlük, bilinirlik” sırası bir türlü gelmiyor. Gelemiyor… Belki de insanların orasına burasına oklarını nişanlayıp, âşık olmalarını sağlayan Erosvari bir edebiyat tanrısı vardır da o mendeburun okunu yemişimdir kıçıma ha! Ne dersiniz bu fikrime?  Alın size vesile!

Neyse, mitolojik tanrıları, mistik hikâyeleri bırakalım ve bu yazımızın yıldızına “Buradayız” a getirelim sözü. Romanın ağırlıklı olarak İstanbul’da geçtiğini, dönem dönem de Avşa Adasına okurlarını misafir ettiğini, kentli bir hüviyet taşıdığını yani kent insanının hayatını ve sorunlarını anlatmakta olan, “toplumcu-gerçekçi” bir roman olduğunu belirtmek, sanırım abes kaçmayacaktır. Evet, bu roman hiç şüphe yok ki, günümüzün ‘modern’ diye tabir edebileceğimiz insanının yaşantısına sızan ve oralardan yakaladığı bir şeyleri önümüze koyan, kentli bir roman.

Ana karakterin, ki, zat-ı alilerinin isminin Selim olduğunu, romanın epeyce ilerleyen safhalarında öğreniyoruz, “yazma-yazarlık” hevesine kapılmasıyla başlıyor romanımız. “Mayıs’ın sonlarına doğru bir akşamüstü roman yazmaya karar verdim.” Alıntılamış olduğum, romanın bu ilk cümlesi, aslında romanın konusunun neye benzediğini de üç aşağı beş yukarı açık ediyor mahiyette.

Ana karakterimiz Selim, bir yayınevinde çalışmakta olan genç bir editördür ve daha önce roman yazmak hususunda bir dizi başarısız denemelere imza atmıştır. “Daha önce birkaç kez roman yazmaya karar vermiş ama hadisatın sularına kapılıp gitmiştim…” Der. İşte baş karakterimiz Selim, bir kez daha “bir roman yazmak” fikrinin peşine düşmüş ve bizleri de bu ilginç yolculuğu boyunca peşinden sürükleyecek gibi durmaktadır. En azından ben, ilk birkaç sayfayı çevirdiğim vakit, yolculuğu boyunca Selim kardeşimi yalnız bırakmamaya ikna olduğumu söyleyebilirim. 

Roman, “sahi, ne oldu bizim şu roman yazma işi?” ya da “hani roman yazacaktım ben.” Serzenişleri ve sorgulamalarıyla, kahraman ağzından, anlatıcının birinci tekil şahıs olduğunu özellikle vurgulamak gerekir, ilerliyor. Bir yandan Selim’in roman yazmak niyetini eyleme dönüştürme çabalarını okurken, bir yandan da romana dahil olan karakterleri, ortaya çıkan yeni durumları ve gelişmeleri okuyoruz. Roman karakterlerini iki temel gruba ayırabiliriz esasında: birinci grup, Selim’in aile üyelerinden oluşurken ikinci grup ise arkadaş çevresinden oluşmaktadır.

Selim, “roman yazmak tutkusuyla” takıntı boyutlarında yoğrulmuş bir karakter. Ve onda (en azından benim gözlemlediğim) nitelikli olanın, yaşamaya, uğrunda çaba sarf etmeye değer olanın peşinden gitme arzusu hat safhada. Yani o, yüzeysel olanla derinlikli olanın, gündelik zevk ve meşgalelerle, evrensel hassasiyetlerin arasında sıkışmış, bu itibarla da çevresiyle ilişkileri genel anlamda sorun yumağına dönüşmeye başlamış bir karakter. Eskilerin deyimiyle nev-i şahsına münhasır bir genç adam.  Bunu en net olarak, yakın arkadaşı (aynı evi paylaştığı kişi olan) Onur ile kurduğu ilişkiden anlayabiliyoruz. Mesela Selim, Onur’un sanatına çok sert, hatta hakaretamiz eleştiriler getirebiliyor. Keza benzer eleştirileri babası, ‘Settar Amca’ karakteri üzerinde de (daha çok politik anlamda) yoğunlaştırıyor.

Buradayız’ın elbette bir konusu var ve canlı tutulmaya çalışılan bir merak unsuru eşliğinde akıyor sayfalar, lakin olay örgüsünün öne çıktığı, bu örgünün çarpıcılığından gücünü alan, okur üzerindeki vurucu etkisini buradan kotarmaya çalışan bir roman olduğu iddiasında bulunmak da kanımca zor olacaktır. “Buradayız” Her şeyden önce, zengin bir dille kaleme alınmış, ironi ve kara mizah unsurlarının çok baskın bir şekilde ortaya konduğu bir kitaptır. Daha da önemlisi, fikirsel boyutta ağırlığı olan, bu yönüyle, çoğu iyi eserin dahi ulaşamadığı bir mertebede konumlanan, düşündürücü bir kitap.  Zaten bana kalırsa Buradayız’ın etkileyici olan tarafı da burada gizlidir.

