2024 Edebiyat Soruşturması –  Bölüm 14 – Yasemin Seven Erangın

14.12.2024 © Novelius Edebiyat

Yayına Hazırlayan: Mehmet BAHÇECİ

14. Bölüm: Yasemin Seven Erangın

edebiyat Editörün Notu: 2024 Yılı Edebiyat Soruşturmamızda, edebiyatın yükünü sırtlanmış birbirinden değerli isimleri ağırlıyoruz. Konuklarımıza az sayıda ve net sorular yöneltmeye gayret ettik. Edebiyatseverler için faydalı olması temennisiyle...

Soru 1:

2024 Yılında yerli ve yabancı pek çok eser okurlarla buluştu. Yeni çıkan kitapları takip edebildiniz mi? İçlerinden okuduklarınız ve beğendikleriniz var mı? Düşüncelerinizi kısaca paylaşır mısınız?

Cevap 1:

Yeni çıkan kitapları takip etmeyi çok seviyorum. Kim neler yazmış, meselelere nereden bakmış, nasıl bir çerçeve çizmiş, bunlar benim için önemli. Özellikle öykü ve romanları takip ediyorum. İlay Bilgili’nin “Onca Günah Varken” kitabı beni darmadağın etti mesela, son dönemlerde yaşadığımız şiddeti, depremi, üzerimizden tır gibi geçen dertleri satır satır yazmış İlay. Üstelik öyle bir yerden yazmış ki içinizdeki kuşlar ölüyor. Kitabı okurken çok ağladım, burnumun direği sızladı satırlar arasında gezerken ne olursa olsun nevresimlerden akan gözyaşı ve umudu izledim uzaktan. Kore Edebiyatının dünyaya hediyesi olan Hang Kang’ın “Veda Etmiyorum” kitabı, Nermin Yıldırım’dan “Dokunmadan”, en son Şebnem İşigüzel’in “Memoria”sı en sevdiğim kitaplardan bazıları oldu. Şebnem İşigüzel’in her kitabını aynı heyecanla okuyorum.

Soru 2:

2024 Yılını okuma ve yazma anlamında nasıl geçirdiniz? Kendinize ve projelerinize vakit ayırabildiniz mi? Bize 2024 yılı panoramanızı çizer misiniz?

Cevap 2:

Benim için zor bir yıl oldu. Yeni bir öykü dosyası hazırladım. Oğuz’un devam kitabını yazmaya uğraşıyorum ama öykü yazmak benim için çok başka. Bu yıl işle ilgili zor zamanlar geçirdim, ülke beni yıpratıyor herkes kadar. Bu yıl her yıl olduğu gibi çok okudum şükür. Az yazdım ama kalem kendi zamanını belirler, zamanı gelince çıktı meydana.

Soru 3:

Türk Edebiyatı mı, Türkçe Edebiyat mı? Türkiyeli Edebiyatı mı?.. 2024’te de ısıtılıp önümüze konulan bu kavram kargaşası hakkındaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Nedir doğrusu?

Cevap 3:

Kimin doğrusu, kime göre doğru bilmiyorum. Sınıfı, cinsiyeti, aidiyeti olmaz benim için edebiyatın. Türkiye’de ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulan bir sürü konu var, bu konunun çok geride kalmış olması lazım, işte asıl sorunumuz bu. Başımıza ne geldiyese kavramların içine sıkışmaktan, sıkıştırılmaktan, hamur gibi şekle sokulmaktan geldi! Edebiyat edebiyattır, sanat sanattır, evrenseldir. Kürd’ün, Türk’ün, Ermeni’nin, Laz’ın içide olduğu bir edebiyattır bu topraklardaki edebiyat. Türkiye’nin, Rusya’nın ya da buzullarda yaşayan bir dört ayaklının edebiyatıdır. Benim edebiyatımın bir ırkı, memleketi, dini, mezhebi yok. Ancak illa bir cevap gerekiyorsa o Türkiyeli Edebiyattır, korkmayalım ısırmaz!

