Site icon Novelius Edebiyat

“Var mıydık?” Yazarları Röportajı

nevin ulusoy

Hazırlayan: Novelius Edebiyat, Nevin ULUSOY

Editörümüz Nevin Ulusoy sordu, 2023 Şubat ayında Kuzey Işığı Yayınları‘ndan çıkan Var Mıydık? kolektif öykü kitabının yazarları tüm içtenlikleriyle yanıtladı…

Soru / Nevin ULUSOY: On bir yazar, yirmi iki öykü. “Yüreğimize sorduk: ‘Var mıydık?’ Öyle güçlü bir, ‘Evet’ duyduk ki yazmadan edemedik. Fiziksel ve psikolojik şiddet gören, hakları ellerinden alınan, cinsellikte kısıtlanan kadınların anlaşılmalarını, var olmalarını sağlayabilmek için yazdık,” diyorsunuz. İçten, içten olduğu kadar da paha biçilemez kıymette bir çaba ortaya koymuşsunuz. Öncelikle bu anlamlı çalışmanız için yürekten kutlamak istiyorum sizleri. Bir araya geliş öykünüzü merak ediyorum. Nasıl doğdu kitap fikri, nasıl bir araya geldiniz?

Cevap / Senem SELVİ: Öykü atölyemizde bir hafta seçilen bir yazarın öyküsünü çözümlüyoruz ve sonraki hafta ondan tetiklenip bir öykü yazıyoruz. Geliştiğini gördüğümüz öykülerimizi Nil DEVLETOĞLU’nun yönlendirmesi ile dergi ve yarışmalara göndermeye başladık. Aldığımız olumlu tepkiler üzerine 2022’nin Haziran ayında kendi kolektif kitabımızı yayınlatmak için çalışmaya başladık. Belli bir disiplinde yazdığımız için mevcut öykülerimizle de çalıştık yeni öyküler de yazdık. Kitap fikri elbette her zaman vardı, aslında hayalimizdi. Atölyeye katılımın sürekliliği elbette öykülerin içinde olabilmeyi ve yazmayı tetikleyen ve geliştiren bir süreç oldu. Öykülerimizin olduğu bir kitabı elimize alma fikri bizim için hep vardı ve nihayetinde birlikte var olduk. Biz bu süreçte en çok da birbirimizden beslendik. Sahip olduğumuz farklı yazım tarzlarını yaşadıklarımızla harmanlayıp kağıda döktük. Öykü incelemelerinde gördüğümüz farklı tekniklerle yazdıklarımızı zenginleştirdik. Biz atölyelerde öykülerimizi bağımsız yazıyor olsak da öyküyü pişirirken hep birlikte çalıştık, yorumladık. Hem yazar hem de okur olduk. Bu yönde çalışmanın bize kazandırdığı gerçekten paha biçilemez. Sürekli çatışmanın ne olduğu üzerinden giderek ilerledik ki bu koşulda da okuyucuyu uyarma fırsatımız oldu. Çok titiz çalışarak tam hazır olduğumuzda adım attık. Süre olarak da kendimize kasım ayını hedef koyduk. Planladığımız tarihte de dosyamızı Kuzey Işığı Yayınları’na gönderdik. Bu arada yayınevimize ve kitabımızın editörlüğünü yapan Editör/Yazar İlknur Ergun’a da bizlere verdikleri destek için ayrıca teşekkür etmek isteriz.

Soru: Görünmezlik rüzgârı esiyor öykülerde. Özellikle ilk öykü olan “Çıplak”ta ortaya çıkan, diğer öykülerde de serin ürpertisini hissettiğimiz bir durum. Kadınlar görünmez mi gerçekten? Nedir bir kadını görünmez yapan?

Cevap / Deniz BORUCU: İnsanlarla, hayatla ilişkimizi, annemizle kurduğumuz o ilk ilişkiden öğrendiklerimizle düzenliyoruz. Annesi tarafından görülmeyen kadınlar, görülmeye değer olmadıklarını düşünebilir, varlıklarından utanabilirler. Oysa kim olduğumuzu anlamak, bu dünyada özümüze, kendiliğimize uygun bir yer kaplayabilmek için kendimizi bir başkasının aynasında görmeye ihtiyaç duyarız. Çıplak öyküsünün ve kitabımızdaki diğer öykülerin karakterleri olan kadınlar da bu ihtiyacın peşindeler; kimi öyle yalnız kalmış ki vazgeçmiş, görünmez olduğuna inanmış, kimi annesinin anılarında arıyor yansımasını, kimi eşinde, kimi terk edip giden babasında, kimi kendi bebeğinde. “Var mıydık?” öykülerinin karakterleri, ötekinin öyküsünü anlatırken, kendini arayan okurlarına aynalar tutuyorlar. Yaşadığımız coğrafyada kadının öyküsü toprak ana olarak başlamışsa da son yüzyılda vicdanımızı sızlatan, bizi isyana sürükleyen bir kadını yok sayma, bastırma trajedisine dönüşmüş durumda. Biz on bir kadın birlikte yazarken içimizde biriken işte bu acıyı akıttık öykülerimize. Görülmeyen anneler, görülmeyen kız çocukları yetiştirdiler, nesiller boyu aktarılan bu acılar kelimelerimizde sırlı aynalara dönüştüler, birbirimize ayna olduk böylece.

