08.06.2024 © Novelius Edebiyat - Ümit Yaban
“…zihnimde hep yer edinen bazı konular, özellikle dert ettiğim bazı şeyler var. Kadına şiddet, çocuğa şiddet, adalet, emek, eşitlik, ölüm, sevgi, nefret, kader gibi. Dublin’e Gece Uçağı’nda bu kavramlar üzerine ve ister bilinçli ister bilinçsiz, bir tercih yapan, bir yola giren insanların yolda neler yaşadığı ve sonuçları üzerine bazı şeyleri anlatmak, daha doğrusu sezdirmek istedim.”
ALİ HULKİ CİHAN
Röportaj: Ali Hulki Cihan – Ümit Yaban
Ümit YABAN: Sayın Ali Hulki Cihan ilk kitabınız Dublin’e Gece Uçağı’nı kutlarım. Kitabınız Herdem Kitap basımı ile okuyucusuyla buluştu. Çok emek verilmiş bir kitap tebrikler. Öncelikle merak ettiğim sizsiniz, edebiyatla kurduğunuz ilişkiye de değinerek kendinizi tanıtır mısınız? Ali Hulki Cihan kimdir?
Ali Hulki CİHAN: Öncelikle nazik davetiniz için çok teşekkür ederim. 1985 İstanbul doğumluyum. Hukuk alanında lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimimi tamamladım. Akademisyenim, medeni hukuk doçentiyim.
Kendimi en yalın biçimde yazı işçisi olarak tanımlayabilirim. Bu yazı işçisi kavramının içine okuma da yazma da dahil. Tüm günüm okuyarak ve yazarak geçiyor. Haliyle mesleki olarak da yoğun bir okuma ve yazma uğraşım var. Edebiyat mesleki formasyonumu besliyor, mesleki formasyonum da edebiyatla bağımı kuvvetlendiriyor. Merak eden, sorgulayan, haksızlığa karşı sert duran biriyim.
Basit bir hayatım var, okuyup yazarak mutlu oluyorum.
Ümit YABAN: Yazma yolculuğu nasıl başladı? Kitabınızın yazım aşamasında özel bir editöryel yardım aldınız mı?
Ali Hulki CİHAN: 2011 yılından bu yana mesleki anlamda yirmiden fazla kitabım yayımlandı, yani yazıyla zaten mecburen iç içeydim. Ancak öykü yazma yolculuğum, 2021 yılında “Acaba yazabilir miyim?” diye bir soruyla başladı. Bir süredir okurken farklı bir gözle okuduğumun da ayırdındaydım. Kurgudan başka, dile, anlatım biçimine de oldukça dikkat etmeye ve hoş vakit geçirmek için okumak değil, basbayağı eleştirel okumaya başlamıştım. Yani okur olarak o saflığımı kaybetmiştim. Bu benim öykü yazma yolculuğumun başlangıcı oldu diyebilirim.
Rahmetli Mario Levi ve Murat Gülsoy’un yazı atölyelerine katıldım. Faydasını gördüm ancak atölyelerin bana en önemli katkısı, bu işin en önemli unsurunun disiplinli şekilde yazmak olduğunu öğretmesi oldu. Mümkün olan her an bir satır bile olsa yazmak. Yazmaya başladıktan sonra hiç bırakmadım. Öykü, yazma biçimime en uygun tür. Süssüz, sade anlatımı seviyorum. Ayrıca çoğu insanın aksine, okumayı en sevdiğim tür öykü. İster roman, ister deneme o sırada ne okursam okuyayım, mutlaka bir öykü kitabı olur elimde, çantamda, masamda, başucumda.
Çarpıcı metinleri seviyorum. Öykü de öyle olmalı ya; Cortazar’ın dediği gibi, roman sayıyla alır öykü nakavtla.
Bu arada kitabın yazım aşamasında özel bir editöryel yardım almadım.
Ümit YABAN: Yazım ve yayınevi bulma safhalarında zorluklarla karşılaştınız mı? Kitabınızı raflarda gördüğünüz o ilk ân neler hissettiniz?
Ali Hulki CİHAN: Bu konuda hem temkinli olup, hem de şansı biraz yaver gidenlerdenim. Çok büyük, başat yayınevlerine ilk kitap için başvurmayı açıkçası düşünmedim. Zira haliyle öncelikli olarak ekonomik sebepler yayınevlerinin yayın politikasını belirlediğinden, ünlü ya da magazinel olmayan, adı sanı duyulmamış bir yazar adayının gönderdiği bir öykü dosyasının basılma şansı takdir edersiniz ki neredeyse sıfırdır. Çünkü satış garantisi yoktur. Burada yayınevlerinin de yapabileceği bir şey yok.
