17.08.2024 © Novelius Edebiyat - Ümit Yaban
“Ben konuşarak veya davranışlarımla kendimi anlatmayı beceremedim. Tartışmalar bittikten sonra, keşke şunu söyleseydim, diyenlerdenim. Bu yüzden yazmaya tutundum. Çocuk kitaplarımın ilki “Çöpsüz Köy” kendi çocukluğumdu. Hatta bir öyküde kahramanın ismi Hediye’dir. Öykü yazmaya ilk başladığımda da kadınlarla dertliydim. Çünkü kendi içimi dökme telaşındaydım. Bunu hep söylüyorum. İçimi döktüm, etrafa saçtım istediklerimi geri topladım. İçim soğudu. Ama ben iyileştim mi? Kendimi anlatabildim mi? Bilmiyorum lakin yazmak bana iyi geliyor. Zor bir tedavi seçtiğimin de farkındayım. Yazmak ağır işçilik. Ne okumalar tükeniyor ne yazacak dertler.
ARMAĞAN CAN
Yazmaya başladığımla aynı kişi değilim. Yazmak beni güçlendirdi. Bakış açımı genişletti. Duygularımı zenginleştirdi. Şimdiki benden memnunum.”
Röportaj: Armağan Can – Ümit Yaban
Ümit YABAN: Sayın Armağan Can, ilk kitabınız Sessizlik Yeminleri’ni kutlarım. Metinlerarası Kitap’tan elimize geçti. Klişelerden uzak bitişlerle çarpıcı öyküler okuduk, tebrik ederim. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Armağan Can kimdir?
Armağan CAN: Bu soru beni çok zorluyor. Eskişehirliyim, Ankara’da yaşıyorum ama kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum. Bunu belirtiyorum çünkü genellikle aidiyet hissetmiyorum. Galiba edebiyatla gönül bağımın bu kadar güçlü olmasının sebebi aynı duygulara sahip kitap kahramanları ve yazarların var olduğunu bilmem. En ait olduğum yer edebiyat oluyor böylece. Öğretmenim. Kızımla büyürken geçirdiğimiz güzel zamanların ürünü dört çocuk kitabım var. Minik kalplere dokunmayı seviyorum. Pandemi döneminde online eğitimlerin başlaması, atölyelere katılma şansımın olması kendimi geliştirmek için büyük fırsattı. Bu fırsatları değerlendirdim. Öykü yazmayı sevdim, bu alanda biriktim ve sonunda kitap ortaya çıktı.
Ümit YABAN: Sizi tanıdık bize biraz kitabınızdan ve basım sürecinden bahseder misiniz?
Armağan CAN: Metinlerarası Kitap, dosyamla çok önceden ilgilenmişti ama ben öykülerimi bir kitabın içinde hayal edemedim, erkendi. Ödülü, öykü dosyasının basılması olan bir yarışmada birinciliğim de vardı. Tercihim Metinlerarası Kitap oldu, bundan da çok memnunum. Karar verdikten sonra birkaç ay içinde süreç nihayete erdi. Uyumlu çalıştığımız, keyifli bir süreçti.
Ümit YABAN: Yazdıklarınızı ilk kime okutuyorsunuz? Eleştiri sizi nasıl etkiler?
Armağan CAN: Çok sınırlı bir çevrem var. Güvendiğim birkaç dostum, onlara fikir sorduğum oluyor ama o da öykü bitince. Çünkü yazıya dökmeden söze döktüğüm her fikrimden uzaklaşıyorum. Bu yüzden öykünün hakkını verdikten sonra okutuyorum. Lakin ben kalemimi elimde tutuyorum. İçime sinmeyen, bana ait olmayan hiçbir değişimi de yapmıyorum.
Eleştiri işin ehlinden geliyorsa baş göz üstüne, der alırım. Diğer görüşleri sadece dinlerim. Zaten herkesin her şeyi sevmesi çok absürt olur. Sevmeyen, beğenmeyen olabilir. Haldun Taner’in Ayışığında “Çalışkur” isimli bir öykü kitabı vardır. Öykü yayımlandıktan sonra gelen eleştiriler ve mektuplar üzerine yazar öyküyü tekrar yazar. İki öykü de kitapta var. Pekâlâ eleştiriler biter mi? Hayır. Yayımlandığı an öykü benden çıkar. Okuyucudadır artık. Her duyguya açıktır.
Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı? Malum yaşam büyük bir koşuşturma, bu koşturma arasında yazmaya günlük ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?
Armağan CAN: Ben sabahçıyımdır. Uyanınca kahvaltı yapıp masaya otururum, yazabildiğim kadar yazar, çalışırım. Bunun bir saati yok. Bir saatte olabilir beş saat de. Ben sabahın telaşsız, yaşam karmaşasıyla dolmamış, dingin halini seviyorum. Yazamadığım günler yazacağım öyküyü, karakterleri düşünürüm. Hafta sonu sabahlarını bu düşündüklerimi yazarak geçiririm.
