Site icon Novelius Edebiyat

2024 Edebiyat Soruşturması –  Bölüm 18 – Şenay Şentürk Sancaktar

17.12.2024 © Novelius Edebiyat

Yayına Hazırlayan: Mehmet BAHÇECİ

18. Bölüm: Şenay Şentürk Sancaktar

Editörün Notu: 2024 Yılı Edebiyat Soruşturmamızda, edebiyatın yükünü sırtlanmış birbirinden değerli isimleri ağırlıyoruz. Konuklarımıza az sayıda ve net sorular yöneltmeye gayret ettik. Edebiyatseverler için faydalı olması temennisiyle...

Soru 1:

2024 Yılında yerli ve yabancı pek çok eser okurlarla buluştu. Yeni çıkan kitapları takip edebildiniz mi? İçlerinden okuduklarınız ve beğendikleriniz var mı? Düşüncelerinizi kısaca paylaşır mısınız?

Cevap 1:

Türk edebiyatını hem okur olarak hem de yazan olarak yakından takip ediyorum. Bu yıl da beni mutlu eden kitaplar oldu elbette. Baran Güzel’in “Korkudan da Büyük Bir Şey” romanı gerek kurgusu, gerek akıcı diliyle beni çok etkiledi. Dili olabildiğince yalınlaştırıp imgeleme çatısını bu kadar sağlam kurarak, gerçekte varolmayan bir dünyanın düşsel karakterlerine okuru inandırmak zor olmalı. Tam bir ustalık işi. Genele baktığımda ise yıl içinde daha fazla öykü kitabı okuduğumu görüyorum. En beğendiklerim Fatih Selvi’nin “Ahmurabi” ve Rıdvan Hatun’nun “Billur Örüntüler” kitabı oldu. Fatih Selvi’yi bir çoğumuz gibi dergilerde yayımladığı öykülerinden biliyordum. Bu nedenle öykülerin sağlamlığı beni şaşıttı diyemem. Öte yandan Billur Örüntüler’in öyküleme dili beni çok şaşırttı. Çok etkilendim. İlk kitap için bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Toplumcu gerçekçi akım deyince nedense hala atalardan emanet alınmış kırsal alanla sınırlı konular akla geliyor. Sanki şehirli insanın toplumu, gerçeği yokmuş da hepimiz birer Postmodern karakterlermişiz gibi. Ben Billur Örüntü’leri bu akıma dahil görüyorum.

Yabancı Edebiyatta ise Denis Johnson “Tren Düşleri” ni beğendim. Kısa roman ya da novella türünde, ajitasyondan uzak durarak okuyucuyu kendi dünyasına inandırıyor gerçekten.

Soru 2:

2024 Yılını okuma ve yazma anlamında nasıl geçirdiniz? Kendinize ve projelerinize vakit ayırabildiniz mi? Bize 2024 yılı panoramanızı çizer misiniz?

Cevap 2:

2024 yılı benim için heyecanlı bir yıl oldu. İlk öykü dosyamı aynı yıl içinde hem bitirdim hem de yayımlama şansı buldum. Yayınevleri arasındaki git gellerimi ve bekleme sürelerini saymazsak edebiyat açısından güzel bir yıl geçirdim. Bunun yanında Edebiyat dergilerinde öykülerim yayımlandı. Bu yoğunluk, edebiyatla dolu yıl bana çok iyi geldi. Aynı heyecanla yeni ve henüz yayımlanmamış öyküler de biriktirdim. Umarım aynı yoğunluk yeni yılda da beni bulur.

Soru 3:

Türk Edebiyatı mı, Türkçe Edebiyat mı? Türkiyeli Edebiyatı mı?.. 2024’te de ısıtılıp önümüze konulan bu kavram kargaşası hakkındaki düşüncelerinizi paylaşır mısınız? Nedir doğrusu?

Cevap 3:

Öncelikle çok garip bir tartışma bu. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir konuyu tartıştıklarını sanmıyorum. Bizim önümüze neden böyle bir tartışmayı sundular bilmiyorum. Bizim bilmediğimiz bir cevabı olduğu kesin. Nasıl ki “İngiltere Edebiyatı”, “Rusya Edebiyatı”, “Almanya Edebiyatı” diye bir kavram yoksa, “Türkiye Edebiyatı” diye de bir şey yoktur.  “Rus Edebiyatı” diyoruz, “İngiliz Edebiyatı” diyoruz, değil mi? Bundan hiçbirimiz rahatsız olmuyoruz. Yazım dilini Türkçe seçmiş her yazar “Türk Edebiyatçısı”dır ve yapılan da Türk Edebiyatı’dır. Burdaki Türklük etnik kimliğinizi değil, yazarın edebiyat yaptığı dili temsil ediyor. Türkçe yazıyor diye kimse etnik olarak Türk olmaz. İngilizce yazarsanız size “İngiliz Edebiyatçı” derler pekala ve rahatsız olmazsınız bundan, ama “İngiliz” demezler. Elif Şafak’a Türk asıllı İngiliz Edebiyatçı dedikleri gibi. Orada kimse bunu umursamaz.