Soru: “Silik çizgiler vardı aramızda, konuşulmaması gereken konular.”

“İkimiz başbaşayken de yabancılar varmış gibi yaşıyorduk.” “Sineklerin Ölme Zamanı” öyküsünde ve diğerlerinde de bir iletişimsizlik, yabancılık havası söz konusu. Nasıl nefes alınır, nefes alabilmek için hangi yollar izlenmeli?

Cevap / Leyla Hazal VARDAL: Memnuniyetsizliğin belirtilmesinin kabalık, istediğini söylemenin talepkarlık, yardım çağrısının zayıflık sayıldığı bir toplum düzeninde, bu çağrıyı yapan bir kadın olduğunda durum daha da konuşulası bir hal alıyor. Toplumsal olarak kendi dört duvarımızın içinden çok dışarıyla ve başkalarıyla ilgili oluşumuz da bunu artırıyor. Tüm bireylerin üzerindeki bu görünmez baskı, öznesi kadınlar ya da eşcinseller olduğunda somutlaşıyor. Hetero – ataerkil düzenin yaratıcısı hiçbirimiz olmasak da, değişmesi için herkese sorumluluk düşüyor. Ülkemizde kadınlar için öncelik maalesef gerçek anlamda nefes alabilmek. “Var mıydık?” öykülerinin karakterlerinin farklı nefes alma ve baş etme yollarına kitap boyunca şahit oluyoruz. Kimileri için nefes almanın yolu “yok gibi yapmak” ve hayatın akışına karışmak, kimileri ise son gücüyle bile sorunların üzerine gidip yüzleşmekte buluyor çareyi.

Soru: Kadınlarda bir kendi olamama durumu söz konusu. Yaşadığımız dünyada da bunun çok fazla örneğini görüyoruz. Cinsellikte de kendisiyle yüzleşememe çok ciddi bir yaşamsal sorun. Kendimiz olabilmek, kendi gerçeğimizle, öykülerin yansıttığı gerçekleri de baz alarak neler söyleyebilirsiniz bu konuda?

Cevap / Leyla Hazal VARDAL: Birinin çocuğu olarak geldiğimiz bu dünyada, maalesef kendi özünü keşfetmek herkesin sahip olamadığı bir ayrıcalık. Kadınlar için bunun daha büyük bir baskı olması ise önceleri bakireliğin, sonra birinin eşi ve birinin annesi olmanın yarattığı beklentiler. “Var mıydık?” öykülerinin kahramanı kadınlar, çoğunlukla kendi potansiyelinin farkında fakat gerçekleştirememenin verdiği huzursuzluğu yaşayan karakterler. Okurun kahramanlarla özdeşleştiği noktalar da genelde kendi gibi olmanın sorgulandığı bu noktalar. Kendi gerçekleriyle toplumda kabul görmek “Var mıydık?” öykülerindeki kadınlar için bir hayal, hatta ütopya. Yine de bunu hayal edebilme cesareti, karakterlerimizin hayatlarının akışında, bir itici güç olarak karşımıza çıkıyor.

Soru: Öykülerinizde; annelik, anne-kız ilişkileri, ilişkisizlikleri epeyce yer alıyor öykülerde. Görmeyen anneler, her şeyi görüp kızının nefes almasına izin vermeyen anneler, annesinin çukuruna yerleşmek isteyen kızlar, yaşamında doğru adım atmadığı, atamadığı için kızının yaşamında da olumsuz bir etki oluşturan anneler. Kadının bağımsız varoluşu meselesine nasıl yaklaşabiliriz bu bağlamda?

Cevap / Nil Tolga DEVLETOĞLU: Hayatında varoluşsal kaygıları olan kadınların genel anlamda problemleri babaya bağlanmakta ancak asıl sıkıntının anneyle olan -özellikle çocuklukta- sorunlardan kaynaklandığını vurgulamak istedik. Annesinin çukuruna yerleşmek isteyen kadın aslında annesiyle meselelerini çözememiş bir karakter. Ve o çukurda uyursa tüm sorunlarını halledeceğini düşünüyor. Derin bir yanılgı içinde. Bu öyküde de göstermeye çalışıldığı gibi kadınların anneleriyle olan tüm meselelerini onlar yaşarken çözmeleri gerektiğini vurgulamak istedik. Buradaki en önemli kısım anlamaya çalışmak, ama tabii ki onlar yaşarken.

Soru: Kopkoyu bir çaresizlik de sinmiş bazı öykülere. “Asiye Nasıl Kurtulur”daki gibi, bir kurtuluşun olmadığı durumlar, kocadan, kayınpederden, anneden, babadan örülmüş zincirler. Kurtuluş nerede, öyküler nerede duruyor sizce?

