01.03.2024 © Novelius Edebiyat - Ümit Yaban
“Yazarlık hayatımın henüz çok başındayım ve belirli bir üslüp geliştirebildim mi emin değilim. Emin olduğum şey şu, okurken de yazarken de sade metinler tercih ederim. Özellikle okumayı, zihnimi dinlendirebildiğim ve bu dünyadan kısa süreliğine uzaklaştığım için severim. Okurken yazılanı anlamaya çalışmak veya şiirsel dille yazılmış düz yazıları yorumlamak beni yorar. Kendimi yazılanları değil de aslında uzaklaşmak istediğim günlük hayattan bir şeyler düşünür bulurum ve çoğu zaman anlamadığım o sayfayı baştan okumak zorunda kalırım. Bu yüzden üslupta sadelikten yanayım.”
Ümit CAN
Röportaj: Ümit Can – Ümit Yaban
Ümit YABAN: Sayın Ümit Can, ilk kitabınız “Eski His Satıcısı“nı kutlarım, Muhtelif Kitap’tan elimize geçti, tebrik ederim. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Ümit Can kimdir?
Ümit CAN: Öğrencilik hayatımın en önemli yılları yatılı askeri okullarda geçti. Sivil öğrencilere göre daha kapalı bir ortamda olduğum için okumaya çokça zaman ayırabiliyordum. Bir gün üst sınıflardan bir abim, “Dostoyevski’den ‘Suç ve Ceza’yı okumadan kitap okumuş sayılmazsın” demişti. Ondan sonra hemen bütün klasikleri bulup okumuştum. Askeri lisenin çok zengin bir kütüphanesi vardı ve ben hemen her ay çok okuyanlar listesinde yer bulurdum kendime. Kitaplar beni alıp başka diyarlara götürdüğü için, yatılı okulun sıkıcı yanlarını onlarla gidermeye çalışırdım..
Ümit CAN: Öğrencilik hayatımın en önemli yılları yatılı askeri okullarda geçti. Sivil öğrencilere göre daha kapalı bir ortamda olduğum için okumaya çokça zaman ayırabiliyordum. Bir gün üst sınıflardan bir abim, “Dostoyevski’den ‘Suç ve Ceza’yı okumadan kitap okumuş sayılmazsın” demişti. Ondan sonra hemen bütün klasikleri bulup okumuştum. Askeri lisenin çok zengin bir kütüphanesi vardı ve ben hemen her ay çok okuyanlar listesinde yer bulurdum kendime. Kitaplar beni alıp başka diyarlara götürdüğü için, yatılı okulun sıkıcı yanlarını onlarla gidermeye çalışırdım..
Harp Okulu’ndan teğmen rütbesi ile mezun oldum, yüzbaşı rütbesindeyken istifa ettim. Bu sürede birçok şehirde görev yaptım, birçok insan tanıdım, birçok asker eğittim. Oğlumun doğumu, dışarıdan devam ettiğim hukuk fakültesinin bitimine denk gelince ani bir kararla askerliği bırakmaya ve avukatlık yapmaya karar verdim. Bu şekilde aileme daha fazla zaman ayırabilecektim. Askerken, özellikle doğu görevlerimde çok okurdum. Askerlerim bana gelen kitap kargolarına alışmışlardı ve bir süre sonra benim bitirdiğim kitapları onlar da okumaya başlamışlardı. Avukatlık hayatına geçince okuma hızım azaldı. Çünkü zaten gün boyu sayfalarca evrak okuyor, birçok dilekçe yazıyordum. Normal kitap okumak için eskisi gibi enerji bulamıyordum. Bu süreçte yazmaktan hoşlandığımı farkettim. Bir gün bir duruşmaya erken gitmiştim ve tesadüfen duruşma salonunda bulunan hakim ile sohbet etme şansı bulmuştum. Bana dilekçelerimin gereğinden uzun olduğu eleştirisinde bulunmuştu. Haklıydı, yazdıkça yazasım geliyor, hakime bütün detayları anlatmak istiyordum. İşte o sıralar, bu yazma isteğimi dilekçelerde değil, başka mecralarda gidermem gerektiğini anladım ve küçük küçük bir şeyler yazmaya başladım.
