Site icon Novelius Edebiyat

İnceleme: Tuhaf Bir Kıvılcım

02.03.2025 © Novelius Edebiyat

Metin Uçar, Spekülatif Öykü Antolojisi Tuhaf Bir Kıvılcım Hakkında Yazdı


Genel olarak çok başarılı bulduğum bir çalışma olmuş. Tebrikler. Giriş için antolojideki tüm öykülerin çarpıcı konuları olduğunu ve ‘güzel’ bir dille yazılmış olduklarını ifade etmek isterim. Öyle ki bazı öyküler, nasıl desem, bana çok yakın gelmemesine rağmen, yazıldıkları akıcı, güzel dil ile benim hissettiğim rahatsızlık duygusunu telafi edecek derecede iyiler. Ben hayatım boyunca spekülatif, korku filmlerinden, korku öykülerinden uzak durmuşumdur. İnsanların bilinçli olarak ‘korkmak’ için film seyretmelerini anlayamıyorum. Rastlantı eseri seyrettiğim Şeytan ve Omen bana yetmiştir.

Diğer yandan çoğunu farklı formatlarda da olsa tanıdığım, aynı kitaplarda öykülerimizin arkadaşlık ettiği yazarların elinden çıkan öyküleri okumamazlık edemezdim. Okumayı bırakın izlenimlerimi paylaşmayı da bir borç biliyorum. Kesinlikle profesyonel bir eleştirmen ya da meseleden hiçbir şey anlamayan kıskanç, başka bir yazar değilim. Tek amacım yazarlara geri dönüş yapmak, izlenimlerimi aktarmak. Bu bağlamda hatam oldu ise affola.

Şimdi gelelim izlenimlerime. Öncelikle kitabın maddesel yanı ile ilgili gördüklerimi yazacağım. Mizanpajı, kağıt kalitesi vs. ardından da her öykünün bende yarattığı duyguları paylaşacağım. Gördüğüm hatalara göz yummayacağım, çünkü yaptığım işin faydalı bir yanı da olmalı.

Bu antoloji spekülatif (çarpıtıcı) kurgu tanımına uyan öykülerden oluşuyor ve bu bağlamda seçkiyi yapan iki ‘M’ hanım güzel bir iş çıkarmışlar. Kitabın Fahrenheit 451’e atfedilmiş olması da rastlantı değil.

İçindekiler sayfasında öykü isimleri de olsa ‘navigasyon’ açısından okuyucu için kolaylık olurdu. Kitabın mizanpajı yapılırken öykülerin üstünde çok geniş bir alan bırakılmış. Burası çok daha dar olabilirdi ya da kitabın içeriğine uygun bir logo yerleştirilebilirdi. Harf büyüklüğü normal. Sayfa numaralarını okumak için Latince hafızamı tazelemem gerekti. Benim için 39’dan sonrası sıkıntı oldu! İçindekiler kısmında Arapça rakamlar olduğu için yine navigasyonda eşleştirme sıkıntısı yaratıyor.

Öykülerle ilgili izlenimlerim bir uzman görüşü kesinlikle değil. Ben de yazmayı seven biri olarak ister istemez okumam farklı oluyor. Bazen öykülerin gidişhatı konusunda yazarla yollarımız ayrılıyor. Bu türden satırlar okursanız bunu eleştiri olarak almayın. Bu daha çok bir öneri ya da fikir olabilir. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Sonuçta kayda değer, güzel bir iş çıkarmışlar.

Kaos GL Derneği 17. Kadın Kadına Öykü yarışmasında birinciliğe değer görülen Düğüm adlı öykü, toplumsal norm dışı iki kadının Ceyda ve Sumru’nun ilişkisi ile anne Hayriye’nin takındığı tutum, isyanı ve kabulü ekseninde, ikili anlatı tekniği ile kurgulanmış. “Elini yumruk yapıp ağzına soktu. Diş izlerine gömüldü çığlığı… Kıt aklım yetmedi duyduklarıma. Her şey tersine döndü. Göğe savruldu hayallerim. Teller duvaklar. Kırmızı kurdeleler. Çıkardım sandıktan bohçaları. Aldım makası. Önce gelinlikten başladım… “