Bu noktada yolum yazar Füsun Menşure ile kesişti. Kendisinin çok büyük emek verdiği Mavi Gök Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi’nin devamlı yazarları arasına öykülerimle katılmıştım zaten. İyi ki yolumuz kesişmiş. Öykülerim üzerinde birlikte kafa yorduk, çok önemli katkı ve tavsiyeleri oldu, hala da oluyor. Ufkumu açtı. Elimdeki öykülerin bir kısmından dosya oluşturduğumda, kendisinin yönlendirmesiyle Herdem Yayınları’na büyük bir heyecanla gönderdim.
Nitekim Dublin’e Gece Uçağı’nın ilk baskısı piyasaya çıktıktan üç ay sonra tükendi ve yakın zamanda ikinci baskısını yaptı. Bundan ötürü de ayrıca çok mutluyum.
Asıl zorluğu öykü dosyası safhasından önce öykülerimi dergilerde yayımlatma konusunda yaşadım diyebilirim. Bu noktada inatçı olmak gerekiyor. Peşini bırakmadım ve öykülerim birçok farklı dergi ve mecrada yayımlandı. İlk öyküm şu anda yayın hayatına maalesef ara veren Kar Öykü’de yayımlanmıştı, nasıl mutlu olmuştum editörün “Öykünüz yayın kurulunca kabul edilmiştir” maili geldiğinde, dün gibi aklımda.
Çeşitli dergi ve fanzinlerde özellikle yolun başındayken yer almanın, öykü yazan birisi için önemli ve motive edici olduğunu düşünüyorum. Bu ayrıca devamlı yazma pratiği de sağlıyor. Devamlı yazarı olduğum Mavi Gök’ün dışında başkaca yerlere de belli aralıklarla öyküler yazıyorum.
Kitabımı zincir bir kitabevinin büyük bir şubesinde, rafta gördüğümde çok mutlu olduğumu hatırlıyorum. Değişik bir haz. Çok sevdiğim birisini görmüş gibi olduğumu hatırlıyorum. Öyle bir ferahlık hissiydi ve “Hız kesmemeliyim, yeni dosyayı geciktirmemeliyim” duygusuna kapılmıştım. Bu anlamda yazmak ve o sürece girmek gerçekten bir bağımlılık. Güzel bir bağımlılık.
Ümit YABAN: Günlük yazma rutininiz var mıydı? Mesleğiniz yorucu, özel hayattan çalan, aklı devamlı meşgul edebilecek bir meslek. Yazı yazmak bu koşturma arasında size bir kaçış mı yoksa tecrübelerinizi kattığınız hayatınızın bir parçası mı?
Ali Hulki CİHAN: Doğru, yorucu ve zaman alan bir mesleğim var. Şöyle bir itirafta bulunayım; bazen günün en yoğun saatinde, herkesten ve her şeyden kaçıp sakin bir yerde saatlerce öykü yazmak istiyorum! (Tabii ki mümkün olmuyor.) Bu noktada Çehov’un şu sözü aklıma geliyor:
“Tıp, nikâhlı karım benim, edebiyat ise metresim. Birine kızarsam geceyi öbürüyle geçiriyorum.” Bende de durum biraz böyle aslında.
Bu nedenle yazmak bazı günler koşturma arasında bana bir kaçış, bazense tecrübelerimi kattığım hayatın bir parçası. Şu kesin; beni mutlu kıldığı, doyurduğu gerçek.
Günlük rutinde hafta içi akşama kadar mesleki faaliyetler için yazıp çizip çalışıp, akşamları ise gündüz kafamda döndürdüğüm hikâyeyi yazmaya çalışıyorum. Hafta sonları gün içinde de mutlaka yazma imkânı yaratıyorum, ayrıca cuma cumartesi geceleri sabaha kadar yazdığım oluyor. Aksini pek düşünemiyorum; susayınca su içip ne hissediyorsam, benzer bir hissi yazdığımda hissediyorum. Bir şekilde okuyup yazamadıysam ki bu günlük koşturmaca da istemesem de olabiliyor; mutsuz hissediyorum. Yazma konusunda kaprisli biri değilim, gürültülü bir ortamda da, rahatsız bir sandalyede de yazabilirim. Önemli olan kafamın rahat ve hazır olması.