Şimdilerde Katar’ın Doha şehrinde yaşıyoruz. Devlete bağlı özel bir şirketin hukuk müşaviriyim ve halen yazmaya devam ediyorum.
Ümit YABAN: Yazma yolculuğu nasıl başladı? Yolda bir atölye ya da editörden destek aldınınız mı? Bu yolculuğa yeni çıkanlar için tavsiyeleriniz nelerdir?
Ümit CAN: Ufak ufak yazmaya başladığım zamanlarda “Eski His Satıcısı” kitabımda da yer alan “Excel Bilmeyen Adam” öyküsünün büyük kısmını bitirmiştim. Yakın çevremde birkaç arkadaşıma okutmuş ve olumlu dönüşler almıştım. İlk öyküyü bitirmiş olmak bana yapabileceğim konusunda müthiş bir özgüven kazandırmıştı. Aklımda konu çoktu ama bir türlü klavyenin başına oturup yazmak konusunda yeterli kararlılığı gösterememiştim. Artık yazacaktım. Oldukça yoğun olan işlerim, evdeki sorumluluklarım nedeniyle odaklanıp yazmak pek kolay değildi. Bu nedenle, öykü öykü gitmeye, gerçekten zaman bulduğum aralıklarda bir öyküyü yazıp bitirmeye ve sonraları başına oturup gerekli düzeltmeleri yapmaya başladım. Yazmak bir nevi terapi de oluyordu benim için. Gerçek hayatta beni oldukça zorlayan bazı olayları yazarak ele aldım ve yüzleştim. Yazmak iyileştirdi yani.
Kitabımı artık bitirdiğimde elimde yayınlanmasını istediğim yedi adet öyküm vardı. Uzun zamandır sosyal medyadaki editörleri takip ediyordum ve paylaşımlarını ve yazılarını beğendiğim Devrim Horlu ile iletişime geçtim. Kendisi beni kırmadı ve birlikte çalışmayı kabul etti. Bütün kitabı inceledi, görüşler verdi, düzeltmeler istedi ve nihayetinde bir öyküyü kitaptan çıkarmak ve diğerlerini kitaplaştırmak konusunda hemfikir kaldık. Sağolsun, bu süreçte son derece gerçekçi ve dürüst eleştiriler yaparak daha iyi bir kitap hazırlanmasına büyük katkı verdi.
Bu yolculuğa çıkmak isteyenlere öncelikle şunu tavsiye ederim, kararlı olmaları gerekir. Yazarlık çoğu için muhtemelen ikinci bir uğraş ve geçinmek için başka işlerle de uğraşıyorlar. Yazmaya zaman bulamadıkları için hevesleri kırılmasın. Günde yarım saat yazmak bile bir şeyler ortaya çıkarmak için yeterli bir süre. Yazılanlar çoğaldıkça ve toplandıkça, bitirmek için inançları artacak. Yazdıklarının yayınlanması sürecinde de hevesleri kırılabilir. Ama yazdıkları içlerine sindiyse başkaları da sevecek ve elbet birileri yayınlamaya değer görecektir. Kitabını basılmış görmek, başkalarından kitabını dinlemek müthiş bir tatmin, devam etsinler.
Ümit YABAN: Yazım ve yayınevi bulma safhalarında zorluklarla karşılaştınız mı? Kitabınızı raflarda gördüğünüz o ilk ân neler hissettiniz?
Ümit CAN: Yayınevi bulmak konusunda çoğu yeni yazar gibi zorlandım. Editörüm Devrim Bey’in yeni kurdukları yayınevi Muhtelif Kitap o zamanlar çalışma hayatına başlamıştı aslında ama kendisi beni nitelikli öykü kitabı yazan yayınevleri ile temas etmem konusunda cesaretlendirdi. Kitaba güvendiğini söyledi. Yaklaşık on kadar yayınevine gönderdim dosyamı. Bazıları anında dönüş yaparak yayın programlarının dolu olduğunu söylediler. Bazıları okunduğunu ancak yayın programına alınmadığını… Bazıları da yine yayın programına alınmadığını ama kitabın başka yayınevleri ile de paylaşılmasını önerdiklerini söylediler. Editörüm, başka yayınevleri ile paylaşılması önerisinin olumlu bir şey olduğunu söyleyince o zamanlar oldukça solmuş olan inancım yeşerdi. Bazı yayınevleri ise herhangi bir dönüş yapmadılar. Bu süreç bir yıldan uzun sürdü.
