2024 Edebiyat Soruşturması –  Bölüm 4 – Rıdvan Şahin

06.12.2024 © Novelius Edebiyat

Yayına Hazırlayan: Mehmet BAHÇECİ

4. Bölüm: Rıdvan Şahin

edebiyat Editörün Notu: 2024 Yılı Edebiyat Soruşturmamızda, edebiyatın yükünü sırtlanmış birbirinden değerli isimleri ağırlıyoruz. Konuklarımıza az sayıda ve net sorular yöneltmeye gayret ettik. Edebiyatseverler için faydalı olması temennisiyle...

Soru 1:

2024 Yılında yerli ve yabancı pek çok eser okurlarla buluştu. Yeni çıkan kitapları takip edebildiniz mi? İçlerinden okuduklarınız ve beğendikleriniz var mı? Düşüncelerinizi kısaca paylaşır mısınız?

Cevap 1:

Bu yıl yeni çıkan kitaplardan ziyade daha önce okuduğum kitapları tekrar okuduğum bir yıl oldu. Görev yaptığım okulda küçük bir okuma grubumuz var, bu grup için okuma zevkine ve kitap kültürüne çok güvendiğim sevgili eşimle beraber daha önce okuduğumuz kitaplardan bir liste oluşturduk. Sonra bu kitapları okuyup onlar üzerine konuşmalar yaptık grubumuzla. Bu kitaplardan birisi Novelius Edebiyat’ta incelemesi yayınlanan Kemal Bilbaşar’ın ‘Denizin Çağırışı’ydı. Bana göre edebiyatımızda gereken değeri bulamamış, üzerine yeterince inceleme yapılmamış bir kitap. Daha henüz Bulantı ve Yabancı yeni yazılmışken 1943 yılında yayınlanan, psikolojik yabancılaşmayı anlatan bir kitap. Metinlerarasılık açısından bakıldığında o döneme göre bilinçli olarak yararlanılan eserler var.  Özellikle Dönüşüm’ün etkisi görülüyor.

Bunun yanı sıra Steinbeck, Jack London, Hemingway, Oğuz Atay, Barış Bıçakçı ve daha birçok yazarın kitaplarını okuyup değerlendirdik. Bu manana verimli bir yıl oldu diyebilirim. Bununla beraber yeni çıkanlardan büyük oranda yerli eserleri takip edebildim. Yeni çıkan kitaplarla alakalı inceleme yazılarını okudum. Ümit Yaban’ın serisi bu manada ufuk açıcı oldu benim için.

Yabancı eserlerin daha ziyade ödül almış olanlarını okumasam bile takip etme şansım oldu.  Ödül alan yazarları takip edip hayatlarını araştırdım. Han Kang’ın Nobel’i alışı çeşitli spekülasyonlara neden oldu. Bu kadar popüler bir yazar almalı mı, almamalı mı tarzında. Velakin ona da yar olmadı, vefat etti. Çok üzüldüm. ‘Vejetaryen’ kitabı beni oldukça sarsmış, kendimi kötü hissettirmişti. Ama Kafka’nın dediği gibi, bir kitap beyninizin içindeki buzdağlarını kıramıyorsa okumaya ne gerek var.

