18.12.2024 © Novelius Edebiyat
Yayına Hazırlayan: Mehmet BAHÇECİ
20. Bölüm: Fatih Selvi
Editörün Notu: 2024 Yılı Edebiyat Soruşturmamızda, edebiyatın yükünü sırtlanmış birbirinden değerli isimleri ağırlıyoruz. Konuklarımıza az sayıda ve net sorular yöneltmeye gayret ettik. Edebiyatseverler için faydalı olması temennisiyle...
Soru 1:
2024 Yılında yerli ve yabancı pek çok eser okurlarla buluştu. Yeni çıkan kitapları takip edebildiniz mi? İçlerinden okuduklarınız ve beğendikleriniz var mı? Düşüncelerinizi kısaca paylaşır mısınız?
Cevap 1:
Yeni çıkan kitapları takip ediyorum, fırsat buldukça almaya gayret ediyorum. Sene içinde en beğendiklerimi sıralayacaksam;
Emine Altınkaynak’tan Akrebin Kışı, adlı öykü kitabı dili işleme hüneri, teknik kabiliyeti, yakıcı şiirseliyle,
Korkut Kabapalamut’un Beni Sevmeyenler Apartmanı, adlı öykü kitabı yazarın o her zamanki titiz cümle mühendisliği, absürde yedirilmiş özgün ironisiyle,
Rıdvan Hatun’un Billur Örüntüler, adlı öykü kitabı dile hâkimiyetiyle, farklı anlatıcılarla, farklı anlatım biçimlerini rahatlıkla icra etmesi ve trajediyi işlemedeki özel becerisiyle,
Hicret Birik’in Yedi Yılanlı Kavuk adlı öykü kitabı büyülü gerçekçi öykücülüğe açtığı o özgün pencereyle,
Bülent Ayyıldız’ın Ölümsüz Olmaya Değmez adlı deneme kitabı, yazarın edebiyat hakkında güçlü saha bilgisi ve analiz yeteneğiyle iz bıraktı.
Nilüfer Benal’ın Oyunbozan romanı, Ahmet Şakalar’ın Bahtiyar Yokuşu ve Hüseyin Kılıç’ın Küçük Bir İhtimal adlı öykü kitabı yine akılda kaldı.

Soru 2:
2024 Yılını okuma ve yazma anlamında nasıl geçirdiniz? Kendinize ve projelerinize vakit ayırabildiniz mi? Bize 2024 yılı panoramanızı çizer misiniz?
Cevap 2:
Okumalar yönünden kendi rutinime yakın seyrettim, takriben yüz kitap okumuşumdur. Bu sene içinde iki öykü kitabım yayımlandı. Edebi yönümde kayma oldu, iki roman yazdım(ikincisini bitirmek üzereyim). Hiç öykü yazmadığım 2024’te önceki senelerden kalan öykülerimden sekiz tanesi yayımlandı. Yine bu sene sosyal medyada paylaştığım edebiyat yazılarını dergilerde yayımlanmaya başladı. İlk defa bir yazarla söyleşi yaptım, on civarı da kitap analizim yayımlandı. Benim için yoğun ve keyifli bir seneydi, roman deneyimini tatmak heyecan vericiydi.
Soru 3:
Türk Edebiyatı mı, Türkçe Edebiyat mı? Türkiyeli Edebiyatı mı?.. 2024’te de ısıtılıp önümüze konulan bu kavram kargaşası hakkındaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Nedir doğrusu?
Cevap 3:
Bir Eser Türkçe yazılmışsa Türk Edebiyatına aittir. Kürtçe yazılmışsa Kürt Edebiyatına. Türkçe edebiyat, yanlış, zorlama bir tabir. Ishuguro, Nobel ödüllü bir Japon olarak İngilizce yazıyor ve İngiliz edebiyatçısı. Bunları anlatmak zorunda kalmak bile gülünç aslında.

Soru 4:
Son on yılda yayımlanan verilere baktığımızda, kitap okumak, ihtiyaçlar hiyerarşimizin 235. sırasında kendine yer bulabilmiş. Ülkemizde kitap okumaya ayrılan vaktin günlük ortalama 5 dakika ile sınırlı olduğunu da düşünürsek, çıkan sonuca hiç de şaşırmamalı.
Gelelim sorularımıza…
Kitaba ve okumaya olan talebin bu denli kısır, entelektüel beğenilerin de bu denli diplerde olduğu bir ülkede “yazma” motivasyonunuzu nasıl koruyorsunuz?
Yayımlanmayacağını, kimsenin okumayacağını bilseniz de yine de yazar mıydınız?
Cevap 4:
Bazen boşa kürek çektiğim hissine kapılmıyor değilim. Edebiyatımız bensiz bin iki yüz yıl daha geçirse ne değişir ki, diye soruyorum kendi kendime. Sonra da sen dünyayı değiştirmek için burada değilsin belki de, dünyayı değiştirecek insanlara yakıt olabilmek de az bir paye değildir, çok da şey etme, sen sadece yaz en iyisi, diyorum. Yazdıklarımın hiçbir yere varmayacağına, birkaç yıl sonra yok olup gideceğime neredeyse emin bir vaziyette, kitlelere nüfuz edecek, güzel olanla bir bağ kurma fırsatı yaratabilecek bir edebiyat üretmeye çalışmanın mutlak iç huzuruyla tabii ki.