Yayınevlerinden olumlu bir dönüş almayacağımı anladıktan sonra aynı süreci başka yayınevleri ile tekrarlamak istemedim doğrusu ve kitabımı zaten okumuş, beğenmiş, yayınevi sahibi editörüme kitabını basmak isteyip istemeyeceğini sordum. Seve seve kabul edeceğini söyledi ve “Eski His Satıcısı” nın yolculuğı başlamış oldu.
Yurtdışında yaşadığım için kitabımı fiziki olarak herhangi bir kitapçıda görmedim maalesef. Ama bazı arkadaşlarım görmüş ve fotoğrafını çekmişler. Online platformlarda görüyorum ve ne yalan söyleyeyim zaman zaman açıp bakıyorum herhangi bir yorum yapılmış mı, satılıyor mu diye. Söyleşinin öncesinde de belirtmiştim. Kitabını raflarda, başkalarının ellerinde görmek müthiş bir tatmin. Hele hele sosyal mecralardan dönüşler aldığımda veya okuyan biriyle bir öyküyü ya da karakterleri tartıştığımda dünyalar benim oluyor. Çok güzel bir duygu olduğunu belirtmek isterim.
Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı? Malum yaşam büyük bir koşuşturma, bu koşturma arasında yazmaya günlük ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?
Ümit CAN: Yazma hızım, işlerimin yoğunluğuna bağlı olduğu için günlük bir yazma rutinim olamıyor maalesef. İşlerin yavaşladığı zamanlarda genelde haftasonu sabahları yazarım. Erken kalkmayı severim. Ev ahalisinden genellikle iki saat önce kalkar yazarım. Yazdıklarımın çıktısını yanımda bulundurur, zaman zaman sesli okurum. Bu sesli okumalar, kulağımı tırmalayan, devrik veya aksak cümleleri daha kolay yakalamama ve düzeltmeme yardımcı olur. Tatil zamanları çok üretken olurum. Yine herkesten erken kalkar, bu sefer hemen her gün yazarım. Yazmaya vakit bulamadığım zamanlarda en azından aklıma gelen fikirleri telefonumun sesli dosyalar kısmına kaydeder, sonra bilgisayarımda tuttuğum bir dosyaya aktarırım.
Ümit YABAN: Kimisi gece sessizlikte, kimisi şehrin kaosunun içinde yazar. Siz nerede yazarsınız? Ve yazarken ne dinlersiniz? Dinledikleriniz ve yazı mekanınız yaratıcılığınızı destekler mi?
Ümit CAN: Yazarken genelde müzik dinlemem. Müzik dinleme havamda isem sözsüz caz (piyano) dinlerim. Evde küçük bir çalışma odam var, orada yazmayı severim çünkü ergonomik olarak rahat etmem önemli. Yazdığım masa, sandalye, klavye, vb. rahat hissettirmiyorsa konsantre olmakta güçlük çekerim. Bu konuda sıkıntılı biri olduğumu söylemem gerek. Günlük hayatımda da böyle. Gittiğim bir mekanda çok kereler oturduğum sandalyeden veya masadan şikayetlenip değiştirmişimdir. Bu yüzden sanırım çalışma odam en rahat ettiğim yer.
Yazdığım yerde rahat olmak yalnızca yazmak konusunda motive edici ilave bir unsur. Yaratıcılığımı etkilediğini söyleyemem.
