Site icon Novelius Edebiyat

İnceleme: Birsen Erdağı “Yarım Kalmasın” Hakkında Yazdı

28.06.2024 © Novelius Edebiyat

Birsen Erdağı, Hatice Günday Şahman’ın “Yarım ‘Kalmasın” Adlı Öykü Kitabı Hakkında Yazdı

YARIM KALAN HAYATLAR, AŞKLAR, ÖYKÜLER…


 Kitaplar bize yepyeni yaşamlar sunar, iyi kitabın övgüsü kendi içinde saklıdır,” der Leyla Erbil. Hatice Günday Şahman‘ın yeni öykü kitabı Yarım Kalmasın (H2oKitap) da övgüsünü içinde saklıyor. Okudukça dil ve anlatımı, yararlandığı şiirler, şarkı sözleri ve betimlemeleri ile okuyucuyu sarıyor, sarmalıyor.

Kitabın açılış öyküsü Yarım Kalmasın Hiçbir Öykü’de terzi Mediha ve sahaf Mutahhar ile giriş yapıyoruz Şahman’ın kurmaca evrenine. Terzi Mediha, okumayı seven, yeni giysiler dikmekten çok tadilatlar yapan, küçük bir dükkânı olan ve kitap okuyarak farklı dünyalara kanat çırpan birisidir. “Otobüslere, gemilere, uçan halılara, kanatlı atlara biner, dükkânın, evin duvarlarını aşarım, bilmediğim şehirlerin, tanımadığım insanların öyküleri ile renklenir siyah beyazlığım.” Komşusu sahaf Mutahhar ise ona verdiği ödünç kitaplarla Mediha’nın renkli dünyasını beslemektedir. Bir gün karşılarına Gelincik adlı bir kadının yarım kalmış öyküleri çıkar. Başı sonu belli olmayan bu öyküler oldukça karışıktır ama parça parça yazılarda alttan altta fısıldayan kelimelerin cümlelerin izini sürüp kısmen de olsa birleştirme çabasına girer Mediha. Bu çabasını Binbir Gece Masallarındaki Şehrazat’ın hayatta kalma çabasına benzetir. Bir farkla ki Şehrazat gün ışıyınca en heyecanlı yerinde öyküyü yarım bırakır. Oysa bu yarım kalan öyküler kurumuş dere yatağına benzeyen hayatına can suyu olmuştur Mediha’nın. İlk öykünün tetiklediği merak duygusuyla çeviririz sayfaları.

Hepimizin yaşamında ortak duygu olan ve edebiyatın en çok işlediği temalardan biri olan aşk olgusunu Düğüm, Şah Mat, Yürek Çentiği, Kabuğun Altı öykülerinde farklı yönleriyle, yüzleriyle işlemiş yazar.

Kaos GL Derneği 17. Kadın Kadına Öykü yarışmasında birinciliğe değer görülen Düğüm adlı öykü, toplumsal norm dışı iki kadının Ceyda ve Sumru’nun ilişkisi ile anne Hayriye’nin takındığı tutum, isyanı ve kabulü ekseninde, ikili anlatı tekniği ile kurgulanmış. “Elini yumruk yapıp ağzına soktu. Diş izlerine gömüldü çığlığı… Kıt aklım yetmedi duyduklarıma. Her şey tersine döndü. Göğe savruldu hayallerim. Teller duvaklar. Kırmızı kurdeleler. Çıkardım sandıktan bohçaları. Aldım makası. Önce gelinlikten başladım… “


Daha Ne Kadar, Değişen Perdeler, El İyisi öykülerinde özellikle aile içi çatışmaların, iletişimsizliğin, iktidarın, haklı ile haksızın yer değiştirdiği anlatıda hem sığınağımız, kutsalımız hem de en çok yaralandığımız yer olan aileye mercek tutmuş. İnsan ilişkilerinde kolayca dillendiremediğimiz zaafları, kıskançlıkları, tereddütleri, iç hesaplaşmaları, intikam duygularını dile getiren yazar, hep en derine bakmayı başarmıştır. Öykü kişileri, içimizden birileri, her zaman karşılaşabileceğimiz arkadaşlarımız, komşularımız, aile bireylerinden birileri… Değişen Perdeler’de bir anne – kız çatışması işlenmiş. Kocasının ölümünden sonra el değiştiren aile içi iktidar kavramı farklı yönleriyle irdelenmiş. “Her ne kadar konuşan kadınla, içimdeki kadın aynı olmasa da sesimin yemyeşil umutlarla yüklü olduğunu fark ediyorum,” diyen anne, bize hiç de yabancı değil aslında.

BİRSEN ERDAĞI’NIN KALEMİNDEN:

YARIM KALAN HAYATLAR, AŞKLAR, ÖYKÜLER…

Varoluşsal sancıların metne yansıyışında bireyin varoluşsal bırakılmışlığı,yalnızlığı,yabancılaşması ve bunalımları vardır.Bu bağlamda Ferit Edgü’nün küçürek öyküleri için varoluşçuluk akımı çok önemlidir:
“Varoluşçu felsefenin varlığa bakış açısını içselleştiren Ferit Edgü, küçürek öykülerinde, insan gerçeğini merkez alarak bireydeki toplumu ve toplumdaki bireyi yansıtmaya çalışır. Sosyal gerçekçi bir anlayışı benimsediği için dış gerçeklikler değiştirilmeden toplumsal değişimin yaşamayacağına inanır.”(DEVECİ, 2007:73).Bu manada Ferit Edgü,insanın toplumla,toplumun insanla ilişkilerini varoluşçu bir yaklaşımla küçürek öykülerine yansıtmıştır.

