Site icon Novelius Edebiyat

İlk Ümit: Ayşe Nilay Özkan – Ümit Yaban

15.03.2025 © Novelius Edebiyat - Ümit Yaban

Bazı karakterlerimi kendimden mayalamış olabilirim. Ama ete kemiğe büründüklerinde benden ve diğer karakterlerimden tamamen farklı değillerse yazdıklarım hiç içime sinmiyor. Yarattığım karaktere tamamen yabancılaşamıyorsam yeterince iyi yazmadığıma inanırım. Bu sebeple hiçbirini kendime yakın hissetmiyorum, hissettiğim zaman ise kendimden uzaklaştırmak için elimden geleni yapıyorum.

AYŞE NİLAY ÖZKAN

Ah ilk kitaplar, sanki yazandan bir parça kopacak da evrende yıldız gibi parlayacakmışçasına müstesna bir öneme sahiptir. Bu önem hem yazarlar hem de edebiyat tarihi için geçerlidir. Bu heyecana ortağız ve zevkle görünürlüğüne katkı sunmayı kendimize görev addediyoruz.

Röportaj: Ayşe Nilay Özkan – Ümit Yaban

Ümit YABAN: Sayın Ayşe Nilay Özkan ilk kitabınız Münzevi Sesler Korusu’nu kutlarım. Kitabınız Vacilando Kitap basımı ile okuyucusuyla buluştu. Çokça emek verilmiş farklı bir kitap, tebrikler. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Ayşe Nilay Özkan kimdir?

Ayşe Nilay ÖZKAN: Kitabımla ilgili söyledikleriniz için teşekkür ederim.

Ben, iki kız çocuğunun ardından tekne kazıntısı olarak dünyaya gelmişim. Yaşı bana yakın ablamla bile aramızda neredeyse bir nesil var. Klasiklerin, ciddi kitapların, güncel dergilerin ve ağır ansiklopedilerin olduğu, fakat bir tane bile resimli çocuk kitabının bulunmadığı, kendi kendimi meşgul etmem gereken bir evde büyüdüm. Okumaktan önce kaleme davranarak henüz iki üç yaşlarında sürekli çemberler çizermişim bulduğum türlü kâğıtlara. Buna ablalarımın özenle hazırladığı lise dönem ödevleri ya da aldıkları karneler de dahil!

Kendimi oyalayacak ve sonunda hep aynı yere geleceğim pek çok çember çizdikten sonra bir doğum günümde bana Beydaba’nın Kelile ve Dimne’si armağan edildi. O kitap benim dönüm noktamdır. Okumaya onunla başladım. Sonrasında ise artık kendimi oyalamam gerekmedi. Kitaplar vardı hayatımda.

Ümit YABAN: Yazma yolculuğu nasıl başladı? Başlarken destek aldığınız bir atölye ya da öğretici oldu mu?

Ayşe Nilay ÖZKAN: Lisedeyken sevdiğim şairlerin şiirlerini el yazımla bir deftere toplar, araya aforizmalar serpiştirirdim. Günlükvari anılarımı da yazardım ara sıra ama kimseyle paylaşmazdım. Hatta çoğunu sonra başkası okumasın diyerek yok ettiğim olmuştur. Yazmanın kendisini, kağıt ve kalemle kurduğum ilişkiyi seviyordum. Bırakın başkasının okumasını, kendim bile tekrar okumuyordum yazdıklarımı.

Çalışma hayatına atıldıktan sonra kulağımda çınlamalar başladı. Önce önemsemedim. Sonra çınlamalar yıllar içinde arttı ve işitme duyumu yavaşça kaybettiğimi öğrendim. Anadolu Lisesi’ne Türkiye derecesiyle girip ODTÜ’yü başarıyla bitirmiştim. Büyük potansiyelim ve kendimden hep yüksek beklentilerim varken tüm planlarımı altüst eden bu engel nereden çıkmıştı? Haksızlığa uğramış hissettim, öfkelendim. Kaybımın yası başlamıştı, yasın tüm aşamalarını geçtim.

Sonunda konuyla ilgili tıbbi bilgiler çok olsa da bu sorunla yaşayanlara gündelik hayatta destek olacak, ipuçlarının bulunduğu bir kaynak olmadığını fark ettim. Benim gibi başkaları olabilir düşüncesiyle işitme kaybımla yaşama konusunda son derece pozitif, bazen alaycı ama hayata son derece bağlı bir blog oluşturdum. Hafta içi her gün bir yazı yayımladım. Yüzün üzerinde metinden sonra artık konuyla ilgili yazabileceğim bir şey kalmadığını hissettim. İşitme engelimle hesaplaşmıştım sanki, başka bir aşamaya geçmem gerekiyordu. Blogumu okuyan çok yakın bir arkadaşım bana Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın yazma seminerine gitmemi önerdi. UM:AG sonrasında pek çok değerli yazarın atölyesini ya da yayınlarını takip ettim, bire birde yazdıklarımı okutma şansı bulduğum yazarların fikirlerini öğrendim. Atölyelerde çok sevdiğim ve birbirimizden beslendiğimiz kalemdaşlarımla tanıştım.