Hattuşa Yangını, Özlem Ertan

Yaşanmış olması muhtemel bir hayatın tarihi gerçekliğe yedirilmesi ile kurgulanmış güzel bir öykü. Zor iştir, ama bir taşla iki kuş vurmaya benzer. Roma adlı dizide, Gladiatör filminde gördüğümüz bir anlatım tekniğidir. Yazarın gayet başarılı bir iş çıkardığını ifade edeyim. Tek dikkatimi çeken husus öyküdeki kahramanın kralı sorgulayan düşünce dünyası oldu. Aklıma bir soru geldi. Eski çağlarda mevcut olan dini inanışlar ve insanların bu dini inanışlara yaklaşımı acaba nasıldı? Büyük bir ihtimalle günümüzden pek farklı olmasa gerek. İçimizden, bize benzeyen birileri nasıl olur da tanrılaşabilir? Öyküdeki kahraman hayatta kalma mücadelesi veriyor ve son derece ayakları yere basan biri. Diğer yandan dini inanışlara derinden bağlı, saflık derecesinde cahil ama kurnaz biri olarak artık tanrı olan kralına tıpkı bir tanrıya hitap gibi hitap etmesi sanki kahramanın kişiliğine daha da uygun bir davranış olurdu gibi geldi bana.

Evrenin Ortasındaki Fener, Selim Erdoğan

Kurgusu harika bir öykü. Bazen kendime sorarım, ‘acaba daha önce kimsenin bahsetmediği, yazılacak bir bilimkurgu öyküsü kaldı mı?’ diye. Bu öyküdeki olaylar ‘evet’ dedirtecek bir dönemde geçiyor. Bu bağlamda çok hoşuma gitti. Yazarın Güneş batarken yaşadığı bir deneyimden esinlendiğine eminim. Güneş ufka yakın iken biraz çaba ile ona çıplak gözle bakmaya başlarsınız (başka zaman kesinlikle yapmayın)! Çok ilginç bir deneyimdir. Ancak Güneş battıktan sonra uzunca bir süre nereye bakarsanız onu görmeye devam ederseniz ve bu gerçekten rahatsız edicidir. Takıldığım tek bir detay oldu: Öyküdeki kahramanın atomize püskürtmeli duşa girmeden aynaya bakması iyi olacaktı. Belki de duş kötü çalışıyordur! Okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaklar.

Isınan İskeletler, Meltem Dağcı

Öykü korkutucu bir masal tadında. Yaşanan felâket gerçeklik ile bir bağ kurmamızı sağlarken kahranımızın başına gelenler gerçekle hayal arasında kalmamıza neden oluyor. Öykünün sonunda yaşanmış olması gereken ‘değişim’ daha çarpıcı anlatılabilirdi. Birkaç kere okuyunca böyle bir değişim olabileceği düşüncesi aklıma düştü ama finali çok daha vurucu olabilirdi. Bu benim algı yeteneğimle ilgili de olabilir. Belki diğer okuyucular hemen ne olduğunu anlamışlardır. Öykünün başındaki bir cümleye takıldım: ‘Sığınaktan uzaklaşmak için adımlıyorum.’ Sığınaktan uzaklaşma kaygısı olmayan bir hareketten bahsediliyor gibi hissettim. Ya da oradan bir kurtuluştan bahsediliyor, yani bir daha dönmemek üzere gidilen bir yol.

Alevlerin İçinden, Anıl Şahal

Çok ama çok güzel bir öykü. Öyküye kafama tam uyduramadığım detay ‘kundaklama’ oldu. Sanki başka yöntemlerle hareket edilse de olurdu. Finali ufak tefek değişikliklerle aynen gerçekleşebilirdi. Sonuna da şöyle bir cümle eklerdim: ‘Oradan uzaklaşırken içimde dayanılmaz bir ateş yakma isteği doğmuştu. Belki alevlerin bana göstereceği başka şeyler de vardı!’.

İki Dünya Arasında, Didem Kazan Sol

Şahane bir öykü. Sonuna doğru ‘inşallah şöyle biter’ diyordum ki tam da düşündüğüm şeyi ama biraz daha farklı cümlerlerle vermiş yazar. Tebrikler.

Tüm Soslar Döküldü, Onur Selamet

İnsanın sinirini bozan ve bu nedenle de başarılı olan bir öykü. En sevdiğim yemeğin böylesi dehşet bir döngüye eşlik etmesine üzüldüm. Alınmamış olduğunu anladığım intikam acı bir sos olmuş. Ben dalgıçların giydiği gibi su geçirmez bir kıyafet ile içi salça soslu makarna dolu bir havuza atlamayı hayal ederim bazen. Tabii maksat yüzmek değil. Dedim ya seviyorum. Alın benden de spekülatif bir öykü.

