08.02.2025 © Novelius Edebiyat
Kitabın Öyküsü
Bölüm 4
“Mutsuz Evlerden Önce”
Novelius Edebiyat:
Sayın Şenay Şentürk, öykü türüne ait kitabınız, Mutsuz Evlerden Önce adını taşıyor ve 2024 Eylül ayında, SRC Kitap etiketiyle okurların beğenisine sunuldu. Kıymeti bilinen, adından söz edilen eserler arasında yerini alması temennisiyle, öncelikle sizi, sonrasında da eserinizi tanımak ve tanıtmak isteriz.
Şenay Şentürk kimdir?
Kitabınızda okurları nasıl bir üslup ve içerik beklemektedir? Neleri mesele edinerek yazmıştınız? Ve son olarak yazım ve yayımlatma safhalarına da değinerek eserinizin ortaya çıkış öyküsünü, sizin için taşıdğı anlam ve önemi paylaşır mısınız?
Şenay Şentürk:
İstanbul’da doğdum. Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat bölümünden mezun oldum. Kurumsal şirketlerde insan kaynakları alanında uzun yıllar çalıştıktan sonra evlendim, anne oldum ve kurumsal hayatıma koyduğum koca noktadan sonra, hayatımın her döneminde geniş yer kaplayan edebiyata adım adım yaklaştım.Kendimi bildim bile okuyordum. Yazmaya tutkundum. Bu noktada profesyonel anlamda yazmaya karar verdim. Hem yayımlarım hem de Edebiyat dergilerinin bana büyük katkıları oldu. Bağımsız ellerde, yazdıklarımın değer görmesi motivasyon kaynağımı her yayımda biraz daha besledi ve iki romandan sonra İlk öykü kitabımın doğmasına vesile oldu.
“Mutsuz Evlerden Önce” öykü kitabımda bireylerin evle kurdukları bağlar;aile ilişkileri,toplumsal rollerinin eve, evdeki rollerinin topluma yansıması ön plana çıkıyor. Karakterler toplumun dayattığı kimliklerle mücadele ederken, aynı zamanda evle de mücadeleyi sürdürüyolar. “Ev” kavramının bireysel kimlikleri üzerindeki etkilerini tartışırken, toplumsal cinsiyet rollerine de başkaldırıyorlar. Geçmişte, anda ve gelecekte bu mücadele sürüyor. Bunun yanı sıra sosyo-ekonomik koşulların eve, zamana dolayısıyla dünyaya etlileri de tartışılıyor. Nitekim “Metro” adlı distopik öyküm gelecek bir zamanda Türkiye’de geçiyor, fakat öyküde geçen küresel ısınmanın gelecek tahayyülü tüm dünya için geçerli.
Öte yandan “mutluluk” da ayrı bir tahakküm. Sistem bize durmamacasına “mutlu” olmamız gerektiğini salık veriyor.Mutluluk adeta fetişleştiriliyor.Kendimizi mutlu hissetmiyorsak “başarırız” adlediliyoruz. Fakat bedavacı bir mutluluk bu. Çabalamadan, mücadele etmeden, öncesinde üzülmeden kazanılmış sahte bir mutluluk. Dolayısıyla hastalıklı bir durum. Patriyarkal düzenin yalan bir öğretisi. Ve daha çok kadınların mutlu ederek mutlu olacağına inandırılması.Çocuklar daima mutlu olmadır, onları mutlu edecek olan da “anne” figürüdür. Erkekler mutlu olmalıdır ve bunu ancak eşleri aracılığıyla elde edebilirler. Kadınların mutsuzluğu erkeklerin onları yeterince mutlu etmemesinden kaynaklanır gibi tam tersi bir algı da var ki bu yine satın almaya yönelik kapital erklerin mutluluk tanımı. Dört bir yandan zoraki ve sahte mutluluk çemberinde kıvranıyoruz. Bundan arınıp, peşinden gidilecek bir mutluluk var ise bunun ancak mücadeleyle elde edilen gerçeklik üzerinden olabileceğini de yazmaya çalıştım.