Cevap / Seçil ERGİNLER: Kurtuluş aslında birbirimizde. Yan yana gelip taşın altına elimizi birlikte koymakta. Zincirler tek başımıza kırmak, yok etmek için çok güçlü. Kimi zaman gerçek bu zincirler, kimi zamansa zihnimizde. Öykülerimizle paylaştıkça bu zincirleri daha görünür kılıyoruz. Yalnız olmadığını gören kadınlar, kendilerini daha güçlü hissediyorlar. ¨Aydın Kitap Ağacı¨ grubu Mayıs ayındaki toplantısında “Var mıydık?”ı okumaya karar verip bizleri de söyleşiye çağırdığında Zeynep ve Yeşim’le arabaya atlayıp soluğu Aydın’da aldık. İyi ki almışız. Oradaki sıcak sohbetin ardından yanımıza yaklaşan bir kadının söyleşi sırasında paylaştıklarımızdan tetiklendiğini, yüreğindeki sıkışıklığı hemen o akşam eve gidince yazmaya başlayarak hafifletmeye çalışacağını söylediğinde öykülerin gücünü daha iyi anladım. 

Soru: Öykülerde kadınlık hâlleri üzerine derin bir gözlem gücü, yaşanmışlıklar, yaşanmışlıkları sanatsal bir süzgeçten geçirme durumu dikkat çekiyor. Öykülerin yazılış sürecinde ve öncesinde beslendiğiniz kaynaklar nelerdir?

Cevap / Yeşim BAŞARAN: Tanıdığımız, derinden hissettiğimiz duyguları yarattığımız karakterlere giydirerek hayatın içinde yeni bir kadın yaratıyor, onun hikayesini kurguluyoruz. Öykülerimizde elbette yaşantılarımız, yaşanmışlıklarımız, yaşarken hissettiklerimizden izler taşıyan satırlar var. Her öyküyü sahici kılan en çok da gerçek yaşanmışlıklarla örüldüğünü hissettirebilmek. Yaşadığımız dünyanın geneline yayılmış kanıksama halinden arınarak olup bitene bakabilmek, bakıp da görebilmek, hele de gördüklerimizi tanıdığımız duygularla eşleştirip öykülere geçirebilmek en kıymetli adım. Aslında beslendiğimiz kaynak yaşamın her anı ve bu anlara öykücü gözüyle bakabilme becerisi. Biz “Var mıydık?” derken fark yaratmak için yola çıktık. Fark yaratmak için eylemimiz de yazmak. Sahici olan niyet de eylem de iz bırakıyor. Bunu yaşayarak da tecrübe ettiğimiz için çok mutluyuz.

Soru: “Gerçek yaşanmışlıklarla örülmüş öykülerimizle kanıksananları değiştirmeyi, ezberleri bozmayı hedefledik,” diyorsunuz. Öykülerle, edebiyatla, sanatla ezberleri bozabilir miyiz?

Cevap / Meral SAYLAR: Öykü kahramanı okurun ufkunu açabilir, ona cesaret  verebilir. Kanıksadığı, ezberlediği yaşam koşullarını değiştirmenin, aşmanın yollarını gösterebilir.  Edebiyat okurun kulağına alternatif çözümler fısıldayabilir.

Soru: Var mıydık? Okurlarla buluştuktan sonra hayatınızda neler değişti? Nasıl geri dönüşler aldınız okurlardan? Başka projeler de gelecek mi?

Cevap / Yeşim BAŞARAN: Okurlarla buluşmanın keyfi gerçekten paha biçilemez kıymette. Yazdığımız öyküleri okur gözünden dinlemek, sorduklarını, sorguladıklarını duymak, onlarla “Var mıydık?” üzerine sohbetler etmek bizi zenginleştirdi, çoğaldık. Aslında birlikte daha çok var olabildiğimizi de keyifle hissettik. Doğru yolda olduğumuzu, titiz çalışmamızın, verdiğimiz emeğin karşılık bulduğunu görebilmek hepimizi mutlu etti. Devam etmek için daha çok cesaretlendik. Geri dönüşlerde en çok öykülerdeki sahiciliği ve duyguların samimi olarak okuyucuya geçtiğini duyduk. Hikayeye tanıdık olsun olmasın, her okurun mutlaka satır aralarında kendinden bir şeyler bulduğunu söylemesi de okur kitlemizin geniş olabildiğini gösteriyor. Özellikle kadın okurlarımıza farklı çıkış yolları açabildiğimizi de bizzat kendilerinden duyduk.

Öncelikle ilk projemiz kitabımızdaki on bir öykünün senaryolaştırılarak tiyatroda sahnelenecek olması. Elbette yeni kitap projemiz için de önümüzdeki ay kolları sıvayacağız. Her eylem yeni bir umudu doğuruyor. “Var mıydık?” ekibi olarak gururluyuz, birlikteliğimizin devamında da çoğalarak var olmaya kararlıyız.

Öyküler ve bu röportaj için çok teşekkür ediyoruz.

16.07.2023 © Novelius Edebiyat

Exit mobile version