Ümit YABAN: Ayırt edici en büyük farkın üslup olduğu öykücülükte, farkı ortaya koyduğunuza inanıyorum. Üslubunuzu nasıl şekillendirdiniz? Mesleğinizin yazarlığınıza katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Ümit CAN: Şimdiye kadar yapmış olduğum iki meslek, askerlik ve avukatlık yazarlığıma çok katkı sağladı. Hatta, bu meslekleri yapmamış olsam herhalde yazacak bu kadar konu bulamazdım diye düşünüyorum. Henüz küçük bir çocukken dahi hayat benim için pek de kolay değildi. Doğudan büyük kente göç, daha çocukken çalışma hayatının içinde olmak gibi faktörlerin de yazma serüvenime katkı yaptığını düşünüyorum. Bütün bu çalışma geçmişi çok sayıda değişik insanla tanışmama vesile olduğu için karakter yaratmak konusunda güçlük çekmiyorum. Bir de iyi gözlem yapan biri olduğumu düşünürüm ve bence bu da yazmama destek olan bir husus.
Üslubumla ilgili soruya cevap vermem gerekirse, yazarlık hayatımın henüz çok başındayım ve belirli bir üslüp geliştirebildim mi emin değilim. Emin olduğum şey şu, okurken de yazarken de sade metinler tercih ederim. Özellikle okumayı, zihnimi dinlendirebildiğim ve bu dünyadan kısa süreliğine uzaklaştığım için severim. Okurken yazılanı anlamaya çalışmak veya şiirsel dille yazılmış düz yazıları yorumlamak beni yorar. Kendimi yazılanları değil de aslında uzaklaşmak istediğim günlük hayattan bir şeyler düşünür bulurum ve çoğu zaman anlamadığım o sayfayı baştan okumak zorunda kalırım. Bu yüzden üslupta sadelikten yanayım. Zülfü Livaneli’nin “Edebiyat Mutluluktur” kitabında zabıt katibi isimli bir teknikten bahsettiğini hatırlıyorum. Sanırım ben de yazdıklarımı bir zabıt katibi gibi mümkün olduğu kadar sade bir dille aktarmaya çalışıyorum. Ama bunu yaparken karakterlerin duygularını aktarmaya da önem veriyorum.
Ümit YABAN: Öykülerinizden biri film olsa hangisi olsun isterdiniz ve ünlülerden kimler oynasın isterdiniz?
Ümit CAN: Ben bu konuyu sizin sorunuzu görmeden önce de düşünmüştüm. Bir film olmaya en yakın öykü bence “Ne gündü be” isimli öyküm. Birbirine bağlı değişik olaylarla örülü, karakterleri iyi işlenebilecek ve seyircinin seveceğini düşündüğüm bir film olurdu bence. Gardiyan Volkan karakterini sanırım Güven Murat Akpınar iyi oynardı. “Ayak İşleri” isimli bir komedi dizisinde oynuyor ve yeni yeni tanınmaya başlıyor.
Ümit YABAN: Kitabınız yayınlandıktan sonra ah keşke farklı yapsaydım dediğiniz aşamalar oldu mu? Yeni dosya hazırlığınız var mı? Var ise o da öykü kitabı mı olacak?
Ümit CAN: Kitabımı okuyan arkadaşlarımdan samimi olarak bana eleştirilerini bildirmelerini istedim. Birçok arkadaşım nezaketten olacak yalnızca olumlu ve motive edici geri bildirimler yaptılar. Ancak bazıları sağolsunlar eksik gördükleri noktaları belirtmekten çekinmediler ki bu benim son derece hoşuma gitti. Hemen hepsine hak verdim ve “evet farklı yapabilirdim” dediğim birçok nokta oldu.
Şu anda çok kısa taslaklar halinde ve yeni bir öykü kitabı yazmama yetecek sayıda öykülerim var. Bir de roman taslağım var ve bunun yüzde onbeş civarını yazdım. Sanırım öncelikle roman ile ilerleyeceğim ama işlerim çok yoğun bu aralar. Şimdilerde ilk kitabımın yayın heyecanı nedeniyle planlı yazamıyorum. Ancak en kısa sürede bir program yapıp roman yazımını hızlandıracağım. Aynı esnada taslak olan öykülerimden birkaçını bitirip münferiden yayınlanmaları için dergilere gönderebilirim.
Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.
“İlk Ümit” Röportaj Serisinin Diğer Bölümleri İçin
01.03.2025 © Novelius Edebiyat