Her öykünün kendi içinde dinamikleri farklı olduğu için tek bir uslüpla sınırlı değil.Örneğin “Kimsesiz Anneler Saati” kendine has fonetiği olan şiirsel bir metin olarak akıyor. “Gökyüzü Patiska” duyguların nesneler evreniyle kurduğu ilişkiyi yoğun betimlemelerle aktarıyor. “Mon Amour” öykümde adam-yaşlı kadın-köpek üçgeninde yine nesnelere, hayvanlara yüklenen anlamaları, duygu durumlarını derinlemesine işliyor. Bunun yanında daha doğrudan anlatımların olduğu öyküler de var; “Ayıp olmasın diye” gibi. “Beyaz Yaka” öykümün daha serbest, akıcı bil dili var. Vahşi kapitalist sistemin insan üzerinde yaratabileceği tahribatın boyutlarını sınıyor hikaye. Ayrıca, öykülerin genelinde zamanın doğrusal akışını kıran kurgusal yapılar kullandım. Geçmişle geleceğin iç içe geçtiği, karakterlerin kimliklerini her iki zamanda sorguladıkları bir yapı.
Öykülerin hepsi yeni ve daha önce dergilerde yayımlanmamış öyküler. Beni yazmaya iten, heyecanlandıran konulardı her biri. Her yeni öykü bir öncekinin önüne çıkıyor, hepsini birarada bulduğumda da bana “ev” kavramını işaret ediyordu. “Mutsuz Evlerden Önce” böyle doğdu.
Yayımlatma kısmı, yazarların (ünlü olmayan) en sevmediği bölüm. Yazarken kitabımı kim yayımlar, yayımlanır mı diye düşünmüyorum, orada çok özgürüm. Sonra gerçek hayata dönüyoruz.Bu noktada tabii ki yazma motivasyonunu müdafa etmek oldukça zor. Neticede yayınevleri ticari bir kuruluş, satış garantisi olmayan yazar için risk almak istemiyorlar. İyi edebiyat ne kadar umursanıyor bilemiyorum. Bazen çok iyi dediğimiz yayınevlerinden çıkan çok kötü kitaplara da maruz kalıyoruz. Aksine butik bir yayınevi sınırlı imkanlarıyla çok iyi kitaplar yayımlıyor.Bütün bu kargaşanın içinde ben de durdum, sabırla bekledim bir süre.
K ü n y e :
SRC Kitap – Öykü • 116 s. • 13, 5*19, 5 cm • Yazar Şenay Şentürk • Karton Kapak • Kitap Kağıdı • Eylül 2024 • 160 TL • ISBN 9786259822853
Tanıtım Bülteni:
Mutsuz evlerden önce hayat var mıydı? Masasında herkesin bir yeri olan o köhne pansiyonun konukları ne der bilinmez ama karşı apartmanda oturan Pelin’in penceresinden gözünü alamayan adam, Pelin’in aslında o pencerenin ardında değil de kendi zihninde yaşadığını öğrenince bir daha nasıl girebilir ki evine? Kendi olamamanın yarattığı şiddetli baş ağrısından Doktor Young belki kurtaracaktır Bayan Lily’yi, ancak evindeki, üst kata çıkan merdivenin köşesindeki küçük dua odasının ikonaları arasında huzur bulabilmesini nasıl karşılayacaktır kocası? Tam bu sorulara cevap ararken, birden, yüzlerce yıl sonraki bir metro istasyonunda buluyoruz kendimizi. Geleceğin dünyasındaki mutsuz evlerin arasında. Şenay Şentürk, kıvrak diliyle ve zengin düş dünyasıyla Mutsuz Evlerden Önce’ki hayata çağırıyor sizi.
Merdivenlerden inerken terliklerinin sesi kapının ardından sokağa taşıyor, kelimelerin değdiği tüm nesnelere çarparak güçleniyor, sokağı ongun bir gevşemeye davet ediyor. Yazmaya çalıştığım hikâyelerin narin vücutlu kadınlarına meydan okuyan kuvvetli elinle açıyorsun kapıyı. Zilin bozuk olduğunu eğilip bükülmeden söylüyorsun. Dizlerinin altına uzanan kloş eteğini takip ederek içeri giriyorum, üst kata çıkıyoruz. Sen yürüdükçe kıvrılan, hiç de dar olmayan kalçaların, perdelerin gibi eteğini de havalandırıyor.
08.02.2025 © Novelius Edebiyat