Yerli yazarlardan Ethem Baran, Barış Bıçakçı,  Murat Gülsoy, Hikmet Hükümenoğlu, Elif Demirel, Neslihan Önderoğlu gibi yazarların kitaplarını edindim. Bunun yanında Murat Menteş’in Afili Hafiye ve Ağır Romancılar kitaplarını aldım. Ağır Romancılar’ı okudum. Küresel ve postmodern tarzda eserler veren Murat Menteş’in her kitabı beni heyecanlandırıyor. Onu çok beğendiğimi söyleyebilirim. Kitapta Murat Menteş, Alper Canıgüz, Emrah Serbes’in gelecekte yazma tıkanıklığı yaşayıp bu tıkanıklığı çözmek üzere Hakan Günday’ın yanına gitmeleri anlatılıyor. Hakan Günday da bu üç yazara absürd bir yöntemi tavsiye veriyor ve paralel bir evrende yazarlarımızın başlarına çeşitli aksilikler geliyor. Onları bu aksi durumlardan kurtarmak da Afili Hafiye’nin acar dedektifi Alp Laçin O’ya düşüyor. İronik bir dille metinlerarası ilişkiler barındıran ve üstkurmacalı bir kitaptı. Okumak gerçekten çok keyifliydi. Yıl içinde Mehmet Eroğlu’nun kitaplarından uyarlanan ‘İyi Adamın 10 Günü’, ‘Kötü Adamın 10 Günü’ ve ‘Meraklı Adamın 10 Günü’ filmlerini izledim. Bu vesileyle ‘ İyi Adamın 10 Günü’ kitabını da almış oldum. Sırasını bekliyor. Bu süreçte Chuck Palahniuk’un Miras adlı kitabını da okudum yeni çıkanlardan. Palahniuk’un bilindik yeraltı edebiyatı nüvelerini içermekle beraber daha fantastik öğeler barındıran bir kitaptı. Tüketim toplumu, reklamlar, küresellik gibi konuların yanısıra ölümsüzlük arayışı odak noktasıydı kitabın. Palahniuk edebiyatı adına daha farklı bir kitaptı.

 

Yazın Novelius Edebiyat’ın İlkyazdan Düşenler’ini de okudum. Bir sürü yazarın incelikle örülmüş öykülerine şahit oldum. Benim için heyecanlı ve güzel bir duygu oldu bu kitabı okumak. Onunla aynı zamanda Mehmet Bahçeci’nin ‘İçimdeki Yangın’ kitabı da elime ulaştı. Hem kendisine hem de Novelius Edebiyatı’a çok teşekkür ediyorum her şey için. İçimdeki Yangın’ın metinlerarası ve üstkurmacalı evrenine en yakın zamanda girmeyi düşünüyorum.

Soru 2:

2024 Yılını okuma ve yazma anlamında nasıl geçirdiniz? Kendinize ve projelerinize vakit ayırabildiniz mi? Bize 2024 yılı panoramanızı çizer misiniz?

Cevap 2:

Yukarıda bahsettiğim gibi bu yıl daha ziyade önceden okuduğum kitapları okuma fırsatım oldu. Ama bazılarını iki, üç hatta dört kere okuduğum kitapları yeniden okumuş olmak bana çok şey kattı. Fark edemediğim durumları fark ettim göremediğim incelikleri gördüm. Okuduğum kitaplar beni başka kitaplara, başka filmlere, başka şarkılara götürdü. Bu manada verimli bir yıl geçirdim diyebilirim.

Yazma noktasında benim açımdan bereketli bir yıl oldu. Şiirler, öyküler, incelemeler, denemeler yayınlatabildim. Bunun için mutluyum. Ama daha nitelikli eserler vermek adına çok daha işlevsel bir yıl olabilirdi. Günlük hayattaki sorumluluklarım büyük bir yer kaplıyor hayatımda. Ama bu sorumluluklardan ziyade daha içsel kaygılar, daha nitelikli eserler verme noktasında engel teşkil ettiler. Bu yıl benim adıma niceliğin ağır bastığı bir yıl oldu diyebilirim