Şenay Şentürk Sancaktar

Soru 4:

Son on yılda yayımlanan verilere baktığımızda, kitap okumak, ihtiyaçlar hiyerarşimizin 235. sırasında kendine yer bulabilmiş. Ülkemizde kitap okumaya ayrılan vaktin günlük ortalama 5 dakika ile sınırlı olduğunu da düşünürsek, çıkan sonuca hiç de şaşırmamalı.

Gelelim sorularımıza…

Kitaba ve okumaya olan talebin bu denli kısır, entelektüel beğenilerin de bu denli diplerde olduğu bir ülkede “yazma” motivasyonunuzu nasıl koruyorsunuz?

Yayımlanmayacağını, kimsenin okumayacağını bilseniz de yine de yazar mıydınız?

Cevap 4:

Okuma oranlarının düşük olmasının çok çeşitli nedenleri var, onlara da kısaca değinmek isterim. Gelir düzeyi ile açıklanamayacak kadar çok. Dolayısıyla ihitiyaç listesinde bulunan kalemler kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Benim listemde kitap birinci sıradayken, başkasının listesinde hiç yer almayabilir. Bunu kendine dert etmiyorsa, yani okumak gibi bir derdi yoksa söyelecek bir şeyim yok. Kişi “ben bunun eksikliğini duyuyorum, acaba neden okuyamıyorum” diye dert ediniyorsa, o kişiye, “uyanık kaldığınız toplam on beş – on altı saatin ne kadarını yalnız geçiriyorsunuz” diye sorarım. Okumak da yazmak gibi yalnızlık istiyor çünkü. Kültürek kodlarımız buna müsaade etmiyor ise bunu değiştirmek elimizde. Kitap okumak  boş zamanın değerlendirmesi değil, o boşluğu biz kendimiz yaratıyoruz. Okumak temel bir ihtiyaç. Kurgu okumak; kendinimizi ve hayatı anlamak için vazgeçilmez bir ihtiyaç.

Tüm bunlara rağmen yazma motivasyonu nereden gelir ki? Sanırım varoluşsal bir konu. Hayatı algılama, hayatın içinde varolabilme şekli. İyi bir hatip değilseniz, ama kafanızın içindeki ağırlık dayanılmazsa yapacak tek bir şey kalıyor: yazmak.

Elbette her yazar, yazdıklarının okunmasını ister. Bu nedenle yazarken her vuruşta yayımlanmama ihtimali beni tedirgin ediyor. “Bütün bunları yazıyorsun ama bakalım basacaklar mı” diye haykırıyor zihnim. Bu durumda karşımda iki seçenek var. Birincisi yazmamak, ikincisi bunu göze almak. Birincisini seçersem güvenli fakat tatsız bir varoluş beni bekliyor. Risk almanın ise tek yönlü kötü bir getirisi var: hayal kırıklığı. Hayatımın genelinde de hayal kırıklılıklarıyla başetmeyi öğrendim sanırım.

Soru 5:

Daha nitelikli bir edebiyat ortamının oluşması adına yeni yılda (yayınevi-yazar-okur üçgeninde) neler yapılmalı? Ve 2025 Yılından beklentileriniz nelerdir?

Cevap 5:

Öncelikle, “Edebiyat Ortamı gerçekten daha nitelikli edebiyat istiyor mu?” sorusunu sormak gerekir. Bana hiç öyle gelmiyor çünkü. Türkiye’de her alanda olan liyakatsızlık edebiyat dünyasında da misliyle mevcut. Edebiyat ile yakından uzaktan ilgisi bulunmayan sadece “tanınmış” kişi kontenjanından basılan her kitap, hakkıyla yazılmış bir kitabı eliyor. Ülkemizde ne yazık ki her alanda yaygın olan nepotik ilişkiler edebiyat ortamında da mevcut. Edebiyat dünyasını dört bir yandan sarmış nepotizm ile nitelik beklemek zaten anlamsız. Ayrıca, büyük yayınevlerinin ve artık butik yayınevleri de aynı yolu izlemeye başladı, ezici üstünlükle çeviri eserler basmayı tercih etmeleri, Türk Edebiyatı’yla aralarına koydukları mesafe, ideolojik tercihleri de eklenince, nitelikli edebiyatın ortaya çıkarılmasına katkı sağlamaktan ne kadar uzak olduklarını gösteriyor. Türk Edebiyatı’nın gelişmesi hedefleniyorsa bu yanlış tutumlardan vazgeçilmesi gerekiyor. Nitelik artınca okuyucu da daha fazla yerli yazar okumaya başlayacaktır diye düşünüyorum.

Benim kendi adıma yeni yıldan beklentim, yeni öyküler yazıp düş dünyamda kalbolmak. Gerçekler pek sevimli değil çünkü.

Daha çok okumak, özellikle edebiyatın yanı sıra kurgu dışı okumak. Edebiyat dolu bir yıl olur umarım hepimiz için.

Soruşturma Ana Ekranına Dönmek İçin Lütfen Tıklayınız…

17.12.2024 © Novelius Edebiyat

Exit mobile version