Ve kimsenin okumayacağını bilseydim asla yazmazdım. Yazmak benim yoga egzersizim değil. Kitleyle bir kontak arayışındayım, bunu da yazarak sağlamaya çabalıyorum.
Soru 5:
Daha nitelikli bir edebiyat ortamının oluşması adına yeni yılda (yayınevi-yazar-okur üçgeninde) neler yapılmalı? Ve 2025 Yılından beklentileriniz nelerdir?
Cevap 5:
2025 yılında ilk romanımı yayımlatmak güzel olurdu. Niyetim, çabam bu yönde.
Daha nitelikli bir edebiyat ortamı için okurun yapabilecekleriyle ilgilenmiyorum işin aslı. Okur bir müşteri ve hangi profilde dizayn edilmişse beklentisi, beğenisi, kalitesi o doğrultuda şekillenmiştir ve toplumun bir yansımasıdır. Toplumbilimcilerin, sosyologların, düzen kurucuların bu konuda çok daha baskın bir etkisi var ve bence yazar, öncelikli olarak okur için kaygılanmayı bırakmalı. Daha önemli sorunları var çünkü.
Yazar bana hüzün veren bir acayip canlı türü. Yıllarca o kadar emekle çalışıp göz nuru kitabını üç beş müşkülpesende beğendirmeyi boş verin, okutmak için bile türlü çeşit engeli aşması gereken bir çılgın o. Hakkını, hukukunu, değerini bilmeyen özgüvensiz bir emekçi. Patates eken çiftçi olmasa insanlık o mübarek bitkiden nasıl mahrum kalacaksa, yazar olmadan yayınevlerinin de hiçbir anlamının olmayacağını hatırlaması gereken kişi. Şansı yaver gitmişse en fazla saçı okşanıp yanağından birkaç makasla kendi kaderine bırakılmış sanatın üvey evladı yazar. Azıcık yeteneği olan ressam portre çizerek bile geçim sağlayabilirken, yazar iki üç yıllık emeği için bırakın tatmin edici telif almayı, üstüne para bile ödüyor bazen. Bir parça sesi düzgün insanlar ses sanatçısı ambalajıyla ciddi paralar kazanabiliyor, ilgi, takdir görüyor. Yazarın emek kazanç eğrisi korkunç. Haliyle yazmak ve yazarlık, ekmeğini tutmuş, ukdelerinin peşinde, yazarlığı fuarlarda otuz iki diş pozlarla icra edilen bir fantezi objesi olarak görebilen orta yaştaki beyaz yakalılara(bendeniz de bu tanıma uyuyorum), ekmek kaygısı pek olmayan genç heveslilere kalıyor. Buradan güçlü, özgün, bağımsız bir edebiyat çıkma ihtimali zayıf. Altını çiziyorum, yazarın sadece yazarak para kazanabilmesi edebiyatımıza tek başına çağ atlatabilir.
Yönetimlerin yazarlara alan bırakmamasının kasıtlı olduğunu düşünüyorum. Yeryüzündeki bütün devrimlerin, büyük kırılmaların altında yazarların imzası olmasıyla alakalı bu. Yazar ne kadar yetersiz ve sinik olursa o denli zararsız olacaktır haliyle.
Yayınevleri tedarikçi firmalar. Patatesi vatandaşa aktarıyorlar ve temelde ticaret icra ediyorlar. Yazarları daha çok koruyabilir ve umursayabilirler mi? Elbette. Yayınevlerinin bu pragmatist tutumlarını, en büyük yayınevlerinin ‘’yayın kotamız dolu’’ yalanıyla Türk yazarlara duvar olmasını, fakat hatır, gönül, arkadaş, abi, dayı bağlarıyla yayınevine temas edebilen veya siyasi tutumlarını cazip buldukları bazı şanslı yazarlara kapılarının açık olmasını elbette eleştirebiliriz. Bu bir sonuçtur, ülkemizde yazarlık değer görmemektedir ve ticari kuruluş olan yayınevlerinin Türk yazarları canı gönülden desteklemesini beklemek biraz hayalciliktir.
Tekrar yazara dönmek istiyorum, benim zavallı arkadaşlarıma, benim kendi kıymetinin farkında olmayan, yayınevleri karşısında ricacı, boyun eğici, bir hale sokulmuş değerli arkadaşlarıma. Lütfen dünyanın en çok horlanan sanatını sevdiğiniz, ısrarla yazmaya devam ettiğiniz için utanç duymayın, yılgınlığa kapılmayın, aksine hırslanın. Yazmak cesaret ister, siz ona sahipsiniz. En derinlerde bir yerlerde köşeye sıkıştırılmış o yazarlık haysiyetini dışa vurunuz. Orada bir yerlerde yazmanın bir başkaldırı biçimi olduğu gerçeğiyle yeşermiş bir fikir, bir içgüdü yatıyor. Yayınevlerini ya da yönetim binalarını ateşe verelim ve danslarla kutlayalım, demiyorum. Biz olmazsak, kitaplar olmazsa yayınevlerinin hiçbir önemi yok, insan olmazsa da yönetimlerin, diyorum. Aslolan yazıdır, yazardır diyorum.
Soruşturma Ana Ekranına Dönmek İçin Lütfen Tıklayınız…
18.12.2024 © Novelius Edebiyat