Ümit YABAN: Yazmak sizce hastalıklı bir durum mu yoksa terapötik bir yolculuk mu? Siz nasıl başlayıp, kim olarak çıktınız bu yolculuktan?
Armağan CAN: Ben konuşarak veya davranışlarımla kendimi anlatmayı beceremedim. Tartışmalar bittikten sonra, keşke şunu söyleseydim, diyenlerdenim. Bu yüzden yazmaya tutundum. Çocuk kitaplarımın ilki “Çöpsüz Köy” kendi çocukluğumdu. Hatta bir öyküde kahramanın ismi Hediye’dir. Öykü yazmaya ilk başladığımda da kadınlarla dertliydim. Çünkü kendi içimi dökme telaşındaydım. Bunu hep söylüyorum. İçimi döktüm, etrafa saçtım istediklerimi geri topladım. İçim soğudu. Ama ben iyileştim mi? Kendimi anlatabildim mi? Bilmiyorum lakin yazmak bana iyi geliyor. Zor bir tedavi seçtiğimin de farkındayım. Yazmak ağır işçilik. Ne okumalar tükeniyor ne yazacak dertler.
Yazmaya başladığımla aynı kişi değilim. Yazmak beni güçlendirdi. Bakış açımı genişletti. Duygularımı zenginleştirdi. Şimdiki benden memnunum.
Ümit YABAN: Sizden, anılarınızdan bir parça taşıyan öykü var mı? Karakterinizden hiç tanıştığınız var mı? Yoksa tamamı kurmaca mı?
Armağan CAN: Kitabımda iki öykü bu kriterlere uyar. “Arkada Kalanlar” öyküsü maden faciasını anlatır. İlk öğretmenlik yerim olan Manisa/Soma’dan zihnime yerleşmiş yerler, ifadeler, sözler bu öyküdedir. “Kaşınan Gözkapağı” öyküm ise yakın çevremden çıktı. Serebral Palsi hastası oğullarına yaklaşımlarına hayran olduğum bir ailenin söylemediği sözlerdir, bakışlardır. Çocuğun gözünden ailesi ve toplumun özel gereksinimli bireylere bakışıdır anlattığım. Ama ben ne kendimi ne de çevremdekileri birebir bir öyküye yerleştirmeyi tercih etmiyorum. Bazen bir bakışı, bir sözü, bir susuşu, ismi alıyorum. Anılarımla, birikimimle kurguluyorum. O çocuğu hiç görmedim mesela ama hayalimde canlandırdım.
Ümit YABAN: Türk ve Dünya Edebiyatından takip ettiğiniz isimler, hayranlık duyduğunuz yazarlar kimler?
Armağan CAN: Okumayı çok seviyorum. Ömrümün sonuna kadar hep yazarım, diyemem ama hep okurum. Kimin ismini söylesem unuttuğum bana gönül koyacakmış gibi hissediyorum. Geniş yelpazede okumayı tercih ediyorum. Özellikle sanat kitaplarını seviyorum. “Umberto Arte ile Sanat” serisini oluşturan beş kitap benim vazgeçilmezimdir. Beynimin reset düğmesi gibi. Alain de Botton “Felsefenin Tesellisi, Seyahat Sanatı” kitapları ile sözlükler masamdan hiç kaldırmadıklarımdır. Elli kuşağı öykücülerimizden başlayıp çağdaşım olan öykücülere kadar elime geçen her kitabı okurum. Dünya edebiyatını, öykücülerini okurum. Özellikle ruhen yorgunsam romanlara sığınırım. Ahmet Hamdi Tanpınar ve Haruki Murakami romanları masamda.
Ümit YABAN: Yazar ile yazdığı arasında nasıl bir bağlantı olduğunu düşünürsünüz? Öykücülüğünüz sizden bağımsız mıdır ya da bunun tam tersini söyleyebilir misiniz?
Armağan CAN: Bu soru beni düşündürdü. Yazdıklarımla aramda bir bağ olduğunu düşünüyorum. Öncelikle bakış açımı yansıtıyorum. Ben dünyayı gördüğüm yerden yazıyorum. Kesilen ağaçlar benim de derdimdir. Öykülerimde bir ağaç ismi geçmesine özen gösteririm. Bu öykümle aramda bağ. Bir de yazmadan önce hikâyeyi içselleştiriyorum. Konuyu, karakteri günlerce düşünüyorum, çoğunlukla bir ön araştırma yapıyorum. Yazacağım öyküde birikiyorum. O vakit içimi kelimeler aracılığıyla döküyorum yazdıklarıma. Bu da bağ. Sonuçta Yunan şair Solomos gibi kelimeleri satın almıyorum. Evet, yazdıklarımla aramda güçlü bir bağ var lakin bağımlı değilim.
Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.
Armağan CAN: Sevgili Ümit, güzel temennilerin, derinlikli ve düşündürücü soruların için teşekkür ederim.
“İlk Ümit” Röportaj Serisinin Diğer Bölümleri İçin
17.08.2024 © Novelius Edebiyat