 Kibritçi Kadın, Melisa Parlak

 Çok güzel bir öykü. ‘Gitme!’, ‘yapma!’ seslerini duydukça tersini yapma isteği uyandıran o merakla seni bekleyen tehlikenin yaşattığı korku arasındaki duyguları yaşatan bir öykü. Tebrikler. Öyküyü bitirdiğimde spekülatif, stilistik bir hile geldi aklıma. Düşünün bir öykü okuyorsunuz ve size ‘Bundan sonrasını okuma!’ deniyor. Sayfayı çeviriyorsunuz. Tam sayfa da tek bir cümle!: Sana okuma demedik mi? Tabii ister istemez sayfayı çeviriyorsunuz ve yine tek bir sayfada, tek bir cümle: Bizden günah gitti! Ondan sonra sıkıysa okumaya devam edin.

Cinlerin Evi, Mehmet Berk Yaltırık

Güzel bir cinli ev öyküsü. Beğendim. Öykünün sonuna kadar neden o ev öylece durmuş diyordum, cevabını sonunda aldım.

Umay Ana, Meltem Vatan Demirci

Anadolu’dan gelen esintilerle yoğrulmuş şiir gibi güzel bir hikâye. Çok beğendim.

Ateş Bizi Çağırıyor, Ruhşen Doğan Nar

Güzel bir öykü. Nasıl ifade edeceğimi bilemiyorum ama deneyeyim. Bu güzel öykü spekülatif korkuya biraz daha derinlemesine inen bir şekilde anlatılabilirdi. Öykünün en önemli bölümü olan ‘eylemin’ anlatımı üzerine daha detaylı bir kurgu yapılabilir, öykünün sonunda ortaya çıkan kahramanlarımız ‘eyleme’ engel olmaya çalışabilirlerdi. Ruhşen’in bu öyküsü daha çok bilimkurgusal yanı üzerine yoğunlaşarak yazılmışa benziyor. Birbirini izleyen iki öykü de aynı cümlenin kullanılması da dikkatimi çekti. ‘Hangisi?’ diye sormayın. Dikkatli bir okuyucu iseniz o sizi bulacak.

Karanlık Köşedeki Masa, Sibel Bozkurt

Güzel bir öykü. Girişte yazdığım gibi korku temalı filmlerden hoşlanmıyorum. Bu bağlamda öykünün girişindeki o muhteşem gizem kurgusunu daha da gizemli bir olaya evirirdim. Ama bu yazarın yapacağı bir seçim. Dediğim gibi öykünün başından itibaren sizi içine çeken bir kurgusu var. Kısacık bir öyküde bunu başarmak kabiliyet ister.

Ateşleme Arızası, Aslıhan Kocabal

Antolojideki güzel öykülerden biri. Çok beğendim. Ancak meselenin nasıl çözüleceği konusunda beklediğim şey olmadı. Konu son derece bilimsel bir gerçekliğe dayandırılabilirdi. O zaman zaten güzel olan bu öykü daha da etkileyici olurdu. Bahsettiğim bilimsel gerçekliğin ne olduğunu sormayın. Azıcık araştırma ile keşfedilecek bir gizemden bahsediyorum.

Eurydice’nin Gölgesi, Emre Bozkuş

Öykü kahramanının doyumsuz merakının sonsuzluğa yenilmesi ve ‘bitirme’ zevkine dönüşmesi hüzün verici. Doyumsuz meraklı birinin sonsuzluğa karşı ayakta kalabileceğine inanmak isterim. Çünkü her sorunun cevabı yeni bir sorudur ve aslında sonsuz olan da budu

Böceklerin Tanrısı, Selin Arapkirli

Antolojinin son öyküsü de çok güzel. Tarihi bir arka plan çağrışımları üzerine yapılan bir kurgu. Güzel bir dili var ve size bir nefeste okutuyor öyküyü. Günümüzde o böceklerin bazılarının hayali olduğundan eminim ve başarılı olmamalarını canı gönülden diliyorum. Bu insanlık tarihinde ‘tüfeğin icat edilmesi’ olayının yeni bir tekrarı olabilir ve bunun içinde dehşet verici.

Varoluşsal sancıların metne yansıyışında bireyin varoluşsal bırakılmışlığı,yalnızlığı,yabancılaşması ve bunalımları vardır.Bu bağlamda Ferit Edgü’nün küçürek öyküleri için varoluşçuluk akımı çok önemlidir:
“Varoluşçu felsefenin varlığa bakış açısını içselleştiren Ferit Edgü, küçürek öykülerinde, insan gerçeğini merkez alarak bireydeki toplumu ve toplumdaki bireyi yansıtmaya çalışır. Sosyal gerçekçi bir anlayışı benimsediği için dış gerçeklikler değiştirilmeden toplumsal değişimin yaşamayacağına inanır.”(DEVECİ, 2007:73).Bu manada Ferit Edgü,insanın toplumla,toplumun insanla ilişkilerini varoluşçu bir yaklaşımla küçürek öykülerine yansıtmıştır.

02.03.2025 © Novelius Edebiyat

Exit mobile version