Kendime de çok vakit ayıramadım ama kendim için bir şeyler yapabildim. Yazdığım her şiir ve yazıda kendim için bir şey yapmış oldum, kendime rağmen kendim için bir şeyler yapmış oldum. Kendimi de bir anlamda fark ettiğim, sınırlarımı görebildiğim bir yıl oldu diyebilirim. Bir sürü editör ve yazar/şairle tanıştım bu yıl. Bu da beni ekstra mutlu etti. Yazdıklarımın daha fazla kişiye hitap eder oluşu, beni yazma noktasında daha şevklendirdi. Bu anlamda 3 Mayıs’ta Novelius Edebiyat’ta yayınlanan Ferit Edgü’nün ‘Koşucu’ küçürek öyküsü üzerine yazdığım incelemem bir milat oldu diyebilirim. Ona kadar bir şiirim yayınlanmış, bir öyküm ve bir inceleme yazım da yayınlanma arefesindeydi. Ama Novelius Edebiyat’ta yazım çıktıktan sonra ben de işin üzerine daha bir ciddiyetle eğildim. Böylece çeşitli dergilerde, farklı türlerde eserlerim yayınladı.

Soru 3:

Türk Edebiyatı mı, Türkçe Edebiyat mı? Türkiyeli Edebiyatı mı?.. 2024’te de ısıtılıp önümüze konulan bu kavram kargaşası hakkındaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Nedir doğrusu?

Cevap 3:

Doğrusunu bilebileceğimiz bir mesele değil sanki bu mesele. Daha doğrusu değişik açılardan bakıldığında birçok doğru ortaya çıkar. Bununla beraber bazı gerçekler de yok değil. Ben bu konuda Türk Edebiyatı söyleminden yanayım. Zaten başka milletlerin edebiyatını sözlendirirken şuca ya da buca edebiyat demiyoruz. O milletin ismini telaffuz ederek sözlendiriyoruz. Hangi dilde yazılmış olursa olsun, bir eser o dilin edebiyatına mensuptur. O dilin edebiyatına mensup olmayacaksa o dille yazılmasının bir anlamı yoktur bence. Türk edebiyatı içinde minör edebiyatlar oluşabilir ama bu minör edebiyatlar, yapılan edebiyatın dilini değil de konu yapısını değiştirir, genişletir. Edebiyatın isminde bir değişikliğe neden olmaz diye düşünüyorum. Kaldı ki küresel bir dilde eserini yazıp sonra tekrar Türkçesini yazan bazı yazarlarımız var. Onlar da bu küresel dilin edebiyatına değil de bizim edebiyatımıza dahil oluyorlar. Belki ilerleyen dönemlerde küreselleşmenin etkisiyle bütün dünya edebiyatı literatürü değişecek, bambaşka sözlendirmeler ortaya çıkacak. Ama şu an için bu meselenin temcit pilavı gibi önümüze sürülmesi manasız. Bu tartışmaya bir Türkçe Öğretmeni gözüyle baktığım için belki bir manasızlık görüyorum. Bana göre edebiyatlar dille, dilden doğarlar.

Daha farklı bir açıdan bakarsak Shakespeare Fransa’da İngilizce yazsaydı, Fransa Edediyatı’na ya da Fransızca Edebiyat’a ait olmayacaktı. Çünkü yazılan dilin imkanları ile doğar eserler. Yaşar Kemal, bu sözlendirmelere çok da takılmadan ülkemizdeki birçok etnik unsurun kültürünü ve dertlerini önümüze sermiş. Sonrasında tüm dünya edebiyatında hükmü geçen bir yazar olmuş. Özetle yazılan dil, nerede, ne şekilde yazılıyor olursa olsun eseri o dili konuşan milletin edebiyatına bağlıyor.

Rıdvan Şahin

Soru 4:

Son on yılda yayımlanan verilere baktığımızda, kitap okumak, ihtiyaçlar hiyerarşimizin 235. sırasında kendine yer bulabilmiş. Ülkemizde kitap okumaya ayrılan vaktin günlük ortalama 5 dakika ile sınırlı olduğunu da düşünürsek, çıkan sonuca hiç de şaşırmamalı.

Gelelim sorularımıza…

Kitaba ve okumaya olan talebin bu denli kısır, entelektüel beğenilerin de bu denli diplerde olduğu bir ülkede “yazma” motivasyonunuzu nasıl koruyorsunuz?