Çok meraklı biri olduğumdan her şeyi detaylıca öğrenmek isterim. Öğrenme yolculuğunda kim ya da ne benim merakımı giderdiyse onun peşinden gittim. Mesela Tur-Gen-Yev isimli 1980 darbesinde geçen öykümü yazabilmek için ablalarımın o dönemde aktif harekette olan arkadaşlarından bir grup kurdum, düzenli zoom görüşmeleri yaptık. Ne bulmak istediğimi bilmeden onlara sürekli sorular sordum, anlattırdım, anlattırdım. O görüşmeler benim için bir atölye deneyiminden farksız oldu.

Öyküm Öf için ise resim galerileri gezdim, kütüphanelere gittim, Ferid Edgü ve Abidin Dino dostluğunu araştırdım, öykünün geçtiği dönemin Paris’i ile ilgili okumalar yaptım. Dönem ressamlarının ve heykeltraşlarının eserlerini inceledim. Edindiğim bilgiyi hiçbir zaman yazdıklarıma boca etmedim, ama öğrenmekten, soru sormaktan, araştırmaktan ve bulmaktan inanılmaz haz aldım.

Ümit Yaban’la İlk Ümit röportaj serisinin 52. bölüm konuğu Vacilando Kitap’tan çıkan ilk kitabı “Münzevi Sesler Korusu” ile Yazar Ayşe Nilay Özkan oluyor…

Ümit YABAN: Karar vermeniz ve elinize kitabınızı almanız arasında ne kadar zaman geçti? Bu süreçte yazar tıkanması yaşadınız mı? Yaşadıysanız bunu yaşayan yeni yazarlarımıza önerileriniz var mı?

Ayşe Nilay ÖZKAN: Kendimi bildim bileli bir kitabım olmasını istemişimdir. Hayatımda bu isteğimi unuttuğum dönemlerden sonra öykü yazmaya başladığımda zaten kitaplaştırma düşüncem vardı. İlk dosyamı yayınevlerine gönderdikten sonra öykü yazamadığımı fark ettim. Zaman geçiyordu, bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüp Selçuk Akman’ın senaryo atölyesine başladım. Atölye aşamalarından sonra proje grubunda uzun metrajlı ilk senaryomu yazdım. Halâ bazı yayınevlerinden cevap alamamıştım. Sonuçta o dosyam reddedildi ama yüz yirmi sayfalık hiç de fena olmayan ilk senaryomu yazmış oldum. Yani ben tıkanmayı yazmanın farklı bir türüne yönelerek aştım. Senaryo yazmak bana çok şey kattı, kurgu, mekân tasvirinin yanı sıra özellikle sahici ve samimi diyaloglar kurabilme konusunda…

İkinci dosyam senaryo yazmanın da verdiği deneyimle daha olgun ve doyurucu hale geldi. Vacilando yayınevi dört ay içinde olumlu dönüş yaptı, sonrasındaki yıl içinde kitabımı elime alabildim. İki dosya barındıran bu sürecin toplamı beş yıl sürdü…

Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı?  Malum yaşam büyük bir koşuşturma bu koşturma arasında yazmaya günlük ne kadar zaman ayırabiliyordunuz?

Ayşe Nilay ÖZKAN: Dönemsel olarak rutin oluşturmaya çalışsam da hayatım buna el vermiyor. Engelim sebebiyle erken emekli olsam da oldukça yoğun biriyim. Evliyim, bir oğlum var. Doksan yaşındaki ebeveynlerimin bakımı, kendi evimin çekip çevrilmesi derken zaman hızla akıyor. İçimde birikenler belli bir noktayı aştıktan sonra yazmaya başlayabiliyorum. O noktayı aştıktan sonra dizüstü bilgisayarımı kullanabileceğim her yerde yazabilirim. Düzeltme yapmak için ise daha sessiz ve sakin ortamlara ihtiyaç duyarım. Onu da genelde evdeki çalışma masasında hane halkı uyuduktan sonra yapabiliyorum.

