20.11.2024 © Novelius Edebiyat
Yazar: Utku YASAVUL
Mutsuzluk Fotoğrafları
20 mm’lik, sedef işlemeli, şık kabzası ve parlayan metal aksamıyla babadan kalma topuzlu bir Kırıkkale tabancanın namlusunu; başına dayamış, karşısındaki genç kıza fotoğraf çekmesi için poz veriyordu, yaşlı adam.
Rüya ise hayattan soğumuş bir halde boncuk boncuk terliyor ve yaşlı adam tetiğe basmasın diye inanmadığı tanrıya dua ediyordu. Ama yaşlı adam o tetiği çekecekti. Bu yüzden fotoğrafları üzerinde sakil duran bir yapmacıklıkla sanki çok özeniyormuş gibi çekiyordu. Yaşlı adam bunca yıllık hayat tecrübesinden sonra bunu yemiyordu ama kızın komik tavırlarına da bir itirazı yoktu, zavallıyı çok korkuttuğunu biliyordu zaten.
Rüya, hakikaten çok korkmuştu. Gazeteciliğe başladığı ilk dönemlerden itibaren ceset görmek en büyük korkusu olmuştu. Oysa şimdi bir intaharın tam ortasında kalmıştı, bu adam intahar etmeden önce pekala Rüya’yı da öldürebilirdi üstelik.
“Nereden almıştı ki başına bu belayı?” Ultra light pazar gazetesinin gurme ya da film eleştirmeni olmak isteyen muhabiriydi, Rüya. O kadar. Deli fişek, gözünü budaktan sakınmayan bir gazeteci filan değildi. Peki öyleyse nasıl buraya gelmişti?
Babasını düşündü. Bugüne kadar kendisine zararı olabilecek en küçük bir şey bile yapmamış, öyle ki yanında bir dal sigara bile içmemişti. O yüzden babası bu yaşlı adamdan bahsettiğinde haberin çok ilginç olacağı dışında herhangi bir şey düşünmemiş ve belanın ortasına balıklama atlamıştı.
Hikaye ilginçti kesinlikle. Haftalık haber toplantısında bu haber önerisini ortaya attığı zaman başta editörü olmak üzere tüm arkadaşları hikayeye hayran kalmışlardı. Koca plazanın gizli gizli sigara içilebilen tek mekanı, pazar eki editörünün odasında izmarit dolu kültablalarının yanında “bu haftaki önerim acayip bir şey ya” demişti: “Babamın bir arkadaşını daha doğrusu uzaktan tanıdığı bir adamla röportaja gideceğim. Adam fotoğrafçı. Amatör fotoğrafçı yani. Üstelik 60 seneye yakın zamandır da fotoğraf çekiyor. Neredeyse Ara Güler’den uzun zaman yani. Ama bu adamın asıl özelliği neyin fotoğrafını çektiği. Herif 60 senedir başına gelen en kötü olayların fotoğrafını çekiyor. Yani annesinin ya da karısının gömülmesini, kızının ameliyatını. Kaza geçirdikten sonra bacağının alçıya alınmasını, işten kovulmasını filan. Yani 60 senenin en mutsuz anlarını çekiyor. Adam bir anti-fotoğraf albümü yapıyor.”
Rüya arkadaşlarının gözlerindeki kıskançlığı ve hayranlığı görür gibi olmuştu. Bıyık altından gülmüş ve editörüne dönüp; “Ee yapıyorum değil mi bu röportajı?” diye sormuştu. Editörü de Rüya’yı ikiletmeden habere göndermişti. Gazetenin mali kesintilerinden kimse habere bir fotoğrafçıyla gidemiyordu. Rüya da bu yüzden yaşlı adamın yanına bir başına gelmişti. Godard’ın dediği gibi film yapmak için gereken üç şey bir aradaydı: Bir silah, bir adam ve bir kadın.
Rüya artık geri dönüşün olmayacağını idrak etmişti. Buradaydı ve yapılacak bir şey yoktu. Yaşlı adamı ikna etmeye çalışıyordu ama yaşlı adam her seferinde onu korkuttuğu için özür diliyor ve poz vermeye devam ediyordu. Sonunda fotoğrafları yeterli bulmuş olacak ki. “Hadi gel röportaja başlayalım” dedi. Rüya makinesini bırakıp kayıt cihazını çıkardı. Ortalarındaki sehpaya koydu. Ve durdu. Öylece durdu. Adamla karşılıklı bakışıyorlardı. Yaşlı adam en sonunda “hadi sorsana kızım bir şeyler” demek zorunda kaldı. Rüya dilini yutmuş gibiydi.