Yazarın bir derdinin olduğunu kanıtlayan, toplumsal ve çevresel sorunların odağa alındığı öykülerde okur ortak duygu ve düşüncelerde buluşmakta. Hem bir aile trajedisinin hem toplumsal bir sorunun işlendiği Kuş Balık Oldu öyküsünde, yaşıtlarına göre aklı kısa sayılan Nazif’i öğretmeni Seyhan’ın bakış açısıyla tanırız. Nazım Hikmet’in Salkım Söğüt şiirini andıran derenin dile geldiği manzum biçimindeki metnin son bölümünde ‘suyuma kelepçe vurulmadıysa da’ dizesiyle de HES’lere gönderme yapılmıştır.

Gök ve Kök adlı öyküde ise beyin göçünü anlatıyor Hatice Günday Şahman. Çevremizde çok sık duyduğumuz her evden bir gencin gitmek zorunda hissettiği gurbet eller, bu defa kalanlar değil gidenin ağzından anlatılmış: “Aklımla yüreğimin bitmeyen kavgasına rağmen İkarus’un kanatlarının aksine çelik kanatlarım vardı artık. Hazırdım uzun mesafeli uçuşlara… Hepimizin gülümsediği aile fotoğrafımızı çerçevesi ile birlikte atkının arasına yerleştirirken bir kırlangıç çığlığı gelip konuyor valizin içine.”

Daha Ne Kadar adlı öyküde sıra dışı tercihinden dolayı, saçlarını uzatıp küpe taktığı için evinden babası tarafından kovulan, dışlanan delikanlının evine, annesinin hasta olması nedeniyle dönüşü anlatılıyor. Öyküde dönüş, kapı, makas, kürek, tezgâh, pencere, kaşık, televizyon ve ustura ve bir de felçli baba birer nesne oldukları halde canlı birer rol üstleniyorlar.

HATİCE GÜNDAY ŞAHMAN

Yarım Kalmasın Hiçbir Öykü, Aynanın Sırrı Dökülünce ve İlmek İlmek adlı öyküler bağlantılı, birbirinin içinden geçen öyküler. İlmek İlmek çerçeve bir öykü içinde, küçük öykülerden/öykü uçlarından oluşan, parçalı yapıdan bütünlüğe ulaşan ve son bölümü ile ilk öyküye çengel atan, sarmal yapılı bir öykü. Öykü kişisi Adoş ve Emel’in öyküleri dışında, Adoş’un anlattığı yan karakterlerin yarım kalmış öykülerini de okuyoruz. Adoş’u annesi Güllü ilginç bir karakter. Güllü bir demiryolu işçisinin karısıdır eşi öldükten sonra trenle sınırsız seyahat hakkı kazanır. Serüven de böyle başlar. Hiç bilmediği yerlere gidip canı istediği kadar kalıp dönen çılgın bir kadın Güllü. Gassal kadın Çatlak Teslime, Deli Perihan Hanımteyze, gölge şair ve karısı, terzi Mediha ile Mutahhar’ın öyküsü Adoş’un dilinden Emel’in kalemine akarken “Geceyi kalemin ve şişlerin ezgisi doldurur harf harf, ilmek ilmek çoğalır yaşam.”
Farklı yazım tekniklerini başarıyla uyguladığı öykülerde, nesnelere roller vermiş, çoklu anlatıcı ve iç sesler kullanarak öykü atmosferini canlı tutmuştur.

Birbirinden güzel ve etkileyici bu öykülerden alıntıladığım bazı bölümleri paylaşmak isterim:


“O konuştu, ben sustum. Çakır ayazda kalmış turna sesi, semah gibi döndü ağır aksak, sonra hızlandı, göğe doğru ıslak kanatları açılıp kapandı.”

“Kuytularda yeşilini koyultmuş dere, zamanı kıvrımlarına dolayarak, sanki hiçbir şey olmamış gibi akıyor. Kumu çakıla katarak, köksüz bitkileri, vaktinden önce bir deli rüzgâra kapılmış yaprakları, yeşilinden ayrı düşmüş ince dalları sürükleyip götürerek.”

“Üzerinden bu kadar güneş, bu kadar yağmur geçmesine rağmen çocukluğunun çatılarından sarkan buz parçalarının erimeyişine, sivri uçlarının yüreğini hala bu kadar acıtmasına anlam veremiyor.”

“Uçuşan harfleriyle filizkıran fırtınasına tutulup satır arası uçurumlara düşüyordum.”

Farklı öykülerden alıntıladığım bu büyülü cümlelerle farkındalık yaratan, okuru düşünmeye, sorgulamaya yönelten Hatice Günday Şahman’ın kitabını okumanızı önerir kendisini kutlarım.

28.06.2024 © Novelius Edebiyat

Exit mobile version