Ümit YABAN: Sümerlerin ilk yazılı tabletlerinde anlam ve neden üzerine yazılar bulunmuşken, var oluş anlamak ve anlaşılmak üzerine sürerken, siz bunca kelimeyle kendinize dair neyi anlatmak istediniz bu kitapla?
Ali Hulki CİHAN: Aslında belli bir tema üzerinde durmaya gayret etmedim ama özellikle benim zihnimde hep yer edinen bazı konular, özellikle dert ettiğim bazı şeyler var. Kadına şiddet, çocuğa şiddet, adalet, emek, eşitlik, ölüm, sevgi, nefret, kader gibi.
Dublin’e Gece Uçağı’nda bu kavramlar üzerine ve ister bilinçli ister bilinçsiz, bir tercih yapan, bir yola giren insanların yolda neler yaşadığı ve sonuçları üzerine bazı şeyleri anlatmak, daha doğrusu sezdirmek istedim.
Ümit YABAN: Yazdıklarınızı ilk kime okutuyorsunuz? Bu kitapta kendinize en yakın hissettiğiniz öykü hangisi ve neden?
Ali Hulki CİHAN: Yazdıklarımı her zaman önce eşime okuturum. Çünkü objektiftir, acımasızca eleştirir, empati yeteneğine ve analitik zekasına güvenirim.
Kitapta kendime en yakın hissettiğim öykünün hangisi olduğunu cevaplamak güç. Çünkü neredeyse hepsinde kendimden parçalar, sırlar, üzüntüler, sevinçler, kızgınlıklar, mutluluklar var. O anlamda birbirinden ayıramıyorum. Şöyle cevaplayayım bunu; yazarken duygusal olarak en zorlandığım öykü “Dublörsüz”, yazarken en eğlendiğimse kitaba adını veren “Dublin’e Gece Uçağı” öyküsüydü.
Ümit YABAN: Türk ve Dünya Edebiyatından takip ettiğiniz isimler, hayranlık duyduğunuz yazarlar kimler?
Ali Hulki CİHAN: Bir çok var elbette. Ama ilk aklıma gelenler; Türk edebiyatından Orhan Kemal, Memduh Şevket Esendal, Haldun Taner, Sait Faik Abasıyanık, Cemil Kavukçu, Ayfer Tunç, Füruzan, Mahir Ünsal Eriş, Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu, Mehmet Fırat Pürselim, Yalçın Tosun, Füsun Menşure, Çağatay Yaşmut, dünya edebiyatından George Orwell, John Steinbeck, Anton Çehov, Edgar Allan Poe, Stefan Zweig, Lev Tolstoy, Agatha Christie, Guy de Maupassant, Umberto Eco, Judith Hermann. Uzar da gider bu liste.
Ama okuduktan sonra “Bunu ben yazmalıydım!” dedirtecek derecede hayranı olduğum yerli ve yabancı yazarlar; Orhan Kemal, Mahir Ünsal Eriş, Anton Çehov ve Edgar Allan Poe.
Ümit YABAN: Yeni dosya hazırlığınız var mı? İlk kitap tecrübesini yaşamış biri olarak, ikinci dosya hazırlığında mutlaka buna dikkat edeceğim dediğiniz başlıklar neler?
Ümit Ali Hulki CİHAN: Yeni bir öykü dosyası üzerinde çalışıyorum bir süredir. Vazgeçme, intikam, vicdan, alışkanlık, sadakat, yalan kavramların üzerinde duruyorum, bunlara dikkat kesildim. Aslına bakarsanız ben de tam olarak ne çıkacağını merak ediyorum. Keyifli bir süreç. Zihnim gün içinde akıllı telefonda arka planda çalışan açık kalmış uygulama gibi. Gece uyuduğum süre hariç, bu kavramlar devamlı zihnimde dönüp duruyor. Bunların dışında tabii ki içime sinmesi lazım. Yine Dublin’e Gece Uçağı’nda olduğu gibi hayatın içinden insan manzaraları olacak, o doğallığı ve samimiyeti korumayı istiyorum. En dikkat ettiğim nokta, okumayı sevdiğim türde öyküler yazmak.
Ümit YABAN: Sorularımla okuyanların hem sizi daha iyi tanıması hem de kendi kafalarındaki soru işaretlerine bu yoldan geçmiş birinden cevap bulmalarını diledim. İkinci kitabınızı heves ile bekliyorum. Gönlünüze, kaleminize layık ömrünüz olsun. Teşekkürler.
“İlk Ümit” Röportaj Serisinin Diğer Bölümleri İçin
08.06.2024 © Novelius Edebiyat