Yasemin Seven Erangın

Soru 4:

Son on yılda yayımlanan verilere baktığımızda, kitap okumak, ihtiyaçlar hiyerarşimizin 235. sırasında kendine yer bulabilmiş. Ülkemizde kitap okumaya ayrılan vaktin günlük ortalama 5 dakika ile sınırlı olduğunu da düşünürsek, çıkan sonuca hiç de şaşırmamalı.

Gelelim sorularımıza…

Kitaba ve okumaya olan talebin bu denli kısır, entelektüel beğenilerin de bu denli diplerde olduğu bir ülkede “yazma” motivasyonunuzu nasıl koruyorsunuz?

Yayımlanmayacağını, kimsenin okumayacağını bilseniz de yine de yazar mıydınız?

Cevap 4:

Yazdıklarımı kimse okumuyor! Bunu bilerek yazıyorum, hatta yayınevlerinin basmayacağını, belki ciddiye almayacağını bilerek! Bu ülkede popüler olmak çok büyük bir imkan, halkın popülere olan inancı hiç değişmedi. İnsanın popülere inancının olması çok garip geliyor bana hala. Bile isteye okudukları kötü metinlere, kötü dramalara, kötü programlara ve her ne olursa olsun vazgeçmedikleri rutinlerine inançları var! İnsan tuhaf bir varlık, kötüye olan ilgisini kaybetmiyor. Bu sebeple altüst olan kavramlar var. Kişisel zevklerin popüler zevklere dönüşmesi, doğru kavramının altının kazılması, sevdiğimiz değerlere barikat kurulması… Çok tuhaf geliyor. Okumak ciddi bir değer, o değerin öldüğünü düşünmüyorum nitekim azaldığını da. Hep azdı! Hiç artmadı. Kitap okuma süresi ölçümleri bana doğru gelmiyor, gördüklerimiz var. İstanbul’da yaşıyorum ve bindiğim her toplu taşımada okyan insanlar görüyorum. Bunu sayısala dökmek değil mesele ama biz hep azdık! Ayrıca niteliksiz kitap baskısı arttı, gölgeler arasında gezinen kalemler arttı, iyi metne olan inanç azaldı, yayıncılar platformlardan topladıkları kalemleri sürdü piyasaya. Kitapların içinde gezen derinliksiz karakterler okuyucuya artık gerçek geliyor.
Motivasyonumun temel sebebi hala bir düşe, bir ağaca, bir cümleye inanabilmek. Artan yalnızlıklarımızın içindeki uğultulu kalablık azalınca yeniden doğacak “inanmak” duygusu. İnsan kendi sesini duymadığında çölleşiyor. Hepimizin kendi sesine ihtiyacı var. Şükürler olsun ki hala kendi sesimi duyabiliyorum sanırım hala yazabilme sebebim bu! Belki yazmak için bir sebebe ihtiyaç yoktur.

Soru 5:

Daha nitelikli bir edebiyat ortamının oluşması adına yeni yılda (yayınevi-yazar-okur üçgeninde) neler yapılmalı? Ve 2025 Yılından beklentileriniz nelerdir?

Cevap 5:

2025 yılında yalnızca “Adalet” istiyorum! Toz zerreciğinden fırtınaya kadar ulaşan adalet! Edebiyat dünyasından bir beklentim var mı bilmiyorum. Sosyal medya ünlüsü yazarlar sanki bir tarikat kurmuş. Her masadalar! Nerede bir söyleşi onlar, nerede bir atölye onlar. İşte bunlar hep popülerlik. Ekmek tek dergaha giriyor. O popüler adamların ve kadınların kendi tarikatları arasında boy boy fotoğraf yayınladıkları, kendi popüler ve yalnız dünyalarında hak etmedikleri küstahlıkları arasında sıkışmış bir edebiyattan ne beklemeliyim bilmiyorum. Bir garip okuyucu, bir fil, bir yazar kenarıyım.! Çok teşekkürler.

Soruşturma Ana Ekranına Dönmek İçin Lütfen Tıklayınız…

14.12.2024 © Novelius Edebiyat

Bir Cevap Yazın