Az evvelki sözlerime paralel olarak, Buradayız’ı iyi yapan ya da raflardaki sayısız kitapla kıyasladığımız da iyi yapan diyelim, başta edebiyat olmak üzere: sanat, felsefe ve politika gibi alanlarda bakış açıları sunuyor olmasıdır. Yazar, roman yazmak aşkıyla tutuşan bir karakterin (özellikle) iç dünyasındaki çırpınışlarını, sonra da çevresiyle ve toplumla kurduğu ilişkilerini çok çok başaralı bir şekilde betimlemiş, örneklemiş ve öyküleştirmeyi başarmıştır. Olaylarla okuru etkilemeye çalışan romanlardansa, okuruna bakış açısı sunan, sorgulatan, politik olsun, insani olsun, bir derdi, bir ana fikri olan romanları okumayı, ben şahsen daha önemli bulmuşumdur. “Yazmak” sevdasına düşsün ya da düşmesin, her iyi okurun kütüphanesinde bulunması gereken bir eserdir kanımca, Buradayız.

“Yazmak” düşüncesini ve eylemini bir romanın konusu olarak ele almak, üstelik bunu çok yönlü, çok boyutlu bir şekilde ele almak, yazmak gibi hassas ve kişiye göre değişkenlik arz edebilen bir olguyu böylesine canlı, böylesine akıcı bir anlatıyla gözler önüne serebilmek… İşte bu, romanın, daha doğrusu yazarın başarısıdır. Benim iddiam odur ki, hemen her yazar (hiç değilse bir iki tane) iyi roman yazabilir. Ama her yazar “yazmak” işinin doğasını, yazacağı metnin öznesi yapıp, bu özneyi bu denli bir başarıyla gözler önüne seremez. Hele de ilk romanında pek çoğu bunu yapamaz… Şu bol ödüllü olanlar, gazetelerden, televizyonlardan ve jüri heyetlerinden düşmeyenler de dahil bu iddiama. Kusura bakmasınlar, (ya da baksınlar, keyifleri bilir) özellikle onların yapabileceğini sanmıyorum.

Buradayız, metin aralarında pek çok önemli eseri ve sanatçıyı misafir eden zengin bir referans kaynağına sahip. İlk başta, karşıma çıkan eserleri ve sanatçıları sırf kendim için küçük bir not kağıdına not ediyordum fakat liste kabardıkça bu işi bir görev arzusuyla devam ettirmeye karar verdim. Niyetim, bahsi geçen bu seçkin sanatçıları ve eserlerini eksiksiz bir biçimde kayıt altına almaktı. Umuyorum başarabilmişimdir. İlgilenenler için yazımın sonuna (eserleri değilse de) sanatçıları (ki sanatçılar ekseri olarak, edebiyat dünyasının usta isimlerinden oluşuyor) bir liste halinde ekleyeceğim.

Buradayız, sağlam bir “eleştirel metin” olarak da okunabilecek bir formda. Neleri eleştirmiyor ki, mesela en başta, çok kuvvetli bir vurguyla, anti militarist bir söylem geliştiriyor. Bunu Selim karakterinin ağzından yapıyor. Selim, hali hazırda ülke gündemini meşgul eden “savaş” konusunda babasıyla ters düşüyor. Bu ters düşme kavga boyutuna varabiliyor. Sanki bir yanda savaş çığırtkanları var bir yanda da itidal çağrısı yapanlar. Bu kısımda babasının (tahmin ettiğim kadarıyla, ulusalcı, milliyetçi fikirlere sahip olsa gerek babası) görüşlerini epeyce bir eleştiriyor.  Beri taraftan, savaş karşıtı bir yürüyüşte temaşa ettiği “popüler sanatçıları” (kendi politik görüşünü destekliyor olsalar da, size mi kaldı bu işler gibisinden bir tavırla) eleştirebiliyor Selim.

Kerem Eksen’in birartibir sitesinde yayımlanmakta olan ve benim de büyük bir ilgiyle takip ettiğim podcastleri, Buradayız’ı okuduğum esnada aklımın bir köşesindeydi hep. Özellikle Fransız Yazar Gustave Flaubert’in hayatına ayna tutan podcast serisinde, program arkadaşı Emre Ayvaz ile birlikte dile getirdikleri konular, bir parça (ne bir parçası oldukça fazla) önümü aydınlattı. Zira bu satırları karalamakta olduğum şu sıralarda, henüz üç bölümü yayımlanmış olan Flaubert serisinde öne çıkan yazarlık ve yazma üzerine konular, Buradayız romanın baş karakteri Selim’in en önemli meseleleriydi.

Mesela Selim, öyle her yazılanı beğenen, öyle her esere bir değer atfeden bir karakter olmaktan çok uzaktı. Tıpkı Kerem Eksen ve Emre Ayvaz’ın pek hoş biçimde anlattıkları Flaubert gibi! Bu anlamda kurgu karakter Selim ile tarihi karakter Flaubert arasında hiç değilse, roman yazma sanatına bakış açısı anlamında oldukça fazla benzerlikler yakaladım diyebilirim.