Ayşe Nilay ÖZKAN

Ümit YABAN: Kitabınıza seçtiğiniz ismi sormak istiyorum. Münzevi insanlardan kaçan tek başına yaşamayı seven demek. Siz kendinizi münzevi olarak tanımlar mısınız?

Ayşe Nilay ÖZKAN: Kitabımın isim babası değerli editörüm Mustafa Okumuş. “Münzevi” kelimesini gördüğümde karakterlerimin ve kitabımın ismini bulduğunu hemen anladım ve Mustafa Okumuş ile haydi artık Münzevi Sesler Korosu şarkılarını seslendirsin, dedik.

Bana gelecek olursak; işitme kaybım beni bir nevi münzevi haline getirdi. Görme kaybı insanı eşyadan, işitme kaybı insandan ayırır, derler. Bu doğru bir tâbir. İster istemez iletişimde sıkıntılar yaşanıyor. Kalabalık ortamlara girmek, yeni ve sesini tanımadığım insanlarla tanışıp konuşup anlaşmak için tüm duyularımı aynı anda kullanmam gerekiyor. Sosyalleşme süresi uzadıkça iletişim daha da yorucu hale geliyor benim için.

Ayrıca kendi kendisiyle çok güzel vakit geçirebilen biriyim. Bazen yalnız kalacağım anları iple çekiyorum. Kimse bana ilişmesin, kimse benimle konuşmasın istiyorum. İnsanlar çok kalabalık, gürültülü, talepkâr ve boğucu olabiliyor. Çok sevdiğim ve birlikte olmaya bayıldığım harika dostlarımla istediğim zaman görüşme lüksüne sahibim, daha fazlasına çok da ihtiyaç hissetmiyorum.   

Ümit YABAN

Ümit YABAN: Sizin kendinize en yakın hissettiğiniz öykü ya da karakter hangisi? Neden ?

Ayşe Nilay ÖZKAN: Bazı karakterlerimi kendimden mayalamış olabilirim. Ama ete kemiğe büründüklerinde benden ve diğer karakterlerimden tamamen farklı değillerse yazdıklarım hiç içime sinmiyor. Yarattığım karaktere tamamen yabancılaşamıyorsam yeterince iyi yazmadığıma inanırım. Bu sebeple hiçbirini kendime yakın hissetmiyorum, hissettiğim zaman ise kendimden uzaklaştırmak için elimden geleni yapıyorum.

Ümit YABAN: Yazmak sizce terapötik bir yolculuk mu? Kadın olarak içimize işledi öyküleriniz. Siz nasıl başlayıp, kim olarak çıktınız bu yolculuktan?

Ayşe Nilay ÖZKAN: Bloğumu açtığımda kendimi sağaltmaya çalıştığımın farkında değildim, yazdıkça iyi geldiğini fark ettim. Öykü yazmaya başladığımda ise yazma haki diğer yüzünü gösterdi bana. Bazı şeyleri yazmak, bırakın tedavi etmeyi ya da terapi olmayı, insanı hasta edecek güce sahipti. Yazmanın şifasını da hastalandırmasını da anladıktan sonra her haline saygı duymayı öğrendim.

Yazmaya başladığımda sabırsız, inatçı ve biraz köşeliydim sanırım. Edebiyat beni sabrımla sınadı, hâlâ da sınıyor. Yine de eskisine göre çok daha sakinim. Köşelerim de törpülendi. Az da olsa… Sanırım. ☺️

Ümit YABAN: Yeni dosya hazırlığınız var mı? Var ise kadın üzerinden mi paylaşacaksınız yine bizimle kendinizi? İlk kitap tecrübesini yaşamış biri olarak, ikinci dosya hazırlığında mutlaka buna dikkat edeceğim dediğiniz başlıklar neler?

Ayşe Nilay ÖZKAN: Bir roman fikrim var. Kafamdaki doyma noktasına eriştiğinde yazmaya başlayacağım. Karakterlerim sadece kadın değil cinsiyet tayfının her renginden oldu bugüne kadar. Romanda da insanın, hayvanın, haydi canlıların diyeyim, her türlüsüne yer vermeyi isterim. İkinci dosyada sanırım acele etmeyeceğim, ne kadar acele etsem de bir şeyleri beklemem ve sabretmem gerektiğini ilk kitabımda öğrendim çünkü.

Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.

Ayşe Nilay ÖZKAN: Sorduğunuz özenli sorular ve bana yer verdiğiniz için asıl ben teşekkür ederim. ☺️

 

 

“İlk Ümit” Röportaj Serisinin Diğer Bölümleri İçin

Lütfen Tıklayınız…

15.03.2025 © Novelius Edebiyat

Exit mobile version