Yayımlanmayacağını, kimsenin okumayacağını bilseniz de yine de yazar mıydınız?

Cevap 4:

Aslında evvelden beri bizim ülkemizde kitap okuma oranları çok düşük. Galiba insanımız başkası bizim yerimize okusun, başkası bizim yerimize düşünsün ve son kertede başkası bizim yerimize yaşasın deyip hayatı seyrettiği için böyle oluyor biraz. Laf aramızda ben, kitap okumadığım bir dünyayı düşünemiyorum.Kitap okumayan insanların da okumayıp ne yaptıklarını bazen merak ediyor, merak etmediklerimin nelerle uğraştıklarını gördükçe hayret ediyorum. Ama beni daha çok şaşırtan asıl iki mazeret var ki neden kitap okunmadığına dair, onları birinden duyunca şaşkınlığım bizim oranın tabiriyle cinimim pıtırağımın oynamasına sebep oluyor. Bunlardan ilki, ben eskiden çok okuyordum, şimdi okuyamıyorum lafzı. Bir insan Tanpınar okumuşsa, Steinbeck, Orwell, Jack London okumuşsa bir daha nasıl eline kitap almayabilir. Ya da Dostoyevski okuduktan nasıl rutin işlerle uğraşıp Instagram’da fink atabilir. İkinci bahaneyse ben işte şu zamandan beri elime roman almadım, daha ziyade akademik makaleler okuyorum lakırdısı. Bu kişi artık roman okumayı bıraktığı zaman tüm dünya edebiyatının altını üstüne getirmiş, Türk Edebiyatı’nı yalayıp yutmuştur çünkü. Üzerine de her gün bir makale okuyor, her ay bir İlber Ortaylı kitabı bitiriyordur(!)

Böyle bir ortamda insan Oğuz Atay’ın okuyucusuna seslenişi gibi bir hissiyata kapılıyor. İnsan okunmak istiyor Albayım. Ama insanoğlu bazı kitapçılara gelmiyor. Hal böyleyken benim en büyük motivasyon kaynağım, galiba içimdeki cevhere inanıyor olmam ve akabinde bu cevherin henüz mücevhere dönüşmemiş olması. O cevherin orada durduğunu biliyorum, sürekli o cevheri arıyorum. Bazen buluyorum da onu ama bu sefer de o cevheri mücevhere dönüştürme motivasyonuyla yazmaya devam ediyorum. Sonrasında bir yerlerde yazdığım metinlerin birileri tarafından okunacak olduğunu bilmek benim için büyük bir motivasyon kaynağı oluyor. Tabi bu kaynak yazdıklarımın daha çok kişi tarafından okunduğunu anladığımda fışkırıyor. Ama eğri oturup doğru konuştuğumuz zaman insanların birçoğunun edebiyata bîgane kalışı insanı üzüyor. Orwell ‘Neden Yazıyorum’ adlı makalesinde mealen şöyle diyor, benim demin de dediğim gibi, içindeki cevheri fark eden insan yazar, estetik kaygılarla yazar, sonsuzluğa ulaşma hissi onu yazmaya götürür, anı tarihselleştirmek istediği için yazar ve nihayetinde –siyasi olmasa bile- politik olarak söyleyeceği bir şeyleri vardır, ondan  yazar. Benim de aslında temel yazma motivasyonlarım bunlar. En azından belli sayıda insanın – baya bir belli sayıda- şimdilik yazdıklarımı okuyor olması ve onların takdirini kazanmak bana yetiyor diyebilirim. Ama bu galiba benimle alakalı da değil, okuyucuyla alakalı bir motivasyon. Bir yazarın bir kitabında okumuştum, yazdığım yazarken okuru düşünmem, okura rağmen okur için yazarım diyordu. Sonrasında metin benden ve okuyucudan bağımsız olarak varlığını ortaya koyar diyerek devam ediyordu. Aslında okunsa da okunmasa yazılan bir metin, o bahsettiğim cevheri içinde barındırıyorsa yazmaya değerdir. Bu noktada edebiyat sitelerinin ve e-dergilerin varlığı güven telkin ediyor bana. Çünkü insanlar artık hayatı telefondan yaşıyorlar. Eline alıp okumayacakları metinleri telefon ekranından okuyorlar, okusunlar, okumalılar.