Hülasa, içinde genç bir adamın saplantıya dönüşen yazarlık serüveninden, gürbüz bir kadına duyduğu tutkulu aşka, baba-oğul ilişkisinden, sanat, politika ve felsefeye uzanan, çok geniş bir yelpazede, “zengin bir anlatı” vaat eden bu kitabı okumuş olmaktan dolayı son derece mutluyum. Ve sizlere de “Buradayız’ın ruhuna uygun olarak ifade etmem gerekirse” asla ve asla şiddetle değil, sevgiyle, barışla ve kardeşlikle öneririm bu güzel kitabı.

Sabredip okuyanlara son bir gevezelik:

Vay anasını be! Eser üzerine değinmem gereken bir yığın konu varken, üzerinde konuşulmayı hak eden Maurice Jacquet, Uzun Bahar, Yurdaer gibi karakterler varken, zekice tahliller, satır aralarında gizlenmiş, incelikle gün yüzüne çıkarılmış birbirinden önemli duygu ve düşünceler varken, ben ne yaptım? Gittim kendi kişisel öfkemi kustum. Popüler birilerini isim vermeden eleştirmeye, yolu televizyon ekranlarından, gazete küpürlerinden geçen hemen her yazarı değersizleştirmeye yeltendim. Ne yapalım, bu kadar becerebildim.

Eserden birkaç alıntı:

Akşamüstü yedi civarı zil çaldığında faşizme karşı göğsümü siper etmek üzere kapıya koştum.

Kirillov intiharı düşünücek olsa, babam karşısına çıkıp perdeler, diyordu, perdeler güzel olmuş aslan parçası. Böyle sıradanlıklar işte…

Görünmeyeni görünür kılmak için bir gömleğin düğmelerini şöyle yavaş yavaş açmak varken, Rembrandt’ın çektiği çileleri çekmeye ne gerek vardı ki?

İçimizde bir devrim ateşi yakmamız gerekiyor, duydunuz mu ey insanlar!

Şu kısacık ömrümüzde kâinatın bize kucak açtığı nadide zamanlar vardır.

ESERDE İSİMLERİ ZİKREDİLEN SANATÇILAR:

1- Ahmet Mithat (1844 – 1912, Türk Yazar)

2- Orhan Pamuk (1952, Türk Yazar)

3- Oğuz Atay (1934 – 1977, Türk Yazar)

4- Fyodar Dostoyevski (1821 – 1881, Rus Yazar)

5- Thomas Bernhard (1931 – 1989,  Avustaryalı Yazar)

6- Gustave Flaubert (1821 – 1880, Fransız Yazar)

7- Stendhal (1783- 1842, Fransız Yazar)

8- Marcel Proust (1871 – 1922, Fransız Yazar)

9- Slavoj Zizek, (1949, Sloven Filozof ve Sosyolog)

10- Miguel de Cervantes (1547 – 1616 İspanyol Yazar)

11- Rembrandt (1606 – 1669, Hollandalı Ressam)

12- Claude Monet (1840 – 1926, Fransız Ressam)

13- Francisco Goya (1746 – 1828, İspanyol Ressam)

14- Pablo Picasso (1881 – 1973, İspanyol Ressam)

15- Ayhan Işık (1929 – 1979, Türk Sinema Oyuncusu)

16- Louise Ferdinand Celine (1894 – 1961, Fransız Yazar)

17- Carlos Fuentes (1928 – 2012, Meksikalı Yazar)

18- Jose Saramago (1922 – 2010, Portekizli Yazar)

19- J.M.Coetzee (1940, Güney Afrikalı Yazar)

20- Ahmet Hamdi Tanpınar (1901 – 1962, Türk Yazar)

21- Sait Faik Abasıyanık (1906 – 1954, Türk Şair ve Yazar)

22- Louis Althusser (1918 – 1990, Fransız Filozof)

23- Jorge Luis Borges (1899 – 1986, Arjantinli Yazar)

24- Cemal Süreya (1931 – 1990, Türk Şair ve Yazar)

25- Honore de Balzac (1799 – 1850, Fransız Yazar)

26- L.N.Tolstoy (1828 – 1910, Rus Yazar)

27- Gustav Mahler (1860 – 1911 Avusturyalı Besteci)

28- Laurence Sterne (1713 – 1768, İngiliz Yazar)

29- Yusuf Atılgan (1921 – 1989, Türk Yazar)

30- Yaşar Kemal (1923 – 2015, Kürt asıllı Türk Yazar)

31- Philip Roth (1933 – 2018, Amerikalı Yazar)

32- Nahid Sırrı Örik (1895 – 1960, Türk Yazar)

33- Martin Heidegger (1889 – 1976, Alman Filozof)

34- Franz Kafka (1883 – 1924, Çek Yazar)

35- Wirginia Woolf (1882 – 1941, İngiliz Yazar)

36- J.D.Salinger (1919 – 2010, Amerikalı Yazar)

23.02.2022 © Novelius Edebiyat – Mehmet BAHÇECİ

BURADAYIZ, Kerem Eksen, Kitap İncelemesi:” üzerine 3 yorum

Bir Cevap Yazın