Üzerindeki, beyaz, çiçek desenli belden büzgülü elbisesi, ayağında babet ayakkabılarıyla Rüya bir gazeteciden çok Japon çizgi filmlerinden çıkmış gibi duruyordu. Yaşlı adamın huysuzluk yapacağını düşündüğü için sevimli bir şeyler giysem iyi olur diye düşünmüştü. Beni kızlarının yerine koyarsa daha rahat cevaplar verir filan diye geçirmişti aklından. Ama şimdi, dilini yuttuğu bu anda “daha rahat kaçabileceğim bir kot pantolon giyseydim keşke” diye düşünüyordu. Yaşlı adamsa herhangi bir şeyi güzel bulmak ya da birini başka birine benzetmek için fazla yaşlıydı. Sadece “keşke bu kız çocuğu yerine daha tecrübeli bir olsa” diyordu ama ulaşabildiği tek tanıdık gazeteci Rüya’ydı.
Yaşlı adam dilini yutmuş Rüya’ya yardım etmek için lafa başladı: Neden bu fotoğrafları çektiğimi merak ediyorsun değil mi?”. Rüya babasından yaşlı adamı duyar duymaz bu soruyu merak etmeye başlamıştı. Babası, editörü, onu kıskanan iş arkadaşları da hep bu soruyu merak etmişlerdi. “Neden?”
Neden bir insan; en berbat, en unutmak isteyeceği anıların fotoğraflarını çeker?
Rüya; normal bir günde olsa röportajına bu soru ile başlamayı düşünüyordu ama eve geldikten sonra adamın silahını başına dayaması gibi küçük bir ayrıntı yüzünden unutmuştu bu soruyu.
“Bence hayatı yalnızca mutluluk anlarıyla sınırlamak, yaşadığımız en acı deneyimleri bilincimizin derinlerine itmek insanın kendine ve hayatına yaptığı en büyük ihanettir. Düşünsene her gece uyumadan hayatını güzel bir anını düşündüğünde ne kadar rahat uyursun çünkü bu sadece seni uyutmaya yarar. O kadar. Bence annenin öldüğü gün, çocuğunun sağlıklı sıhatli doğduğu gün kadar hayatın bir parçasıdır. O yüzden hayatımı doğru düzgün hatırlayabilemek ya da biraz ukalalık yapayım belgeleyebilmek için başladım bu işe. Ama fotoğraflarım sadece ölüm ya da hastlalık için değil sağlığı, kazandıklarımı hatırlamamı da sağladı yıllar içinde. Hafızanın oynadığı küçük oyunlardan da kaçabildim.”
Rüya’nın karşında gayet makul konuşan, inceden edebiyat parçalasa da akıllı başlı bir adam vardı sanki. Yaptıkları da anlattıkları da tuhaf veya değişik olsa bile delice filan değildi. Peki elindeki o siktiğimin silahı neydi ve neden Rüya’ya doğrultulmuştu?
Güzel soru dedi yaşlı adam. “Küçük hanım kendinize geliyorsunuz galiba”. “Fotoğraf albümümü başka türlü bitirmeyi düşünemezdim. Kendi ölümümden başka nasıl bir sonu olabilirdi ki bu işin. Elbette ölüm anımın bir fotoğrafına ihtiyacım olacaktı. Ama haklısın üç ayak denen bir şey var ve her makinene kendi kendine fotoğraf çekebiliyor. Peki seni neden bulaştırdım bu işe. Sen tanıdığım, ulaşabileceğim tek gazeteciydin ve insanların yaptığım işi duymalalarını sağlayacak tek kişi de yine sendin.”
“Bak şuraya.”
Yaşlı adam köşedeki beş altı koliyi gösteriyordu. Rüya acayip düzenli bu evde salonun tam ortasında duran bun kolilere girerken dikkat etmişti ama içinde milyonlarca farklı şey olabilirdi ve Rüya’ya neydi elalemin evindeki iki üç koliden. Ama şimdi bu silahlı, deli ihtiyar kolileri gösteriyordu.
“Bu kolilerin içinde benim kitabım duruyor. 60 yılın eseri bir fotoğraf albümü. Emekli ikramiyemden kalan ne varsa bu albüme gitti ve sen şimdi benim intaharımın fotoğrafını çekerek ölüm sayfasını da doldurmuş oluyorsun. Çok konuştum değil mi yaşlanınca insan böyle oluyor. Neyse sen küçük kitabımın ve fikrimin bilinmesi için benin reklamımı yapacaksın. Düşünsene sen bu haberi yapacaksın, kendimi öldürürken fotoğraflarımı yayınlacaksın ve kimse bu kitaba ilgi duymayacak, mümkün mü sence?”
Yaşlı adama sustu. Dudakları kurudu.
“Şimdiden teşekkür ederim” dedi “zaten sonradan teşekkür edemeyeceğim”
Yaşlı adam silahı kafasına götürdü. Tetiğe bastı. Fazla kan sıçramadı etrafa.
Rüya, ertesi gün üçüncü sayfaya manşet oldu.
Pazar ekinin de birinci sayfasından röportajını yayınladı.
SON
Kapak Görseli: Raimund Ritter von Wichera, Johann Strauss in Elysium, 1925
Kare Görsel: Mark Chagall, The Drinker or Absinthe or study for the Drunk, 1923
20.11.2024 © Novelius Edebiyat