Soru 5:

Daha nitelikli bir edebiyat ortamının oluşması adına yeni yılda (yayınevi-yazar-okur üçgeninde) neler yapılmalı? Ve 2025 Yılından beklentileriniz nelerdir?

Cevap 5:

Bu sorunun cevabını, soruyu gördüğüm andan itibaren düşünüyorum. Ben bu üçgenin neresindeyim diye. Okur olmaya ve yazmaya çalışıyorum. Bu iki köşeden bir değerlendirme yaptığımda okuyucunun kendini eğitmesi ve hiç durmadan okuması gerekiyor. Okumaya ben bir çalışma olarak bakıyorum. Bilinçli bir çalışma. Bu bağlamda okur kendini eğitirse bu durumun yazarı da daha ileriye götüreceği muhakkak. Aynı gelişim süreci yazar için de geçerli ama yazarın ya da yazan insanların -benim gibi- sürekli o cevheri mücevhere dönüştürme sürecinde olmaları gerekiyor bence.Tabi bunun için en önemli şartlardan biri mücevherleri tanımak, yani okumak, çok iyi bir okur olmak. Çok iyi bir okur olan metin yazarı, kendini tatmin edecek metni arayış sürecini sürekli hale getirir.Bu da onun üretkenliğini arttırır diye düşünüyorum.

Hiç hakim olamadığım köşeyse yayınevi köşesi. Yayınevleri kitapları daha ucuza satsalar desem patır patır kapanan yayınevlerini görünce bunu söylemeye dilim varmıyor. Çok satanları, sürekli satsalar yeni yüzler, yeni metinler nasıl gün yüzüne çıkacak. Öbür yandan kağıt paradan daha değerli hale gelmiş. Bunun emeği var, ulaşımı var, reklamı var, şuyu var buyu var. Üstüne bir de korsanı var. Şüyuu vukuundan beter canım. Bu sebeple yayınevlerine söyleyebileceğim tek şey, kitap  fuarlarını dört gözle bekliyoruz, indirim yapın biraz ki, o havayı soluyalım. Soluyalım ki kültür ciğerlerimiz verem olmasın. Bu esnada yazar yazsın, okuyucu da okusun ama. Öyle iki paket sigara fiyatına ayda bir kitap almayı ihmal de etmesin. Orwell ‘Kitaplar ve Sigaralar’da hesabını yapmış bunun.

Son olarak yeni yıldan her şeyden önce ülkemiz ve milletimiz adına güzellikler getirmesini diliyorum. Buna çok ihtiyacımız var. Akabinde kimse ölmesin, kimse ağlamasın, kimse üzülmesin. Ben de daha verimli bir şekilde okuyup yazabileyim. Kendimce bazı ufak hedeflerim var onları gerçekleştirmek istiyorum. Daha nitelikli eserler verip içimdeki cevheri biraz daha işleyebileyim. Bunun yanında şöyle bir iki seçkide görüneyim, bir ‘İlk Ümit’ röportajı yapayım. Olur mu olur. İşin aslı bu sene daha çok okuyup daha çok yazacağım, sonrasında okuyup yazdığıma değecek bir yıl olması için elimden geleni yapacağım.

Son olarak bana bu soruşturmada yer veren Sevgili ve Sayın Mehmet Bahçeci’ye ve Novelius Edebiyat’a teşekkürü bir borç bilirim.

Soruşturma Ana Ekranına Dönmek İçin Lütfen Tıklayınız…

06.12.2024 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın