17.12.2024 © Novelius Edebiyat
Yayına Hazırlayan: Mehmet BAHÇECİ
19. Bölüm: Emel Taşkesen
Editörün Notu: 2024 Yılı Edebiyat Soruşturmamızda, edebiyatın yükünü sırtlanmış birbirinden değerli isimleri ağırlıyoruz. Konuklarımıza az sayıda ve net sorular yöneltmeye gayret ettik. Edebiyatseverler için faydalı olması temennisiyle...
Soru 1:
2024 Yılında yerli ve yabancı pek çok eser okurlarla buluştu. Yeni çıkan kitapları takip edebildiniz mi? İçlerinden okuduklarınız ve beğendikleriniz var mı? Düşüncelerinizi kısaca paylaşır mısınız?
Cevap 1:
Daha çok yerli edebiyatı takip ettim. Duygu Terim’in (öykü) Aslında Her Şey Yolunda adlı kitabında kendisiyle uzlaşamayan, toplumla uyuşamayanların yolculuklarını incelikli bir şekilde anlatışını sevdim.
Hakan Sarıpolat’ın (öykü) Şehri Terk Eden adlı kitabında belli belirsiz ülkelerde, belli belirsiz insanların öykülerini büyülü gerçekçiliğe yakın bir dille yazışını sevdim.
Hakan Akdoğan (roman) Kenet adlı kitabında okuru yaşam ve ölümün iç içe geçtiği bir yolculuğa çıkarmış. Sarsıcı, sorgulamaya kışkırtıcı, etkileyici bir kitap olan Kenet yine beğendiklerim arasında.

Soru 2:
2024 Yılını okuma ve yazma anlamında nasıl geçirdiniz? Kendinize ve projelerinize vakit ayırabildiniz mi? Bize 2024 yılı panoramanızı çizer misiniz?
Cevap 2:
‘Dil’e olan tutkum nedeniyle düzenli olarak her gün okuyan biriyim. Ancak okuma anlamındaki asıl kaynağı yaşamın ta kendisinden aldığımı düşünüyorum. Yoğun ve işlek bir ilçe devlet hastanesinde psikolog olarak çalışıyorum. Ancak ben kendimi aynı zamanda bir hikâye toplayıcısı olarak görüyorum. Öncelikle mesleğiminden dolayı insanlara ’dokunma’ şansım oluyor. Tıpkı Matrıx filminde akan kodlar gibi her gün, poliklinik önlerinde, koridorlarda, kantinde, hatta tuvaletlerde bir sürü hikâye akıyor. Etkilendiğim anları, diyalogları, duyguları hemen bir kâğıda not alıyorum ve böylece notlarım birikiyor. Öykü yazarkende notlarımdan faydalanıyorum. Bazen aldığım birkaç not birbirine ulanırken bazen de tek bir duygu, tek bir diyalog, tek bir an kendi hikâyesini yazdırıyor.
Eleştiriye önem veririm. İrem Nas editörlüğünde, sempatik ilişkilerimizin de olduğu bir grup arkadaşımla edebi eserlerimizi okuyup eleştirdiğimiz çevirimiçi toplantılarımız devam etti.
Bazı edebiyat etkinliklerine, organizasyonlarına katıldım. Bu organizasyonların birinde yazar Hakan Akdoğan’la karşılaştım. Daha sonra farklı mecralarda konuşmalarını dinledim. Derin bir psikoloji bilimi bilgisini, sosyoloji felsefe gibi diğer disiplinlerle de ilintilendirerek, bilgiyi analitik bir şekilde işlemleyip Edebiyat perspektifinden ele alan Akdoğan’ın bakış açısının genişliği düşünsel hayatımı etkiledi.
Birkaç öyküm ve şiirim dijital mecralarda yayımlandı. Yazmak başlı başına anlamlı bir deneyim iken, yazdıklarımın okurla buluşması, geri dönüşler almam daha tatmin edici oldu benim için.
Tamamlanmak üzere olan bir öykü dosyası projem var.
Soru 3:
Türk Edebiyatı mı, Türkçe Edebiyat mı? Türkiyeli Edebiyatı mı?.. 2024’te de ısıtılıp önümüze konulan bu kavram kargaşası hakkındaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Nedir doğrusu?
Cevap 3:
Hiç düşünmedim. Zaten kavramlara sığmayı Edebiyatın kendisi dışlar herkesten önce. İlla bir kavram yakıştırılacaksa fonetik olarak kulağa hoş gelen olabilir.

