Site icon Novelius Edebiyat

RANA EROL RÖPORTAJI:

 Doğal afetler, savaşlar, salgın hastalıklar, hâsılı türlü türlü dertler dünyamızın yakasından bir türlü düşmüyor. Hele yerkürenin bizimde içinde bulunduğumuz kadim coğrafyasında neler döndüğüne hiç girmeyelim, çünkü çıkamayız. 

Neyse… Şükürler olsun ki, edebiyat adı verilen ferahlatıcı bir mecramız var ve o mecradan zaman zaman nitelikli eserler çıkıyor. İşte o eserlerden birinin yazarıyla, Sevgili Rana Erol’la birlikteyiz. 


         "Rana EROL"

Biliyor musunuz, hayat çocukların kahkahalarıdır. Güneş dünyaya ne etki yapıyorsa, çocuklar da insan ruhu üzerinde aynı etkiyi yapıyor. Belki de daha fazlasını.

(Gölgedeki Sırlar, Sayfa 164, Bilgi Yayınevi, Rana EROL)

Novelius Edebiyat adına Mehmet Bahçeci:

Sevgili Rana, ilk eser kadar ilk hisler de önemlidir. ‘Gölgedeki Sırlar’ ile edebiyat dünyasına hızlı bir giriş yaptın. Üstelik çalışmana Bilgi Yayınevi tarafından basım onayı verildi. Bu kadarını bekliyor muydun? Yani ilk eserine köklü bir yayınevince teveccüh gösterileceği aklına gelir miydi? Eserinin basılacağı haberini aldığında, karmaşık duygular yaşamış olmalısın. Neler hissetmiştin? Ve o günden bugüne hayatında neler değişti?

Rana Erol:

Bilgi Yayınevi’nin hikâyemi yayın programına aldığını haber verdiği elektronik postayı gördüğümde, böyle köklü ve edebiyat dünyasına harika eserler kazandırmış bir yayınevinin romanımı tercih etmesine çok sevindim. Karakterlerim ve hikâyemle duyduğum gurur, mutluluğum harikulade hislerdi. O hissiyat hâlâ geçmiş değil…

Yabana atılmayacak diğer duygu ise özgüvendi. Uzun zamandır üzerinde çalıştığım, çok emek verdiğim kitabım basıldığında etrafımdakiler bana başka gözle bakmaya başladı. Oysa herkes epeydir yazdığımı biliyordu ancak kitap çıkınca onların gözünde bir anda yazar olmuştum. Statüm değişmişti. Bu bana tuhaf geldi çünkü ben değişmemiştim. Bahsettiğim özgüven ise yazabildiğimi fark etmemdi. Kendimi yazar olarak nitelendirmiyorum. O unvana sahip olmam için daha çok çalışmam ve üretmem gerek. Ben, metni basılan bir hikâye anlatıcı olduğumu düşünüyorum.

Yazmak; kendi kendine konuşurken, hayal kurarken başkalarının zihnine girmesine izin vermektir. Cesaret işi olduğu söylenir. Bana kalırsa, anlatacak hikâyesi olanın, sözünü ne kadar ileri götürebileceği, fikrini ne denli çıplak ortaya koyacağıdır, o cesaret meselesi.

Gölgedeki Sırlar çıkalı bir sene oluyor. Bu zaman zarfında yazıyı günlük hayatımın parçası haline sokmayı başardım. Zaman bulamadığım için yazamadığım bahanesinin ardına saklanmıyorum çünkü artık yazmak için vakit yaratıyorum. Bu hayatımdaki en büyük değişiklik. Tutarlı ve kararlı olmamı sağladı. Bu sayede bir roman daha yazdım ve bir diğerinin taslağını bitirdim.

Novelius:

İlk eserlerin acemilikler barındıracağı düşünülür hep. Okurlar genellikle ilk eserlere mesafeli yaklaşır. Yayınevleriyse, yeni yazarları ticari açıdan riskli bulur. Fakat Dostoyevski ve Oğuz Atay gibi nice güzide örneklere sahibiz.  İnsancıklar’ın ya da Tutunamayanlar’ın acemi işi olduğunu kim iddia edebilir? İlk eserini okurlarla buluşturmayı başarmış bir yazar olarak, bahsetmeye çalıştığım hususlarda neler söylemek istersin?

Rana Erol:

İlk kitabın acemiliğine inanan biri değilim. Edebiyat tarihinde bunun aksini ispat eden pek çok yazar var. Her kitap başlı başına emek ister. Yazıda tecrübe mutlak iyiyi değil üretkenliği arttırır. İlk romanda temayı oluşturmak uzun süre alırken ikinci, üçüncü romanda bu giderek kısalır. Ancak söylemek istediğiniz değişmez. Her koşulda metin kazanır. Bu ister ilk ister yedinci hikâyeniz olsun okurun ilgisini, beyaz sayfalara işlediğiniz hikâyeniz ve fikirleriniz çeker.

Yayıncılık sektörünün zor dönemlerden geçtiği günümüzde tanınmayan birinin ilk eserini basmak ticari açıdan büyük risktir. Kitap okuma oranları dünya standartlarının altında olan ülkemizde, alım gücü düşen okurların tanınmış yazarları ve klasikleri tercih ettiği göz önünde bulundurulduğunda, yayınevlerinin yeni yazarlara şans vermeleri ender hâle geldi. Maalesef bu durumun bir süre daha devam edeceğini öngörmekle beraber yazar adaylarının heveslerini kaçırmayacak kadar kısa sürmesini ümit ediyorum. 

Novelius:

Kurgu metin yazmak başlı başına zor bir işken, tarihi roman yazmak çok daha meşakkatli bir süreç olmalı. Gölgedeki Sırlar’ın yazımında en çok zorlandığın konular nelerdi? Olay örgüsü, detaylar ve final, yazma işine soyunduğunda zihninde şekillenmiş miydi?

Rana Erol:

1894 yılında geçen romanım Gölgedeki Sırlar’ı yazarken çok araştırma yaptım. İnsanların ne yediğini ne giydiğini, nasıl konuştuğunu inceledim ve elbette tarihi olaylar hakkında kitaplar okuyup hikâyemin gerçeklerle uyumlu olmasına çok özen gösterdim. Zor olmasa da bu oldukça zaman aldığı için yazım süresi epey uzattı. Konuyu tamamen Ermeniler ile Türkler arasındaki dostluk üzerine odakladım. Zamanın gelişen olaylarına tarafsız yaklaşıp, her karakterin fikirlerini ve inançlarını kendi bakış açılarıyla aktardım. Bitirdiğimde zamanın dilini ve kelimelerini  kullandığım için roman Osmanlıca metinleri andırıyordu. Daha fazla okura ulaşabilmesi ve anlaşılabilmesi için dilini sadeleştirmem gerektiğini düşünüp, romanı en baştan tekrar yazdım.

Roman yazarken en zorlandığım kısım karakterlerin ve konunun elimden kaçıp gitmesidir. Yazarın kendini biraz kapıp koyuvermesi ama kontrolü fazlasıyla kaybetmemesi gerekir. Bazen karakterler kendi başlarına davranıp, hiç olmayacak şeyler yaparak yazarı köşeye sıkıştırabilirler. Yazın tecrübesi edinmemiş okurlar bununla neyi kastettiğimi zor anlayabilirler. Şöyle; hikâye örgüsü kurarken söylemek istediklerim ve vermek istediğim mesaj aşağı yukarı bellidir. Bölümleri oluşturduktan sonra yazma süreci başladığında ve konunun içine girdiğimde olaylar bambaşka yöne sapabilir. Karakterler güçlendikçe bazılarının benim öngördüğüm davranışları yapmayacak bireyler olduğunu fark ederim. Bu da metne şekil veren en keyifli öğretidir. Zihinde başlayan hikâye, kağıda döküldüğünde başkalaşabilir. Ancak üzerinde çalışıldığı için her zaman başlangıçtan daha iyi bir sonuç ortaya çıkar.

Novelius:

Rana Erol, nitelikli bir romanda bulunması gereken olmazsa olmaz özellikleri bizlerle paylaşabilir mi?

Rana Erol:

Nitelikli romanın muhakkak bir mesajı ve okurun merakını canlı tutacak olay örgüsüne sahip olması gerekir. Yazarın nasıl yazdığından çok ne yazdığı romanı önemli kılar.

Novelius:

Yazma kabiliyetini daha ziyade hangi roman türlerinde görüyorsun? Mümkün değil, kalemimi oynatamazdım dediğin bir tür var mı?

Rana Erol:

Tarihi kurguda bazı kelimeleri ve tanımları kullanamadım çünkü 19. yüzyılın diline uymuyordu. O yüzden günümüzde geçen bir polisiye roman yazarak hem modern sözcükleri yazıma eklemeye hem de başka tür denemeye karar verdim. Kısa sürede tamamladığım metin ne kadar başarılı oldu bilmiyorum ancak tarihi roman yazmayı daha çok sevdiğimi fark ettim. Araştırma kısmı ya da tarih merakım beni yönlendiriyor olabilir. O yüzden polisiye metni tekrar gözden geçirmek üzere kaldırdım ve yeni bir tarihi kurguya başladım.

Kalemimi mümkün değil oynatmam dediğim tür; Natüralist Roman

Tarz ise; Kişisel Gelişim Kitapları

Novelius:

Bir Twitter paylaşımınızda, Gölgedeki Sırlar kitabınızın, yayıneviniz tarafından eski Cumhurbaşkanlarımızdan Sayın Ahmet Necdet Sezer’e hediye edildiğini, hatta kendisinin sizi arayarak tebrik ettiğini yazmıştınız. Bu elbette çok hoş ve gurur verici bir anı olmalı. Açıkçası böyle bir uygulamayı daha önce duymamıştım, yani yayınevlerince teamül haline getirilmiş bir uygulama mıdır bu? Bu hediye olayı nasıl gelişmişti?

Rana Erol:

Yayınevlerinin teamül haline getirdiği bir uygulama olup olmadığından emin değilim. Yalnız Bilgi Yayınevi’nin yeni basılan kitaplarını bazı çalışma arkadaşlarına ve yazarlarına gönderdiğini biliyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in okuma merakını göz ardı etmedikleri ve yeni yazarları tanıyabilmesi adına ara sıra kitaplarını yollamaları ise harika bir fikir. Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in samimi ve içten sesini hattın diğer ucunda duymanın verdiği gurur yazma iştahını kabartacak denli yoğundu. O anın sıcaklığını hayatımın sonuna kadar kalbimde taşıyacağım.

Novelius:

Başarıya uzanan yolda, yazma heveslilerine, bilhassa da yolun başındaki genç arkadaşlara, neler söylemek istersin?

Rana Erol:

Hikâye, öykü, deneme ya da roman yazabilmek için bolca kitap okumak gerekir. Her kitabı değil, ilgi duyulan tarz ve yazarları okumak, insanın kendisini geliştirebilmesi açısından çok önemlidir. Yazı, tıpkı bir müzik aleti gibi pratik yaptıkça yazarın sesini ve tarzını bulmasını sağlar. Yazma heveslilerine, yazın dünyasına yeni atılanlara; çok çalışmalarını, her fırsatta duygularını, düşüncelerini kağıda dökmelerini ve yazdıklarını fikirlerine güvendikleri birilerine okutmalarını tavsiye ediyorum. Doğru yönlendirme yazma macerasına yeni katılanlar için çok önemli ve değerlidir.

Novelius:

Yazım safhasında olan yahut yayımlanma aşamasına geçmiş bir projeniz var mı?

Rana Erol:

Bitirdiğim ve birkaç ay bekletmeye karar verdiğim bir romanım var. Şu anda üzerinde çalıştığım tarihi kurgu türündeki diğer metni, en geç önümüzdeki sene tamamlamış olmak istiyorum.

Novelius:

Sevdiğin kitaplardan ilk beşini seçecek olsaydın?..

Rana Erol:

1) Bir Hüzün Güncesi & Ah Bu Rüzgâr – Katherine Mansfield

2) Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel García Márquez 

3) Suç ve Ceza – Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

4) Daktiloya Çekilmiş Şiirler – Nilgün Marmara

5) Sayıklamalar – Oruç Aruoba

Novelius:

Sevgili Rana, röportaj teklifimizi kırmadığın ve sitemizi şereflendirdiğin için sonsuz teşekkürler. Sevilen, kuşaktan kuşağa okunan eserler vermen temennisiyle…

Son olarak, Novelius Edebiyat aracılığıyla okurlarına iletmek istediğin bir mesajın varsa, söz senin.

Rana Erol:

Hikâyelerimi okuyan, karakterlerimle tanışan birilerinin olması düşüncesi büyüleyici. Kitabıma yorumlarıyla destek olan, yapıcı eleştirileriyle düşünmeme ve kendimi geliştirmeme yol açan herkese teşekkür ederim. 


            "Rana EROL"


Rana Erol, 1973’te Sarıyer’de doğdu. İstanbul’da başladığı eğitim hayatı, babasının tayinleri sebebiyle Malatya, Balıkesir ve Marmaris’te devam etti. Yabancı kültürleri ve onların yaşam tarzlarını öğrenmek amacıyla 1993’te Amerika’ya gitti. Washington D.C.'de Turizm Yönetimi okudu. Bir yıl sonra İstanbul’a dönüp Turist Rehberliği eğitimi aldı. Kültür programları ağırlıklı olmak üzere rehberlik kariyerini sürdürmektedir. Annesi Rum-Ermeni, babası Türk olan yazarın, farklı kültürlerin gelenekleriyle yetişmesi ve seyahatlerindeki gözlemleri, hikayelerindeki çeşitliliğin ve zenginliğin esin kaynağıdır.

19.03.2022 © Novelius Edebiyat – Mehmet BAHÇECİ

Exit mobile version