Soru 4:
Son on yılda yayımlanan verilere baktığımızda, kitap okumak, ihtiyaçlar hiyerarşimizin 235. sırasında kendine yer bulabilmiş. Ülkemizde kitap okumaya ayrılan vaktin günlük ortalama 5 dakika ile sınırlı olduğunu da düşünürsek, çıkan sonuca hiç de şaşırmamalı.
Gelelim sorularımıza…
Kitaba ve okumaya olan talebin bu denli kısır, entelektüel beğenilerin de bu denli diplerde olduğu bir ülkede “yazma” motivasyonunuzu nasıl koruyorsunuz?
Yayımlanmayacağını, kimsenin okumayacağını bilseniz de yine de yazar mıydınız?
Cevap 4:
Yazmak benim için ‘anlam’lı, bir nevi ihtiyaç. Motivasyonumu korumaya ihtiyacım olmuyor dolayısıyla.
RolloMay’in de bir takım perspektiflere dayanarak temellendirdiği gibi yazma aşamasındaki aşamalar ve süreçler, cesaret, karşılaşma, bilinçdışı süreçler, yoğun çalışma ve rahatlama süreçleri sonucunda ortaya çıkan anlam hayatımın olmazsa olmazı. Yazdığım metnin benden tamamen bağı kopunca, metin başlı başına öteki oluyor, okur geri bildirimi olunca daha tatmin edici oluyor.
Soru 5:
Daha nitelikli bir edebiyat ortamının oluşması adına yeni yılda (yayınevi-yazar-okur üçgeninde) neler yapılmalı? Ve 2025 Yılından beklentileriniz nelerdir?
Cevap 5:
En başta tüm konsantrasyonumuzun çalındığı, beğenmediğimiz bir içeriği on saniyede değiştirebilme özgürlüğü tanınan okurun vaktine talip olmak günümüzde bir yazar için en zor mesele haline gelmiştir. Keza, tiyatro ve sinema sanatlarında da aynı şey geçerli. Her türlü dijital mecra yaşam tarzlarımızı, okuma, dinleme, seyretme dikkatimizi değiştirmiş vaziyette.
Okurun edebiyattan keyif almaya yönlendirilmesi için yayınevlerinin okur- yazar ilişkisi kurabileceği etkinlikler düzenlemesi gerektiğini düşünüyorum. Bazı belediyelerde bu konuda çok güzel adımlar atıyorlar. Bursa’da Nilüfer Belediyesi bu konularda örnek teşkil edebilir.
2025 yılından beklentim öncelikle öykü dosyamı kitap halinde görmek ve okur yazar ilişkisi içinde daha çok geri bildirim almak, sonrasında Edebiyat anlamında daha çok şey öğrenip kendimi geliştireceğim etkileşimler yaşamak.
Soruşturma Ana Ekranına Dönmek İçin Lütfen Tıklayınız…
17.12.2024 © Novelius Edebiyat


👏👏👏
Dördüncü soruya cevabınız, yazmanın bir eylemden öte, bir varoluş biçimi olduğunu ne güzel anlatıyor. Kaleminizi cesaretle buluşturduğunuz o karşılaşmalar, bilinçdışınızın derinlerinden gelen süreçler ve tüm bu yoğunluğun ardından gelen rahatlama anları, metinlerinize anlam katarken aynı zamanda okurun ruhuna da dokunuyor. Rollo May’in çizdiği çerçeveye yaslanarak, yazıyı bir “öteki” olarak tanımlamanız ise tam anlamıyla edebî bir zarafet taşıyor. Böylesine bir içsel derinlik ve tutku, yazdıklarınızın yayımlanmasa bile varoluşlarını haklı kılıyor. Kaleminize, cesaretinize ve bu anlam arayışındaki inceliğinize hayran kaldım! Yazmaya devam edin, çünkü metinleriniz sadece size değil, onları bekleyen okurlara da bir “anlam” sunuyor.
Modern dünyanın dikkat dağınıklıkları içinde yazarlığın ne kadar zorlu bir hale geldiğini çok iyi ifade ediyor. Dijital çağın hız ve tüketim odaklı yapısına rağmen, okurla anlamlı bir bağ kurmayı arzulamanız ve bu bağın güçlenmesi için önerilerde bulunmanız oldukça değerli. Nilüfer Belediyesi gibi örneklerin altını çizmeniz, yerel girişimlerin bu konuda ne kadar önemli olabileceğini de vurguluyor.
2025 beklentileriniz ise hem gerçekçi hem de ilham verici; hem kendi yazarlık serüveninizi ilerletmek hem de okurla daha güçlü bir etkileşim kurmak istiyorsunuz. Öykü dosyanızın kitaplaştığını ve okurlarınızla karşılıklı bir bağ kurduğunuz o anları görmeniz dileğiyle!